İşimiz Çok Zor!


Şimdi sizlere dört adet fotoğraf sunmak istiyorum.

Sadece Malatya fuar günlerine ait fotoğraf geçmiş seneye ait.

Diğerlerini son iki ay içinde çektim.

Önce fotoğraflara alıcı gözü ile bir bakalım daha sonra "işimiz neden çok zor" çok daha kolay anlaşılacak.

1- Kastamonu Günleri

2- Trabzon Günleri

3- Malatya Günleri

4- Gümüşhane Günleri

Merdivenler her zaman arabalar için problem yaratır.

4-12 Nisan 2012 / Gümüşhane Günleri

Öyle bir saatte gitmişim ki! Açılış konuşması yapılıyordu.

"Sn. Milletvekilim, Sn. Bakanım, Sn. Valim, Saygıdeğer Misafirler, Sn.Hazirun, Sn. Beyefendiler."

Bravooooo!!!!

Hazirun ne demek?

-!..

Bu tür etkinlikleri seviyorum, haberim olursa da mutlaka gidiyorum.

Aslında yurt dışında organize edilen fuarlarla ülkemizde gerçekleştirilen fuar arasında büyük fark var.

Bizim yaptığımıza "panayır veya festival demek daha doğru olur" diye düşünüyorum

Panayır isminin aslı Rumca.

Kelime anlamı: Belli zamanlarda ve genellikle küçük yerleşim birimlerinde kurulan, sergi niteliğini de taşıyan büyük pazar.

Fuar kelimesinin aslı ise Fransızca "foire" kelimesinden gelmiş.

Anlamı ise: Belli zamanlarda, belli yerlerde ticari mal sergilemek amacıyla açılan büyük sergi.

Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünde böyle yazıyor.

Panayırda büyük bir pazar kuruluyor. Nihai amaç alışveriş.

Fuarda ise sergilenen mal ve hizmet ağırlıklı ürünlerin sadece tanıtımı yapılıyor.

Alışveriş çantana olsa olsa temas kurduğun kurumların tanıtım broşürlerini koyabilirsin.

Panayır alışveriş, fuar ise tanıtım amaçlı bir etkinlik.

İşin özü bu.

1958 de Ankara'ya geldiğimizi bir çok kere yazmıştım.

O zamanlar Ankara'nın nüfusunun 500.000 civarında olduğunu anımsıyorum.

54 sene sonra 5 milyona yaklaştı.

Kent (!) büyüdü ama küçük yerleşim birimlerinin etkinliği olan panayır anlayışı değişmedi.

Son 50 yıl içinde batı dünyasında uzaya gitmek, komşu kapısı çalmak kadar kolay hale geldi.

Sıradan insanlar bile uzaya çıkmak için bilet almaya başladılar. Sıradanlığı fiziki anlamda kullandım.

(Uzay yolculuğu için ülkemizden ilk bileti bir Türk kadını aldı. Sn. Ahu Aysal.)

Aynı zaman diliminde geçen 50 yılı bizler de yaşadık!

Bırakın uzaya çıkmayı Ankara'da kent kültürü oluşması için çaba sarf edilse de sonuç alınamadı.

Ankara büyük bir köy oldu.

Köylü, köyde "yaptığını ve yapamadığını" sözde kentlerde kolayca sergiledi.

Sırnaşık, bu tavrını kendi köyünde sergilese!

Köyün akil adamları ona öyle bir ders verirler ki şaşar kalırsınız.

2012 Ankara'sının en güzide (!) semtlerinde sokak satıcılarından geçilmiyor.

Motosikletle pizza, kebap, lahmacun ve benzeri yiyecekleri jet hızıyla müşterilerine ileten köy kökenli sürücüler; acılı yiyeceklerini "feryat-figan" "salya-sümük" temalı müzik eşliğinde yırtınırcasına sunmakta hiç bir sakınca görmüyorlar.

Ankaralı Turgut'un şarkılarının revaçta olduğunu söylebilirim.

  Yettin artık bee
Deli misin nee
       Söz dinlemiyorsun
                                     Denyo musun ne         (Ankaralı Turgut)

Motorlu araçlar vasıtası ile müzik tercihlerini çevreye duyurmakla "beni fark edin" diye yırtınan insansılardan bıktım.

