Belki Son Gezi! (6'ıncı Bölüm)
Kemaliye (1)
Kemaliye / 2014
29 Nisan 2014 Salı günü akşam saatlerinde Kemaliye'ye ulaştığımızı geçen yazımda belirtmiştim.
Kemaliye'nin çarşısı çok küçük. Bozkurt Otel de çarşının ortasında sayılır.
Bir ara Kaan ortalıktan kayboldu. Ancak yemekte bir araya gelebildik. Ona:
- "Nereye gittin hayırdır" diye sorduğumda:
- "Çarşıyı dolaştım. Bal üreticisi genç bir arkadaşla tanıştım. İyi bir insana benziyor biraz sohbet ettik" dedikten sonra:
Özetle sözlerini "Kendisi Kemaliyeliymiş. İsterseniz yarın sizi gezdirebilirim diyor" şeklinde bitirdi.
(Kaan'ın hobi olarak arıcılık yaptığını söylemek isterim.)
Ben de cevap olarak:
- "Neden olmasın, istersen yarın kahvaltıyı beraber yapalım. Ben de kendisi ile tanışmak isterim" dedim.
Kaan hemen telefona sarıldı. Sabah buluşmamızın kısa öyküsü bu.
30 Nisan 2014 Çarşamba sabahı:
Artık alışkanlık oldu. Sabah 06:00 gibi ayaktayız.
Aslında bu saat çok geç. Mevsimine göre gündoğumundan önce "sahada" olmamız gerekiyordu.
Tan yerinin kızarmaya başladığı anda:
Tripodunuz kurulu,
Makineniz sabitlenmiş,
Deklanşöre basmaya aleste hazır değilseniz...
"Fotoğrafçıyım" dememek lazım.
Özellikle yabanhayatı ile iç içe olmak zorunda olan:
Avcı veya fotoğrafçının "öncelikler sırlamasında konfor birinci sırada ise" ondan pek bir şey olmaz.
Her iki uğraşı da çok büyük fedakârlıklar ister.
Kelimenin tam anlamıyla "canınla, malınla" yollara düşeceksin.
Ali Mevlüt Balı / Bozkurt Oteli /Saat 06:38
Saati televizyon ekranının sağ alt köşesinden aldım.
Digital fotoğrafın buna benzer bir çok kolaylık sağladığını söyleyebilirim. Tek bir karenin arka plânı size gün, ay, yıl, saat, dakika ve saniyeyi gösterir.
Daha da önemlisi o kare için sizin diyafram, enstantane ve ışıkla ilgili tüm müdahalelerinizi gösterir ki, bu doğru değerleri uygulamanız için çok önemli bir bilgilendirmedir.
(...)
Ali Bey'le otelde buluştuk.
Bilirsiniz ilk defa gerçekleşen tanışmalar aynen güreş müsabakası gibidir.
Karşınızdakinin kim olduğunu anlamak için, onu bir anlamda tartmanız lazım.
Pehlivanlar gibi onun beline sarılıp okkalayamayacağınıza göre! Başka bir yol seçeceksiniz.
Mesela bu işlem sohbet anında önce gözle,
Veya:
Muhabbet esnasında spontane gelişen bir olay anında gerçekleşebilir.
İşin özü ilk defa karşılaştığınız bir kişiye tanı koyacaksınız! Tıpkı doktorların yaptığı gibi.
-!..
İşe basit tetkiklerle başlayabilirsiniz.
Giyim, kuşam, kullandığı araç ve gereçler, hobileri, eğitimi hakkındaki bilgiler hızla değerlendirilebilir.
Ultrasona girdiğinin farkında bile olmaz.
Vakit ilerledikçe ince ayarı tutturmak için tomografiden geçirebilirsin.
Aktüel bir konu hakkında can alıcı bir soru sorabilirsin.
Bir anda entelektüel boyutu hakkında bir fikir hasıl olabilir.
Bu işlem her iki taraf için de geçerlidir.
Olmadı! Yeterli veri halâ mı yok!
Gelsin MR.
Bir konuda evirir çevirir sizi denerler, sınarlar, sizin çelişkiye düşüp düşmediğinizi kontrol ederler.
Kevgire dönersiniz.
"Ortak dostlar var mı" diye de yoklama yapılır.Var ise kanaat hanesine "artı" yazılabildiği gibi tam tersi de olabilir.
Bu saydıklarımın hiç birini fark etmeye bilirsiniz. Bu karşınızdaki kişinin ustalığı ile ilgilidir.
