Kızılcahamam Lâlesi


Kızılcahamam İlçesi / 2014 Nisan

"Lâle" fotoğrafı çekme arzusu bende 2012 yılında başladı. 

Bu tür talepler durduk yerde oluşmuyor.

Bir konuda örneğin: "kelebek" fotoğrafında doyuma ulaşmak, yeni arayışlara yelken açmanın tetikleyicisi olabiliyor.

İstek tamam da!  Bir ay kadar ömrü olan bu çiçeği fotoğraflamak zannedildiği kadar kolay değil.

Bir sene boyunca zamanımın büyük bir kısmını lâlenin nerede yetiştiğini keşfetmek için harcadım.

Sormaz mıyım!

Tabii ki sordum.

Bilmeyen sallıyor, bilen de saklıyor. 

Koskoca bir arazi  düşünün ki çoğunluğu ormanla kaplı.

Lâle de bunun içinde!

Saysan toplasan iki ile çarpsan... Epi topu 300 tane ya var ya yok.

Aklı başında ne bir yol haritanız var -olsa bile- bitki örtüsünü gösteren bir harita zaten yok.

Gün içinde yanlış saptığınız yollar zamanınızın pek çoğunu cömertçe harcıyor.

Sınırlı ömründen ötürü  "buldum bulacağım" derken o solup gidiyor da haberiniz bile olmuyor.

2012 yılı lâle bağlamında benim için kaybedilmiş bir zaman olarak belleğime yerleşti.

Bu arayışlar sırasında yeri geldikçe fotoğraf çekiyorum.

Elde var bir kara leylek. 

Kara Leylek

Her sene 01. Nisan'da Çamlıdere'ye geliyorum. Kasım ayının ilk yarısına kadar buradayım.

Araştırmalarıma bıraktığım yerden devam ediyorum. Lâle hakkında sınırlı da olsa bir kaç bilgi edindim. 

Nerelerde yetiştiğini topraktan çıkmaya başladığı ilk haftadaki görüntüsünü artık biliyorum.

Lâle olacak!

2013 yılının nisan ayında yağan yoğun kar, lâle olması gereken sahaları tamamen kapattı.

Ha bugün ha yarın derken Çamlıdere'den en az 5-6 sefer Kızılcahamam'a dağ yollarından gittiğimi anımsıyorum.

Arazi yapısına göre gündoğumunu yakalayacağım diye sabahın köründe dağlarda dolaştığıma mı yanayım, çamurlara bulandığıma mı!

2013 yılı da yitirilmiş bir yıl olarak kayıtlara geçti. Bulabildiğim tek bir lâleyi de yazılarımın arasında yayınlamıştım. 

Sonuç yine hüsran gibi görünse de kazanç yüzde yüz arttı.

Elde var iki ördek. 

Angıt

Bu lale de neyin nesi diye merak edenler için bir link önerebilirim.Bkz: 

Lâle / Tulipa 
 Kızılcahamam - 2014

Lâle üzerinde neden bu kadar durduğumu anlatmak isterim.

Öncelikle fotoğraf bağlamında lâleyi estetik buluyorum.

Ayrıca bir devre  (1718-730 ) adını verebiliyorsa yeri geldikçe -farklı açılardan- sorgulanmalı diye düşünüyorum.

Lâle ile ilgili farklı aktiviteler yapılabileceğini düşünmekten de öte görebiliyorum.

Ne yazık ki Kızılcahamam'da yaşayanlar bunu göremiyor.

Ekonomik bir değeri olduğunu ise Dünya'ya Hollanda bağıra bağıra gösteriyor.

Biz 2014 yılında halâ tek rengini doğal ortamlarda zar zor bulabilirken onların ürettiklerini görünce...

İsyan ediyorum. Ben utanıyorum.

Üretmekle sorumlu olanlar utanmıyor.

Yüzümüz hiç kızarmıyor. Arsızladık.

-!..

Daha nasıl söylenebilir ki!

Saydığım gerekçeler "yeterli" değil mi?

-!.. 

Not:   Söz meclisten dışarı! Erzincan'da yapılan çalışmayı yürekten kutlarım.

