Lüzumsuz Yazı!
Sayıları kimilerine göre 110.000 kimilerine göre de 2.500.000!
Avcılardan bahsediyorum.
Dağ taş, dere tepe demeden gezilmedik, ayak basılmadık toprak parçası bırakmayan büyük bir topluluk.
Hemen hemen hepsi de sıradan insanlara göre çok daha kabiliyetli, zor zamanlarda hızlı çözüm üretebilen, hayatta kalma becerisi ve zeka seviyesi oldukça yüksek bir topluluk.
İşin garibi, yarısından fazlası ilkokul mezunu...
Onlar kış aylarında av yaptıkları zaman, siz evinizden burnunuzu bile çıkaramazsınız.
Bir ördeği, kazı veya çulluğu ele geçirmek için yapamayacakları şey yoktur.
Buz gibi sulara fütursuzca girebilir; onlarca sazın arasından araya taraya vurduğu bir ördeği, gecenin bir yarısında bulup çıkartabilirler.
Büyük çoğunluğu "cesur" sıfatını hak eder.
Yabanın askerleri, avcılardır.
Onlar çoğunlukla bir tek şeyden korkarlar.
-!..
Kitaptan.
(...)
Bu konuyu defalarca dile getirdim. Tekrarlamanın bir faydası olur mu derseniz!
İyimser bir yaklaşımla "inşallah" derim.
Bu konuda ısrar etmemin boyutu aptallık sınırlarını zorlasa da, küçük bir umudu yüreğimde taşıyorum.
Aslında kitap sadece avcıları değil, bu ülkede yaşayan insanların %90'ını korkutur.
Görünce...
Genellikle ilk tepki "Uf çok kalın"
"Yavvv hiç vaktim olmuyor ki" şeklindedir.
Size dolaylı yoldan "Çok daha mühim işlerim var" " Ben mühim adamım" demeye getirir...
İddia ediyorum:
Atatürk mezarında kalksın yanına Hasan Ali Yücel'i İsmail Hakkı Tonguç'u ve Dr. Reşit Galip'i alsın...
Ellerinde sopa...
Ha baba de baba!
Çata çuta!
Olmadı organik biber gazı...
Yetmedi "okumayanlar çetesi" kurmaktan içeri bile tıksan...
Bir nebze faydası olursa! Aha da ben buradayım.
(...)
Pakize Suda elinde mikrofon yoldan geçene soruyor. "Entellektüel ne demektir?"
- Ben hiç o işlerde çalışmadım.
Nasıl cevap ama?
Milli Piyango 'dan büyük ikramiye kazanırsam ilk işim Pakize Suda'ya dava açmak olacak.
Yaşam sevincimi sıfıra indirdiği için:-)
Görüntülü kültürün bağımlıları için bu saatten sonra olsa olsa tıptan (psikiyatri) beklentimiz olabilir.
Gerisi nafile bir çaba. Akıntıya karşı kürek çekenin bile şansı olabilir de...
Ekranla insan arasında kablosuz ağ misali bir ilişki kuruldu.
Tweet (tivit) atma bir önceki neslin "laf" atmasına yakın bir eylem. Teknoloji aldı başını gidiyor.
Alayımız yürürken cepten (!) konuşuyoruz. İster istemez merak ediyorum. Bu zıkkım hayatımıza gireli taş çatlasın 25 yıl oldu.
Ondan önce nasıl yaşardık?
Yaşamaz mıydık!
Bu kadar baskı dolu bir hayatı kim, niçin ister ki?
(...)
Bir biyografi olan "Lüzumlu Adam" kitabını elime almamla bitirmem bir oldu.
Bir günün içine sığmasa da 5 - 6 saat içinde bitti.
Yeri geldi ağladım. Yeri geldi buz gibi oldum. Her satırı bana beyin jimnastiği yaptırdı.
Satır aralarında kendimi bulum. Yazarın pek çok kanaati benim de doğrularım.
Kitapta ilginç bulduğum satırları veya tüm paragrafı kırmızı ile çizdim!
Kitaplar siyah beyaz basılsa da ben evde renklendiririm.
-!..
Benden sonrası için!
-!..
Sevdiklerim has bel kader bu bölümlere gelince üstü çizili yazıları mutlaka okuyacaklardır. İnancım bu yönde
Ahiretten mesajlar gibi de düşünebilirsiniz!..
"Geçici hayatta kalıcı olmanın yolları" gibi de...
Elimden gelen şimdilik bu.
İshak Alaton "Öleceğini bilirsen daha sağlıklı yaşarsın" diyor.
Ne demiyor ki?
(...)
