Lüzumlu Yazı!
İshak Alaton'un ikinci kitabı "Lüzumsuz Adam"
Bu kitap daha çok günümüz Türkiyesinin gerçeklerini anlatıyor.
İshak Bey "Beyin paraşüt gibidir sadece açık olduğunda çalışır" diyor.
Bu sitenin okurlarının paraşütü sürekli açıktır.
Sizlerle paylaşmak istediğim bir iki önemli konu başlığı var.
Bir önceki yazıyı yayınladığım gün Hürriyet Gazetesi yazarlarından Ertuğrul Özkök köşesinde:
"Bak snop arkadaş beni iyi dinle" başlıklı bir yazı yazdı.
Yazı içeriğinde istatistiki bilgiler var. Yazar daha sonra da bu verilere dayanarak genelleme yapıyor.
Verilerden öğrendiğimize göre:
Dünya yayıncılık listesinde:
2012 yılında Türkiye'de 480 milyon kitap basılmış.
2012 yılında toplum bilimleri alanında 14.342 kitap başlığı yayınlanmış. 1137 felsefe ve psikoloji başlığı çıkmış.
Ekonomi'de dünya 17'incisi, yayınlanan kitap bakımından ülkemiz 14 'üncü sırada bulunmaktaymış.
Başka veriler de var. Şu kadar ciro yapılmış v.b gibi.
Yazar bunları saydıktan sonra hüküm kuruyor.
"Evet snop arkadaşım Türk gazetecilerine ve kitap yayıncılarına durmadan çakıyorsun ama rakamlar ve gerçekler seni tekzip ediyor.. Sen inanmazsan da Türk halkı gazete de okuyor kitap da.. Hadi bakalım şimdi sınıfın köşesinde tek ayak cezasına..."
Daha sonra da yazısına son derece ciddi (!) konu başlıkları ile devam ediyor.
16 Ocak 2013 tarihli bu yazıyı merak edenler ilgili gazetenin internet sitesinden bulabilirler.
Snop kelimesinin Türkçe karşılığı "züppe"
Türk Dil Kurumu'nun Türkçe sözlüğünde züppe kelimesinin karşılığında ise: Giyinişte, söz söyleyişte, dilde, düşünüşte toplumun gülünç ve aykırı saydığı yapmacıklıklara ve aşırılıklara kaçan şeklinde bir açıklama var.
(...)
Bu sitede her yeri geldiğinde "okumadığımızı" çeşitli vesilelerle dile getirdim.
Hemen hemen her yazımda Pakize Suda Hanımefendi'nin yapmış olduğu televizyon programından güncel örnekler vermek sureti ile bırakın bir hususta derin bir bilgi veya fikir sahibi olmayı, çoğunlukla temel bilgilerden bile yoksun bir toplum olduğumuzu sergilemeye çalıştım.
İlgili yazı ile kişisel düşüncelerimi ifade etmeden önce, ben de bazı istatistiki değerleri sunmak isterim.
2010 yılı araştırmalarına göre "Ülkelerin Gelişmişlik Sıralaması":
* Türkiye 169 ülke içinde gelişmişlik sıralamasında 83. sırada.
* Türkiye Avrupa'da 47 ülke içerisinde 46.sırada yer alabilmiş.
* Türkiye gelişmişlik düzeyi bakımından Avrupa'da sadece Moldova'yı geçebilmiş.Bkz:
* Türkiye'de ortalama eğitim süresi, OECD ülkelerinin sürelerinin neredeyse yarısına denk geliyor. 2010 rakamlarına göre, OECD ülkelerinde bu rakam bu süre 11,4 yıl. Ortalama 6,5 yıl eğitim süresi olan Türkiye'nin ardından sırasıyla 6,2 ve 6,1 yıl ile Venezuela ve Kuveyt geliyor.
* UN Human Development Index (HDI)
* Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksi, BM üyesi 192 ülkeden 179’unu kapsıyor; bazı ülkeler veri eksiklikleri nedeniyle endekse dahil edilmemiş. 2008 yılına ilişkin kimi güncellemeler yapılmışsa da rapor temelde 2006 verilerine dayanıyor.
