Edirne 1


1'inci Bölüm

 

Mimar Sinan ve Selimiye Camii

Yaşamımıza hükmeden mutluluk arayışıysa, bu arayışın dinamiklerini -bütün harareti ve paradokslarıyla- açığa çıkaran nadir etkenlerden biri seyahatlerimizdir.

Seyahatler dolaylı da olsa, iş ortamının ve ayakta kalma mücadelesinin ağır koşullarından sıyrıldığımızda, nasıl bir yaşamımız olacağını istediğimiz gibi yaşamaktan ne anladığımızı  ortaya koyar.

Fakat seyahatlerin felsefi sorular uyandırdığı pek düşünülmemiştir, yani günlük dilin dışında, üzerinde düşünülmeyi gerektiren bir mesele olarak ele alındığı pek nadirdir.

Nereye gitmemiz konusunda bize tavsiyede bulunan çoktur, ama neden ve nasıl gideceğimizi söyleyen yoktur.

Oysa seyahat sanatının doğal olarak akıllarda uyandıracağı sorular bu kadar basit ve önemsiz değildir, üstelik seyahat sanatı üzerinden yapılacak araştırmalar, Yunan filozoflarının "eudaimonia"  ya da "mutluluk" diye adlandırdıkları anlayışa mütevazı bir katkı sağlayabilir. Alain Booton ( Sel Yayıncılık- Seyahat Sanatı S.15)

26 Kasım 2014 Çarşamba.... Saat 16:05 

Çorlu'ya gidecek uçaktayız.

Demokan ve ben!

-!..

Bu da nereden çıktı derseniz...  El-hak derim.

Zaman zaman dile getirmiştim. Edirne'de dayım yaşıyor...

Doç. Dr. Ratip Kazancıgil

Örnek almaya çalıştığım bu sıra dışı insan hakkında her yeri geldikçe yazılarımda bir şeyler söyleme gayreti içimde olurum.Bkz:   

95 yaşında...

Hayatını kendi ağzından dinlemek isterseniz TRT'nin onun hakkında yapmış olduğu"Yaşayan Bellek" başlıklı belgeseli izlemelisiniz. Bkz:

Bu güne kadar Edirne hakkında 36 kitap yazmış.

Kütüphanemi zorunlu olarak ikiye ayırdım. Bir yarısı Ankara'da diğer yarısı da Çamlıdere'deki evimde. Ankara'da olanları sunmak isterim.

 

 

 

 Şimdi Edirne Ansiklopedisi'ni yazma gayreti içinde. 

   

15 gün önce oğlum bir iş gezisi sonunda Edirne'de bulunmuş ve bu vesile ile de dayımı ziyaret ederek, onun elini öpme şansına erişmişti.

Dönüşte yaşadığı o sıradışı günü coşku ile bana anlattı. Belli ki dayımın hayatına özenmiş.

Doğru örnek benimsendiği zaman geriye "hedefe nasıl ulaşırım" sorusuna yanıt bulmak kalır.

Bu çaba sarfedilirken zaman zaman içine düşülen zorlukları aşmanın bir tek yolu vardır. Çalışmak.

Başarıya giden yolun olmazsa olmazıdır "sabır"...

Dolayısıyla evlatlarınızın mutluluk arayışları, kriterleri ve idolleri -kendi gelecekleri için- büyük ölçüde önem taşır.

İnsan, evlatlarının değer yargılarının doğru kulvarda mesafe kat ettiğini görünce... "Gam yemem" diyor!

Anlaşıldığımı düşünüyorum.

-!..

Annemin vefatından sonra dayım Ankara'ya gelmez oldu. Yaş ilerledikçe sevdiklerinizi daha çok göresiniz (!) geliyor. 

Aniden karar verdim. "Edirne'ye gideceğim" dediğimde uzun zamandır "bir fırsat çıkarsa ben de Edirne'yi görmek isterim" diyen Demokan "Ben de geliyorum" dedi

2 saat sonra uçak biletlerimizi almıştık.

(...)

16:10'da Ankara'dan kalkan uçak 17:50'de Çorlu Havaalanı'na iniş yaptı. Demokan'ın bir meslektaşı ve yakın dostu ona "Sizi havaalanından ben alırım" demiş.

Bagajlarımızı alıp havaalanının kapısına çıktık bir kaç dakika içinde Uğur Bey de arabasından inerek bize doğru yaklaştı.  

Prof.Dr.Uğur Kuyumcuoğlu ile tanışmam bu vesile ile oldu. Kendisi Trakya Üniversitesi Üroloji Ana Bilim Dalı Başkanı.

