Kapuzbaşı / Kayseri - 2. Bölüm


Bu gezi ile ilgili kaybetmiş olduğum notları geçen hafta içinde buldum.

Allah fukaraya e eşeğini önce kaybettirir sonra da buldurur, sevindirirmiş...

Şimdi daha keyifle yazacağım. Bu vesile ile herkesten bir kere daha özür diliyorum.

(...)

Kayseri'ye giderken Ankara'dan 06:00' da yola çıkmıştık. Gelir gelmez bir saat kadar fotoğraf çektiğimiz için akşam 19:03'de kalacağımız tesise ulaşabildik.

13 saattir yoldayız. Arkadaşlarımı bilemiyorum ama ben turşu gibi oldum. Bıraksanız olduğum yere yığılıp kalacağım.

Herhalde yaşlandım.

-:)

Şimdi yeri gedi bir tecrübemi paylaşmalk isterim.

Bu tesisi bana sevgili dostum Sn.Hasan Saday önerdi.

Kendisine 5-6 ay evvel sormuştum:

"Kapuzbaşı'na gidersem nerede kalabilirim?"

Bir hafta sonra net bir cevap verdi.

"Alto Tur Pansiyon."

Soru sorduğunuz insan sizi, siz de onu iyi tanıyacaksınız... Değerlendirme kriterleriniz birbirine uyacak. Bu çok önemli.

Baştan savulmadığınızı bileceksiniz.

Bu ve benzeri daha pek çok değeri paylaştığınıza kanaat getirdiyseniz... Gerisinden korkmayın.

Ben Sn. Saday'a çok ama çok güvenirim. Sıra dışı bir insandır.

Yarım işi, yanlış işi olmaz. Bu az bulunur bir özelliktir.

Can dostu olduğu gibi, işine özen gösteren çok düzgün bir insandır.

Mersin'de görev yaptığı sırada başardıkları ortadadır.

Söz gider yazı kalır.

.Bkz:

27.04.2012 / 19:03

Tesisin yanıbaşından gürül gürül bir su akıyor.

Sezon yeni açılmış olmasına rağmen etraf temiz ve bakımlı.

Gürültüden uzak bir oda rica ettim.

Hemen girişte solda bulunan odayı verdiler. Arkadaşlarım da alt katta kalacaklar.

Odada 2 yatak TV ve banyo var. Sıcak su elektrikli şofben ile sağlanıyor.

Yemek için kapalı ve açık salonları var.

Kısacası ilgili personeli ve var olan durumu ile civarda kalınabilecek tek yer diyebilirim. Şimdilik de olsa alternatifi yok.

Gezilerde konaklama imkanı iyi değilse, rahat bir uyku sıcak bir banyo yapamazsanız gezi ikinci gün sonunda eziyete dönüşür.

Yol arkadaşlarınızı istemeden incitebilirisiniz. Gençlik yıllarında tahammül edilebilen şartlar artık mazide kalmıştır.

Akşam yemeğini yedikten sonra saat 07:00' de kalkmak üzere arkadaşlarımla sözleşiyoruz.

Kendimi erkenden yatağa atıyorum.

Ruh gibiyim.

Sabah saat 07:00

Kahvaltıyı erkenden yapıp yola düşmemiz lazım. Öyle de yapıyoruz. İlk işimiz şelaleyi bir de sabah güneşi ile fotoğraflamak.

Bakanlığın tabelasını görünce rahatlıyorum. Bana göre şelale yakınında görevli birileri olmalı.

Bilgiyi kimden alacağız? Öyle değil mi?

Şelalelerin küçüğü 30, en büyüğü ise 70 metre yükseklikten döküldüğü söyleniyor. Akan sular aşağıda Zamantı Irmağı’yla buluşarak Çukurova Bölgesi’nde Seyhan Nehri ile birleşiyor.

Ensenin Tepe (Bu adı internetten öğrendim)

Engin Çalışır - Ömer Kıraç
360 derece fotoğraf çekiyorlar

Çevreyi dolaşmaya başlıyoruz. Etrafta bir Allah'ın kulu yok.

"Kelebek Gafam'a" onlarca soru takılıyor.

Gelin görün ki her yer tabela ama soru sorabileceğimiz bir Allah'ın kulu yok.

İşi tabelalara devretmişler gibi!

Bu su nereden geliyor?

Nereden batıyor ki buradan çıkıyor?

Buranın özgün bir adı var mı?

Dünyanın 5'inci yükseklikten akan şelalesi diye duyuyorum. Bu gerçek mi?

