Hakkari - Berçelan yaylası
36 yıl önce ve şimdiler... Yaşanan acı gerçekler...
5'inci Bölüm
Berçelan Yaylası
08 Haziran 2013 / Saat: Sabahın körü.
Şemdinli'de yaşadığım hayal kırıklığı geceyi bana dar etti.
36 sene sonra bir arpa boyu bile yol alamayan sistem (!) nasıl düzelecekti ki!
Cevabımı aradığım soru bu.
Surat da aşağıdaki gibi...
08.07. 2013 : 07.21 / Yüksekova / Otel odası
Gün başlıyor!
Yüksekova'da yabancı biri hemen dikkat çekiyor. Hele hele boynunda fotoğraf makinesi varsa...
Otelin önünde dolaşırken bir taksi şoförü arabasının üzerine yaslanarak bana dikkatlice baktıktan sonra davudi bir sesle :"Sen nereden geldin lan" diye seslenince ben de ona "sana ne lan" dediğimi anımsıyorum.
Daha sonra öğrendiğim kadarı ile bu kişi ve ailesinin terörün zulmüne uğramış biri olarak psikolojik sorunları olduğunu anlattılar.
Hali hazırda ortada dolaşan 2000 eroinman varsa Yüksekova'da bu tip bir sataşma ile karşılaşmanız doğal olsa gerek.
(...)
Erinç'le her zaman olduğu gibi kahvaltı sonrası aşağıda lobi de buluşacağız.
Ben biraz aceleciyim. Erinç de inmek üzere.
Gezi planına göre Hakkari'ye gideceğiz. Sadece bununla kalsa iyi, hedefte Berçelan Yaylası var.
Yol uzun. Üstüne üstlük aynı günün akşamı da Van'da olacağız. Otel rezervasyonumuz var.
Kısacası "vakit nakit".
Yüksekova - Hakkari arası harita üzerinden 90 km gibi görülse de en az 1.5 saatimizi alacak.
Hakkari - Van ise 200 km civarında o da en az 2.5 saat.
Görünen o ki gün içinde en az 4 saatimiz yolda geçecek.
Bu hesabın içinde Berçelan Yaylası yok!
Üstüne üstlük bir de fotoğraf gibi bir tutkumuz var.
-!..
Hemen yola çıkmamız lazım. Eşyalarımı alıp arabamızın yanına gidiyorum.
Gidiyorum da...
Araba yok!..
Başka nasıl anlatsam ki! Yanına bıraktığımız kaldırım duruyor da arabanın yerinde yeller esiyor. Oldu herhalde.
Şimdi mıştık ki ne mıştık.
Tüm planlar alt üst oldu.
Bu arada Erinç geliyor. O da şaşırmış vaziyette...
Boş gözlerle etrafa bakıyoruz. Erinç evrak çantasını (!) benim yanımda bırakarak arabayı aramaya başlıyor.
Karşı sokağın başında güvenlik güçleri var. Doğrudan oraya yöneliyor. Bir süre konuşuyorlar.
Eller kollar bir yeri tarif ediyor. Erinç de oraya yönelince ben de o tarafa bakıyorum.
İşaret edilen yer yüksek duvarlarla korunan Emniyet Müdürlüğü'nün bahçesi.
Araba bir kurtarıcının üzerinde, bahçe kapısı da kapalı. Yani emniyette!
Mecburen müracaata gidiyoruz. Bir polis memuru bizi amirine götürüyor. Hoş beş kısa oluyor. Tadımız kaçmış vaziyette.
Hemen soruyoruz ve diyalog aşağıdaki gibi gelişiyor:
- Arabamızı neden parka çektiniz?
- Evrak üzerinde yakalama emri var.
- Nasıl yani?
- Onu ben bilemem. Çeken arkadaşa soracağız.
- Soralım.
- Dün gece mesaisi yaptı şimdi evinde izinli.
Başlıyoruz derdimizi anlatmaya:
- Bakın memur bey bizim zamanımız kısıtlı dedikten sonra o günün planını (a) dan (z) ye bir güzel anlatıyoruz.