Demokan ile Hacettepe'den kaynaklanan eski bir arkadaşlıkları var.

Düştük yola. Edirne'ye gidiyoruz. Ben hesap yapıyorum. Edirne 75 km. Olsa olsa bir saat sonra oteldeyiz.  

Bir ara Edirne'ye olan uzaklığımızın 150 km olduğunu duyunca... Darmadağın oldum desem yeridir. Yanlış bilgi edinmişim.

Hoca 150 km öteden geliyor... Arabasından inmesi ile binmesi taş çatlasın 5 dk sürdü. 150 km geri dönüyor. Verdiğimiz zahmete, eziyete  bakar mısınız?

Prof Dr. Uğur Kuyumcuoğlu - Doç. Dr. Demokan Erol 

Arabanın arkasında o an utancımdan nohut kadar kaldığımı şimdi bir kere daha anımsıyorum.  

Bu yükün altından nasıl kalkacağım!..

Bitmedi.

Uğur Hoca bize otelde yer ayırtmış. Keşke bu kadarla kalsa! Faturayı da peşinen ödemiş.

Edirne'de geçireceğimiz 3 günü baştan sona planlamış. Nereleri göreceğiz, nerede ne yiyeceğimizden tutun da, yol boyunca dinleyeceğimiz müziğe kadar...

Soldan sağa: Prof.Dr.Uğur Kuyumcuoğlu - Doç Dr. Demokan Erol ve ben

Üç gün boyunca sayesinde 200'den fazla Klasik Türk Müziği eserini art arda dinleme fırsatını bulduk. 

 "Ayrılmak ne kadar zor, unutulmak çok acı" (Mediha Demirkıran)

"Bahçemde açılmaz seni görmezse çiçekler." (Filiz Şatıroğlu)

"Belki bir sabah geleceksin" (Zeki Müren)

Ve daha niceleri... Benim jenerasyonumun damak tadı bu türe aşina.

Mükemmel bir ev sahipliği yapmak sureti ile en ufak ayrıntılara kadar inen Uğur Hoca'ya ne kadar teşekkür etsem az olacak.

(...) 

Gün ola harman ola dedikten sonra hemen kurmaya başlıyorum!

Her faninin yolu gün olur Ankara'ya düşer mi? Düşer. 

Nasıl olsa Demokan da bana haber verir. Doğru mu doğru.

Hocanın Ankara'da işi bitince onu kaptığım gibi Edirne'ye kadar götürmeyi planlıyorum.

Mahcubiyetimin boyutu bu.

Bu geziyi an be an anlatabilmek için her zaman olduğu gibi fotoğraf  çekmek istiyorum.

Dayım "yazılanlar bir belgeye dayanmıyorsa onun adı mangal sohbetidir" der. 

Aşağıdaki kareyi doğal olsun diye haber vermeden çekince... Resepsiyonda çalışan Ebru Öter hanımı istemeden olsa da korkutmuşum.

Kendisinden özür dilemek isterim. Ayrıca üç gün boyunca  bize karşı gösterdikleri yakın ilgiden dolayı tüm çalışanlara da yürekten teşekkür ederim.

Şimşek Otel. Saat 20:05

   

27 Kasım 2014 Perşembe. Saat 09:30 

Dayımı evinde ziyaret edeceğiz. Randevu saatimizi  2 gün evvelinden saat 10:00 olarak belirlemiştik.

Dayımın ömür boyu hiç taviz vermeden sürdürdüğü pek çok ilkesel tavırlardan biri de randevu saatidir. 

Zamana mutlaka uyulsun ister. Bu konuda ben de pek taviz vermem. Suistimal sahibinin mülahazat hanesine konu ile ilgili şerh düşerim.   

Yeri geldi bir örnek vereyim.

Bu ziyaretimiz sırasında Ender Bilar Bey anlattı:

Dayınız bir gün "Beni saat 08:00'de evden al" dedi. Uzak bir yerden geliyordum. Trafik çok sıkışıktı. İster istemez 15 dakika kadar geç kaldım

Akşama kadar her yeri geldiğinde durup durup bana kızdı. "Ama abi trafik anormal derece sıkışıktı" diyerek kendimi savunmaya çalıştım. Bu sefer "Onu da hesap edeceksin efendi" diyerek bir daha kızdı. 

Aradan uzunca bir zaman geçti. Yine bir vesile ile bana "Yarın sabah saat 08:00 de beni al" deyince, bu sefer "ne olur olmaz" diyerek saat: 07:30 da evin önünde oldum.

Bir ara pencere açıldı ben onu, o da beni görmüştü. Bugün gibi anımsıyorum.Traşını olmuş, kravatını takmış, her haliyle hazırdı.

