Belki Son Gezi! (2'inci bölüm)


Kayseri - Tekir Yaylası - Gürün - Gökpınar Gölü
Ve
Malatya
2'inci Bölüm

Kadınlar Çarşısı

Kayseri'ye öğlen saatlerinde ulaşıyoruz. Şehirde yoğun bir trafik var.

Kale civarında daha evvel bir kaç kere yemek yediğim bir lokantaya gitmek istiyorum.

Yemekleri güzel, dolayısıyla öncelikli tercihim burası olacak.

Kayseri'ye gelen herkes gibi düşlerimizi öncelikli olarak "mantı" süslüyor.

Bu konu üzerinde "neden bu kadar çok duruyorum" diye düşünebilirsiniz.

Kötü yemek bir gezgin için kelimenin tam anlamı ile felâkettir.

Çok kısa sürede vücut sağlığınızı kaybedersiniz. Düzelmeniz ise 2-3 günü alabilir.

Dolayısı ile gezinin eziyete dönüşmesi an meselesidir.

"Bildiğin yerden şaşma" seyahat meraklıları için iyi bir slogandır.

Gelin görün ki yemeklerine güvendiğim lokantanın giriş kapısının önüne ayaklı bir yönlendirme sehpası konulmuş.

"Genel temizlik, bakım v.b" bir sürü anlamsız gerekçe öne sürerek özde "Saat 14:00'e kadar kapalıyız" diyorlar.

Giriş kapısının önünde dikilip kaldık iyi mi?

Lokanta işletmesini iyi bilirim.

Bu şekilde bir bilgilendirme şekli yok!

Bu neyin nesi diye düşünürken arkamdan bir ses geldi. "Cumaya gittiler"

Şimdi oldu.

Aklıma hemen askerlik yıllarım geldi.

"Dingil!"

Aşağıdaki 1'inci bölümü sonuna kadar okuyun. Ne demek istediğimi hemen anlayacaksınız

http://arpacik.net/icerik_yazar.asp?Icerik=590&Yazar=815

Yeri geldi bu konudaki düşüncelerimi seslendirmek isterim.

Cuma namazına katılma arzusu size lokantayı kapatma hakkını vermez.

Ramazan ayı da sana, kimin ne zaman yemek yiyeceğini sorgulama hakkı vermez.

Olası ihtimaller içinde:

Hastadır, oruç tutamıyordur veya oruç tutmak istemiyordur.

Senin bir tek soru sorma hakkın bile yok. Eğer dinini biliyorsan.

Trabzon'da "iftar saati gelmedi" diyerek bana yemek vermediler.

Bu lokanta da aynı havaya girmiş. Kamu hizmeti verdiğinin farkında değil.

Her neyse bir taksi bulduk ve tek cümle ile meramımızı anlattık.

Mantı yiyeceğiz.

Bizi lüks bir semte götürdü. Ünlü bir mantıcı varmış. Gittik yedik, iyi ki ölmedik.

Kayseri bu sefer bana tatsız geldi.

Tekir Yaylası

Akşama kadar nasıl vakit geçireceğiz?

Aklıma Erciyes Dağı'nın hemen yanı başında bulunan Tekir Yaylası geldi.

Bkz: http://arpacik.net/icerik_yazar.asp?Icerik=748&Yazar=815

25 Km. civarında, yakın sayılır. Bu fikrime Kaan da katılınca kısa bir süre sonunda Tekir'e vardık.

Yol düzenlenmesi yapılmış dolayısıyla çekmek istediğim fotoğraf karelerini oluşturabilecek alanlar ortadan kaybolmuş.

Kuyrukkakan /Oenanthe

Gelenbi / Tarla faresi

Konuştuğum bir kaç kişi hava şartlarının uygun olmadığını, 15 gün sonra çok sayıda tarla faresinin ortalıkta olacağını söyledi.

Hava soğuk gözlerim yaşarıyor. Fotoğraf projem başlamadan kötü sonla bitti.