Nöbetçi memur çok genç ama çok anlayışlı. İzinli memur ile telefonla irtibat kurmaya çalışıyor.
Bu arada en az bir saatimiz güme gidiyor.
Araba bir çekiciye bindirilmiş zaptı rapt altında!
İçinde çok önemli notlarım ve kitabım var. Bir şekilde mutlaka onları almalıyım.
Ben bir yandan çözüm ararken diğer yandan da kafamda (B) plânı yapıyorum.
Taksi tutup doğrudan Van'a gideceğiz.
İşin özü:
Hakkari yok gari.
Sabahın altısından beri ayaktayız. Saat oldu dokuz.
Bir memur arkadaş daha geliyor. Ona da derdimizi anlatıyoruz. O da çok yardımcı oluyor.
Çekicinin sahibini arayarak emniyete gelmesini istiyor.
Görevli memurlar bilgisayar başına oturarak arabayı internet üzerinden sorguluyorlar.
Trafik Polisi Sn.Davut Yavuz
Araba uluslararası bir rent a car firmasına ait. Yıllık taşıt vergisi ödenmiş. Muayenesi tam.
Özde anlaşılan o ki camlarında kısmen siyah film varmış. Bu da parka çekmeyi gerektiren bir suç unsuru değilmiş.
Görünen o ki 3 saatimiz pisi pisine heba oluyor. Polis arkadaşlarımız incelik gösterip yardımcı olmasalardı!
Gezinin çok önemli bir parçası olmayacaktı.
Yazının ilerleyen bölümlerinde "neyi kaçırmış olacaktım" göreceksiniz.
Trafik polisi Sn. Davut Yavuz ve arkadaşına en içten gelen teşekkürlerimi sunmak isterim.
Polis arkadaşlarımızla kucaklaşarak ayrılıyoruz.
Polisler insanların problemlerini çözdüğü sürece farkında bile olmadan mesleklerini yüceltirler.
Rahmetli kayın pederim İsmail Hakkı Altuncu, Adnan Menderes'in koruma müdürü idi.
Uzun yıllar bu görevini sürdürdü.
Benim ısrarlı yaklaşımlarım sonunda çok önemli bir otobiyografi (Özyaşamöyküsü) bıraktı.
Polis nedir? sorusu bu anıların içinde "kendisine hayat bulur" diye düşünmekteyim.
Çok doğaldır ki uzun seneler bir başbakan ile beraber olmanın acı, tatlı farklı tadlarında...
(...)
Not:
Bu arada 10 m mesafe için, "araç indi-bindi" hesabı ile çekicinin sahibine 150.00 TL istemesine rağmen 70.00 TL ödüyoruz.
Moralimiz bozuk da olsa rotayı bozmayacağız..
İstikamet Hakkari...
Fotoğraf avcılığı başlıyor...
Bu gezi süreci içinde -36 yıl sonra- gördüğüm tek müspet şey...
Yollar.
Olması gerektiği gibi. Emeği geçenlerin ellerine sağlık. Van - Hakkari arası 8 saatten 2-3 saat gibi süreye inmiş.
Hakkari'ye ulaşmak fiziken (!) artık kolay.
Ben beni bildiğimden beri Kara Yolları Genel Müdürlüğü bu ülkenin yüz aklarından biridir.
Aşağıdaki fotoğrafları 36 sene önce çekmiştim.
Sarı karenin içinde çalışan bir karayolcu var.
Aynı yol güzergahının -çığ tehlikesine karşı- kritik noktalarına tünel yapılıyor.
İki saati aşan bir süre sonunda Hakkari'ye ulaşıyoruz.
Anılarımda kerpiçten bir il olarak sakladığım Hakkari fiziki varlığını olağanüstü büyütmüş ve değiştirmiş.
Şehrin simgesi olan Sümbül Dağı Haziran ayında bile karlı...
Sümbül Dağı
Şehir hakkında az da olsa bir fikir edinebilmek ve "Berçelan Yaylasına nasıl gidilir?" sorusuna yanıt aramak için kent içinde dolaşmaya başlıyoruz.