2011 Yılında iki Hollandalı'nın üzerlerinde kaçak olarak yakalanan ters lâle soğanlarından üretilen  lâleler hakkında bilgi edinmek için  Bkz:

Lâle çılgınlığı. Bkz:

01.04. 2014.

Geçen sene olduğu gibi bu yıl da aynı tarihte Çamlıdere'deyim.

Nisan ayının ilk on beş günü içinde en az 2 kere keşif gezisi yaptım. Bu sene yağış yok. Lâlenin erken açma ihtimali büyük.

Soğuksu Milli Parkı'nda çalışan  görevlilerle işbirliği içindeyim.

Bana sağlanan destek olmasa bilin ki ben daha çok gezerdim.

Ömer Kıraç başta olmak üzere saha işçisi Ali Koçak'tan büyük yardım aldım.

Her iki kardeşime de yürekten teşekkür ederim. Görsel bir güzelliği paylaşabiliyorsak onların sayesinde oldu.  

Yeri geldi önemli bir noktanın altını çizmek isterim.

Milli Parklarda çalışan saha işçileri işin omurgasını oluşturur. Onlar olmasa gerçekleri bilme şansınız ne ölçüde olabilir?

Onlar çalışma esnasında ormanı: karış karış, döne döne, kaza kaza geziyorlar. 

Dolayısıyla "saha işçilerini", ve koruma kontrol çalışmalarında canla başla çalışan "Orman Muhafaza Memurlarını" el üstünde tutacaksınız.

Onlara verilmesi gereken: 

"Araç ve gereçlerden, kılık kıyafet ve üstlerinde taşıyabilecekleri kişisel kullanıma dönük sarf malzemelerinden" asla kısıntı yapmamak gerekir diye düşünüyorum.

Ayrıca özlük hakları çerçevesi içinde düşünülmesi gereken  "ek ücretlerinin de yaşanılan zaman diliminin gerçekleri ile bağdaşabilmesi gerekmektedir.

Hiç akıldan çıkarılmamalıdır ki: Milli Parklar, Korunan Alanlar ve benzeri her ne kadar statü var ise  bunları masa başından asla idare edemezsiniz.  

Öyleyse ne yapılmalı! 

Ne yapıyorsanız tam tersini yapacaksınız!

Durum bu kadar vahim.

"Sert bir çıkış oldu" diye düşünebilirsiniz.

O zaman bir örnek vermek isterim.

Bakanlığın internet sitesinde: 

"Biyolojik Çeşitlilik Daire Başkanlığı" başlığı altında aşağıdaki yapılanmanın var olduğunu görüyorum. Bkz:

En alt sırada bulunan "İzleme ve Değerlendirme Şube Müdürlüğü"ne bir soru yöneltmek isterim.

Sn. Prof. Dr. Ali Demirsoy'u tanıdıklarını var sayıyorum.

Bakın hoca ne diyor! 

Biz diyoruz ki; 10.000 tane bitkimiz, 50-80.000 arasında hayvanımız var. İsim koyduğumuz bitki sayısı 300, hayvan sayısı ise 400 civarında. Bunlar da günlük olarak yediğimiz, kullandığımız canlılar. Doğru dürüst bir doğa müzesi kuramamışız. Son zamanlarda yapılanlar hariç kataloglandırılmış bir şeyimiz yok. Bu kadar doğaya yabancı olan bir topluluktan evrime katkı beklemek söz konusu olamaz. Maalesef üniversite hocaları da temel çelişkiyi tam anlamıyla ortaya koyamadılar.Bkz: 

Şimdi ben sizden özellikle rica ediyor ve soruyorum.

Sizler 2013 yılında:

Kaç yeni bitki türü  veya kaç yeni hayvan türü tespit ettiniz.

Kaçını dünyaya duyurdunuz? 

Kaç tanesi kabul gördü?

İzlediğinizi, değerlendirdiğinizi ve katalogladıklarınızı sizlerin ağzından duyabilir miyim?

Bir de örnek vermek isterim. 

 

Bu sitede benzeri çalışmalarınızı gurur duyarak yayınlayacağımdan hiç şüpheniz olmasın.

Ben yine lâleye dönmek istiyorum.

Fidanlamada çalışan işçiler yöreyi karış karış biliyor.

Onlardan haber bekliyorum. Ben hazırım.