Saat :07:59'a kadar evden çıkmadı. 08:00'de arabaya bindi ve ilk söz olarak "Erken de gelmeyeceksin efendi" dedi:)

Şimşek Otel / Saat 09:30

Dayımın yaşama bakış açısını bildiğim için 10 dakikalık bir yol olmasına rağmen 30 dakika öncesinden otelden ayrılıyoruz. 

Edirne çok değişmiş, değişmeye de hızla devam ediyor. Yolda bahçesini temizleyen bir hanıma soruyoruz:

- Dr. Ratip Bey'in evi neresi?

- Aşağı doğru yürüyün hemen solda.

Evi kolayca buluyoruz. Bir apartmanın giriş katı. Evin önüne yaklaşınca dayımı görüyorum. Pencereden bize el sallıyor.

Kapıda bizi karşılayan dayımın elini öptükten sonra salona geçerek masa başına oturuyoruz.

Bir süre sonra aramıza Ender Bey de katılıyor.

Dayım Demokan'a yazmış olduğu kitaplardan birkaç tanesini imzalı olarak hediye ediyor.

Yazmış olduğu onlarca kitaptan elde ettiği tek bir lira söz konusu bile değil. 

Bu devirde kitap yazanlar bırakın para almamayı... İmza günleri için de ayrıca para istiyorlar. 

Kitapları "amozon.com" da satılıyor. Parayla pulla yaşam boyu ilgisi olmadığı için, var olan bu durumun farkında bile olmaya bilir.  

Dayımın evindeyiz

Soldan sağa: Doç Dr. Demokan Erol - Doç Dr. Ratip Kazancıgil - Ender Bilar 

Edirne' de geçen 65 yılın sonunda Eski Türkçe'den  yeni Türkçe'ye çevrilen onlarca eser için bir ömür vakfedilmiştir.   

Bir süre sohbet ettikten sonra Sağlık Müzesi'ne gitmek için evden ayrılıyoruz.

Ama her zaman olduğu gibi dayım bir plan yapmış. Önce Meriç kıyısında yemek yiyecekmişiz.   

Soldan sağa: Prof Dr. H. Murat Tuğrul - Ender Bilar   - M.E.Bora - Doç. Dr. Ratip Kazancıgil - Doç. Dr. Demokan Erol

Sofra başında yemek ağırlıklı sohbet yapıyoruz. Servis edilen yayın balığı gerçekten çok lezzetliydi. Bu balığın nasıl yakalandığını sorduğumda " Biz satın alıyoruz. Ne acıdır ki bu balığı elektrikle yakalıyorlar" dediklerinde içim yandı doğrusu...

Meriç Nehri'nin hudutlarımızın içinde kalan kısmını balıkçılar parsellemişler. Herkesin belirlenmiş bir sahası var. Ama avlanma metodları aynı. Balık yuvalarına elektrik veriyorlar. Şoka uğrayan balığı da elle yakalıyorlarmış. 

Ama konu Bulgar hududu olunca işin değiştiğini de anlatıyorlar. Bulgarlar yasa dışı iş yapan balıkçıların tüm malzemelerini bir anda yok edip üstüne üstlük ağır para cezaları da yazıyorlarmış.

Biz niye yapamıyoruz? Suçluya neden ve kimin adına göz yumuyoruz ki!

-!..

İnşaallah "Osmanlıca" okuyup yazabilirsek herşey düzelecek. Tek sorun bu.

Meriç Nehri ve Sal!

Bir ara izin isteyerek fotoğraf çekmek için dışarı çıkıyorum. 

Fotoğrafta boynu bükük gibi duran salın hikayesi çok uzun ve çok anlamlı. Keşke salın dili olsa da o anlatabilse...

Üzerinde dostlarla yenilen yemeklerin haddi hesabı yok. Yemekler lezzetli sohbet ise ağdalı mı ağdalı. Bana göre orası kıldan ince kılıçtan keskin sırat köprüsü...

Hata (!) yapan bir anlamda saldan usulünce uzaklaştırılıyor. 

Birlikte yemek yemenin olmazsa olmaz kuralları var. Sofra adabını bileceksin.    

Örneğin:

İçki içebilirsin, ama asla sarhoş olmayacaksın.

Aklına geldiğinde kadeh kaldıramazsın.

Sofrayı kim yönetiyorsa onu izle.

Kravat ekseninden kaçmayacak.

İkili konuşmalar yapamazsın.

Açık saçık fıkraları aklından bile geçirme.

Sofra, bilginin paylaşıldığı bir yerdir. Bunu aklından çıkarma.