Köylü doğmak ayıp değil. 2 nesil geriye gitsek, hepimizin köyden kente geldiğini görürüz.

21. yüzyılda köylü kalmak az gelişmişliğin en somut delili.

Çok katlı modern mağaralarda, birlikte oturmanın asgari şartlarına bile uyum sağlamakta zorluk çekiyoruz.

Üst kattan halı silkeni mi, gece 12'den sonra üstünüzde tepineni mi anlatayım. Öyle değil mi?

Popülizmden uzak duracaksanız, yaşanan gerçekler bu ve benzeri örneklerden ibaret.

İstenilirse kolluk kuvvetleri bir gün içinde bu müzik (!) terörünü bitirebilir.

Gazetelerden yakın zamanda korna yasağının başlayacağını öğreniyoruz.

Önce traktör eşliğinde süren seyyar konserleri bitirsek!

Pattis...

Sovannnn...

Sabahın bir köründe pis bezlere sarılmış simitleri kirli elleri ile satanlara ne diyeceksiniz?

Smüüttt...

Afiyet olsun.

Koli basili olarak bilinen Escherichia coli bu transferden mutlaka memnundur.

Hurdaccciiiii....

Basına bakarsanız "En Çevreci Başkent Ödülü"Ankara'nın.

İskitler / 15.02.2010

İskitler / 15.02.2010

12.12.2011 / Rabat sokak / Gazi Osman Paşa

Rabat Sokak'ta 3 büyük elçilik var!

İşimiz neden çok zor?

-!..

Anlatacağım.

Genel sorunumuz avcılığa nasıl yansıyor?

Bunun da bir örneğini vereceğim.

Çok değil 20 gün kadar önce Kitap Fuarı açıldı.

Sizlere bu fuardan da fotoğraf sunmak isterim.

Gerçekleri görün diye...

Kitap Fuarı / 27 Mart 2012

Saat 12:49

Yanlış bir anlaşılma olmasın diye saati özellikle belirttim.

Diğer etkinliklerde bu zaman diliminde izdiham yaşanıyor.

Yürüyecek yol bulmakta zorlanıyorsunuz.

Kastamonu Günleri'nde yukarıda gördüğünüz alan resmi araçlarla doluydu.

Kendisine yol bulmakta zorlanan bir vatandaş "Saltanat kayıklarından bize yürüyecek yol kalmamış" diyordu.

Peki kayıklar şimdi nerede?

-!..

Neden yoklar?

-!..

Fuarları tıka basa dolduran insanlar nerede?

!..

İşimiz neden çok zor?

Anladığınızı adım gibi biliyorum.

Bu ve benzeri sorunların nereden kaynaklandığını ve çözüm yollarının nasıl olması gerektiğini anlatan aydın insanımızın var olduğu tartışılmaz bir gerçektir.

Bugün var olan bozuk düzenin kökleri tarihin derinliklerinde yatıyor.

Teşhis koymadan tedavi edemezsiniz.

Bu ülkenin önde gelen aydınlarının içinde Prof. Dr. Ali Demirsoy ilk sıralarda yer alır.

Ona olan saygımı her yeri geldiğinde belirtiyorum.

Hoca bu yıl zorunlu olarak emekli oldu.

Onun için hayırlısı olsun da...

Ne kadar büyük bir değeri -tabir-i caizse- pasifize ettik!

Var olan sistemi aklım bir türlü almıyor. En verimli çağında insanları emekli ediyoruz.

(...)

Neresinden bakarsanız bakın, yaşanan sorunların merkezinde insan olgusu yatıyor.

İnsanı düzeltemezseniz hiç bir şeyi düzeltemezsiniz.

Yapan da o bozan da...

Sn. Demirsoy'un bu probleme bakış açısı için verdiği örnek gerçekten çok çarpıcı.

"Öncelikli bilgi ne demektir? Nasıl Seçilmelidir?" başlıklı yazısından kısa bir alıntı yaptım.

Bakın Sn. Demirsoy ne diyor.

"Bu nedenle tutucu toplumlar evrensel insanlar yetiştiremedi. Binlerce şarkı ve türkü öğretseniz bile, sadece bu şarkı ve türküleri söyleyen bir toplumun dışında kişi hiçbir şey yapamayacaktır. Ancak nota öğretirseniz, nereye giderse gitsin bir başkasına eşlik edebilecektir. Buradaki evrensel bilgi şarkıların güftesi ve bestesi değil, notanın kendisidir."