* Raporun dayandığı ölçütler şöyle: Ortalama yaşam süresi, okur yazarlık, eğitim ve yaşam standartları. Ülkeler sıralaması ise 3 grupta yapılmış: Yüksek, orta, düşük. Türkiye bu raporda 2006 verilerine göre, 179 ülke arasında 76. sırada, orta grubun başında yer alıyor.:Bkz:
* Raporlar, göstergeleriyle Türkiye’nin dünyadaki konumunu açık seçik ortaya koyuyor. Ekonomik büyüklüğü ile dünyada 17. sırada olmasına karşın, kişi başına ulusal gelir, işsizlik oranı ve özellikle de gelir dağılımı bakımından çok gerilerde kalıyor. Öte yandan insan hakları ve kamusal kurumlarda, makro ekonomik dengede, sağlıkta, ilköğretimde, kadınların işgücüne katılımında ise durum yürekler acısı.
* Örneğin ilköğretim kalitesinde Burkina Faso, Kamerun, Nijerya, Moldova ve Fildişi Sahili’nin gerisindeyiz. Kadınların işgücüne katılımında ise sondan altıncıyız. Bizden sonra yalnızca Bahreyn, Fas, Umman, Mısır ve Suudi Arabistan var.Bkz:
Ertuğrul Özkök'ün iddiası ile yukarıdaki verileri karşılaştırdığımızda:
Türk halkı gazete ve kitap okuyor ama gelişmişlik sıralamasında 83'üncü sırada olduğuna göre...
Okuyoruz ama anlamıyoruz, anlasak da anladığımızı yaşama aktaramadığımız şeklinde bir sonuç çıkıyor.
Okuyorsun okuyorsun ama gelişemiyorsun..!
Tutarsızlığa bakar mısınız?
Ertuğrul Özkök'ün snop şeklindeki tanımlamasını kendisine aynen iade ediyorum.
"Halk dalkavukluğu yapmanın kime ne faydası var" diyeceğim..!
Var her halde.
İki tür istatistik vardır. Bir araştırıp baktığın, bir de kendi uydurduğun.
Rex Stout
"Gazetecilerin içinde avcılığı layıkı ile bilen var mı?" sorusuna yanıt olarak "En azından ben bu kişiyi bilmiyorum" diyebilirim. Biliyor ama yazmıyor da olabilir.
Bir kaç örnek vereceğim ne demek istediğim kolayca anlaşılacak.
Dr. Başak Demiriz gazetede çıkan yazısında çok önemli bir konuyu gündeme getirmiş.Özellikle ileri yaş için gençliğinizde bir yaşam planı yapmamışsanız...! O gün geldiğinizde iş işten çoktan geçmiştir. Aslında işinizin dışında yaşam boyu bir ilgi alanı seçmek (hobi) aslında gelecek için yapılan önemli bir yatırımdır.
Dr. Başak Demiriz konusuna hakim güzel güzel anlatıyor.
"Kendinize hobi arıyorsanız seçenekler sonsuz" diyor. Bu da doğru.
Gel gelelim hobileri sayarken "Balık tutmak" diyor.
İnsanımızın pek çoğunun bir anda anlayamayacağı "ebru" sanatını sıralamaya sokuyor da...
Ama her nedense tüm insanların tartışmasız bileceği o sihirli kelime olan "avcılığı" yazmıyor.
Daha doğrusu yazamıyor.
Çünkü avcı öyle tanıtıldı ki..! Hemen hemen herkes avcıyı nefretle anacak hale geldi.
Avcılık için hobi derseniz şimşekleri üzerinize çekersiniz..
Balık avcılığı..! Hobi...
Kara avcılığı..! Tu kaka.
Oldu mu?
..!
Kasıt var mı? Asla.
Korku! Büyük bir olasılıkla.
Şimdi sizlere hayret ve ibretle okuyacağınız bir sayfa sunacağım..!
Önce satır satır okuyun.
Karşılaştırın.
Tutarsızlıkları kolayca anlayacaksınız.
Türkçe yazım kurallarından bi haber birinin yazmış olduğu bu yazıdaki hatalara değinmek bile istemiyorum. Ben düzeltilmiş hali ile numaralandırıyorum.