Daha onlarca soru var da yanıtlayacak kimse yok.

Şelale çevresinde 1 saate yakın fotoğraf çekiyoruz.

Daha sonra Ankara'ya döndüğümde internet üzerinden bir araştırma yapıyorum.

Edindiğim bilgilere göre değil 5'inci sıra ilk 10'a bile giremiyor.

Angel / Venezüella..............1000
Tugela / Güney Afrika........ ..914
Cuquenán / Venezüella..... ...609
Sutherland / Yeni Zelanda.....580
Takkakaw / Kanada.............. 502
Ribbon / (Yosemite) ABD.......491
Gavarnie / Fransa.................421
Vettisfoss /Norveç................ .365
Staubbach /İsviçre.................299
King Edward VIII / Guyana.....259

Bkz:

Bu arada gözümüz yerdeki bir canlıya takılıyor.

Lekeli Semender. (Neurergus strauchii barani)

Ülkemizde 17 türü olduğunu yine intrenetten yaptığım bir araştırma sonucu öğrendim.

Bir iletişim merkezi olmaz ise yaşananlar kaçınılmaz oluyor.

Elbetteki bilgi açısından soruları yeterince karşılayabilecek birisinden bahsediyorum.

Yoksa sorun oraya bir adam dikmek olmamalı.

-!..

İlgi alanım bu olmadığı için bu sürüngenin adını Ankara'ya gelince öğrenebildim.

Canını acıtmadan daha düzgün bir yere koyarak bir kaç fotoğraf çekip yine aldığımız yere bırakıyoruz.

Lekeli Semender. (Neurergus strauchii barani)

Başka her hangi bir etkinlik yaratamadık.

Kısacası Kapuzbaşı Şelalesi taş çatlasın 1 saatte geziliyor.

Kapuzbaşı Köyünde 85 yaşında olup da köyünden başka yer bilmeyen Hasan Gülfişan yaşarmış.

Uçak hakkında bile fikri yokmuş. Gerisini siz anlayın. (Elini değirmene kaptırdığı için askere gitmemiş)

Bu yazıyı kaleme aldığım gün Amerikalılar Mars'a bir uydu indirdiler.

"Curiosity"

Kelimenin anlamı merak!

Fır dönen bir diğer uydunun adı da "Opportunity.

Fırsat.

Bizim ülkemizde bu kelimeler çok bi anlam taşımaz.

"Fırsatçı" desen! Bak o zaman işler değişir. Hemen anlar ve gereğini yaparız.

Hasbel kader merak eder de yaşananları anlamak için soru sormaya başlarsan, yani meraklı olursan...

Anandan emdiğin sütü burnundan hem de fitil fitil getirirler.

Başına ne gelirse "ya meraktan ya da ......."diye başlayan "ata" (!) sözlerimiz vardır ve boşa söylenmemiştir.

(...)

Uydunun kat ettiği yol 566 milyon km.

Bu mesafeyi 9 ayda kat etmiş.

Mars'da yaşama dair bulguları araştıracak düzeyde teknik donanıma sahip. İlk veriler geldi bile.

Aklıma 11 Ocak 1997 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yazmış olduğum "Kuyruk" başlıklı yazım geldi.

Bkz

O yazımda Gölbaşı'nda yasa dışı yöntemlerle balık avlayan bir polis memurunun öyküsünü anlatmıştım.

Olay 1996 yılının Mayıs ayında geçmişti.

Polislerle beraber gecenin bir vakti kaçak av yapan bir başka polisi yakalamıştık.

Şikayetçi oldum ve ısrarla karakolda zabıt tutturdum.

Hiç kolay olmadı.

Rütbeli bir polis memuru isteksizce zaptı yazarken kapı vuruldu ve içeri başka bir polis memuru girdi.

Önce selam verdi ve "Amirim hakkında zabıt tutulan zanlı polis memuru karakoldan kaçmıştır" dedi.

:)

Mesleki dayanışmanın nadide örneklerinden birine şahit oldum.

Neyse biz zorla da olsa tutanağı tanzim ettik. Bu arada yanıbaşımdaki kameralar tüm olayı görüntülemişti.

Ertesi akşam yanlış hatırlamıyorsam Show TV ekranlarında hem de ana haber bülteninde yayınlandı.

Aradan uzunca bir zaman geçti.

Şikayet ile ilgili dilekçem Gölbaşı Polis Karakolu'ndan Gölbaşı Cumhuriyet savcılığına 8 ayda ulaştı.