Hani bazı iğneciler vardır,ondan bahsederken "eli hafiftir" derler ya! İşte onun gibi bir şey.
PET 'den (pozitron emisyon tomografi) çıktığınızda hakkınızdaki rapor kesine yakındır.
Gördüğüm o ki Ali Bey'in tüm kontrol mekanizmalarını olanca gücü ile çalıştırıyor.
Sanki seferberlik ilan etmiş gibi.
Temkinli, sakin ve sabırla bizi gözlemliyor.
Şüphe üzerine kurulmuş bir sistemin çalıştığını gözlemlediğimi düşünüyorum.
Yanlış anlaşılmasın. Bence haklı.
İki adam gelmiş "fotoğraf çekeceğiz" diyor! Eldeki tüm bilgi bundan ibaret.
Neyin nesidir, kimin fesidir belli değil.
Bunlarla oturup kalkabilir misin?
-!..
Sözleri sohbetleri dinlenir mi?
-!..
Hele hele "yol hali" denen bir olay var ki!
Sorma gitsin!
Yanlış seçim insana dünyayı dar eder.
Tam tersi.
Edep ve adaptan nasibini yeterince almış ise, "yarı ermiş kişi"ye denktir.
Diğer yarı ise "bilgi, beceri, ve tecrübenin yanı sıra" zaman içinde kazanılmış benzeri niteliklerdir.
Hoşgörü ve tolerans birlikteliği farklı bir boyuta taşır. Süreç içinde hayata bakış açınız değişir.
Bu farklı bir rayihadır. Alışkanlık yapar ve her geçen gün sizi daha da seçici olmaya zorlar.
Uzun süren arkadaşlıkların, beraberliklerin , temelinde yatan ana unsur karşılıklı geliştirilen sevgi ve saygıdır.
Sayılabilecek emsal değerlendirmeler her iki tarafı da düşündürüyor.
Bence düşündürmeli de..
"Kamil insan" sıfatını kazanabilmek "kolay bir şey olmasa gerek" diye düşünüyorum.
Bu konuda duyarlı ve istim üzerinde olmanın da hiç kimseye bir zararı olmaz.
Bu gelişmenin, insan olabilme çabasının somut bir delilidir.
Kim nedir bilinmez ki!
-!..
Not: Böyle söylediğime bakmayın. Bana göre herkes iyidir. Bu yüzden de çoğu kez yol ayrımında öpülen ben olurum.
Ali Mevlüt Balı 1974 Kemaliye doğumlu.
Karadeniz Sürmene Teknik Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Mühendisliği Bölümü'nden mezun olmuş.
Kemaliye'de balcılık yapıyor. Bal üreticilerinin kurmuş olduğu bir kooperatifin de başkanı.
Kahvaltı sırasında onu tanıdığımı söyleyemem. Hakkındaki bilgim bundan ibaret.
Ama görülen o ki Ali Bey ve tabii ki biz, ilk sınavı geçmiş olmalıyız ki yarım saat içinde birlikte yola çıkma kararı aldık.
Ali Bey evine uğrayıp otelin önüne gelecek.
Kemaliye gezisinde mihmandarımız o!
Ali Bey'e arabada oturacak bir yeri zar zor bulabildik.
Fotoğraf çantalarını bagaja koyamadığımız için bu hali yaşıyoruz.
Aklınızda olsun siz siz olun kıymetli makinelerinizi özel çantalarda ve aracın en az sarsıntı alan yerinde taşıyın.
Yani arka koltukta.
(...)
Kemaliye'den Erzincan istikametine giden yola ayrıldık.
Tüneli geçtikten kısa bir süre yolun sağına saptık ve bu şekilde araziye de girmiş olduk.
Kabataş yoluna ayrılacağız.
Taşyolu Tüneli
Yeni güne böyle başladık.
Yola çıkış saatimiz: 07:23:56
Rotamızı sizlere gereği gibi aktarabilmek için yol boyunca gördüğüm her işaret levhasının fotoğrafını çektim.
Bir yandan Ali Bey'den destek alırken:
Kaan'a iki de bir "Azıcık yavaşlar mısın, yazamıyorum" demek sureti ile onu da olabildiğince taciz ettim.
Araba kullanan "dur-kalk" komutunu hiç sevmez. Hele hele dominant bir karaktere sahipse!
Ama ne çare ki bu da işin raconu.
Sahada yol arkadaşına ipe sapa gelmez konularda tavır koyacaksan!
Ortada çok önemli bir yanlış var demektir.