Bu arada fotoğrafladığım kareler sayesinde Çamlıdere özlemimi gideriyorum.
Hem de fazlası ile...
İnekler şehrin muhtelif yerlerine serpiştirilmiş gibi..
Aynı alanı kullanmaktan hiç kimse şikayetçi değil. En azından bu konuda bir çözüm sürecine ulaşılmış. Güzel.
Dön dolaş Berçelan Yaylası'na gidecek yolu tarif eden bir levhaya rastlamak mümkün değil.
Sormaktan başka çare yok.
Yolu bize anlatmaya çalışan biri "Durun ben de eve gidecektim oraya kadar beraber gidelim ben sizin ayrılacağınız yolu gösteririm" diyor.
İyi ki beraber gitmişiz.Yoksa tövbe bulamazmışız.
En sonunda yolu buluyoruz.
Kentin üstüne çıktık. Yol çok levha yok. Şimdi soru. Hangisi Berçelan yolu?
Kafamız karıştı.
Bu arada gözüme ilişen bir güzelliği sizlerle paylaşmak için görüntülüyorum.
Yolu nasıl olsa buluruz.
Taşkızılı / Monticola saxatilis
Özellikle ötücü kuşları bir görüşte ayırt edebilecek bir bilgiye ve deneyime sahip değilim. Kuşların tanıtımı ile ilgili rehber kitapları saatlerce karıştırarak tanımlamaya çalışıyorum. Fena da olmuyor... Öğreniyorum.
Kuşu vurduktan sonra yanındakine "Bu ne lan" diye soran çok sayıda "naif" "sınavlarda engin başarılar sergilemiş" milyonlarca avcının varlığı beni her zaman düşündürmüştür. Düşündürecektir de...
Hakkari'nin yayla yolundan görüntüsü
Yapmış olduğum geziler sırasında pek çok ilde karşılaştığım bir acı gerçek var.
İnsanlar Türkçeyi doğru kullanmadıkları gibi pek çoğu da -özellikle- adres sorulduğunda, sorulan yeri tarif etmekte zorluk çekiyorlar.
Bir bakan (!) bir haber kanalında "türbeler yıkılırkene" diyebiliyorsa...
-!..
Yıkılırkene!
"Yıkılırken" bunu bile öğrenememiş, vatandaştan ne bekliyorum ki.. Suç bende.
Sadece bununla kalsa iyi!
Mesafe ve yön hakkında da çok ciddi bir sıkıntı var. Doğu, Batı, Güney, Kuzey gibi yön bilgilerinin yerini "taraf" almış.
Sizi yönlendirirken şu tarafa, bu tarafa gibi anlatıyorlar
Anadolu'da "Bi cigara içimi" zaman ölçüsüdür. Karşınızdaki adamın çiğer kapasitesini bilemezsiniz ki!
Son kertiğine kadar emiyorsa 3 km den kapı açmış olabilir... Ne bileyim ben.
(...)
Çoğunlukla trafik levhalarında da yön bilgisi bulamazsınız. Halbuki bu yöndeki eğitimin ilk adımı trafik levhaları olmalı.
Merak ettim beyin cerrahı olan komşum Sn.Dr. Erdal Yılmaz'a sordum:
Soru sorulduğu zaman, soru beyinde nereye gidiyor?
Aldığım yanıtı sizlerle paylaşmak istiyorum
"Soru önce kulak yolu ile işitme merkezine gidiyor. Sinyal bu aşamadan sonra farklı yollara ayrılıyor.
Büyük kısmı hafıza merkezine giderken aynı anda gözlerden, denge organlarından ciltten, kısaca duyu organlarının hepsinden gelen tüm uyarılar "rediküler formasyon" denen bölgede yorumlanıyor.
Bu bölgeden gelen cevap sinyalleri beyinde duyusal merkeze -motor merkez- ruhsal merkeze gidiyor.
Benzeri işlevler sürerken konuşma merkezi cevap üretiyor" dedi.
Teşekkür ederim Erdal Bey kısa, öz ve anlaşılır oldu.