Ufuk Güldemir'in Kaleminden |
||
AVCI |
BOHÇACI |
|
1 |
Av ruhsatı alır |
Ruhsat tanımaz |
2 |
Her sene avlanma pulu alır |
Son pulu askerde görmüştür |
3 |
Av yasaklarına uyar |
Av yasaklarını dinlemez |
4 |
Doğayı korur |
Doğadan çalar |
5 |
Dişi ve yavruları korur |
Lezzetli olur diye dişi ve yavru vurur |
6 |
Dişi domuzu kollar |
Gebe domuzu vurur yavruları taşa çarpar |
7 |
Av bitince silah boşaltır |
Silahı hep dolu gezer |
8 |
Arabaya dolu silahla binmez |
Arabaya boş silahla binmez |
9 |
Silahla şaka yapmaz |
Dolu silahla bile şaka yapar |
10 |
Elektrik direklerine ateş etmez |
Direklerdeki fincanları kırmaya bayılır |
11 |
Otomatik tüfeğe takoz takar |
Otomatik tüfeği 12 fişek alır |
12 |
Yaralı hayvana ateş etmez |
Yaralı hayvana eziyete bayılır |
13 |
Gece fenerle çulluk vurmaz |
Gece fenerle çulluk arar |
14 |
Farla tavşan avı yapmaz |
Traktörle tavşan kovalar |
BU AVCIDIR BU DA BOHÇACI
Tamam şimdi izniniz ile bir de ben yorumlamak isterim.
Önce bohçacının TDK sözlüğündeki anlamına bakalım. Kelimenin sözlükteki karşılığı "Bohçacı kadından" ibaret.
İnternet sitelerinde yayınlanan sözlüklerde kelimenin anlamı "Gezerek bohça içinde dokuma eşya satan kadın" şeklinde.
Ali Püsküllüoğlu'nun "Türkçenin Argo Sözlüğü" adlı kitabında bohça kelimesi kendisine kalça, kıç, but diye karşılık buluyor.
Bir diğer argo sözlüğünde bu kelimelere ilaveten G..t diye de yazılmış
Yaşım icabı ben bohçacı kadını tanırım.
Anımsadığım kadarı ile 1950 - 1975 yılları arasında mahalle aralarında "bohçaci geldi bohçaci... " diye bağırarak gezerlerdi.
Bu satış yönteminin kökleri çok daha eski zamanlara dayanıyor olmalı.
Ağızları iyi laf yapardı. Özellikle evlerde yere otururlar, kat kat olan bohçaları özenle açarlar, eninde sonunda size mutlaka bir şey satarlardı.
O gün sizi ikna edemezlerse veya istediğiniz herhangi bir şey yanlarında yoksa en geç 3 gün içinde kapınızın yeniden çalınacağını bilirdiniz.
Bir kere musallat oldular mı "hemen hemen kurtuluş yoktu" diye anımsarım.
Ev kadınları eskiden evlenecek çocukları için çeyizi bu şekilde dizerlerdi.
Özde: Bohçacı kadınlar bugünkü anlamda pazarlama görevini başarı ile sürdüren geçmişe ait bir figür olarak anımsanabilir.
Kollarında taşıdıkları devasa bohçaları, nameli sesleri ile bohçacı kadınlar o devirde yaşamımızın ayrılmaz bir parçası gibiydiler.
Bu kadar ön bilgiden sonra şimdi sormak isterim.
Bohçacı kelimesine yüklenmek istenen aşağılayıcı tavrın gerekçesi nedir?
..!
Şimdi ilgili sayfanın karşıt anlamlar yüklenen cümlelerine bakalım.
Hemen hemen her satır kişisel bir kanaat, sığ bir espri anlayışı veya yanlış bilgi içeriyor.
Örneklemek isterim.
1- Avcının ruhsat almamasının yanlış bir eylem olduğu tartışılmaz.
Sorun, bu sıkıntıya aşmak için çözüm yolu üretilememesidir.
Sorun, bu insanlara sizin bakış açınızdır.
Sorun, onları karşınıza değil yanınıza almakla çözülür.
Rusya'da bu sıkıntı çok akılcı bir şekilde çözülmüş; maddi imkanı olmayan avcıdan -üretim ile ilgili çalışmalara katılmak sureti ile - hizmet alma yönünde yasal düzenlemeler yapılmıştır. (Milliyet Gazetesi / Arpacik / Rusya'da Avcılık)
Bkz: http://www.arpacik.net/www/Icerik.ASP?ID=727
2- Son pulu askerde görmüştür tanımlaması çok aşağılayıcıdır.