Bu konuyu bu diziden sonra özellikle genç avcılar için anlatmaya çalışacağım.
Öykümüze dönmek istiyorum
(...)
Bunları yapmasaydım aşağıdaki bilgilere biraz zor erişirdik.
O kadar hızlı geziyoruz ki!
Hangi birisini aklımda tutacaktım!
Aşağıdaki tabloyu Ali Balı kardeşim yazdırdı.
Engin Çalışır ve Ömer Kıraç kardeşim de bu bilgileri haritaya yansıttı.
Onlar olmasa!
Bu sunumlar asla bu kadar düzenli ve doğru olamazdı.
Huzurlarınızda kendilerine içtenlikle teşekkür ederim. Hem de yüzlerce binlerce kere...
30 Nisan 2014 Çarşamba, 07:23:56 | |
Kemaliye Köyleri ve Yerleşim Yerlerinin Adları | |
Yeni Adı | Eski Adı |
Kocaçimen | Muşaga |
Çaldere | Pedegan |
Kabataş | Gecegü |
Subaşı | Başekrek |
Yeşilyayla | Hınsor |
Balkırı | Mansaut |
Avcılar | Dıralor |
Buğdaypınarı | Tırnik |
Başpınar | Başpınar |
Dutluca | Dutluca |
Keklikpınar | Öşneden |
Yeşil daire Kemaliye merkezi gösteriyor.
Yolculuğumuz kırmızı okları takip ederek devam etti.Keklikpınarı'nda sonlandı.
Orada bir saat kadar yemek molası verdik.
Mavi oklarla da Kemaliye merkeze döndük
Gün içinde gezilen alanın harita üzerindeki izleri
Sarıkız Kalesi'nden kanyonun görünüşü
Salyangoz / Mollusca / Orthogastropoda
Bazı okuyucuların "bu fotoğrafın burada ne işi var!" diye düşünmesi normaldir.
Ben farklı düşünüyorum. Olası ihtimal bir biyolog salyangozlar üzerine bit tez hazırlığı içinde olabilir.
Farz edin ki tez konusu da "yaşam ortamları" olsun.
Alın size bir örnek!
Fena mı oldu!
Kabataş Köyü
Köye yaklaşırken hayvanların yaylıma çıkma saatine denk gelmişiz.
Işık yumuşak, mesafe yakın, sürü sahibi poz veriyor. Daha ne olsun ki!
Hemen arabadan inerek keçilerin (!) üzerine odaklandım.
Oldum olası bu hayvanı severim.
Ortalıkta o kadar çok koyun var ki!
Herhalde bu ruh halinin benim üzerimde baskın bir etkisi var.
Keçilerin aklından hiç şüphem olmadı. Ayrıca yüzleri bana komik ve koyunlara nispetle çok daha anlamlı geliyor..
Çok çapulcu (!) görünmüyor mu?
Önce oğlu ile yalnız...
Kurban Bayramı öncesi son kez! Komşunun kızı, oğlu ve annesi.
Adı kulağında... Fişlenmiş bir çapulcu daha...
Şırlayan Taş Mevkii
Karadağ Vadisi
Kaan Otçu / Bahra Gediği
Kaan'da ben de zaman zaman arabadan inerek fotoğraf çekmeye çalışıyoruz. Bir süre sonra ortamın büyüsü sizi çekimden alı koyuyor.
Var olan müthiş sessizlik düşünce boyutunda sizi farklı dünyalara sürüklerken, kısa aralıklarla içten içe yaşamınızı sorguladığınızı fark ediyorsunuz.
Ben kimim?
Bana biçilen ömrün hangi evresindeyim!
(Çağrıya kaç var? diye de tanımlayabilirsiniz.)
Ne yapmak istiyorum?
Ne yapabildim!
Ve:
Benzeri çok sayıda can alıcı sorular karşısında "zor anlar" yaşadığım oluyor.
Ama gelin görün ki ben bu hali yaşamaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.
Yabanhayatı içinde olmak bana göre bir anlamda meditasyonun ta kendisi.
Meditasyon Batı dilinde "derin düşünme" anlamına gelmekte olan bir terim olup, sözlüklerde, "kişinin iç huzuru, sükûnet, değişik şuur halleri elde etmesine ve öz varlığına ulaşmasına olanak veren, zihnini denetleme teknikleri ve deneyimlerine verilen ad" olarak tanımlanıyor. Bkz
Denetimsiz benlik, frensiz bir araç, kontrolsüz bir yaşam ise direksiyonsuz bir arabanın ta kendisidir.
