Nallıhan ve 1000 Yıllık Ağaçlar
"Yaşamak Görebilmektir"
Sarıçalı Dağı / 1740 m
Çok kısa bir zaman önce, kendi içimde bir diyalog oluşturdum.
Daha doğru bir anlatımla "Kendimi sorgulama gayreti" diyebilirim. Korkularım var.
Zaman zaman da olsa "akıp giden süreci (!) masaya yatırmak gerekiyor" diye düşünüyorum.
1- Ne yapıyorum?
2- Neden yapıyorum?
3- Nereye kadar!
Bu üç basit sorunun cevabını sizlerle paylaşmak istiyorum. Çünkü yeri hatta zamanı geldi!
Birinci sorunun kısa cevabı; yabanhayatı ile ilgili olmak üzere elimde ne kadar belge, dağarcığımda ne kadar bilgi varsa -hiç bir beklenti içinde olmadan- koşulsuz olarak paylaşma gayreti içindeyim.
İkinci soruyu;
"İçinde yaşadığım topluma karşı hissettiğim sorumluluk duygusundan kaynaklanıyor" diye yanıtlayabilirim.
Üçüncü sorunun cevabı ise "Asla bilinemeyecek." Gerçek korkum da bu.
www.arpacik. net 07 Ağustos 2004 yılından bu yana yayında.
8 seneye yaklaşan bir zaman diliminde 4 defa yeni düzenleme yaptırdım.
5'incisi bitmek üzere. (Yapılan tüm masrafları ben karşılıyorum.)
Sitenin teknik alt yapısı tamamen değişiyor.
Çok yakında "yenilenmiş yüzümüzle" huzurunuzda olacağız.
İçerik bağlamında da sevindirici bir haber vermek isterim.
Siteye 2 yeni güçlü kalem katılıyor.
Sn. Doç. Dr. Demokan Erol
Ve
Sn. İsmail Haykır
Demokan Erol, yurt dışında yapmış olduğu kültür turları hakkında sizleri bilgilendirecek.
Bunun yanı sıra; 41 yıl sürdürdüğü hekimlik hizmeti sırasında yaşadığı çok sıra dışı olayları sizin için öyküleştirebilir... Ben bunu çok arzu ediyorum.
Anılar mutlaka kağıda dökülmeli. Çok duygulu anlar yaşayacağımızı düşünüyorum.
Üroloji dalında mesleğinin önde gelen hekimlerinden biri olan 48 yıllık arkadaşım, belki bu alanda da sizlere yardımcı olabilir.
(...)
İsmail Haykır, "dijital fotoğrafçılık" hususunda bu ülkede en çok bilen "ilk üç kişi" arasındadır.
Photoshop programını kullananların arasındaki bir değerlendirme yapılabilseydi yeri mutlaka 1'inci sırada olurdu.
Bu konudaki bilgi birikimi, ana yazılımın içindeki hataları görecek düzeydedir.
Hele hele çektiği fotoğraflar! Sözün bittiği yer de burası olacak.
İsmail Haykır'ı takip etmek, dijital dünyayı takip etmekle eşdeğerdir.
Hepimiz ondan çok şey öğreneceğiz.
(...)
Bilgisine güvenilir, herhangi bir beklenti içinde olmayan, paylaşmayı kendine bir yaşam şekli olarak seçmiş;
"Doğa aktiviteleri hususunda yazı yazabilirim" diyen herkese bu site açık.
Özellikle balıkçılık ve dağcılık hususunda söz sahibi uzmanlara ihtiyaç var.
Onları da aramızda görebilirsek "Üçüncü soruyu cevaplayabileceğimi, korkularımı en aza indirebileceğimi düşünüyorum."
Site "benden, bizden veya sizden" sonra da yaşamalıdır.
Işık taşıyan ellerin değişmesi kaçınılmaz olsa da, onların nesilden nesile taşıdıkları ışık, toplumu aydınlatmaya devam etmelidir.
Zaman zaman okuyucu mektuplarını yayınlıyorum.
Mektubu bir kaç kere okuduktan sonra "Yayınlamam halinde bana yazan kardeşim için bir sıkıntı yaratır mıyım?" sorusuna öncelikli yanıt arıyorum. Bunun cevabının "hayır" olduğu yönünde bir kanaate sahip olduğum takdirde "habersiz yayınlamanın" mektup sahibi üzerinde küçük bir heyecan yaratacağını düşünerek bu yolu seçiyorum.
Yine de bilmeden bir kusur işlemişsem peşinen özür dilerim.