İshak Alaton'un başarısının altında emek, bilgi, özveri, yürek, ve daha benzeri sayabileceğiniz ne varsa onlardan var.
Bu kadar laftan sonra hala "okumayacağım" diyorsanız....
İshak Alaton kitabında "Ölülerle deliler fikir değiştirmez" diyor.
Ya öldünüz haberiniz yok, ya da bugün yarın birileri size "gömlek" giydirecek "farkında değilsiniz" demektir.
Daha ne diyeyim ki!
Yeri geldiğinde kitaptan bahsederek aklınızı çelmeye gayret edeceğim.
Avcılıkla ilgili yayınlar içinde geriye dönüp baktığınızda ilk sıralar içinde Türkiye Ormancılar Derneği'nin bir yayın organı olan "Orman ve Av" dergisini görürsünüz.
Eski yazı ile / Orman ve Av
Ormancılar Derneği 26 Aralık 1924'de kurulmuş. İlk dergi 1929 yayınlanmış.
Dergide avcılıkla ilgili çok az yazı var. Dergi kapaklarından anlıyoruz ki o dönemde kadın erkeğin yanında, yanı başında...
Olması gereken yerde...
Kadını dışlayan ona 2. sınıf insan muamelesi yapan bir toplumun ayakta kalma şansı yoktur.
Ormancılar Derneği geçen ay kuruluşunun 88. yılı münasebeti ile bir etkinlik yaptı.
Fotoğraf sergisi açılacakmış, benden katkı koymam istendi. Memnuniyetle kabul ettim.
Serginin açılış günü ben de oradaydım.
Aşırı bir ilgi vardı. (15 kişi/ Yazı ile on beş!)
Hüsrev Özkara açılışı yapıyor
Bina girişine konan fotoğraflar izleyici bekliyor!
Aykut İnce
Maya'lardan değil madencilerden kalan...
Erozyonu, orman tahribatını vurgulamaya çalışılan bu etkinlikte Orman ve Su İşleri Bakanlığı'ndan gelen bir misafiri ben görmedim. Anımsamıyorum.
Zannedersem konu onların ilgi alanına girmiyor..!
Üzülmeyin şimdi gelmeseler de emekli olunca mutlaka gelecekler.
"Al kızı, ver papazı" şeklindeki "bilimsel etkinlikler" için 5.katta yeşil çuhalı bir alan var.
Bir süre sonra onlar da orada olacaklar. Hiç şüpheniz olmasın.
Vatandaş ilgi gösterdi mi?
-..!
Siz cevaplayın.
!
Atilla Kurmuş
Atilla Kurmuş Beyefendi kurutulmuş yaprakları çiçekleri kullanarak gerçek dışı (!) tasarımlar yapıyor. Yani o tabloda asla bir arada olamayacak bitkiler ve çiçekler var. Kendisine önce ellerinize sağlık dedikten sonra "tabloların altına keşke hangi bitkileri kullandığınız yazsaydınız" dedim.
Beni "Neden olmasın hiç aklıma gelmedi" diye cevapladı .
Doğadan Renkler ve Biçimler
Bizler her nedense fotoğraf altlarına açıklama yapmayız.
Ormancılar Derneği'nin içinde bulunan bu fotoğrafların kime ait olduğu belli de, neden burada asılı olduğunu anlatan en ufak bir açıklama yok.
Zaman bu fotoğrafları "kim bunlar ya" diyen embesilin kucağına atar.
Bir süre sonra da hepsi yok olur.
-..!
Olmaz mı?
-..!
Bence olur, örnek var...
Milli Parklar'da görev yapan eski Milli Parklar Genel Müdürlerinin koridorda duran fotoğraflarını kim yok etti?
O kafadan, bu kurum da er veya geç nasibini alır. Hiç şüpheniz olmasın.
15 Ocak 2013 tarihinde Habertürk Gazetesi'nin köşe yazarlarından olan Neva Çiftçioğlu Banes'in "okumak" üzerine bir yazısı yayınlandı. Bakın Neva Hanım ne diyor.
"Eliniz illa kâğıda değecek, sayfaları bir bir çevirecek, anlamadığınız yerde durup bir daha okuyacak, analitik gücünüzü kullanacak, sizi etkileyen cümlelerin altını çizeceksiniz. Gazetelerden ilginizi çeken haberleri kesip bir dosyada saklayacak, yıllar sonra hafif sararmış o sayfalara bir daha göz gezdireceksiniz"
(...)