Bu tespitleri sağlıklı olarak yapacağınız en uygun vasat doğanın derin sessizliğe büründüğü elden ayaktan uzak, olan dağlardır...
Ayrıca yabanhayatı, gözlem yapabileceğiniz, yaşama farklı manalar katabilmek bağlamında en uygun laboratuar ortamıdır.
Benzeri sahalarda yapılacak sorgulamalardan doğruya yakın sonuçlar hasıl edebilir.
Neden "edebilir" dedim?
Siz, içinizdeki "ben"e karşı ne denli dürüst davranabiliyorsanız problemin çözümüne o denli yakınsınız demektir.
Gezilerin görünmeyen kazanımlarından birini anlatmaya çalıştım.
Not: Bu konudaki düşüncelerimi daha kapsamlı anlattığım bir yazım var.Bkz
Bahra Gediği
Görüş açısı çok büyük olunca ayrıntıları yakalamak da o denli zor oluyor.
Görünen o ki Kaan bu işin ustası.
Hınsor / Şırlayan Taş Mevkii
Ben kayda değer bir görüntü ararken Kaan müthiş kadraj yakalıyor.
Bu olağanüstü çabası boşa gitmesin diye ben de ona yardımcı oluyorum.
Lâle gördüğüm zaman artık kendimi kötü hissediyorum.
Daha doğrusu utanıyorum.
Çok değil bundan bir kaç gün önce belgesel yayın yapan bir kanalda Hollanda'yı tanıtan bir program izledim.
Ülkenin topraklarının büyük bir bölümü deniz seviyesinin altında.
Ekilebilir alanlar ülkemizin 1/7'si kadar.
Buna karşı:
Lâle üretiminde Dünya birincisi.
Süt ürünlerinde Avrupa birincisi!
Sanayisi almış başını gidiyor.
Bu gerçeği seslendirdiğinizde gevrek bir gülüş eşliğinde size:
"Onlar lâleyi bizden aldılar" derler.
Aradan 500 yıl geçmiş. Ben ona erişmek için dağ bayır yırtınıyorum!
O bana malumatfuruşluk sergiliyor. Utanacağı yerde.
"İyi ki" de almışlar.
-!...
Lale / Tulipa
Balkırı Köy Merası
Balkırı Köy Merası
Kale'den Balkırı Köyü'ne Akan Su Kaynakları
Doymuş Gediği
Çakşır otu / ferula communis
Öndeki Köy: Hınsor / Arkadaki Köy: Subaşı
Subaşı Köyü
Munzur sinsilesi
Hınsor Şırlayan Taş Mevkii Karşısı
Kuru Dere
Kuru Dere Mevkii'ne geldiğimizde yolun heyelan sebebi ile kapandığını gördük.
Seçenek yok. Ya geçeceğiz ya da gün sonlandı.
Kaan'ın böylesi durumlarda müthiş çözüm yolları ürettiğini ben biliyorum.
Dolayısıyla içim çok rahat. Göreceksiniz.
Her zamanki usulle 5 dakikalık iş...
Ben ister istemez elimde fotoğraf makinesi durum tespiti yapıyorum. Yoksa öyküyü sizlere nasıl anlatabilirdim!
Aşağıdaki karede görüldüğü üzere Kaan öncelikle envanter yapıyor. (Aslında buna "durum tespiti" dememiz lâzım)
Yol üzerinde kaç taş olduğunu bilmezsek nasıl temizleyebiliriz ki!
Bu arada Ali Bey kendiliğinden işbaşı yapmış ha babam de babam demeden küçük (!) taşları kenara fırlatıyor.
Kurudere
Benim tahminime göre bu operasyon sırasında Ali Bey en az yarım ton taş atmıştır.
İyi ki fotoğraf çekmişim!
Ali Bey 20 kiloluk taşları yoldan uzaklara taşırken Kaan'da Kung Fu figürlerini andıran benzer bir hareket yapıyor!
Taşlar ışık hızıyla ortadan kayboluyor.
Hareket var. Taş yok!
Yalan olmasın bu arada kulağıma "Iıhhh" şeklinde bir ses geldi..
Bir anda "Odun kırıcının ıh deyicisi" şeklinde özetlenen öyküyü anımsadım.
Çok yoğun çalışılan iki dakikadan sonra Kaan: "arabada eldivenlerim olacaktı" diyerek sahadan uzaklaşıyor.
Bu eldivenler de nereye gitti yahu! (17 dk)
Onu arabanın bagajında eldiven ararken uzun uzun seyretme fırsatım oldu.