Yazının tamamını okumak isteyenler Sn.Prof Dr. Ali Demirsoy'un internet sitesine girmek sureti kolaylıkla okuyabilirler. Bkz:

Uzunca bir zamandır av ve yabanhayatına ilişkin çalışmaların sağlıklı yürütülmediği yönünde bir kanaate sahibim.

Bu bağlamda "tespitlerim ve olmazsa olmazlarım" var.

Örneğin:

Sistem hantal ve çok başlıdır.

Yabanhayatı masa başından asla yönetilemez.

Yabanhayatı idaresi siyasetin öncelikleri (!) ile yönetilemez.

Yabanhayatı, özel bilgi birikimi isteyen bir çalışma alanıdır.

Yabanhayatı idaresi için, Orman Mühendisi olmak, tek başına yeterli bir kriter değildir.

Yabanhayatının idaresinden sorumlu olanların:

"Üstün ahlâki değerlere sahip olması bu işin olmaz ise olmazıdır"

(...)

Bu ve benzeri daha pek çok tanımı satır aralarına sizler de sığdırabilirsiniz.

Problemleri bilmek bir iş, çözmek ise bambaşka bir iştir.

Acilen yapılması gereken, bu ilkelerin hayata geçirilip geçilmemesi ile ilgili karar anıdır.

Zor olan da budur.

Bu nedenle bu yazının başlığını "İşimiz Çok Zor" diye adlandırdım.

Şimdi sizlere muhtelif örnekler vereceğim.

Böylelikle işimizin gerçekten zor olduğunu sizler de göreceksiniz.

Yanılmış olmayı tüm kalbimle diliyorum...

Geçmiş senelerde yaptığım gibi Orman ve Su İşleri Bakanlığı'na Bilgi Edime Hakkı Kanunu çerçevesinde dilekçeyle müracaat etmiştim.

Bkz:

Son yazımda;

"Aşağıda o dilekçenin takip ettiği yolu sizlere hatırlatma babında bir kere daha sunuyorum.

Dilekçenin takip ettiği resmi yazışma tarihleri aşağıdaki gibi:

Dilekçem aynı gün Bilgi İşlem Merkezi'ne;

İki gün sonra Bakanlığa ve aynı gün, Doğa Koruma ve M.Parklar Genel Müdürlüğü'ne ulaşıyor.

BİMER 27.02.2012 BİMER
Orman ve Su İşleri Bakanlığı 29.02.2012 BİMER
Doğa Koruma ve M.Parklar G. Müdürlüğü 29.02.2012 Orman ve Su İşleri Bakanlığı
Av Yönetimi Dairesi Başkanlığı 16.03.2012 Doğa Koruma ve M.Parklar G. Müdürlüğü


Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'ne 29 Şubat 2012 de gelen elektronik evrak, burada 15 gün beklemiş.

Sorularımı yanıtlayacak son merci burası olsa, diyeceğim hiç bir şey olmaz.

Ama gelin görün ki dilekçem 16 Mart 2012 tarihinde Av Yönetim Dairesi Başkanlığı'na havale edilmiş.

Zaman zaman "acaba dilekçem nerelere kadar ulaştı" diye internet üzerinden sorgulama yapıyorum.

Bugünkü tarih itibarı ile yasal sürenin bitimine 3 gün var. Edindiğim bilgileri sizlerle paylaşacağım." demiştim.

Süresi içinde dilekçem cevaplanmadığı için 29 Mart 2012 de BİMER'e şikayette bulundum.

Aradan kısa bir zaman geçti.

Aşağıdaki bilgileri elektronik posta vasıtası ile aldım.

Sn. Mehmet Emin BORA;

Bilgi edinme merkezimize yapmış olduğunuz, bilgi edinme talebinizi içerir başvurunuz incelenmiştir.