Amerikalı film yapımcısı John Watres'ın bir lafı vardır:
"Psikolojik bunalımdan sıyrılıp mutlu olmak için sadece kendi kendine okumak da yetmez. Arkadaşlarınızı da, eşlerinizi de okumayı sevenlerden seçmelisiniz ki tartışmalarınız, dertleşmeleriniz, şakalarınız bir parmak su birikintisi değil okyanus derinliğinde olsun. Kitap okumayan kişilikler sizi gerer."
Neva Çiftçioğlu Banes'in geçmiş tarihte yayınladığı avcılık üzerine bir yazısı vardı. Bence olağanüstü bir yazıydı.
Heyecanla takip ettiğim bu hanım yazara teşekkür borçluyuz diye düşünüyorum.
İyi ki okumayı seven arkadaşlarım var.
Lüzumlu Adam adlı kitabında İshak Alaton:
"Eğer iki insan her hususta tamamen aynı şekilde düşünüyorlarsa bir tanesi lüzumsuzdur" diyor.
Gelin görün ki bu toplumda "farklı sesler", "aykırı insan" olarak damgalanır.
İlk iş olarak onu dışlarız.
Neden?
Analitik düşünceden nasibimizi yeterince almadığımız için. Hatta birey olmanın bilincine varamayışımızın altında da bu olgu yatar.
Kitabı hazırlayan Mehmet Gündem her türlü takdiri hak ediyor. Eski bir tanımlama ile "kitap su gibi akıyor" diyebilirim.
Emeği geçen herkese teşekkür ederim.
11 Ocak akşamı Prof. Dr. Ali Demirsoy'un daveti üzerine eşimle beraber akşam yemeğine evine gittik.
Sıra dışı bir gece geçirdik. Bu gece, anılarımda çok müstesna bir yer işgal etti.
Gece sonunda Ali Bey bana derlediği bir kitabını hediye etti.
Anılarla, Öykülerle ve Fıkralarla Anadolu
Kitabın önsözü: Toplumlar özellikle tabulara ve baskılara karşı düşüncelerini ve tepkilerini açık olarak gösteremedikleri durumlarda onları üçüncü ağızlardan fıkra şeklinde anlatma yolunu seçmişlerdir. diye başlıyor.
Ali Bey'den gereken izini aldım. Yazı konusu ile dolaylı yoldan ilgi kurabileceğiniz bir anıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
"Yakın bir akrabam, kasabada küçük bir memurdu. Çocuklarını okutarak, gelecekte önemli yerlere gelmelerini arzuluyordu: bunun için de her şeyi yapmaya hazırdı. Sık sık "gömleğimi satar sizi okuturum" derdi. Çocuklar ise, bilinen tipik tembel öğrenci davranışlarının hepsine sahiplerdi.
Bir Haziran günü, akşam üzeri evlerinin içindeki avluda (havluda) otururken ortaokul ikinci sınıfına devam eden oğlunun biri, süklüm püklüm, kanatlı kapıdan avluya süzüldü ve ancak "karne" diyebildi.
Baba büyük bir merak içinde atıldı ve karneyi alır almaz, avaz avaz bağırmaya başladı.
- Ulan ipimi satacak seni okutacaktım, Allah senin belanı versin, bu ne ulan bu ne?
Gözümün ucuyla karneye baktım hal ve gidiş, müzik vs. hariç 11 - 12 dersten 8-9 tanesi zayıf.
Baba köpürdükçe köpürüyor, çocuk ise köşeye çekilmiş, büzüldükçe büzülüyor.
- Ulan ipimi satacak seni okutacaktım. Ailenin yüzkarası!
Bu son sözü duyan, yaşlı yarı felçli, beli bükük, büyük nine, kapıyı gıcırtarak açtı, yarı karanlıkta beyaz başını avluya uzatarak:
- Oğul, niye öyle avaz avaz bağırisin, bu ev eşek ahırıdır, bu evden at çıkmaz...
Anadolu insanının yaratıcı gücü atasözlerinde hayat bulur.
Adam adamdır olmasa da pulu, eşek eşektir atlastan olsa çulu. demek sureti ile:
"İnsanı bir diğer insandan ayıran onu farklı kılan:
Yaşam süreci içinde aldığı eğitim, dağarcığında taşıdığı bilgi, ve yeryüzü ölçeğinde kabul gören evrensel değerlerdir.
Bu zenginliğin temelinde okumak vardır." dersek "doğru söylemiş oluruz" diye düşünmekteyim.
Siz ne dersiniz?
-..!
Mensup olduğu toplumun çıkarına yarayacak bir fikir geliştiren bir insan,
bu fikrini toplumuyla paylaşmaz ise ya bencildir ya tembeldir ya da korkaktır.
Seneca
Gelecek yazı
Lüzümlu Yazı!
16 Ocak 2013 / Ankara