Van
36 yıl önce ve şimdiler... Yaşanan acı gerçekler...
1'inci Bölüm
Not: Bu yeni dizinin sizler için çok daha fazla anlam kazanmasını istiyorsanız:
Öncelikle 36 sene evvel fotoğraflarla destekleyerek kaleme almaya çalıştığım "Askerlik ve Avcılık" başlığı altında 7 ayrı bölümden oluşan anılarımı okumanızı önermek isterim. Tabii ki takdir sizlerindir.
Birinci bölüm : http://www.arpacik.net/www/Icerik_Detay.ASP?Icerik=117
Van Kalesi
Erinç Orkun son beş sene içinde en az 10 kere söylemiştir.
- Abi Şemdinli'ye gidelim.
- Tamam da zamanı değil.
Aslında en az onun kadar arzu ettiğimi biliyorum.
Bu sezon (!) bahane bulmakta zorlandım. "Çözüm süreci" bizim için bir fırsat oldu.
Hızla bir plan ve görev bölümü yaptık. Uçağı otelleri ve arabayı Erinç organize edecek.
Bir tek konuda kırmızı çizgimiz var.
Perşembe sabahı gidilecek, pazar gecesi dönülecek.
Bunun dışında var olan duruma göre gezi planında her türlü değişikliği yapabiliriz.
Önümüzde hazırlık için sadece 2 gün gibi bir kısa bir zaman var.
Bu arada Erinç aklını benim fotoğraf makinemi taşıdığım çantaya taktı.
Kendisi yola "evrak çantası" ile çıktığı için benim çantalarım (!) ona "Çok büyük ve ürkütücü"geliyor.
İyi de hem sağlam, hem de tüm aksesuarların hepsini alıyor.
Bana göre fotograf yoksa gezi de yok. Güzellikleri dostlarınızla paylaşamazsanız yaşamın ne anlamı olabilir ki?
Onu ikna etmem mümkün değil.
Nuh diyor, Peygamber demiyor.
Ertesi gün ilk işim Tripod'a gitmek oldu. Uygun bir çanta bakacağım. (Fotograf malzemelerini bu firmadan alıyorum)
Gelin görün ki Kızılay uzunca bir zamandan beri arapsaçına dönmüş.
Panzerler tomalar ve zaman zaman bombalar...
Yol güvenlik nedeni ile kapalı.
Çankaya istikametinden gelen araçları Meclis kavşağından Bahçeli istikametine sevk ediyorlar.
Genel Kurmay Kavşağı'da kapalı. Geriye tek seçenek kalıyor.
Tabanvay.
Hava sıcak yol uzun zaman kısa.
Nefes nefese Tripod'a varıyorum.
Çanta için bakınırken çeşitli haber ajanslarının Güven Park'ta konuşlanmış fotoğraf muhabirleri bir anda dükkana doluşuyor.
Zannedersin uzaylılar geldi.
Yüzlerinde profesyonel anlamda gaz maskeleri, boyunlarında ise en az iki fotoğraf makinesi.
2 saat kadar olay olmayacakmış! Bu süre onlar için mola zamanı olmuş. Hepsi de bu işyerinin eski müşterileri.
"Yaşamlarını habere adamış bu insanlar doğal olarak benden çok şey bilirler" diye düşünerek onlara danışmamda fayda var diye düşünüyorum.
Var olan durumu fırsat bilerek bir yeri geldiğinde planladığımız geziyi gündeme getirmek sureti ile:
- "Sizler daha iyi bilirsiniz Doğu'ya gitmemizde bir sakınca var mı? diye soruyorum.
- "Nereye?" diye soruyorlar.
- "Şemdinli'de 36 sene önce görev yaptığım sınır karakoluna" diye cevaplayınca...
- "Kritik bölge askeri haberdar etmek lazım" diyorlar.
Ve ilave ediyorlar: Bir aydan önce izin çıkmaz.
- !..
Bu kavram benim için bir ilk.
Üstelik biz yarın yola çıkacağız.
Bir anda içime ateş düşüyor. Gidip de görememek var!
Uygun bir çanta satın aldıktan sonra, söylenenler doğrultusunda bir şeyler yapmam lazım.