Posta kutuma 18 Kasım 2011 / Cuma Saat 14:18'de bir mektup gelmiş.
Ben o tarihte bir toplantıya katılmak için İstanbul'daydım.
Mektubu 3 gün sonra açabildim. İçeriği aşağıda.
Merhabalar Mehmet Emin Bey,
Çanakkale Ayvacık ilçesinden Serhat Bişkin. Sizi canı gönülden tebrik ediyorum, yapmış olduğunuz gezi çalışmalarından dolayı. Neden mi? Kendi açımdan söylüyorum sabah akşam yoğun bir mesaide çalışıyoruz ama ara verdiğimde genellikle arpacık.net'e giriyorum ve gezi yazılarınızı okuyorum. İnanın yorgunluğumu alıyor, rahatlatıyor.
Yolunuz bu tarafa düşerse mutlaka beklerim, Ayvacık Adliyesi'ndeyiz. Tabi avcılık v.s meraklarımız var ama asıl amacımız gezmek görmek, yeni şeyler öğrenmek, sağlıklı yaşamak...
Sizin gibi gezebilmeyi çok istiyorum lakin ancak izinlerde başarabiliyoruz olsun siz bizi de gezdiriyorsunuz, resimlerinizle anlattıklarınızla...
Allah sağlık ve sıhhat versin, yeni yazılarınızı bekliyoruz, tanışmak dileğiyle...
Posta kutusunda bir mektup daha var.
Onur Özcan adlı kardeşimin mektubunun konumuzla ilgili kısmını yayınlamak istedim.
Mektubunda çok önemli bir şey söylüyor.
" Adım Onur Özcan. Avcı mıyım doğacı mıyım bilmiyorum herhalde yalancıyım. Kim sorsa seviyoruz ama arada vururuz deyince onlar öyle düşünüyor sanırım. (...) Ben göçebe kökenli dedemden gördüm avı metropolde göremedim..." diyor
İçerikleri farklı iki mektup gibi görünse de aralarında çok önemli bir ortak payda var.
Bir kardeşim asıl amacını netleştirmiş. Gezmek, görmek ve yeni şeyler öğrenmek.
Onur Özcan adlı kardeşim de -büyük bir ihtimalle gençliğinden kaynaklanıyor olsa gerek - kısa sürede aynı noktaya gelecek diye düşünüyorum. Gezmek, görmek ve yeni şeyler öğrenmek.
Yeni şeyler öğrenmek isteyen kimse aslında bir anlamda hayatı sorguluyordur.
Onu öğrenmeye yönelten olgu aslında meraktır.
Merakın giderilmesi, sorulan sorulara verilen cevaplarla giderilebilir.
Bu yolun sonunda,
Sorgulayan değişir ve gelişir.
Ama gelin ve görün ki bizim insanımızın pek çoğu sadece gezmek, görmek ve yemek ister.
Öğrenmek istemez.
Bu kardeşlerimin farkı burada. Açıklık getirmek isterim.
Sn. Pakize Suda'nın Habertürk TV kanalında yaptığı programlara mutlaka rasgelmiş olmalısınız.
Soruyor:
- Türkiye hangi yarım kürede?
Cevap
- Amerika'da
-!..
Bir başka yanıt;
-Ayyy hiç düşünmedim! şeklinde
Toplumun büyük bir kesiminin bilgi birikimi, eğitim seviyesi bu... Öne sürülen mazeret de ortada
Yapılan bir araştırmada Doğu Anadolu Bölgesi'nde kadınların günlük yaşamlarını 45 kelime ile konuşmak sureti ile idame ettirdiklerini ortaya koyuyor.
Türk insanı günlük yaşamında en çok "şey" kelimesini kullanıyormuş.
Bu kelime konken oyununda ki Joker gibi... Nereye soksan uyuyor.
Özde okuyucu mektupları yazanın ayaklarını yere daha sağlam basmasını temin eder.
Bana mektup yazarak "yazılarımın daha doğru yöne odaklanmasında yardımcı olan" bu kardeşlerime huzurunuzda teşekkür etmek isterim.
Bu sene Erinç ile geçmiş seneye göre daha az gezebildik.
Aylar önce "Günü birlik de olsa bir yerlere gidelim, daraldım" diye bana telefon etti.
Kendisinden bana biraz düşünme fırsatı vermesini istedim.
Böylesi haller için "bir gün lazım olur" düşüncesi ile kesip sakladığım gazete kupürleri var.