Onun tepesine basacağına, elinden tut da bir yukarı katmana taşıma gayreti içinde ol, dersek yanlış mı demiş oluruz?
Veya:
O da sosyete avcılarına hitaben "ayının penisinden çıkan kemikle içkisini karıştırmayı marifet zannedenler" dese ne diyeceksiniz ki..!
3- Av yasaklarına kim uyar? Kim uymaz?
Okumadıysanız sonuna kadar okuyun. Kim yasa dışı avlanıyormuş görün bilin.
http://www.arpacik.net/www/Icerik_Detay.ASP?Icerik=96
http://www.arpacik.net/www/Icerik_Detay.ASP?Icerik=98
"Kendisi himmete mühtaç bir dede, bu dede kime himmet ede" sözü binlerce yılın içinden süzülerek günümüze kadar gelmiştir. İnsanlar zaman zaman "akım" deme ihtiyacını hissediyorsa..! Çok dikkatli olmak zorundadır.
4- Doğadan "kim çalmış" yukarıdaki yazıyı okuyarak anlamıştınız.
5 ve 6'ncı sıradaki başlıklara 3. sıradaki cevabımın fazlası ile yeterlidir. Ayrıca dişi hayvanın etinin lezzetli olduğuna dair hiçbir bilgi yoktur. Tam aksine bir yaşlı buruk (iğdiş edilmiş) erkek keçi etinin lezzetli olduğunu bu işin uzmanları çok iyi bilir.
Tavuk eti mi lezzetlidir, yoksa horoz et mi..! Sıkıntı gelişigüzel "ahkam kesme iştiyakı"ndan kaynaklanmaktadır.
7 ve 8'inci sıradaki saptamalar için bir küçük hikaye anlatmak isterim.
"Yaklaşık olarak 35 veya 36 sene önce bir avcı (!) arabaya dolu tüfekle biniyor. Eşi ise arka koltukta oturuyor. Toprak yolda aniden kasise giren arabada ön koltuklar arasına sıkıştırılan ve namlusu arkaya dönük av tüfeği büyük bir gürültü ile patlıyor. Saçmalar arka koltukta oturan hanmefendinin yanından geçerek bagajda kalıyor"
Olay yeşil renkte bir Volkswagen arabada yaşanmış. Allah uzun ömür versin hanımefendi hala yaşıyormuş.
(...)
Bilmelisiniz ki herkes hata yapabilir. Bunu aşmanın bir tek yolu vardır.
Sürekli eğitim.
Aksi takdir ne mi olur?
Okuyalım.
Av tüfeğine kayış takılmaz.
Av tüfeğine kayış takılmaz.
Av tüfeğine kayış takılmaz.
Daha nasıl diyeyim ki!
Avcılık kurslarını sulandıranlar!
Yüzünü dahi görmediği avcıya avcılık belgesi veren kendini bilmezler.
Bu kursları yeterince denetlemeyen yetkililer...
Bu yürek sızlatan ölümlerde sizlerin hiç mi günahı yok?
Hiç mi sorumluluk hissetmiyorsunuz?
Hiç mi vicdanınız sızlamıyor..!
Hiç mi utanmıyorsunuz?
(...)
Bu konuda onlarca kere yazı yazdım.
Televizyonlarda yayınlanan yanlış uygulamaların ekran görüntülerini fotoğraflayarak örnekler gösterdim.
Kim dinliyor? Kimin umurunda?
Alın yeni bir örnek daha. Yayıncısı da TRT.
12.01 2013 tarihinde saat 19:23 de yayının sonunu yakalayabildim.
Örnek avcıya bakar mısınız?
Arabanın neresine binmiş. Bu davranışın doğru olduğunu iddia edebilir misiniz?
Fotoğrafını çekemediğim bir kaç kare vardı ki tam ibretlik.
9- "Dinime dahleden bari müslüman olsa" şeklindeki söz tüm zamanlar için geçerli ve doğrudur.
10- Doğrudur. Avcılar kamu mallarına asla zarar vermemeli, verenlere de mani olma yönünde gayret sarf etmelidir.