1- Türkiye genelinde son beş yıl içinde koruma kontrol çalışmaları;

YILLAR 2007 2008 2009 2010 2011
Kontrol Edilen 38.642 43.183 48.129 56.500 35.000
Yasal İşlem Yapılan 2.388 3.071 2.984 4.560 3.276


2- Türkiye genelinde son beş yıl içinde verilen avlanma izinleri;

YILLAR

2007-2008

2008-2009

2009-2010

2010-2011

2011-2012

ADET

74.308

83.692

91.999

104.091

114.631

3- Türkiye genelinde son beş yıl içinde izin verilen yabancı uyruklu avcı sayısı;

YILLAR

2007-2008

2008-2009

2009-2010

2010-2011

2011-2012

İzin Verilen

1.446

1.205

1.040

1.058

791

4- Türkiye genelinde son beş yıl içinde av turizminden elde edilen gelir;

YILLAR

2007-2008

2008-2009

2009-2010

2010-2011

2011-2012

TL

2.775.837

3.302.200

3.645.362

2.499.274

1.064.467

NOT:

2011-2012 av dönemi henüz tamamlanmadığından veriler güncellenmeye devam etmektedir.

5- Türkiye genelinde son beş yıl içinde av turizmi kapsamında avlanan yaban hayvanı verileri;

AV DÖNEMİ

Yaban Keçisi

Çengel Boynuzlu Dağ Keçisi

Kızıl Geyik

Karaca

Ceylan

Anadolu Yaban Koyunu

Yaban Koyunu

2007-2008

181

12

28

10

-

7

-

2008-2009

196

20

35

15

-

9

-

2009-2010

237

17

35

11

0

-

-

2010-2011

190

11

16

21

 5

4

-

2011-2012

88

9

15

15

 8

5

-

 

Bilgilerinizi rica ederim.

Cemal Akcan / Daire Başkanı

Öncelikle Sn. Akcan'a teşekkür etmek isterim. Kendisine hakkımda ne anlatılıyor?

Bunu bilemiyorum.

1995 yılından bu yana yabanhayatı ağırlıklı düşüncelerimi yazıya döküyorum.

17 sene olmuş. Savunduğum ilkeler hiç değişmedi. Sadece gerçekleri ve doğruları seslendirdim.

Bu tavrımı "hediye edilen" sürenin sonuna kadar da sürdüreceğim.

Eleştirilerime bu gözle bakılması gerekir diye düşünmekteyim.

Gelen bilgilendirme yukarıda görüldüğü kadar.

Halbuki ben il ve ilçe bazında dökümlü bilgi talep etmiştim.

Geçmiş yazılarımda bu talebimin bir örneği olacak.

Gelen bilgileri satır satır okuyarak, mukayese yapma fırsatı bulacaktım.

Örneğin Ankara'da 100 av suçu işlenmiş, buna karşı İstanbul'da bu sayı 50 ise:

"Bu işte bir yanlışlık var" diyebilecektim.

Kısacası 5 yıllık istatistikleri yorumlayarak "İşlerin gidişatı hakkında" kanaat sahibi olacaktık.

Kamuoyunu bilgilendirecektim.

"Bilgilendirme" dediler.

E demeyle olmuyor tabi.

İsteseniz de istemeseniz de bu rapor bile bazı aykırılıklar içeriyor.

Örneğin 5'inci bölümde Türkiye genelinde son 5 yıl içinde av turizmi kapsamında avlanan yaban hayvanı verileri içerisinde yabandomuzu yok!

Yabandomuzu avında başka bir uygulama mı var?

Varsa niye belirtmediniz?

Yoksa:

Bir yıl içinde 1000 azılı (!) yabandomuzu avlayan yeni bir kahramanımız var da bizim mi haberimiz yok!

"Bir yılda 1000 adet azılı (!) vuran Sn. (falanca) "yabancı avcıya yabandomuzu bırakmadı" diyebilirdiniz.

Bence hoş olurdu. Bu eylemin cezası da yok!

Aksi halde yakın geçmişte yaşanan benzeri eyleme ceza uygulardınız.

Haksız mıyım?

-!..

Sahi, yabandomuzu avlanma sayıları neden yok?

-!..

Rapora akıl gözü ile bakmaya çalışacağım.