Yanlış algılanmasın bu kurallar sadece sofra içindir.

Bu ve buna benzer pek çok ilkesel tutum dayımın hayatında hep vardı.

7/24 365 gün geçerli olan bu disiplinler yaşamın her safhasında, kendine bir uygulama alanı bulduğu gibi kabül de görmüştür. 

Dayımın hayatı zaman içinde mutlaka bir filme konu olacaktır. 

1947-1950 arası Aydın'da yaşadıkları yüreği en katı insanı bile gözyaşlarına boğar.  

Eşi benzeri olmayan bir yaşam öyküsü....  

Sıra dışı onlarca olayı kaleme almak.... Çok ama çok zor...

Meriç Köprüsü

Yemekten sonra doğruca 2'inci Bayezid Küllüyesi'nde bulunan Sağlık Müzesi'ne gidiyoruz.

Sultan 2'nci  Bayezid Külliyesi (1484-1488)

Külliyenin bugün müze olan kısmının maketi  öğretim görevlisi Cahit Günay tarafından seramikten yapılmıştır

Külliyenin içinde dayımın bir odası var.

Dayım anlatıyor, biz dinliyoruz.

O konuştukça  şahit olduğum bazı olayları hatırlıyor ve derin bir hüzne kapılıyorum.

Örneğin: Ortada tartışılamayacak somut bir başarı var. Avrupa'nın en iyi  müzesi seçilmiş.

Ama hepimiz biliyoruz ki bu sadece bir sonuç.

Bilmediğimiz ise  o noktaya gelene kadar yaşanan adanmış bir hayat.

Dayım başarıya giden yolu en ince ayrıntılarına kadar anlatıyor.

Bunları onun ağzından dinlemek büyük bir şans. Her insanın dayanabileceğini de zannetmiyorum.

Yeri geldiğinde bildiklerimi ve gördüklerimi yazmak isterim. "Bu kadar da olmaz ki" diyeceksiniz.


Avrupa'nın en iyi müzesi

Yazılanlar bir belgeye dayanmıyorsa mangal sohbetinden öte değildir./ Yrd. Doç.Dr. R. Kazancıgil

3'üncü bölüm 6 kışlık ve dört yazlık yatak odası ile bir musiki sahnesinden oluşuyor.

Odalar ve sahne görkemli bir kubbe ile örtülü, şadırvanlı bir salon etrafında çevrelenmiş.

Odaların dış bahçeye ve iç salona açılan pencereleri var. Ortadaki büyük kubbenin tepesinde fenerden gelen ışık iç mekânı aydınlatırken kirlenen hava ile pis kokuları dışarı atılması sağlanmış.

Şadırvandan akan sular eğimli zeminden ötürü akan sular  toplanarak tahliye olmaktadır.

Solda: Melonkolik hasta /  Sağda  Divane hasta 

Hekimbaşı ve hastası 

Depresif hasta ve hasta bakıcı

Sara hastası - Doktor ve bakıcı 

Tedaviye gelen çocuk hasta

Kronik pisikozlu hasta

Hanende ve sazendeler

Evliya Çelebi burada "hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve def'i sevda olmak üzere" on adet hanende ve sazende gulam (genç) ayrıldığı, bunların üçü hanende, biri neyzen, biri kanuni, biri musikari, biri cengi santuri, biri udi olup haftada üç gün hastalara ve delilere büyük kubbenin altında musiki faslı verdiklerini; neva, rast, dügah, çargah ve suzinak makamlarını çaldıklarını bildirmektedir. Mevsim çiçeklerinin (gül, karanfil, sümbül, reyhan ve misk-i rum) koku ve renklerinde de tedavi yapıldığını yazmaktadır

Hastalara iyi gelen makamlar;

Büzürk makamı: Ateşli hastalıklara, zihni temizlemeye, vesvese ve korkuyu iyi gelir

Buselik makamı : Kulunç ve bel ağrılarına iyi gelir

İsfahan makamı: Zihin açmaya, zekayı artırmaya, anıları tazelemeye

Irak makamı: Afakana ve dar mizaca iyi gelir 

Zengube makamı: Çocuğun kalp hastalıklarında, menenjit ve beyni ilgilendiren hastalıklarda, mide ve karaciğer hastalıklarında faydalı.

Zengule makamı: Kalp hastalıklarına iyi gelir

Zirevkent makamı: Sırt ve eklem ağrılarına iyi gelir

Zirefgen makamı: Çocukların dimağından kaynaklanan, fasial felç, felç ve sırt ağrısı, eklem ağrıları, kulunç hastalıklarında faydalıdır.