Beyin Cerrahı Sn. Dr. Erdal Yılmaz
Ben de, okuyanlar da tıbbın terimolojisi içinde kaybolmadan bir şeyler anladık sanırım.
Sanki sorun "rediküler formasyon" denilen merkezde diye düşünüyorum.
Yorum yapıyor ya...
Bu merkezde yoruma mesnet teşkil edecek yeterli bilgi yoksa!
Konuşma merkezi ne b.. yesin!
(...)
"Kitap okurken çok sıkılıyorum"
"Kitap okumaya vaktim yok" diyen milyonlarca enbesil ile beraber yaşama zorunluluğudur hayatı çekilmez kılan...
Var olan bu durumu fark etmeye başladığınız andan itibaren yalnızlaşma duygusuna kapılmanız işten bile değildir.
Çamlıdere'ye kaçmamın ana sebeplerinden biri budur.
Yabanhayatı ile iç içe olmak, ruhsal dinginlik için bire birdir diye düşünüyorum.
(...)
Uzunca bir süre yol arasak da bunun da bir keyif olduğunu düşünüyorum.
Sonuçta bir şekilde aradığımız yeri buluyoruz.
Saçma sapan arazi parçalarında dolaşırken çok uzaktan bize el sallandığını görünce yönümüzü oraya çeviriyoruz.
Karşılaştığımız kişiler bir baba ve iki çocuğu. Merhaba faslından sonra biz onlara, onlar da bize soruyor
- Yolculuh ne tarafa?
- Berçelan Yaylası'na gitmek istiyoruz.
- Siz ne yapıyorsunuz?
- Vallah ışgın toplamışız.
- Hani nerede?
- Yemişizdir.
-!..
Bu kısa diyaloğun sonunda gidilecek yeri bulmakta zorlanacağımızı düşünürken:
- Bizim köy oraya yakındır. Biz sizi götüreh
Seçenek yok. Teklif cazip.
Birlikteliğimiz bu şekilde başlıyor.
Yol boyu kuracağınız diyaloglar tarafların birbirini tanımasına yol açar. Güven ortamı bu şekilde yaratılır. Bu çok önemlidir.
Ben soruyorum.
- Sen ne iş yapıyorsun?
Saatlerce değil günlerce düşünsem bulamayacağım bir cevap geliyor.
- Ses sanatçısıyım.
-!..
İnanılmaz ölçüde sevindiğimi söyleyebilirim. Hakkari dağlarında bir ses sanatçısı!
Yarım asıra yakın bir zamandır dağda dolaşıyorum böyle bir deklare duymadım. Süper.
Düğün nişan gibi özel günlerde şarkı söylermiş. Tabii ki Kürtçe.
Ben hemen devreye giriyor ve bildiğim bir kaç kelime Kürtçe'den örnek veriyorum.
- Ez bote sotım. Ez bote mırım... (Ben sana bitiyorum, ben sana bayılıyorum gibi. Yazılımları kuvvetle ihtimal yanlış olabilir)
- He he aynen oyledir
Hala bir şarkı söyletip kayda almadığım için çok üzgünüm. Çok hoş olacaktı. Kısmet! Belli mi olur
İhsan Gür'ün önderliğinde yolu buluyoruz.
Kar kalınlığını kıyaslayabilmeniz için Erinç'e 1 saat yalvardım.
Bir su kaynağının yanında açlığımızı kısmen de olsa giderirken yaylayı dolaşarak fotoğraf çekmeye başlıyorum.
Erinç Orkun - İhsan Gür - Furkan Gür - Fuday Gür
Ağzım niye açık ki?
Berçelan Yaylası
Berçelan
Yayalaya yakın bir mesafede (bir cigara içimlik) oturan İhsan Gür'e:
"Berçelan ne demek ne anlama geliyor?" diye sorduğumda: "Kürtçe'de kayaya 'çel' denilir, Berçelen iki kaya anlamına gelir" diye açıklamada bulunuyor.
Buralarda keklik var mı? diye sorduğumda ise cevap kısa ve çok net oluyor
- Evet bulunur.