1- Türkiye genelinde son beş yıl içinde koruma kontrol çalışmaları;

YILLAR

2007

2008

2009

2010

2011

Kontrol Edilen

38.642

43.183

48.129

56.500

35.000

Yasal İşlem Yapılan

2.388

3.071

2.984

4.560

3.276

2010 yılında 56.600 avcıyı kontrol eden idarenin performansı:

2011 yılında % 38.05 oranında düşerek 2007 yılı değerlerinin de altında 35.000'ine düşüyor.

Neden?

-!..

2- Türkiye genelinde son beş yıl içinde verilen avlanma izinleri;

YILLAR

2007-2008

2008-2009

2009-2010

2010-2011

2011-2012

ADET

74.308

83.692

91.999

104.091

114.631

Yukarıdaki tablodan 2007-2008 yılları arasında 74.308 kişiye avlanma izni verildiğini, 2011-2012 yılında ise bu sayının 114.631 kişiye ulaştığını görüyoruz.

Koruma kontrol çalışmaları %38.05 oranında azalırken avlanma izinleri %35.18 oranında bir artış gösteriyor.

Yukarıdaki tablodan çıkan sonuçları özetlersek, avcı sayısı artıyor ancak kontrol edilen avcı sayısı azalıyor.

Koruma kontrol çalışmalarının azalması avlanma izinlerinin çoğalması sonucunu doğurmuş gibi gösteriyor.

İdare olarak bu tabloyu siz nasıl yorumlarsınız?

-!..

4- Türkiye genelinde son beş yıl içinde av turizminden elde edilen gelir;

YILLAR

2007-2008

2008-2009

2009-2010

2010-2011

2011-2012

TL

2.775.837

3.302.200

3.645.362

2.499.274

1.064.467

Türkiye genelinde son beş yıl içinde av turizminden elde edilen gelir;

2009-2010 sezonu sonunda 3.645.362 TL iken,

2010-2011 sezonunda 2.499.274 TL'ye düşüyor!

Bu %31,44 bir azalma demektir.

Yabanhayvanı sayısının her sene artması gerekiyor.

Hayvan sayısı artmazsa avlatılacak hayvan bulmakta zorlanılır. Yaşanan böyle bir şey mi?

Bu durumun neden kaynaklandığını açıklayabilir misiniz?

-!..

Bu ve benzeri sorgulamalara idare olarak pek alışık değiliz.

Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çıkmamış olsaydı bu tabloyu asla göremezdik.

Bu kanun 24 Ekim 2003' de Resmi Gazate'de yayınlanmış. Emeği geçen herkese teşekkürü bir borç biliyorum.

(...)

Bu tür yazılarımdan sonra her yeri geldiğinde sevgi ve takdir ile anıldığımı biliyorum.

Ben de aynı duyguları tüm kalbimle sizler için içimde hissediyorum.

Sağ olun var olun.

Başka türlüsü düşünebilir mi?

Baştan beri anlatmaya çalıştığım konuyu desteklemek için farklı bir örnek vereceğim.

Son yazımda bahsetmiştim. Bkz:

10 kelebek fotoğrafı olması gerekirken:

Davutoğlan Kuş Gözlem Evi'nde 7 Fotoğraf buldum.

İki gün evvel ilgili daireye giderek müdür arkadaşıma yaşananları tek tek anlattıktan sonra sordum:

- 3 kelebek fotoğrafı ortada yok, sizce onlar nerede olabilir?

- Onların birini..., Diğerini..., 3'üncüsünü de..., hediye ettim.

Bileydim böyle olacağını hepsini hediye ederdim.

-!..

Hediye kelimesinin isim karşılığı "armağan"dır.

Size (!) ait olan bir şeyi dilediğiniz kimseye armağan edebilirsiniz.

Kimsenin size söyleyebileceği tek bir kelime bile olamaz.

Ama burada farklı bir durum var.

Hediye ettiğiniz kelebek fotoğrafları sizin değil ki!

-!..

Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın.

Bunlar için yüklüce bir bedelin fotoğrafı basan firmaya ödenmiş olması lazım.

Size ait olmayan bir şeyi hangi hakla birilerine hediye edebilirsiniz?

Ben bu fotoğrafları orayı ziyaret eden insanlar görsün diye hiç bir telif ücreti almadan size verdim.

Birilerinin duvarı süslensin diye değil.

Neresinden bakarsanız bakın bu hali ile o üç fotoğrafın bakanlığa maliyeti 300.00 TL civarındadır.

