Keşke!
"16.5 yıl evvel..."
Sorumluluk duygusu olan insan kızmamalıdır.
Ahmet Hamdi Tanpınar
"Oldum bittim sevmem avlanmayı"
"Avcıları da"
Cumhuriyet Gazetesi’nde 26 Mayıs 1995 tarihinde yayınlanan yazı böyle başlıyor ve devam ediyor.
"Üstelik bu işin şovalyece bir yanı da yok. Yiğit ona derim ki kurdun, ayının, yabandomuzunun, üstüne silahsız gider."
"Şöhrete bakın Sayyad-ı bi-insaf" yani insafsız avcı!..
Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi’-nden bir de mısra alınmış ve " Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten" denmiş. Yazar bir dizi mantık içinde avdan anlayabildiğini anlatmaya çalışmış!..
Bir de iddiası var "Edebiyatımızda avcılığı öven avcıdan yana tavır alan bir yazar gösteremezsiniz" diyor.
Avcıyı tarif de etmiş;
"Bir kökü ilkel çağlarda, bir kökü feodal, olsa olsa sapık diyebileceğimiz bir zevkin arkasında koşan eğitilmeye muhtaç bir kişi."
Evet yanlış okumadınız bunu bir bilim adamı yazıyor!.. Kendi mantığı (!) içinde esiyor ve gürlüyor.
Nasıl beğendiniz mi?
Sn. S.Tanilli’nin bir bilim adamına yakışmayacak maksadını aşan uslubuna katılmamız mümkün değil. Bu sütunların elverdiği ölçüde yukarıdaki iddiaları cevaplamak ise boynumuzun borcu olmalı diye düşünüyorum.
Yazarın "Yüzyılların gerçeği ve mirası" adlı kendi eserinde F.Engels’in bir tarifini yine yazara hatırlatarak başlamak istiyoruz:
"İnsanlarla hayvanları ayıran şeyin insanın kendi eliyle yaptığı iş araçlarının yardımıyla gerçekleştirdiği toplumsal çalışma olduğu" gerçeği var ise; ayının veya domuzun üstüne şovalyece gitmeyi hiç kimseye önermiyoruz.
Bir Türk atasözü "Ayının dişini görmeyen başını kabak sanır" demektedir.
Bunu anladığınız vakit kabak çoktan başınızda paralanmıştır bile!..
Namık Kemal’in Hürriyet kasidesinden alınan mısranın anlamı ise;
"Zalimlere yardım etmek bir alçaklıktır. Bu hayvan seviyesine inmek demektir" şeklindeki benzetmeyi avcılığa yakıştırmak ve bunu avcılara genellemek ne derece doğrudur?
Zulmü ha avcı yapmış ha bilim adamı ha da siyasetçi, sizce aralarında fark olabilir mi?
Kötü olan zulm etmektir.
Bu çok basit farkı anlamamış görünmek ve çarpıtmak zulmun bir örneği değil midir?
Edebiyat alanındaki çok iddialı sözünüze gelince büyük bir yanılgıya düşmüş olduğunuzu görüyoruz.
Prof. Fuat Köprülü bu konuda farklı düşünmüş olacak ki;
"Bütün bir Türk Edebiyatını terazinin bir kefesine koysak Dede Korkut'u diğer kefeye, gene Dede Korkut ağır basar'' demektedir. Türk edebiyatının en önemli eserlerinden sayılan Dede Korkut Hikayeleri’nde avcılığa ait bir çok methiye bulacağınız ise tartışılmazdır.
Bize göre ise tartışılmaması gereken tek gerçek, avcılık kadar edebiyata olan yabancılığınız olsa gerek. İnsanlık tarihi ile başlayan hala devam eden, felsefi anlamda ise son güne kadar devam edecek bu eyleme katılan herkesi "sapık" olarak damgalamak bilim adamı sıfatı ile ne derece bağdaşabilir?
Bunun takdiri okuyucuların olması lazım diye düşünüyorum.
Uygarlık Tarihi adlı kitabınızın 6. basımı için yazmış olduğunuz giriş yazınızda "Bir söyleyeceğim de şu: Bu arada bende değiştim elbette. Kitaptaki kimi düşünceler bugün savunduklarım arasında farklılıklar var" demektesiniz.
Eminim ki avcıları da yakınen tanıma fırsatı bulabilirseniz, bu ön yargılarınız da süreç içinde değişecektir. Aynı kitabınızın sonunda çıkmış olduğunuz mahkemeye karşı yapmış olduğunuz savunmada: " Bilimsel objektiflik gerçekliği olduğu gibi subjektif önyargıların etkisinde kalmadan tesbit etmektir" diyorsunuz.
Sofranıza gelen kuzular, balıklar, piliçler, sizce kendi arzuları ile mi gelmektedir?
Medeniyet onları sistemin içine süreç sonunda bu şekilde adapte etmiştir. Size göre bu da sapıklığın bir türü değil mi?
Bunlardan faydalanarak bu sapıklığa iştirak ediyor musunuz?
Sn.Tanilli kitabınızın son sayfasında ki "İnsanım hayatta dönebileceğim şeyler olabilir. Ama entelektüel şeref ve haysiyetten ölüm bahasına da olsa dönmem" demektesiniz.
Bu tarifinizi bütün yüreğimizle alkışlarız. Unutulmaması gereken tek şey ise bu kavramın sadece size mahsus olamıyacağının bilinmesidir. Size atılan kurşunu "Keşke bana atılsaydı da bir bilim adamımız bu acıları yaşamasaydı" diyecek kadar gönlü sevgi dolu olan bir "Avcı" olduğumun da bilinmesini diler saygılar sunarım.
Bu yazımı o tarihlerde Milliyet Gazetesi'ndeki Arpacık başlıklı köşemde yazmıştım.
Hoca hangi ruh hali ile yazmıştı!
Bunu bilemem ama genelleme yapıldığı için canımın çok yandığını söyleyebilirim.
Hak etmediğimi düşünürüm...
Görünen odur ki, zaman zaman da olsa sınırları zorlayan eleştirilerle karşılaşmamız işin doğasında var.
Yapılması gereken tek şey, benzer bir açmaza düşmemek.
Örneğin; Bu suçlamaların yapılmasına neden olan"sözde avcıların "varlığı bir gerçek de...
Yanlış yapan hiç mi bilim adamı yok!
-!..
İnkar, gerçeği ortadan kaldırmaz, tam aksine şüpheleri celp eder.
Öz eleştiri yapabilmeliyiz.
29 Kasım 2011 günü vefat eden Prof. Dr. Server Tanilli'ye Allah'tan rahmet, geride kalan yakınlarına da sabır ihsan etmesini dilerim. Ruhu şad olsun.
Kuşçular Köyü / Çamlıdere
Ölçülü olmak, felsefeden bile daha güçlüdür.
Epicure
Mehmet Emin Bora
14 Aralık 2011 / ANKARA