Onları kurcalarken "Nallıhan'da 500 ila 1200 yıllık çok sayıda ağaç var" şeklindeki haber dikkatimi çekti.
Hemen Erinç'i arayarak "Ne dersin?" "Gidelim mi?" diye sordum.
Erinç'in cevabı kısa ve net "Evet gidelim".
Ben Çamlıdere'deyim Erinç beni buradan alacak, Nallıhan'a gideceğiz plan bu.
15 Temmuz 2011
Erinç saat 10:00 gibi Çamlıdere'de oluyor.
Hiç durmadan yola çıkıyoruz.
İstikamet Beypazarı üzerinden Nallıhan oradan da Karacasu Köyü.
Rotamız
Arabayı Erinç kullanıyor. Böylesi hallerde yol boyunca "ne yakalayabilirim" diye hep tetikte beklerim.
Aracı kullananla fotoğraf çeken arasında mutlaka bir uyum olmalıdır. Burası çok önemli.
Fotoğraf çeken olabildiğince önceden nerede "dur" diyeceğini bilmelidir. Bunun ön koşulu;
"Nerede ne ile karşılaşabilirim?" sorusunun doğru yanıtlanabilmesi ile ilgilidir. Bu düşünce yol boyunca hep gündeminizde kalmalıdır.
Bunun için de bilgi birikimi ve tecrübeye ihtiyaç vardır.
Araç kullanan ise, en az fotoğraf çeken kadar bu işin ehli olmalı, her fırsatta öncelikli olarak arkadan gelen araçları gözlemelidir. Aksi takdirde 100 m ötede durmanın hiç bir faydası da yoktur.
Fotoğrafçılık bu mudur?
Hayır, bu sadece o zaman dilimini değerlendirme çabasıdır.
Kırsal alanlar içinde yol alırken önümüze aniden çıkan yabankeçisi, keklik sürüleri, bu yönde çaba sarf ettiğimiz için fotoğraflanabilmiştir.
Çayırhan'a gelmeden Nallıhan Kuş Cenneti adı altında, korunan bir sulak alan var.
Sakarya Nehri havzasında bulunan bu alan geçmiş dönemde (1995-1997) Milli Parklar Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Sn. Nevzat Ceylan'nın gayretleri ile oluşturulmuştur.
O tarihte açılışa ben de davetliydim. Nevzat Bey yeri gelmiş olacak ki aniden beni kürsüye davet ederek bir konuşma yapmamı istedi. Bu yönde bir hazırlığım yoktu. Bir kaç ay evvel Milliyet Gazetesi'nde "Avcılığın Basamakları" başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazıyı konuşma konusu yaptım.
Bu yazının içerdiği tespitler çok önemlidir.
17 sene evvel yazdığım bu yazıda avcıların yaşam boyu yaşadıkları değişimi sırası ile anlatmıştım.
Bu gün benim sürdürmeye çalıştığım da bu sürecin son basamağıdır.
Bu yazı güncelliğini hiç bir zaman kaybetmemiştir, kaybetmeyecektir de...
Avcılara bu süreci doğru anlatabilirseniz (!) avcıların eğitilmesi bağlamında çok önemli bir mesafeler kat edebilirisiniz.
Sorun, bunu isteyip istemediğinizle ilgilidir!
Bu sözüm idareye!
-!..
M.E. Bora /1994
Saat 12: 30 sularında yol boyu bunları düşünürken bahse konu olan sulak alana yaklaşıyoruz.
Bu bulut türü (Cumulus mediocris) her zaman oluşmuyor. Ben rica ediyorum, Erinç hemen duruyor.
Nallıhan Kuş Cenneti
Arabadan iner inmez deklanşöre basıyorum. İkinc bir şansı ne zaman yakalayabilirim!
Bunu bilemiyorum. Ayrıca çok kısıtlı bir zamanımız var.
Küçük ak balıkçıl - Egretta garzetta
Korunan sulak alan, geçit yapan, konaklayan ve bu sahada üreyen 168 den fazla kuş türüne ev sahipliği yapıyor.
Gece balıkçılı - Nycticorax nycticorax
Karabatak - Phalacrocorax carbo
Not: Bu kuşların isimlerini size doğru yazabilmek için Sn. İsmail Haykır'dan yardım ricasında bulundum. O da bu konuda uzman olan Sn. Mehmet Gürbüz'den yardım istemiş. Tespitler, Sn.M.Gürbüz'ündür. Dolayısıyla kendisine huzurlarınızda teşekkür ederim.
Nallıhan ve civarını gezmek isteyenler için aşağıdaki bilgilerin faydalı olacağını düşünüyorum.