Yemekten sonra İhsan ve oğulları Konak Köyü'ne doğru gitmek üzere bizden ayrılıyorlar.
Benim aklım keklikte...
Çevrede yaptığım kısa bir gezinti, İhsan Gür'ü doğruluyor.
Artık dönme vakti.
Çevreyi dikkatle izlemek avcılar için olmazsa olmazlardan sadece bir tanesidir.
Yeri geldiğinde "180 derece bakma" tabirini kullanırım. Ben bunu alışkanlık haline getirdim. Deneyin göreceksiniz.
Süreç içinde özellikle harekete karşı çok duyarlı olacaksınız. Bu özellik size müthiş kareleri yakalama fırsatı verecek.
Avcıysanız! Ne dediğimi çoktan anlamışsınızdır.
Aşağıdaki küçük dereye bakar bakmaz çiğdemleri fark ettim.
Süsengiller / Crocusbiflorus var. isauricus / İki çiçekli Silifke çiğdemi
Kaynakça:Türkiye'nin En Güzel Yaban Çiçekleri / ERDOĞAN TEKİN / Sayfa 459 / Türkiye İş Bankası Yayınları
Aşağıdaki çiçeğin adını var olan rehber kitaplardan aramama rağmen bulamadım.
Ömer Kıraç'dan bana yardımcı olmasını rica ettim. O da Sn. Ayça Günaydın'dan yardımcı olmasını istemiş.
Ayşe Hanım çiçeğin adının Boraginaceae olduğunu bildirmiş. Kendisine zahmeti için teşekkür ederim.
Tabii ki Ömer Bey'e de.
Hodangiller / Boraginaceae / Hodangiller
(Türkiye'de 34 cins ve 300’den fazla türü bulunmaktadır.)
Bana kalsa bu derede en azından bir saat çekim yaparım.
Erinç'in sıkıldığı yüzünden belli. İçin için söylendiğini düşünüyorum.
Aklım orada kalsa da arabaya dönüyorum.
Bütün gezi boyunca arabayı Erinç kullandı. Bir kaç kare iyi fotoğraf yakaladıysam onun payı çok büyük.
Bakmayın siz benim söylenmelerime. Aşağıdaki bir dizi fotoğrafta onun payı çok büyük.
Arabanın kirli camından onu ilk defa böyle görüyor ve kısık sesle "Erinç dur" diyorum.
Arabanın içinden çektiğim ilk kare aşağıda...
1- ©
Bu tür karelerin peşinde olan fotoğrafçılar alışkanlıklarını terk etmek zorundalar...
Yani araçtan inince kapı açık kalacak. Aracı kullanan ise kontağı kapatacak.
2- ©
Onu gördüğümü fark edince hızla koşmaya başlıyor...
3- ©
Yukarıdaki kareyi büyültünce her iki ayağının da yerden kesildiğini görüyoruz.
3 (Büyütülmüş fotoğraf) ©
4- ©
Avcıların tabiri ile "parlıyor" veya "Fışkırıyor"
Aşağıdaki kareleri anlatmama gerek yok...
Avcılar şimdi ava gitmiş kadar olmuştur diye düşünüyorum
5- ©
6- ©
Ben bu kareleri ard arda çekerken çok büyük bir haz yaşadım... Darısı avcıların başına...
Hakkari
Artık dönüşe geçtik..
Yazımın başında ifade ettiğim gibi Yüksekova'da polis arkadaşlarımız yardımcı olmasalardı, Hakkari'ye uğramadan Van'a gidecektik.
Dolayısıyla Berçelan Yaylası'nın güzelliklerini göremeyecek ve sizlerle paylaşamayacaktım.
Yabanıl ortamda kekliği bu kadar net fotoğraflamamdan ötürü çok büyük bir keyif aldım.
Daha iyisi var mı?
Varsa görelim.
Hodri meydan...
Saat 14:11
Yukarıda yaşadıklarımız için toplam olarak 5 saat harcamışız.
Bu kadar kısa süreye ne çok şey sığmış!
(...)
Van'a doğru yol alıyoruz.