Allah var yoğun çabası beni çok duygulandırdı.
Şu an bile gözlerim sulandı desem!
Beni anlayacağınızı ümit ediyorum.(ffırtt)
Onun bu hallerini özlemişim doğrusu...
Bu arada Ali Bey ana yolu pırıl pırıl temizledi. Gözü patikalarda...
Karayolları gelseydi ancak bu kadar olurdu.
Bir problem var ise bir de çözüm var demektir.
Doymuş Mevkii Kale Tepesi
Yıllar önce Avcılar Köyü'ne gittiğim zaman Balkırı'nın yolu henüz yoktu.
Balkırı
Dere çöpten geçilmiyor. Ben keyfiniz kaçmasın diye onları photoshop ile bertaraf ettim.
Pislik diz boyu.
Gavurlar (!) yapmış olabilir!
Müslüman'ız biz yapar mıyız?
Avcı Köyü'ne dördüncü kere geldiğimi anımsıyorum.
Avcı Köy / Dırılor
Karasu Keban Barajı'na akıyor.
Karasu
Yol boyunca sırası ile:
Buğdaypınarı (Tırnik) - Başpınar (Başpınar) - Dutluca (Dutluca)'yı arkamızda bırakarak Keklikpınar'na (Öşneden) geldik.
Burada yemek molası vererek parkuru bir anlamda tamamlamış olduk.
Arazi şartları fotoğraf için "aman aman" denecek bir değer taşımıyordu.
Görememiş de olabiliriz.
Zannedersem yorulduk.
Gelincik / Papaver rhoeas
25 Mart 1611'de İstanbul'da doğan 1682'de Mısır'da vefat eden ünlü gezgin Evliya Çelebi 17'nci yüzyılın en ünlü, gezginlerinden biridir.
Rüyasında İstanbul'da Yemiş İskelesi civarında Ahi Çelebi Camii'ndedir. Orada muazzam bir cemaat vardır.
Dikkat eder, İslam peygamberi Muhammed'i baş tarafta görür.
Dört sadık halifesi ve diğer ashabı da hep oradadır. Muhammed'in yanına gidip ondan şefaat dilemek arzusundadır.
Ama bir türlü cesaret edip de gidemez. En sonunda bir cesaretle gidip "Şefaat ya Resulallah" diyeceğine, "Seyahat ya Resulallah" der.
Böylece, 70 yaşına kadar sürecek ve çeşitli tehlike, sıkıntı ve hadiseler geçirmesine rağmen vazgeçmeyeceği seyahati başlar.
Yaptığı seyahatleri 10 cilt halinde "Seyahatname" adlı kitabında toplamıştır.
Evliya Çelebi Kemaliye'yi anlatır.
(...)
Helmuth Von Moltke (1800-1891) 1835 yılında zamanın Padişahı 2'nci Mahmut zamanında Osmanlı ordusunu modernleştirmek için görevlendirildi.
Helmuth Von Moltke Kürdistan Dağlarında adlı kitabında "Fırat Kıyısından Eğin'e Yolculuk" başlığı altında şimdiki adı Kemaliye'ye olan yolculuğunu anlatıyor.
Tarih: 08 Nisan 1839
Tam tamına 175 yıl öncesi...
Kozlupınar Köyünde (Hapanos) kaldığını anlıyoruz.
Eğin Ermenilerin önemli şehridir diyor. (Sayfa 461 2. Paragraf)
Evlere ve insana ait her ne varsa yazıyor...
Kitabında hemen hemen 20 den fazla ili detayları ile anlatıyor.
Her iki gezginin de göz ardı edilemeyecek kadar büyük unvanları var.
Dolayısıyla gezi notlarının içeriği gittikleri iller, ilçeler, ve köylerle sınırlı kalmamıştır.
Bunlara ait önemli bilgileri öğrenip aktarma gibi bir şansları da olmuştur.
Bu iki örneği neden anlatma ihtiyacını hissettim!
Sakın yanlış bir anlama olmasın.
Ben haddimi bilirim.
Okuyucularım da bilir ki bu geziler tarafımızdan finanse edilir ve herkese açık bir sitede yayınlanır.
Hiçbir konuda beklenti içinde olmadan.
Umutla yolculuk etmek, gidilecek yere varmaktan daha zevklidir.
R. Louis. Stevenson
6. Bölümün sonu
Devam Edecek ...
Kemaliye (2)
Mehmet Emin BORA
14 Temmuz 2014 Pazartesi
Çamlıdere / Ankara