Gerisini takip edemedim.

İstemediler.

Aynı ilçede iki kurum arasındaki mesafe Mars'tan çok daha uzak olduğu kesin de... Ne kadar uzak!

İşte bunu hesaplamak beni aşar. "Kelebek gafam" bunu anlayamaz

(...)

Bu ülke düşünebilen insanlar için -bana göre- ızdırap haline geldi.

Zaman zaman "yaza yaza nereye varabilirim ki" şeklinde düşündüğüm oluyor..

Uygar ülkelerle aramızdaki mesafe kapatılacak gibi değil.

Telefon şirketlerinde 182 uluslararası kod bulunmakta olup, dünya posta-telefon ağına üye ülke sayısı 185 miş.

Yapılan araştırma sonunda "en tembel ülkeler" sıralamasında 15. olmuşuz.

(...)

Anadolu inceden inceye araştırılsa köyünün dışına çıkmayan daha nice Ahmetler, Mehmetler, Aliler, Veliler ortaya çıkar.

Hiç şüpheniz olmasın ki Ayşeler Fatmalar erkekleri 5' e 10'a katlar...

Sorumlusu yine erkeklerdir.

Var olan sistemdir.

Acıdır ama gerçek budur.

Kapuzbaşı anlattığım kadar.

Hemen onun yanıbaşındaki Güney Şelalesi'ne gidiyoruz. İkisinin arasında 2 km ya var ya da yok.

Bir dağın iki farklı yüzü gibi düşünün.

Her yerden su akıyor. Etraf derme çatma evlerle dolu.

Aklına esen bir hortumla su çekmiş.

İnanılmaz derecede görüntü kirliliği var. Hiç kimsenin umurunda bile değil.

Neredeyse yıkılacak eve elektrik saati bağlanmış.

Yukarıdaki fotoğraf yeterince anlamlı diye düşünüyorum.

Yere, üstün körü bir beton atılmış. Derme çatma bir inşaat başlamış.Yerdeki tuğla sayısından odanın eni boyu hesaplanabilir. Ben içine girdim. Neredeyse kollarımı açtığımda iki duvara da erişeceğim!

20 gün sonra al sana dinlenme tesisi...

Şimdi birşeyler söylemek istiyorum.

Bu köyü, bu sahayı olduğu gibi Almanlara,Fransızlara, Hollandalılara, Amerikalılara veya herhangi bir Avrupa ülkesine verin.

1 sene bilemedin 2 sene sonra gelin görün.

5 yıldızlı oteller, olimpik havuzlar, cam gibi yollar, çiçek bahçeleri ve daha neler neler!

Olur değil mi?

Orada yaşayan insanların kaderi değişir mi? Değişir.

-!..

Ama onlar gavur oğlu gavur. Öyle değil mi!

Tamam şimdi sorun nereden kaynaklanıyor ona bakalım.

Un var mı? Var.

Şeker var mı? Var

Yağ var mı? Var.

Usta var mı? Yok.

Yaşanan her sorun insan odaklıdır.

21.Yüzyılda su kaynakların bu kadar önem kazandığı bir dönemde bu çağ dışı manzaraların bir açıklanması mutlaka olmalıdır

Muhatap Orman ve Su İşleri Bakanlığı'dır.

Bu yazıyı ilgili biri okursa çok güleceğinden emiminim.

Bakın bir örnek vermek isterim.

Merak ediyorum. Şu an görevde olana Milli Parklar Genel Müdürü ülkemizde bulunan 41 Milli Park'ın kaç tanesini gördü?

Tamamını görmemiş olması kabul edilebilir bir gerçek olabilir mi?

Ayrıca gördü de ne oldu? Ne değişti? Sorgulanması gereken asıl konu da bu.

Burası Aladağlar Milli Parkı'nın hemen yanı başı.

Var şimdi dinle:

Orası milli parka bağlı değil. Para yok, personel yok, vs, vs.

Çözüm!

Bana kızarak rahatlayabilirler.

Kuzu eti bulunu!

Su akıyor... Bizler de bakıyoruz. Aslımızı inkar edecek halimiz yok.

Saat 09:00

Şelaleler bitti.

Ne yapacağız?

Aslında burada devreye Orman ve Su İşleri Bakanlığı'na bağlı Milli Parklar devreye girecek.

Bizi yönlendirecekler. "Şuraya gidin şu var, buraya gidin bu var" emsali...

Sarı daire ile gösterdiğim bina bakanlığa ait ama içinde kimse yok.

