Vedat Gür'ün Ardından


Son bir kaç yıl içinde yazıdan bu kadar uzak kaldığım bir dönemi hatırlamıyorum.

Elim, aklımdan geçenleri yazıya dökmeme yardım etmiyor.

Kısa sürede çok yakın bildiğim iki dostumu kaybettim.

Önce Ali Kozanoğlu, şimdi de Vedat Gür

Acım çok büyük...

42 seneye yaklaşan bir dostluktan bahsediyorum...

İçinde hiç bir kırgınlığın yaşanmadığı, sevgi ve saygıya dayalı uzunca bir süre...

Haberi aldığımda kanımın damarlarımdan çekildiğini hissettim. Halâ kabullenemiyorum...

(...)

24 Ocak 2008 Tarihinde "Piyano ve Avcılık" başlığı altında bir yazıyı kaleme almıştım.

İlgili link

İyi ki de yazmışım.

Birileri hakkında bir şeyler söylemek istiyorsanız... Sağlığında söyleyeceksiniz.

Bu, onun hakkında "İyi bir şeyler de olduğu gibi, eleştiri ağırlıklı da olabilir". Ama her halükarda nezaket kurallarını göz ardı etmemek birinci kuraldır.

Zorunlu göçten sonra (!) ya hiç yazmayacaksınız ya da sadece iyi taraflarını ortaya çıkarma gayreti içinde olacaksınız.

Söz hakkı olmayana vurmayacaksınız.

(...)

Rahmetli Vedat Gür çok sıra dışı bir insandı.

Çok iyi bir müzisyendi.

Örnek alınacak bir avcıydı.

Bilgili, ölçülü, merhametli, olgun, ve nazik tavırlarıyla çelebi sıfatını fazlası ile hak ediyordu.

(...)

70'li yıllarda birlikte çok ava gittik.

O tarihlerde mesai saatleri içinde Türkiye Kömür İşletmeleri'nde üst düzey bürokrat olarak çalışır, akşamları ise Marmara Oteli'nde piyano çalardı.

 

 

Maişet kaygısı ile ortaya koyduğu bu performans akıllara sığacak ölçüde değildi.

Çoğunlukla günü 4-5 saat uyuyarak tamamlar, ava gittiğimiz günlerde ise hemen hemen hiç uyumadan 30 saate yaklaşan bir süreyi yolda, av sahasında ve gün sonunda yine sahnede tamamlardı.

Bunu nasıl yapıyorsunuz? diye sorduğumda "alıştım artık" diye cevap verirdi.

Ava gideceğimiz zaman cuma akşamı onu Marmara Oteli'nden alırdım. Babası rahmetli Fethi Bey Yenimahalle'de -yanlış hatırlamıyorsam- 4 ile 5 durak arasında bir evin alt katında ikâmet ederdi. Vedat Bey'in av köpeği Dik'i o beslerdi.

Eve varışımız en erken saat 01:00 sularında olurdu. Vedat Bey baba evinde kıyafet değiştirirdi.

Fethi Bey, Vedat Bey'le bana bir bardak çay içirmeden bırakmazdı. O da geçmiş yıllarda avcılık yapmış.

İmrenirdim bu baba-oğul ilişkisine...

Çayları içtikten sonra düşerdik yollara...

Kimi zaman Polatlı avlaklarında ördek bekler, kimi zaman da keklik peşinde koşardık.

Soldan sağa: Vedat Gür - Mustafa .....- Arif Kiraz
Ördek Avı /1972 - Polatlı / Hacı fakılı

Uyku tulumlarına girer, dere tepe demeden "bin yıldızlı oteller"de açıkta uyurduk.

(...)

İyi değil, çok iyi bir balıkçıydı Vedat Bey.

Sofra adabını bilir, sohbeti insana keyif verirdi.

Dağda dağ adamı, sofrada beyefendi, sahnede ise olağanüstü zarifti...

Yakın zamanlara kadar Hilton Oteli'nde çalıştığını biliyorum.

Salonda hangi milletten misafir varsa onların müziğini seslendirirdi.