Öyle bir dönem yaşadık ve yaşıyoruz ki..! İçimizdeki utanmazlarla baş etmek her zamankinden daha zor.
Yivli silahına dürbün takanların, çöplüklerde karnını doyurma gayreti içinde olan köpekleri hedef aldıklarını duyuyoruz.
Alçaklığın bu boyutunu duyunca ne diyeceğimi bilemedim. Aklıma geldikçe hala içim sızlıyor.
11- Yarı otomatik tüfekler çoğunlukla 5 fişek alır. Bir adet fişek, fişek yatağına, diğer 4 adet fişek ise namlu altındaki magazine (şarjöre) konur.(1+4)
Yurt dışında benzeri silah üreten firmalar extension tube adı altında ek fişek tüpleri satarlar. Bu da tüfeğinize fazladan 2 fişek daha ilave etmenizi sağlar.
"Otomatik tüfeği 12 fişek alır" cümlesi hayal ürününden öte değildir.
(1+ 11) fişek alan silahı ne duydum ne de gördüm.
"Ortalık 7+1 den geçilmiyor" derseniz bu doğrudur.
Doğru olan bu tür silahların avcılıkta kullanılmasının tamamen yasaklanmasıdır.
12- Yaralı hayvana ateş etmez sözü tamamen yanlıştır. Acıyı dindirmek, acı da olsa doğrudur.
13 - 14'üncü sıradaki tespitler için 3. sıradaki cevaplar geçerlidir.
Bayram değil seyran değil...
Bu yazıyı neden yazmak zorunda kaldım?
Cevaplanması gereken soru şimdi bu olmalı.
Nedeni aşağıda..!
Yukarıda sizlere arz etmeye çalıştığım büyük yanlışlıklar ihtiva eden yazı bir kitapçığın arka sayfasında yayınlanmış.
Kitap, Orman ve Su İşleri Bakanlığı'na bağlı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nün yayını.
Yazı ise "Avcılıkla İlgili Sözler" başlığı altında 200. sayfada...
Ben tesadüfen geçen hafta gördüm ve okudum.
Bir kurum nasıl yıpratılır?
Onca yanlışlığa nasıl alet edilir?
Görüldüğü üzere...
Türkçede karşıtlık içeren çok sayıda kelime vardır
İyi - Kötü
Başarılı - Başarısız
Doğru - Yanlış
Güzel - Çirkin
veya
Kurallara uyan - Kurallara uymayan diye da tanımlanabilir.
Bunun ne gibi bir faydası olur?
-..!
Kurumsal (!) bakış açısı ile avcıları evrensel doğrulara yönlendirecekseniz...
"Sadece olması gereken doğruları seslendirmeniz yeterli olacaktır." diye düşünmekteyim.
Yasa dışı davrananlara karşı uygulanacak yaptırımlar ceza hukukunun ilgi alanındadır.
Resmi yazılar ihtiva eden belge ve kitapçıklarda yalan yanlış, insanlarla alay eden, onları aşağılayan yazılara yer vermek kurumun ciddiyetini sorgulanır hale getirmekten öte bir şey getirmez.
Bu ve benzeri konularda söyleyecek çok sözüm olduğunu düşünüyorum...
Ama söylemekten farklı nedenlerle imtina ediyorum...
Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler...
Ağzına dolar insanın...
Sussan; acıtır... Konuşsan; kanatır.
Oğuz Atay
Böyle bilinsin istedim.
Kürdü askere götürmüşler . Bir zaman sonra babasına telefon etmiş.
- Babo, babo askere geldik ördek olduk, ördek, sudan hiç cığhmirik, her ay benyö her ay benyö...
Not:
* Bu fıkra Prof Dr. Ali Demirsoy'un Anılarla, Öykülerle ve Fıkralarla Anadolu kitabından alınmıştır.
* İshak Alaton'un 2'inci kitabı olan "Lüzumsuz Adam" kitabından yeterince bahsedemediğimi düşünüyorum.
Bu ayıbımı yeri geldikçe kapatma gayreti içinde olacağım.
* Oğuz Atay kimdir?: http://tr.wikipedia.org/wiki/O%C4%9Fuz_Atay
22 Ocak 2013 / Ankara