Aziz Nesin'in meşhur öyküsündeki "teftiş fırçası" gibi.

Var mı? Var.

Her neyse rehberlik edecek soru soracak bir muhatap olmadığına göre dümen bizde demektir.

Bu konuda oldukça iyi bir önseziye sahibim.

Ne yapar eder bir yer bulurum. Genelikle sonuç hoş olur.

Düşüyorum yollara. Ferman padişahın dağlar bizimdir.

Çeşme başına gelince ilk işiniz yalağa bakmak olmalı. Hiç yosun yoksa doğru çeşmedesiniz.

Dağlarda kar var

İşte buldum

Hacer Ormanı levhasını takip ediyorum. Yolun gittiği yere kadar gideceğim.

Dağa doğru yükseldikçe yol bozuluyor. Taşlık bir alanda yavru keçilerin bir arada olduğu bir yörük çadırı var.

Saat 11:01

Güneş tepemizde ortalık cayır cayır yanıyor.

Fotoğraf için iyi bir zaman değil ama keçi yavruları o kadar hoşlar ki...

Engin Çalışır

Bu yörük çadırının sahipleri son derece misafirperver. Derhal bizi yemeğe davet ediyorlar.

Teşekkür ediyor ve bir süre daha fotoğraf çekerek yanlarından ayrılıyoruz.

Ömer Kıraç

Ömer Kardeşim özgürlüğün tadını çıkartıyor. Ankara'da çok bunalmıştı. "Gezi iyi geldi" diyor aynı fikirdeyim.

Kayseri'den aldığımız pastırmaları bir çamın dibinde güle oynaya yiyiyoruz. Keyfimiz iyiden yerine geliyor.

Bu arada çevremizde çok sayıda sürüngen olduğunu farkediyorum ve başlıyoruz fotoğraflamaya...

Ankara'ya geldiğimde kısa bir araştırma yapıyorum. Konu çok derin.

Küçük ayrıntılarla birbirinden ayrılan bu canlıların 6400 yaşayan tür, 4 takım, 46 familya ve yaklaşık 800 cins içinde sınıflandırıldığını Sn. Prof.Dr Ali Demirsoy'un "Yaşamın Temel Kuralları / III.Cilt II kısım" adlı kitabının 85. sayfasından öğreniyorum.

Bir gün fotoğrafladığım bu sürüngenlerin gerçek adlarını öğrenebilirsem fotoğraf altlarına isimlerini yazacağım.

Fotoğraflama işi bitince tekrar yola koyuluyoruz. ama bir süre sonra yol bitiyor.

Zurnanın "zırttttt" dediği delik

Kar kalınlığı biraz daha ilerde 2m'ye varıyor.

Daha sonra öğrendiğime göre bu yol Aladağlar'a çıkarmış. Yürüyerek 5-6 satte varılırmış.

Mecburen dönüyoruz.

Gözüme aşağıdaki fotoğrafta bulunan tarla ilişiyor.

Hemen hemen tamamı taşlı. Bu yükseklikte bire 8-9 verse öp de başına koy...

Orakla hasat yapabilirisin. Ne ekip biçeceksin de derdine deva olacak?

Sorulması gereken onca soru karabasan misali başıma üşüşüyor. Gezi bu sebepten ötürü sıkça eziyete dönüşüyor.

Buna kader denilebilir mi?

O sırada uzaktan bir çağrı alıyoruz.

Bizlere ısrarla yanlarına gelmemizi işaret ediyorlar.

Osman Yolcukaya - Rehber / Ulupınar Köyü
0 531 740 44 19

"Merhaba" diyerek bu çağrıya uyuyoruz.

Hoş beşden sonra ben soruyorum Osman Yolcukaya anlatıyor.

Ulupınar Köyü'nde oturuyor ve rehberlik yapıyormuş.

Sezon başamak üzere bugün 7-8 yabancı bizim araba ile gittiğimiz yoldan Aladağlar'ın üzerinde bulunan Yedi Göller'e gitmişler.

Bizim insanımız Kapuzbaşı Şelalesi'ni görmek için örneğin Kayseri'den, Ankara'dan geliyor.

Çevredeki masalara oturup konken oynuyor. Olmadı tavla veya okey!

Gençler ise ana yol üzerinde tepişe tepişe futbol.

Elin gavuru dağlarda fır dönüyor. Fotoğraf çekip kitaptan konu ile ilgili derinlere iniyorlar.