Rast makamı:  Felce, epilepsiye iyi gelir.

Rastmakamı: Havale ve felce iyi gelir

Revahi makamı: Baş ağrısından uzaklaştırmaya iyi gelir

Rehavi makamı: Çocukların tüm baş ağrılarına faydalı olup, burun kanamasına, fasial paralizi, felç ve balgamdan ileri gelen hastalıklar.

Neva makamı: Ergenlik çağına gelmiş çocuklarda meydana gelen, urk-un nisa hastalığı ve kalça ağrısına faydalı olup gönül okşayıcı bir makamdır.

İstafahan  makamı: Zihni açar, zekayı arttırır, gönül tazeleyicidir,üşüten ve ateş verici hastalıklardan korur. 

Neva makamı: Kadın hastalıklarına iyi gelir

Hicaz makamı: İdrar zorluğuna, cinsel yönden uyarılmaya iyi gelir

Uşşak makamı: Kalp, karaciğer, sıtma ve mide hastalıklarına iyi gelir

Uşşak makamı: Küçük çocukların kulağına güzel sesle okunursa, çocukların uykusunu getirmesi ve naz uykusunda dinlenmeye etkisi olup, yetişkin erkeklerde meydana gelen ayak ağrılarına faydalı.olur.

Irak makamı: Çocuklarda menenjit ve afagan hastalıklarına iyi gelir.

Hicaz makamı: Çocuklarda görülen idrar zorluğuna, erişkin erkeklerin cänsel olarak uyarılmasında etkili.

Hüseyni Makamı:  Çocukların karaciğer ve kalp hastalıklarında beden ısısını düşürmede, mide hararetinde ve ergin erkeklerde gizli humma ve 4 günde bir gelen ayak ağrılarına faydalı olur.

2003 Yılında Trakya Üniversitesi'nde Temel Bilimler öğrencileri arasında bir anket yapılıyorDoç Dr. Ratip Kazancıgil "En beğenilen Eğitici"  seçiliyor.

Plaket dayımın çalışma odasında baş köşede... Onu bana gösterirken dayımın yüzündeki ifadeyi görmenizi isterdim.  

Dayımla Edirne üzerine konuşuyoruz.  Ağzından dökülen kelimeler kesinleşmiş bir hüküm niteliğinde. 

- Toprak altından yeni bir şey çıkmadığı sürece Edirne için yeni bir kir kitap yazılamaz. Çünkü yazılmayan hiç bir şey kalmadı.

Ben hemen usulünce araya giriyorum.

- Edirne Ansiklopedisini yazmaya başladığınızı duydum!

- Bu çok zor bir şey. Ben sadece konu başlıklarını yazabilirsem ne mutlu bana... 

Dayımı evine götürerek birinci günü tamamlıyoruz.

Dayım ve ben...

Bu ülkede halen hayatta olan "bilge insan" diyebileceğimiz çok sayıda değerli insanımız var.

 Halil İnalcık, Cahit Kayra, hemen aklıma gelen ilk isimler.  

Fatih Altaylı da bu insanları ekranlara çıkartarak çok büyük bir hizmet yapıyordu. (Teke Tek)

Uzunca bir süreden beri köşesi boş...

Şimdilerde  futbol yazıyor.  Yazan hiç yok ya...

Kolay anlaşılabilmesi için bir benzetme yapmak isterim. 

Şavaşmak için eğitilen üstün performanslı birini durduk yere neden cephe gerisine kaydırıyorsunuz!

Hem de hengâmenin tam orta yerinde!

Yoksa yumuşak bir geçiş yaparak okuyucuları ile vedalaşıyor mu?

-!..

Keşke yanılmış olsam. 

(...)

TRT de  "Yaşayan Bellek" başlığı altında cumhuriyetin kuruluş günlerine şahit olmuş insanlarla ilgili belgeseller hazırlıyor. Emeği geçenleri yürekten kutluyorum.

 Çünkü,   

Cumhuriyetin hangi şartlar altında kurulduğunu o günleri yaşayanlar kadar hiç kimse bilemez ve anlatamaz. Yakın tarihin tanıkları çok özel insanlardır. Akıldan çıkartmamak lazım.
 
Neden battığını anlayamazsan, nasıl kurtulduğunu hiç anlayamazsın.

“Ten fanidir, can ölmez, gidenler geri gelmez, ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil.”

                                                                                                                    Yunus Emre

Devam Edecek

Edirne 2
Selimiye Camii ve  Selimiye Vakıf Müzesi     

Mehmet Emin Bora

12 Aralık 2014 / Ankara

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı 4337 kez okundu...