"Yol yakınken" doğruca Jandarma Genel Komutanlığı'na gidiyorum.
Zor bela halkla ilişkiler bölümünden bir binbaşı ile telefonla konuşuyorum. Özetle sınır güvenliği Kara Kuvvetleri'ne bağlandığı için doğru müracaat yerinin Genel Kurmay Başkanlığı olduğunu söylüyor.
Saat 11:30 Yarım saat sonra öğle tatili!
Koşar adım Deniz Kuvvetleri'nin karşısındaki binanın müracaat bölümüne nefes nefese varıyorum.
20-25 dakika meramımı anlatacak biri ile konuşmam mümkün olmuyor. Sonunda bir albaya derdimi ancak telefonla anlatabiliyorum. "Dilekçe vermeniz lazım" diyor.
Ben de yarına uçak biletlerimiz olduğunu söyleyince;
"Siz bir dilekçe yazın sekreterliğe acil posta ile gönderin, sorun çıkmasın en azından bizi bilgilendirmiş olursunuz" diyor.
Ben dilekçeyi yazıyorum Erinç 3 saat sonra posta vasıtası ile gönderiyor.
Bir nebze de olsa rahatlıyoruz.
Bu arada eni hacet bölgede görev yapan 2 üst düzey komutana da derdimizi anlatabilmek için onların yakınlarını arayarak onları da haberdar ediyoruz. Makul karşılıyorlar. Sanki oldu gibi!..
Aslında ne seyahat yasağı var ne de kırsala çıkılmaz gibi bir emir.
Baş ağrıtmak istemediğimiz için tedbiri elden bırakmamak gayreti içindeyiz.
Kuleli Sokak
06 Haziran 2013 Perşembe / Saat 05:50
Ankara Esenboğa'dan kalkış saati 09:00 Her zamanki gibi ben hazırım. Fotoğraftaki poşetin içinde yeleğim var. Cebleri dolu. Belimde kayış, üstümde toplu iğne bile yok.
Her gezide, uçağa binmeden evvel yapılan iki ayrı kontrolde nerdeyse "anadan uryana beş kalaya" kadar soyunuyoruz. Onu çıkar, bunu da çıkar derken cebinde unuttuğun kolonyalı mendil de aşka gelip ötüyor.
İyisi mi hepsini peşin peşin çıkar iş bitsin.
Bu çözüm yolu benim için uygun.
Yukarıdaki fotoğrafı taksi durağına gelen bir şoför arkadaştan rica ederek elde ediyorum.
Hatmi! Hatırladınız mı?
Aşağıda linkini sunduğum yazıyı 16 Temmuz 2007 / Ankara'da yazmıştım.
Hatmi vefa örneğini sergilemeye devam ediyor.
Bkz: http://www.arpacik.net/www/Icerik_Detay.ASP?Icerik=143
Uçakla yaptığımız yolculuklarda ben özellikle cam kenarını tercih ediyorum.
Ülkemin topraklarını gökyüzünden seyrederken hem tanıma gayreti içinde oluyorum hem de daha önce gittiğim yerleri görünce o geziyi anımsayarak kendimi daha mutlu hissediyorum.
15 Ekim 2006 tarihinde Van ve çevresini kapsayan bir gezi yapmıştık. Bu gezi ile ilgili anılarımı "Başım Gözüm Üstüne" başlığı ile yayınlarken Nemrut Krateri'nin uçaktan çektiğim fotoğrafını yayınlamıştım.
Bkz: http://www.arpacik.net/www/Icerik_Detay.ASP?Icerik=107
Aşağıdaki fotoğraf çok daha iyi.
Yeri geldi bu konuda bir şeyler söylemek isterim.
Nemrut Krateri milli park olmak için her türlü özelliğe sahip.
Bırakın milli park olmasını "Burayı gören gezen kaç tane milli park genel müdürü var?" sorusu geçmişte cevapsızdı kuvvetle ihtimal şimdi de durum değişmemiştir.
Halbuki kraterin içinde çok zengin bir yabanhayatı var. Ne ararsan o var dersem yeterince anlamlı sayılır.