Yeni bir konu başlığı bulup içini doldurmam lazım.

Bir dizi alışveriş yapılabilecek dükkan var. Bkz:http://arpacik.net/icerik_yazar.asp?Icerik=748&Yazar=815

Ben peynircileri dolaşmaya başlarken Kaan bir anda ortadan yok oldu.

Onu yemek yerken buldum. Mantıcıdan ayrılalı bir saat oldu ya da olmadı.

Yemek üzerine yemek!

Kaan ve yemek ilişkisi üzerine inanın ki kitap yazabilirim.

27 seneye yaklaşan bir dostluğumuz var... Ben bilmeyeceğim de kim bilecek?

Örneğin:

Dünya ölçeğinde bir kıtlık yaşansa Kaan'a vız gelir tırıs gider.

Onun hayatta kalma becerisi tek kelime ile muhteşemdir.

Ekmeğini taştan çıkartır derler ya... Onun ekmeği de her zaman urbasının (!) altındadır.

Bir gün yazacağım.

(...)

Bu arada başımda kovboy şapkası diyebileceğimiz bir şapka var.

Bunu niye kullanıyorum!

Şapkayı ters çevirip yere koyunca, çıkardığım objektifi şapkanın üzerine yatırıyorum.

Üç nesneyi aynı anda tutamazsınız. Hepsi de kıymetli ve kırılgan.

Ayrıca değiş-tokuş esnasında lenslere toz girme riskini minimuma indiriyorum.

İnsanlar ne yaptığıma değil ne taktığıma bakıyor.

"Meraklı bakışlardan sıkıldım dersem" "derdimi anlatabilmiş olurum" diye düşünüyorum

Samimiyetle ifade edebilirim ki Anadolu'da resmen gözle taciz edilirsiniz.

Erkek kadın fark etmez.

Komşu köyü merak etmez! Size takılır.

Ayakkabınızdan alır, saçınızın son teline kadar sayar bırakır...

Hem de defalarca...

Daha sonra çaktırmadan soruşturmaya başlar...

Hoş gelmişsen...

Hele otur bir çay içek...

Melmeket!

-!..

(...)

Peynircilere girerek arayışlarımı sürdürüyorum.

Bir süre sonra Kaan'da bana katılıyor. Esnafla muhabbete başlayınca sıkı bir dostluk ortamı oluşuyor.

Kayserililerin iyi tüccar oldukları tartışılamaz bir gerçek.

Tatmadığımız ne peynir ne kaymak ne de bal kaldı.

Ekmek getiriyorlar, hı desek sofra kuracaklar.

Pes doğrusu.

Sol başta: Adem Armut

0532 425 0581 / 0 546 979 3838

İşyerinin sahibi olan Adem Armut Ticaret Lisesi mezunu olduğunu söylüyor.

25 senedir bu işi yapıyormuş

Telefonla sipariş üzerine her türlü ürünü adresinize gönderebileceklerini söylüyorlar.

Kaan ve ben tulum peynirlerinden 5-6 kg kadar alıyoruz.

Gezilerin bana göre en keyifli işlerinden biri de bu.

Yolunuz düşerse uğramadan geçmeyin derim.

(...)

Halıcı dükkânının sahibi bizi çay içmeye davet ediyor.

Hava soğuk yapacak iş veya görecek bir yer de yok.

Geriye sadece çene çalma kalıyor.

Kırmıyoruz:)

Çaylar geliyor.

Laf dereden tepeden açılıyor... Bu arada sürekli sıcak sıvı depoluyoruz.

Çaylar geliyor, geliyor, geliyor da geliyor...

Midem termos gibi oldu.

Aslen Yahyalı'lı olan Mustafa Ekinci ve oğlu Hacı Ekinci her Kayseri'li tüccar gibi işinin ehli.

Çok candan oluşu, onu sıradan esnaftan ayırıyor.

Mustafa Ekinci

0 536 339 75 40

Sohbet sırasında çaktırmadan sorgulanıyoruz.

Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Ne iş yapıyoruz? Kaç yaşındayız?

Terörle mücadele ekipleri tarafından sorgulansak ancak böyle olabilir.

Ara ara bize "Bravo" "Çok iyi yapıyorsunuz" diye gaz da veriyor. (İyi polis)

- Abi kaç yaşındasın?

- Kaç gösteriyor?

- Taş çatlasa 50 -55

- 70

- Vallahi inanmam... Maşallah

Şiştikçe şişiyorum. Ayaklarım yerden ha kesildi, ha kesilmek üzere...

Özellikle bana bakarak "Ben abiyi duruşundan anladım" demez mi!

İçimden "sar oradan 4-5 halı" diyesim geliyor.

Kısacası istim üzerindeyiz.

Bir ara bize Gürün'ü ve Göktepe Göleti'ni görmemizi öneriyor.

Ortaya "ara sıcak" misali...

Sıcak duygularla (!) ve dükkandan kucağımızda bir dolu halıyla ayrılıyoruz.

Gece İbis Otel'de konaklayacağız.

Otel temiz. Yataklar yeterli büyüklükte. Ama hepsi de gördüğünüzden ibaret.

Banyoya kilolu biri zar zor ya girer, ya da giremez.

Bir gezgin için İbis Otel -fiyat da düşünüldüğünde- oldukça uygun. (Kişi başı 130.00 Tl civarında)

Zaten sürdürülmeye çalışılan konsept de bu olsa gerek.

Gece erkenden yatmalıyız ki sabah erken kalkabilelim. Fotoğraf için uygun saatleri kaçırmamalıyız.

Kahvaltı için tüm damaklara uygun ve yeterli çeşitlilikte yiyecek var.

Sabah 07:30 gibi oteli terk ediyoruz. Eşyalarımızı odaya taşımamıştık.

İndir bindir -iki hamal bulunabilir ise- 1 saati geçebilirdi.

Bu bağlamda siz siz olun güvenli otellerde konaklamayı adet edinin.

Ola ki bazı eşyalarınızı odanıza taşımamak daha akılcı olabilir.

Şimdi bu konuda önemli bir şey söylemek isterim.

Eşyanızı küçük paketler haline getirin!

-!..

Bu şu demek.

"Bir gece" konaklamalarla devam edecek uzunca bir gezi plânladıysanız:

Otele giriş yaparken büyük çantadan alacağınız "küçük paket" bir takım çamaşır, gömlek ve gerekir ise pantolondan ibaret olmalı.

Küçük torbalar için askeri malzeme satan dükkânlara müracaat edin.

Askere gidecekler için özel yapılmış "kirli ve temiz" ağzı burmalı farklı renkte torbalar var. Çok da ucuz.

Bolca alın derim.

Bu suretle minimum eşya taşımış olursunuz. Ben ana temayı yazdım. Siz bunu detaylandırabilirsiniz.

(...)

Gürün

İstikamet Şuğul Vadisi.

Kayseri - Malatya istikametinde giderken Gürün'e 2-3 Km. kala yolun soluna dönüp levhaları takip ederek Şuğul Vadisi'ne ulaşabilirisiniz.

İnternette "Şuğul'a nasıl gidilir" yazıp aratın.

Bulduğunuz tüm tarifler "Malatya - Kayseri Devlet Karayolundan (D300) Gürün ilçe merkezine Kayseri yönünde yaklaşık 2 km" diye başlar.

İlla ki Malatya'dan geleceksiniz!

Ben kayseri istikametinden geliyorum!

Bu neden böyledir?

-!..

Biri yazmış diğerleri işin kolayına kaçmış. Kopyalamış. İşimiz gücümüz kopyalamak..

Bir zahmet "Bu adam Kayseriden de yola çıkmış olabilir. Bu tarifi bir de ters yönden yapalım" diyen bir kişi çıkmaz mı?