Sınır yoktu. Bu özelliğin ne anlama geldiğini müzisyenlere sormak lazım.

Çok zor bir işin üstesinden kolaylıkla gelirken, sergilediği davranışlar ona herkesin üzerinde gözle görülen bir saygınlık sağlardı.

Bir eşi daha gelir mi? Hiç zannetmiyorum.

(...)

Geçen sene Kızılay'a indiğim zamanlar Ziya Gökalp Caddesi 14/A'da, bulunan Ayhan Mağazası'na uğrardım.

Bu mağazanın geçmişi 55 sene öncesine dayanıyor. Vedat Bey burada öğleden sonra 2 saate yakın bir süre piyano çalardı.

İlişkiye bakar mısınız?

Bir örneğinin olduğunu hiç, ama hiç düşünmüyorum.

Son birlikteliğimiz...
2011 / Ayhan Mağazası

Ne zaman bir orkestraya ihtiyacımız olsa Vedat Bey'i arardım.

Ya onun başkanlığında bir grup olurdu, ya da kendisi gelemez ise, onun önerdiğine itibar ederdim.

Vedat Bey'in saygın ismi her yerde geçer akçeydi.

Cumhuriyetin 75'inci kuruluş yılında ilk avcılık kursunu Orman Bakanlığı'nın izni ile AOÇ’deki İç Anadolu Araştırma Enstitüsü’nün bulunduğu 3 No’lu binadaki Dr. Fuat Adalı Salonu'nda açmıştık.

Müthiş bir coşku ile hazırlandığımızı bugün gibi hatırlıyorum.

http://www.arpacik.net/yazilar/ainesiistirkisinin.doc

Mahdut sayıda av bayii de büyük ölçüde destek sağlamıştı. Kısacası herkes elinden geleni büyük bir özveri ile yerine getiriyordu.

Müzik işini de Vedat Bey'e emanet etmiştik.

15 günlük eğitim sonunda kursiyerlere bir kokteyl vermek istiyorduk. Sürpriz olsun diye de hiç kimseye haber vermedik. Son ders bitip de kapılar ardına kadar açılınca yüksek tonda 10. Yıl Marşı çalmaya başladı.

Bunun zamanlamasını Vedat Bey'le ince ince plânlamıştık.

Coşkulu müzik, bir anda tüm yüreklerde aynı duygunun yaşanmasını sağladı.

Katılımcıların çoğu ağlıyordu...

(...)

Vedat Gür
Fahri Adalı Eğitim Merkezi

Misafirlerimiz için pasta yaptırmıştık. Var olan kötü durumu sembolize etmek için örümcek kullanmıştım.

Aklım sıra örümceği yiyerek (!) kötü gidişe son vereceğimizi düşünüyordum!

İtiraf etmem lazım ki, avcıların eğitim işinin bu denli sulandırılacağını o gün görememişim.

Sulandırılmasa -yabanhayatının idaresi açısından- bugün bu noktada mı olurduk?

Vedat Bey'le yaptığım son bir kaç görüşmede sıkça "Yoruldum" dediğine şahit oldum.

Öğrendiğime göre bir süre önce Ayvalık'ta bir ev kiralamış, ömrünün kalan kısmını orada geçirmeyi plânlamış...

Ama ne çare ki bu arzu daha başlangıç aşamasında yarım kaldı...

(...)

Zaman, isyanın bir faydası olamayacağını acı da olsa öğretiyor.

"Kabūl"e sığınmaktan başka çare olmasa da; Vedat Gür kardeşimi kalplerimizde yaşatacağız.

O, bunu fazlası ile hak ediyor.

Bu soylu arkadaşıma Allah'tan gani gani rahmet, değerli ailesine de başsağlığı ve engin sabırlar diliyorum.

Ruhu şad olsun.

Arkada bıraktıklarımızın kalplerinde yaşamak, ölmemektir.

                                                                                                        Thomas Campbell

 

 

Mehmet Emin Bora

17 Şubat 2012 / Ankara

Bu yazı 4321 kez okundu...