Nasıl oluyor?

-!..

Derdimi anlatabildim mi?

-!..

Ben"Kelebek gafalu biri olarak" böyle düşünüyorum. Bkz:

Siz ne düşünüyorsunuz?

Cevap bekliyorum.

Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi Kamu Yönetimi Bölümü'nden mezun olalı 37 yıl geçmiş.

Askerlik hizmetini saymazsanız, kamu idaresinde hiç görev yapmadım.

Ayakta kalma mücadelem hep özel sektörün sınırları içinde kaldı.

Bir müteşebbisin çektiği sıkıntıları A dan Z ye kadar tüm ayrıntıları ile bilirim.

Devletin ne demek olduğunu, birlik ve beraberliğimizi için ne derecede önem taşıdığını da...

Ama bazı şeyleri de asla anlayamam.

13 Nisan 2012 / Habertürk Gazetesi

4 aracı olan bir idare 24 şoför istihdam ederse siz ne anlarsınız?

-!..

Bakkalsınız var sayın ki, bir de aracınız var, 10 şoför istihdam eder misiniz?

-!..

Tek şoförü boş oturtur musunuz?

-!..

Peki bunlar akıl dışı işler ise, yaşananları nasıl izah edeceksiniz?

-!..

Cevap bekliyorum.

Yaşanan yanlışlıklara bir örnek daha vereceğim.

İdare sokak hayvanlarını korumak, hayvanları insanlara sevdirmek için bir dizi çalışma başlatıyor.

Niyet doğru, yapılması ise bana göre elzem. Hatta geç bile kalınmış diyebiliriz.

Bakanlık bu bağlamda afiş bastırmak için çalışma yapıyor.

Yine fotoğraf lazım. Aynı mantıkla arşivimin tamamını kullanıma açıyorum.

Talep ettiğim hiçbir bedel yok.

Çalışma bitiyor, farklı afişler bastırılıyor.

          

           Alaska Klee Kai - Husky                    İngiliz Beagle                     Amerikan Spaniel Cocker

Küçük daire içine aldıklarım Amerikan Spaniel Cocker.

Köpek fotoğrafları benim verdiklerim değil!

İşin garebetine bakın ki sokak köpeği yerine tabiri caizse pahalı pet shop hayvanlarının fotoğrafları kullanılmış.

Amaç sokak hayvanlarının korunmasını teşvik etmek değil miydi?

Üç köpek de sokak hayvanı değil.

Sokak köpeği için uygun fotoğraf en azından böyle olmalıydı.

Sokak köpekleri

Haksız mıyım?

-!..

İki yanlış daha var.

Bu afişte ise "göre de" yazılması gerekirken "görede" bitişik yazılarak yazım hatası oluşmuş.

Tasarım iyi mesajın içeriği iyi gelin görün ki afişlerin içeriği hatalı!

Türkçe metin çok daha iyi olabilirdi. Bu göreceli bir tespit. Bunu göz ardı edebiliriz.

Üçüncü hatayı buldunuz mu?

-!..

Bulamayanlar için ben söyleyeyim.

"Bir hayvanı sende mutlu et" cümlesi içinde "sende" bitişik değil "sen de" şeklinde ayrı yazılması lazımdı.

Var olan şekilde yazılması halinde "sende" diye yazarsanız "Al götür senin evinde mutlu et" anlamı çıkar.

Halbuki verilmesi istenilen nihai mesajda "hayvanlara yardım eden insanların arasına 'sen de' katıl" denilmek isteniyor.

Çok mu mühim!

Benim hayalimi süsleyen Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nda hataya yer yok.

Hele hele binlerce afiş bastırıyor ve bu vesile ile milyonlarca insanlara ulaşıyorsanız!

Yanlış yapma gibi bir hakkınızın olmadığını düşünüyorum.

Bu yanlışı görüp de fark etmeyen insanlar, yapılan yanlışı doğru algılamaya başlarlar ki bu dil açısından en büyük tehlikedir.

Ayrıca yanlışı doğru gibi algılayan genç kuşaklar:

"Bakın, Orman ve Su İşleri Bakanlığı bile böyle yazmış" derse ne yapacaksınız?"

!..

Keşke bununla kalabilseydik!