Gürün Kaymakamlığı da kopyacılardan. Bkz:http://www.gurun.gov.tr/kultur.asp

"Şuğul Vadisin'e gelenler mutllaka Malatya istikametinden gelir". (Nokta)

Olmadı "dönsün" gelsin!

Daha ne diyeyim ki!

 

Yol üstündeki bir benzinciden tarif alarak aşağıdaki levhayı buluyoruz.

Bu ikaz levhası ana yolun üzerinde değil. En iyisi sora sora gitmek.

Bu vadiye benim 2. veya 3. gelişim.

Değişen hiç bir şey yok.

Vadiye giriş ok istikametinde

Doğal olarak böyle bir alana gelince heyecanla bir an evvel arabadan inip fotoğraf çekmek istiyorsunuz.

Hata yapıyorsunuz!

Biz bir başkasına karşı ne sorumluluk duyarız, ne de onu rahatsız ettiğimizin farkında oluruz.

İkide bir "Batı Kültürü" diye seslendirdiğimiz şey bu ve benzeri değerleri içerir.

Siz gezi alanına girersiniz, örneğin 2 saat sonra turunuzu tamamladınız, şimdi çıkıp gitmek istiyorsunuz.

Bu hiç de kolay olmayacaktır.

Sizden sonra gelen ve sınırlı park alanına gelişi güzel park eden araçlar park yerini panayır alanına çoktan çevirmiştir bile...

Arabanız aşırı bir güvenlik (!) çemberi içindedir.

Çabalarınız sonu araç sahibini -veya sahiplerini- bulduğunuzda işiteceğiniz ilk söz:

"Ne var ki! Ben de şimdi geldim zaten" gibi "bilgilendirme" içeren bir cümledir.

Onun beklentisi:

"Ya çok teşekkür ederim ben de bunu merak ediyordum" şeklinde olmalıdır.

Aslında yediği naneyi bilir.

Çabası zaman kazanmaktan ibarettir.

-!..

Bu tür sürtüşmelerin sonucu ya karakolda ya da adliyede biter.

Siz siz olun aracınızı mümkünse çıkışa en yakın yere ve manevraya ihtiyaç olmayacak şekilde park edin.

(...)

Vadiye girdiğimizde bir iki balıkçının dışında hiç kimse yoktu.

Yoğun bir kelebek popülasyonu olduğunu söyleyebilirim.

Atalanta

Akarsuyun göllendiği yerlerde Tatlı Su Yengeci gördüm. Hemen Kaan'a haber verdim.

Yengeçten çok korktuğunu nereden bilebilirdim ki!

Şuğul Vadisi hiç görmeyenler için bir kere ziyaret edilebilir.

2. kere özel bir amaçla -örneğin fotoğraf çekmek isterseniz- yine kabul edilebilir.

3. kere ise sadece vakit kaybı.

Gökpınar Gölü â

Aşağıdaki fotoğraftan anlaşılacağı üzere Malatya istikametine doğru yola çıkıyoruz.

Gezi anılarını daha sonra basılı doküman haline getirecekler için bir ip ucu vereyim.

Biliyorum ki onlar sıkça not alır.

Ayrıca her yol ayrımında bir kare de olsa fotoğraf çekerler ise ilerisi için müthiş bir kolaylık elde ederler.

Sırası ile meramımı anlatmaya çalışayım.

Gezi sonrası hafıza kartlarındaki fotoğraflarını bilgisayarlarına indirdiklerinde:

1- Bunu sıra numarası ile yapsınlar.

2- Hafıza kartlarının arka planındaki bilgilere ulaşmak için sadece maus'un (fare) sağ tuşunu tıkladıklarında o karenin hangi

gün hangi saatte çekildiği bilgisine ulaşacaklardır.

3- Yazılarınız bitinceye kadar da orijinal kareleri silmeyin.

Siz bunları mutlaka uyguluyorsunuzdur.

Ben yeni başlayacaklar için yazdım.

Araba içinde yol alırken fotoğraf çekecekseniz, arada bir ön camınızı mutlaka temizleyin.