Bizimkilerin yaptığını yapmak için onca yolu tepmeye ne gerek var ki!

Birbirinizi evde ütseniz! Olmaz mı?

Sabah dağa çıkanlar arasında kadınlar varmış.

Farkımızı anlatabilmek için bir örnek sundum.

Sosyal parametleri vurgulamak bağlamında pek çok konuda değişik örneklemeler yapabiliriz.

Şu an şahit olduğumuz olay bu.

Osman Yolcukaya dağda zengin bir yabanhayatının varlığından bahsediyor. O anlattıkça için için çoşuyorum.

Yabankeçisi, ayı, tilki ve urkekliği varmış. Urkekliği için sayısal olarak büyük rakamlardan bahsediyor.

"Milli Parklarda çalışan mühendislerde kaç tanesi sahada uçarken urkekliği gördü?"

Bu sorunun cevabı, var olan sorunların temelini ortaya koyar.

Bizim mühendislerimiz masa başını sever. Gerçek budur.

(Az sayıdaki arkadaşlarımı tenzih eder onları yürekten alkışlarım)

(...)

Hayvan popülasyonunun zenginliğini duyunca çocuk gibi seviniyorum.

Osman Yolcukaya benim fotoğrafa meraklı olduğumu anlayınca cep telefonunda sakladığı arşivini gösteriyor. Öyküler anlatıyor. Fotoğraf için uygun zamanın güneş doğarken olduğunu söylüyor. Çeşitli, üniversitelerden gelen hocalarla foto safari yapmış.

Bir yandan güzel öyküler anlatıyor bir yandan da ikramda kusur etmiyor.

Çay saati

Osman Yolcukaya çok tutarlı konuşuyor.

Öyküleri hoş, anlattıkları mantıklı, delilleri inandırıcı.

Ayrıca akıcı bir dili var. Dağda değil şehirde zor bulunur bir tavır sergiliyor. İçten ve samimi...

Koysana bu arkadaşı Kapuzbaşı'nın başına!

Şimdi soru sorma zamanı geldi diye düşündükten sonraona soruyorum:

- Osman kardeşim fotoğraf çekmek için şimdi nereye gidebiliriz?

- Emin Kadı Köprüsü'ne gidin. Yol boyunca güzel manzaralar var. diyor.

Yolun bozuk olduğunu ama bizim arabanın gidebileceğini anlatıp yolu tarif ediyor.

Vedalaşıyoruz.

Birgün Aladağlar'a çıkmayı düşünürseniz Osman Yolcukaya'yı rehber edinin. Kulaklarımı çok çınlatırsınız..

Güzergah gereği Ulupınar Köyü'nden geçmemiz lazım.

Yol boyunca rastladığımız çocuklara küçük hediyeler veriyoruz.

Karşılığında yüzlerindeki o masum gülüşü tespit edip sizlerle paylaşma imkanımız oluyor.

Biliyor musunuz Türkiye'nin kurtuluşu 6-8 yaş çocuklarının elindedir.

Şimdi başlanırsa ve bu umut treni rayından çıkarılmaz (!) ise 30 sene sonra ufkumuz açılır.

Bir başka zaman bu tespitimi daha geniş seslendireceğim.

Ulupınar Köyü

Rukiye

Rukiye - Mehmet

Rahime

Bu çocuklardan bahsediyorum... Geleceğimiz bu yavruların elinde...

(...)

Dere yatağını takip ederek yolculuk yaparken gerçekten çok hoş manzaralara şahit oluyorum.

Ama yol gerçekten bozuk.

Bir saate yakın bir zamandan sonra nihayetinde bahse konu köprüye ulaşıyoruz

Köprüde yaşadığımız sıra dışı hoş anları ve dönüş yolculuğumuzu 3.'üncü bölümde anlatmaya çalışacağım.

İçinizden zaman zaman da olsa "orada ne işin var kardeşim" diye düşünebilirsiniz.

Söylemek isterim.

İnsanı arıyorum.

-!..

Her an her yerde...

Bu bağlamda Tanrı'nın bahşettiği yaşam boyunca onu arayacağım.

Köprü olsa da olur olmasa da...

Akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçer.

İki gün sonra Ramazan Bayramı'nı yaşayacağız.

Tüm okuyucularımızın Ramazan Bayramı'nı kutlar sağlık sıhhat ve esenlikler dilerim.

Devam Edecek...

Mehmet Emin Bora

16 Ağustos 2012 / Ankara /Çamlıdere

Bu yazı 5212 kez okundu...