Aşağıdaki kitap mutlaka basılıp dağıtılmalı. Bunda hem fikiriz.

Sayfa 64'e bakarsanız bakanlığın adının yanlış yazıldığını görürsünüz.

Diyeceksiniz ki bu kanun 2004 yılında çıkmış. O tarihte bakanlığın adı böyleydi...

Ya kanunu güncelleyeceksiniz -ki bu hemen hemen imkansız gibi bir şeydir- ya da kitabın başında editör (!) bu tür yanlış algılamaları önleyecek bir sunuş yazısı yazacak.

O kadar çok yazım hatası var ki kitabın üzerinde günlerce çalışılması gerekir.

Karşı görüşünüzü yazarsanız imzanızla yayınlarım.

Cevap bekliyorum.

Kırmızı daire içine alınan Amerikan Spaniel Cocker.

Bakanlığı sıkça eleştiriyorum bu doğru. Ama Türkçe konusunda hata yapan o kadar çok kişi, kurum veya kuruluş var ki!

Saymakla bitmez.

Buyurun taze bir örnek.

10 Nisan 2012 / Habertürk Gazetesi

Otomobil iyi olabilir.

Slogan yanlış.

Mütevazi kelimesinin TDK sözlüğündeki karşılığı: Birbirine paralel olan demektir.

Mütevazı kelimesinin TDK sözlüğündeki karşılığı ise: Alçak gönüllü anlamını taşır.

Yanılmıyorsam bunu demek istemişlerdi.

Görüyor musunuz?

Bir harfin üzerindeki bir küçük nokta nelere kadir.

Bu firmanın gazetede verdiği ilan neredeyse yarım sayfaya yakın.

Ne diyeyim ki.

Gündelik hayatımızda bu tür yanlışlıklara sıkça rastlıyoruz.

Benzer nitelikte pek çok örneği sizler de kolaylıkla bulabilirisiniz.

Bu tür yanlışlar bizlere hak etmediğimiz bir yaşam stilini dolaylı olarak, zorunlu olarak yaşatıyor.

Peki ya yaşanamayan!

Neleri atlıyoruz?

Neleri kaçırıyoruz?

21'inci yüzyılı yaşarken onca eksikliğimizin altında ne yatıyor?

Hiç bu yönde düşündüğünüz oldu mu?

Zaman zaman değil çoğu zaman içim kararıyor.

Aşağıdaki belgeseli seyrettim. Hem de defalarca.

2008 yılında Batı dünyasının başarılarını görünce sözü dolandırmaya gerek duymuyorum.

Kıskanıyorum.

Hasetimden çatlıyorum.

Üzülüyorum.

Bunları seyredince kendimi mağara devri adamı gibi hissediyorum.

Biz neden denizlere hakim olamıyoruz?

Onlar denizin 200 m altında çok zor işleri başarıyorlar.

Geçtiğimiz günlerde J.Cameron 'Dünyanın tabanı' diye adlandırılan, denizlerin en derin yerine indi.(11.000 m)

Biz doğru dürüst kanalizasyon yapamıyoruz.

Onlar uzayda cirit atıyor biz yaylalarda.

Onlar denizler üzerine köprü yapıyor.

Bizim köprü (!) yağmur yağınca yer ile yeksan oluyor. 15 kişi ölüyor. Ölülerimizi bulamıyoruz.

Her işimiz yaz boz tahtası gibi...

Ankara'nın ortasına demir kafes yapıp 5 sene sonra "olmadı" diye söküyoruz.

Neden?

-!..

"İşimiz çok zor" derken bunları söylemek istemiştim.

Üç satır yazıyı doğru okuyup, doğru yazamıyorsak "söylenecek söz kalmadı" diye düşünüyorum.

Ortalığı bilgisizlikten kaynaklanan bir karanlık kaplamış.

Çare!

Okumak, daha çok öğrenmek, daha çok çalışmak.

Kitap fuarının dili olsa da konuşabilseydi, ne derdi acaba!

-!..

 

Çocukların karanlıktan korkmaları normaldir,

fakat büyüklerin aydınlıktan korkmaları anormaldir

                                                                                     Morice Freehill

 

Mehmet Emin Bora

15 Nisan 2012 / Ankara

 

 

 

Bu yazı 4688 kez okundu...