İşaret levhasının gösterdiği istikamete ayrılır ayrılmaz aşağıdaki sahne ile karşılaştım.

Avcılığın verdiği refleks ile aşağıdaki fotoğraf karesini zar zor da olsa giderken çekebildim.

İşte görmek istediğim bu... Hanımlar hayatın içinde...

Gökpınar Göleti'nde in cin top oynuyor.

Kapıda bir Allah'ın kulu yok.

Girmemizle çıkmamız bir oluyor.

Estetik değerlerden yoksun bir su birikintisi...

Onca yol geldik. Nesini göreceğiz?

Sizi siz olun uzak durun.

Saat 11:00'e doğru geliyor.

Tozlu yollardan geri dönerken gözüme yolun sağ tarafında ve tepe üstündeki kare takılıyor.

Bir anda Kaan'a "dur" diye bağırıyorum.

Dikkatli bakınca hayvanın sürekli melediğini fark ediyorum.

Yanıma fotoğraf makinesini ve bir de şişe suyu alarak tepelere çıkıyorum

Hayvanın feryadı içler acısı. Belli ki sürüden ayrılmış ve susuz kalmış.

Ne yaparsam yapayım ona yanaşmam mümkün olmuyor.

Sürekli kaçıyor.

Şu anda bile feryadı kulaklarımda.

20 dakika kadar onu takip ediyorum. Yaklaşmama fırsat vermiyor.

Çaresiz olarak oradan ayrılıyoruz. Utanmasam ağlayacağım.

Geceyi kırda yalnız geçirme şansı hiç yok.

Aklıma çaresiz insanlar geliyor...

Göz yaşlarını içine akıtan insanlar...

Ne farkı var?

-!..

Son bakışında gizliden gizliye bir sitem seziyorum. "Oldu mu şimdi!" der gibi...

Ana yola bağlanırken yol çatında duran bir kaç kişiye koyunu gördüğümüz yeri teferruatı ile anlatıyoruz.

Elimizden sadece bu geliyor.

Toki evleri

Toki'nin el atmadığı il veya ilçe kalmamış

Sanki hiç yer kalmamış gibi dağların başına apartman dikiyoruz.

"Diken memnun, alan memnun" olacak ki düzen devam ediyor.

Farklı yorumlar yapabilirsiniz.

Malatya

Anemon - Malatya / Saat 12:49

Malatya'ya her gelişimde Anemon Otel'de kalıyorum.

Temiz ve düzenli. Her ihtiyacıma cevap veriyor.

Otele yerleşir yerleşmez arabamızı otoparkta bırakıp bir taksi ile kent merkezine gidiyoruz.

Kent içinde park yeri sorunu var.

Yemek vakti olduğundan doğruca Sinan Et Lokantası'nın önünde iniyoruz.

Malatya ile ilgili son yazımı 2012 yılında yazmıştım.

Bkz: http://arpacik.net/icerik_yazar.asp?Icerik=731&Yazar=815

O gezimde de Sinan Et Lokantası'na gitmiş ve yemekler için "harika" tanımını yapmıştım.

Lokanta 2013 yılında ülkemizin en iyi yöresel yemek yapan 8 lokantasından biri olarak kayda geçmiş.

Bu lokanta ile ben de gurur duyuyorum.

Yemek yiyeceğiniz yer kesinlikle burası.

Ben lokantayı fotoğraflama çabası içindeyken Kaan çoktan mevzilenmiş bile...

Ben Malatyalıyım!

Anlatacağım o ki il sınırlarına girince Kaan "arkadaşlık" statüsüne ilave olarak bir de "misafir" statüsü kazanıyor.

Ona özel bir et tabağı hazırlatmak istedim.

O farkında değil..

Bu ve benzeri değerlerin unutulmaya yüz tuttuğu bir dönem yaşıyoruz.

Ben bunları düşünürken Kaan duble eti çoktan sindirim sistemine göndermiş.