Manzaralar muhteşem . Aklım dağlarda kalıyor.
Keşke zaman ve imkan olsa bu dağları adım adım gezebilsem.
Erinç'in karnı acıkıyor. Zaruri ihtiyaçlarımızı giderecek bir yer arıyoruz.
Git Allah git yolda konaklama yapılacak bir tek tesis yok!
Bu ülkede 200 km gideceksin de bir benzinci olmayacak!
Bana böyle bir güzergâh gösteremezsiniz.
Peki bu durum neden kaynaklanıyor?
İki sebep görünüyor.
1- Hiç kimse benzin veya mazot almıyor...
2- Can güvenliği yok.
(...)
Şimdi bir kaç şey söylemek isterim.
Zannetmeyin ki Hakkari'nin içinde gezmedik dolaşmadık.
Ortalık çok gergin. Fotoğraf makinesi ile gezen bir yabancıya sempati ile bakmıyorlar.
Küçücük çocukların ellerinde sapan, taş atmak için fırsat kollar gibiler.
Örneğin ana yolun üzerinde durup arabaların geçişine mani olma gayreti içindeler..
Bu davranışların hiç biri doğal değil.
Çocukların üzerine kin ve nefret tohumları serpilmiş. Çok ama çok yazık....
Çocuklar üzerinden oynanan bu oyuna mutlaka "dur" demek lazım.
Onların içinde nice Fadimeler var!
Bkz: http://arpacik.net/www/Icerik_Detay.asp?Icerik=459
Çocukları bu kirli savaşa alet etmeyin.
Yazıktır günahtır.
Benim içim sızlıyor. Ya sizin?
Aşağıdaki çocukların yüzlerine dikkatle bakın.
Belki utanırsınız.
Yola devam ediyoruz.
Van'a 70 km kala bir virajın içine kurulmuş tabiri caizse salaş bir mekân buluyoruz.
Sonradan öğrendiğimiz kadarı ile buranın adı Güzel Dere imiş.
Yapacak hiç bir şey yok biz de duruyoruz.
Acıktık!
Seçenek yok. Erinç biraz nazlı, bir iki dolanıp arabaya gidiyor.
Ben bir dürüm yemek için sipariş verirken başlıyorum muhabbete.
Bu yeri çalıştıran kişinin adı Ramazan Noyan. 24 senedir buradaymış..
Fotoğraf çekip internete koyabilir miyim diye sorduğumda:
"Çek abi benim fotoğraflarım 10 sene önce Hürriyet Gazetesi'nde çıktı" demek sureti ile lafı sokuyor.
Ne yapalım?
Bu arada arkamda dizi dizi sarı burma tatlıları var tanesi 50 krş.
Bu yaşıma geldim böyle güzelini yemedim dersen başka söze gerek kalmaz.
Ben karnımı doyurdum. Erinç mırıldanıyor.
Yol boyunca keyifli görüntüler elde ediyorum. Aşağıdaki kareleri araba giderken yakaladım.l
Van'a gelişimiz saat 19:00 gibi oldu.
Oteli bulup yerleştik
Van Gölü'nde gün batımı
İyi bir akşam yemeği bizleri bekliyor
1977 yılında ben askerdim, aynı yıl Gezgin -1 uzaya fırlatıldı.
36 sene sonra askerlik yaptığım bölgeye gittim. Sosyal bağlamda bir karış yol alınmamış.
Ama Gezgin -1 şu anda Dünya'dan 21 Milyar yıl ötede ve saniyede 17 km hızla uzayın derinliğinde yol alıyor.
Bilim adamları yeryüzüne 21 Milyar ötedeki uydudan haber alıyorlar.
Bizim birbirimizden haberimiz yok.
Bu sözlerim 90 senedir bu ülkeyi iyi yönettiğini zanneden tüm yöneticilere...
Anlayana sivri sinek saz....
Dünya bir kitaptır,
Gezmeyenler sadece bir sayfasını okur.
St.ugustine
Gelecek yazı
Akdamar Adası
6'ıncı ve son bölüm
15 Eylül 2013
Ankara / Çamlıdere