Koruması da bakımı da çok kolay. Ortada olmayan tek şey "yürek".
Öncelikle masada kasılmayı bırakıp krateri görmek gerekiyor.
Nemrut Krateri
Süphan Dağı
Van / 2013
Erinç Orkun
Erinç, Ankara'dan telefonla yapmış olduğu anlaşma gereği kiraladığımız aracı teslim almak için gereken evrakları imzalıyor. 15 dakika sonra arabadayız.
Saat 10:45
Doğruca Yüksekova'ya gidebiliriz veya Van'da yemek daha sonra yola çıkarız.
Birinci seçenek daha akılcı geliyor.
Adını internetten öğrendiğim meşhur bir lokantayı arıyoruz.. Sorduğumuz hemen hemen her kişi farklı bir yönü gösteriyor.
Arabayı bir otoparka bırakıp düşüyoruz yollara. Değişen hiçbir şey yok. Sorunun algılanması zaman alıyor.
Bu konuda kendi kendime fikir yürüttüğümde "Türkçe kelimelerin zihinde karşılıklarının bulunması zaman alıyor" diye düşünüyorum.
Anadolu'da böyle bir gerçek var.
Türkçeden başka dil bilmeyenler için yaşanan bu.
Ana dilini 200-300 kelime ile konuşursan var olan durum herhalde kaçınılmaz oluyor.
(...)
Karşıdan iki zabıta gelince ben işi çözdüğümü düşünüyorum.
Aynı soruyu onlara da yöneltiyoruz.
Zabıtalardan biri sağı gösterirken diğeri tam aksi istikameti gösteriyor. Kısa süre bir de aralarında münakaşa yapıyorlar. Etrafımıza toplanan bir iki kişinin yardımı ile tam aksi yöndeki sokağa yönlendiriliyoruz..
Şükürler olsun.
Lokanta ikinci katta bir kabapçı. Yabancı olduğumuz hemen anlaşılıyor.
Karşılama çok sıcak. Ben kendimi ustanın tercihine bırakıyorum. Erinç ise yemek seçiyor.
Sonuç her kebabın adı farklı ama içeriği hemen hemen aynı. Porsiyonlar büyük. Etler dişinizin arasında gıcır gıcır ötüyor.
20 dakika sonra çayları içip lokantadan ayrılıyoruz..
Karın doyurma ile damak zevki arasındaki farkı, ne yazık ki pek çok usta (!) bilmiyor.
Lokantaya çok yakın bir köşe başında yolboyunca küçük hasır iskemleye oturup o sıcakta çay içen yaşları 40 ila 70 arasında pek çok insana rastlıyoruz..
Van insanının yüzünde çaresizliğin, umutsuzluğun çok belirgin, çok derin izleri var.
TOKİ evleri yapılmış, ama bu yeterli değil ki!
Çark nasıl dönecek?
Bu eve aş nasıl girecek? Bilinmeyen bu olsa gerek.
Van'dan karamsar olarak ayrılıyoruz. Saat 12:56
İstikamet Yüksekova.
Zernek Barajı
Hoşap Kalesi
Kapı üstündeki taş oyma
Kapı duvar!
Kaleye çıkmak için çırpınıp durduk. Bir Allahın kulu da kapı kapalı demedi!..
Aslında bu görev yani kalenin ne zaman ziyarete açık, ne zaman kapalı olacağını bir levha ile görünür bir yere asmak Kültür Bakanlığı'nın görevi değil mi?
-!..
Kültür Bakanlığı'nda yabancı dil bilenlerin sayısı %4 imiş! (Basından)
"Ne bekliyorsun bacından, bacın ölüyor acından" sözü durumu anlatıyor gibi...
Değişmiyoruz çünkü değişemiyoruz!
Değişim emek ister, yürek ister...
Sürekli çalışmak ise işin olmazsa olmazıdır.
Erik Kırlangıçkuyruğu_ Iphiclides podalirus / İlkbahar
Mücadele yoksa gelişme yoktur
Freederick Douglass
Gelecek yazı
Yüksekova - Çatalca (Deman)
13 Temmuz 2013
Ankara / Çamlıdere