Laf olsun diye "yemeğe başlarken" alt yazılı bir fotoğraf çekelim dedim.

Eli dursa da dil durmadı.

Not: Bir süre sonra özel tabak geldi. Kim yedi bilin bakalım.

Afiyet olsun ne diyebilirim ki! Misafir...

Soldan sağa: Hamit Taşkıran - Zeki Saygı - Osman Yerlikaya - Celal İnan

Bu kuruluşun geçmişini öğrenebilmek için Sn. Zeki Saygı ile kısa bir sohbet yapıyorum.

Lokantayı kuran Dede Hacı Sinan Saygı

Daha sonra sırasıyla:

2- Hacı Memet Saygı,

3- Hacı Mustafa Saygı,

Ve son olarak da,

4- Zeki Saygı işbaşı yapıyor.

Özde bu lezzet 4 kuşaktan bu yana misafirlere sunuluyor.

Kendisini bir kere daha tebrik ediyorum. Ustaların da ellerine sağlık

Yeni Cami

Bundan 50 sene önce Rahmetli Kayın Pederim İsmail Hakkı Altuncu'nun dayısı Manyaslı Ahmet Ocaktan oğlunun görevi dolayısıyla Malatya'ya gelmiş.

Ahşap işlerinde ve özellikle de oymacılık sanatında hatırı sayılır bir ustaymış.

Bir vesile ile yukarıda gördüğünüz caminin ahşap işlerini yenilemiş.

Nerelerini yapmış? İşte bunu bilmiyorum. Soracak birini bulamadım.

Bulabilseydim!

İmamın yaşı bu soruyu yanıtlamaya uygun olamazdı diye düşünüyorum.

Camide yapılan işlerin bir kaydının tutulduğunu da hiç tahmin etmiyorum.

İsmet İnönü

24 Eylül 1884 - 25 Aralık 1973

Türkiye'nin ilk Başbakanı. 2'inci Cumhurbaşkanı

Ana tarafım 100 yılı aşkın bir süre yeni yapılan bu işhanının bulunduğu yerde oturdu.

Malatya her geçen sene hızla büyüyor.

İtalya'da Po Vadisi'nde büyük ölçekli badem yetiştiriciliği yapıldığın duymuştum.

Mevsim şartları normal seyrinin dışına çıkarsa "bademler çiçek açmasın" diye ağaçların diplerine buz kalıpları konulduğunu biliyorum. Hem de senelerce önce...

Malatya, kayısı için benzer bir tedbir almak için "uğraş vermeli" diye düşünüyorum.

Kayısı odaklı yaşayacaksa...

Bu gezide ağırlıklı olarak görmek istediğimiz yerler bundan sonra başlayacak.

Gezi plânımızda sırasıyla:

Bingöl - Muş - Tatvan - Siirt - Bitlis -(Diyarbakır üzerinden) Elazığ - Keban - Kemaliye - Sivas - Kayseri - Ankara olacak.

Bingöl ve Muş'u yakın zamanda görmedim. Merak ediyorum.

Yarın sabah erken saatte Pötürge'yi geçip Kale yoluna girmemiz lazım.

Mutlaka yeni bir şeyler göreceğiz diye düşünüyorum.

Ülkenin doğusunda yaşayan insanların:

Yaşam şekilleri,

Dünyaya bakış açıları,

Yarınlardan ne bekledikleri hep ilgi alanım olmuştur.

Özellikle de çocuklar!

Hepimizin yarınları...

-!..

 

 

Önemli olan sorgulamayı bırakmamak.

Merağın var olmak için kendi nedeni vardır.

Kimse bunu anlayamaz...

Ancak bunun içinde, sonsuzluğun, hayatın

ve

Gerçekliğin inanılmaz yapısının gizlerini çözmeye çalışarak, olabilir.

                                                                                           Albert Einstein

 

Mehmet Emin BORA

07 Haziran 2014

Çamlıdere / Ankara

Bu yazı 4037 kez okundu...