Nitekim aradan geçen kısa bir zamandan sonra beklediğim sinyal geliyor. 

Lâlelerin olduğu yer dik bir arazi parçası. İnmek kolay da çıkmak hemen hemen imkânsız gibi.

Fotoğraf makinemi mı koruyayım yoksa kendimi mi?

Bir çözüm yolu buluyorum.

Adım adım izleyebilirsiniz.

 

Her türlü malzeme arabanızda hazır olacak.

Makro çekimler için özellikle diz kapaklarınızın üzerinde uzunca  bir süre çalışmanız gerekecektir. Bu bağlamda dizlik kullanmak akılıca bir çözümdür. 

Heyecanıma yenik düştüğüm bir an. Aceleden eldiven ve minder takmayı düşünemedim. Aman ha siz bu yanlışa düşmeyin.

Zeminin kaygan olduğu bölgelerde inmek kolay çıkmak zordur. Hele hele elinizde kıymetli bir makine varsa işiniz çok daha zordur.

Fotoğrafçıların arabalarında bir çift  baton olması onların yararına olur diye düşünmekteyim. Yeri geliyor birini, zaman zaman da her ikisini de kullanma ihtiyacı oluyor. Bkz

İpin cinsi, kalınlığı, uzunluğunun asgari kaç metre olması, önemli konulardan bazılarıdır. Bir kaç adet dağcı düğümü öğrenmek ise işin olmazsa olmazıdırBkz:

Yabanhayatına meraklı olanların mutlaka dağcılıkla ilgili bir eğitim alma zorunluluğu var diye düşünüyorum. 

Bu tür pozisyonları sıkça yaşayacaksanız öyleyse bir önerim olacak.

Bir adet minderin bir tarafına bel kemerinizin içinden geçeceği büyüklükte 3-4 adet atkı yaptıracak ve minderi arkanıza gelecek şekilde belinize takacaksınız.

Her yere oturuşunuzda bu düzenek sayesinde altınızda minder olacak. Böylelikle o kareye daha fazla odaklanma şansınız olacaktır.

        

Minderin içi en az 5 cm sünger olmalı. Dışı ise tercihen su geçirmeyen bir malzemeden kaplanmalı. Atkılar ise özel olarak güçlendirilmelidir.

Lale dedik nerelere geldik!

Şimdi farklı bir şey anlatacağım. 

Elbette ki  siz bunları biliyorsunuz. Ben bilmeyenler için yazıyorum.

Varsayın ki ava gidiyorsunuz!..

Olmadı fotoğraf çekimine...

İkisinde de dikkat edilmesi gereken önemli satır başları var. Yazacaklarım benzeri tüm aktiviteler için de geçerlidir.

Gezi öncesi hazırlıktan bahsediyorum.

Öncelikle şunu akıldan hiç çıkartmayacağız. Bir arabada, bir grupta sadece bir kişi konuşur.

Biz bu kişiye -ava gidiyorsak-  "avcıbaşı" deriz. 

Siz "grup lideri" diyebilirsiniz. Olmadı "başkan" deyin.

Adı kolay konsa da bu tanımı hak etmek çok ama çok zordur.

Bu sıfatı kazanabilmek için o insanda:

Bilgi,

Beceri,

Tecrübe,

Cesaret,

Fedakârlık,

Hoşgörü,

Tolerans,

Sabır

Kararlılık,

Farklı bakış özelliği, 

Hızlı muhakeme kabiliyeti,

Yoğun bir empati duygusu,

Ve

İnsana ait olabilecek tüm meziyetlerin o kişide olması arzu edilir.

Bu özellikleri ararken insanların yaşına değil, başına bakılır.

Sosyal statü asla bir ölçüt olarak kabul edilemez.

 -!..

Neden?

Çünkü "yol hali" başka bir şeydir.

-!..

Ne anlatmak istiyorum?

Yol halinden kasıt  kader birliği yaptığınız arkadaşlarınız ile yaşayacağınız bir veya bir kaç gün anlamındadır.

Başınıza her şey gelebilir. Kazalı, kavgalı veya sonu ölümle biten acı bir öykünün en azından şahidi olmanız işten bile değildir. 

Buna dair bu sitede yaşanmış bir kaç örneği yazdığımı biliyorum.

"Yol hali" başlığı altında -bana göre- önemli bulduğum satır başlıklarını yakın zamanda sizlerle paylaşacağım.

Mesela: Kaan'dan geçen sene başından geçenleri yazmasını en az 10 kere istemişimdir.

Tembel mi tembel. Yazsa dudaklarınız uçuklar. Nasıl olabilir diye defalarca soru sorarsınız!  

Hiç kimse durduk yerde başını derde sokmak istemez

Oluyor işte.  

(Bu sefer de gaza gelmezse! Belki bir ara ben yazarım.) 

Kaan Otçu

Kaan'ın göğsündeki aparata dikkatinizi çekmek isterim.

Makineyi göğsüne sabitlemek sureti ile güvenli bir şekilde taşıyabiliyor. Hatta bir diğer makineyi de benzeri bir ek aparatla belinde taşırken iki elini de kullanma şansı var.

Dağ bayır dolaşmaya meraklı kardeşlerime duyurmuş olayım. 

Itır / Geranium - Turnagagasıgiller familyasından - Ayça GÜNAYDIN / Biyolog

Tükürükotu / Ornithogalum - Ayça GÜNAYDIN / Biyolog

Farsça la’l kelimesinin “kırmızı” anlamıyla ilişkilendirilen bitki, lâle ismiyle şöhret kazanmış. Bugün Avrupa ülkelerinde “lâle” için kullanılan “tulip” veya “tulipe” (Latince: Tulipa ) kelimesinin ise Türklerin başlarına sardıkları “tülbent” ile ilgili olarak, “sarık biçimindeki çiçek” anlamına geldiğini çeşitli kaynaklar ifade etmektedir. Bkz

Cumhuriyetin son 50 yılını yakından takip ettiğimi düşünüyorum.

1960'lı yılların hemen başında liseden mezun olurken edebiyata meraklı her öğrenci gibi ben de Divan Edebiyatı okuyup öğrenmiştim.

Lale Devri'ni ise hem edebiyat hem de tarih derslerinde farklı açılardan öğrendiğimi anımsayabiliyorum.

Şair Nedim'den içinde lâle olan  bir beyit sunmak isterim...  

Müdâm ey lâle-i hâtır-güşâ dûr olma gülşenden
Seninle neş'e tahsîl eylerim câm-ı şarâbımsın...

                                                                         Nedim

Ey gönül açıcı lâle! Sürekli gülşenden uzak olma. Seninle neşelenirim; sen benim şarap kadehimsin.Bkz:

Lale Devri'nden bu güne kadar 284 sene geçmiş

İçinde yaşadığımız günler de  bir süre sonra bugün adını koyamadığımız ".... Devri"diye anılacak.

Kaçınılmaz olan bu.

3 asır sonra değiştik mi?

Değiştik.

Görelim istedim.

Aganigi naganigi dabulu dabulu
Wadidiz dize diz
Bir kilo domatis
Aganigi naganigi
Hişşt kapris
Çürük de çıktı domatis

                                                             Ankaralı Turgut

Ortalama eğitim düzeyinin 3 yıl olduğu bir ülkede, gelişmişlik düzeyinin ne olduğunu aklı başında, dünyayı yakınen takip eden, herkes  görüyor ve biliyor.

Görenlerin büyük bir kısmı susuyor. Taraftarı olduğu kulübün kombine bilet alan seyircileri gibi...

İzlendiğini düşünüyor.

Kötü tezahurat (!) yaparsa koltuğundan olacak.  

Görüp de seslendirenler ise kötü kişi oluyor

İlgi alanım yabanhayatı...

"Bu yanlış adam" diye parmakla gösterdiğim adamı ancak 20 sene sonra anlıyorsunuz!

Yalan mı?

Gelecek kuşaklara  karşı sorumluluk duyan her kişi gibi acı gerçekleri seslendirmeye devam edeceğiz. 

 

Toprak gibi olmalısın. Ezildikçe sertleşmelisin! Seni ezenler sana muhtaç kalmalı! Hayatı sende bulmalı.

                                                                                                                                                 Can Yücel

 

 

Mehmet Emin BORA

07 Ağustos.2014

Çamlıdere / Ankara

 

Bu yazı 4475 kez okundu...