Ankara - Nallıhan 160 km
Ankara - Çayırhan 125 Km
Çayırhan - Nallıhan Kuş Cenneti 5 Km
Ankara - Nallıhan Kuş Cenneti 130 Km
Beypazarı - Nallıhan Kuş cenneti 30 Km
Bir kaç kare çekim yaptıktan sonra kuş gözlem evine giriyoruz.
Her yeri geldikçe Orman Bakanlığı'nı eleştiririm.
Şimdi de takdir etme zamanı. Bu tesisi hayata geçiren herkesin eline sağlık.
Siz, yabanhayatına bu örnekte olduğu gibi önem verirseniz, görsel ve işlevsel ağırlıklı hizmetler sunarsanız, zaman içinde insanların kafasında yeni kavramlar oluşur. Görgü, bilgi ve benzeri birikimleri arttırmanın akılcı yollarından birisi budur.
Gördükçe, tanıdıkça, öğrendikçe sevecek, sonunda sevdiği için koruyacaktır.
-!..
Macro fotoğraf çekimleri insanları neden etkiler, bunu hiç düşündüğünüz oldu mu?
Kösyayla / Çamlıdere
Subclasis: Pterygota (Kanatlılar) Ordo: Odonata Subordo: Anizoptera
Anlatmak isterim.
O güne kadar göremediğiniz detayları gördüğünüz için öncelikle ilginizi odaklarsınız.
Daha sonra merakınızdan dolayı araştırır, bilgi sahibi olursunuz.
Nihayetinde bilinçli bir sevgi doğar.
Sevdiğinizi korursunuz. Bu yaşamın her evresinde vardır.
Başlangıcı görmektir.
Cemil Meriç "Görmek yaşamaktır" der.
Ben de "yaşamak görebilmektir" demek isterim.
Soldan sağa: Mehmet Nuri Ünsal - Murat Güzel - Ömer Kıraç
Konferans salonu
Kuş Gözlem ve Ziyaretçi Tanıtım Merkezi
Şimdi güncel sorun, buranın hızla işlevsel hale getirilmesi.
Yol üzerinde tesadüfen duran insanların bu merkezi ziyaret etmesi nihai hedef olmamalıdır.
Bana göre birilerinin burayı hızla sahiplenmesi lazım.
Kuş gözlemcileri ve fotoğraf dernekleri akla ilk gelen sivil toplum kuruluşlarıdır.
Gerekirse hepsinin katılabileceği bir düzenleme yaparak "bu binayı süreli olarak devretmek, akılcı bir davranış biçimidir" diye düşünmekteyim.
Verirken varlık tespiti yapmak, kötüye doğru bir gidiş varsa kullanım hakkını hızla iptal etmek gündemdeki yerini sıcak olarak korumalıdır.
Dönem sonunda her şey yolunda ise bu sefer de bu örgütlere yeni imkanlar tanımak akılcılık olur. Gelişmenin akılcı yolu budur.
Kuş gözlem evindeki dostlarımıza veda edip, Karacasu Köyü'ne doğru hareket ediyoruz.
Öğrendiğimize göre köyden mihmandar almamız gerekiyor. Aksi takdirde ağaçların bulunduğu tepeye çıkma şansımız yokmuş.
Bırakın mihmandarı köyde yolu soracak tek bir Allah'ın kuluna rastlayamıyoruz.
Rastladığımız da derde deva olamıyor.
Karacasu Köyü
Etrafı kolaçan edince Uyuzsuyu Şelalesi'ne giden yolu buluyoruz.
Köye 6km mesafede bulunan şelalenin yanıbaşında bulunan piknik alanı içler acısı bir görüntüye sahip.
Benim bilerek görüntülemediğim alanın diğer bölümlerinde insanlar güle oynaya yemek yiyiyorlar.
Oturma alanının hemen 100m altında şelale var.
Uyuzsuyu Şelalesi
Çevrede piknik yapan insanların hiçbiri bahse konu ağaçları duymamış, varlıklarından haberleri bile yok.
Hepsi de Nalıhan'lı.
-!..
Bana anlatılardan yola çıktığımda, bu ağaçların aşağıdaki fotoğrafta görülen yalçın kayalıkların üstünde olduğunu tahmin ediyorum. Bunu doğrulamak için değerli kardeşim Ömer Kıraç'a telefon ederek bu tespitimi ona anlatıyorum. "Doğrudur" diyor.
Tele objektifi taktığımda arazi hakkında daha gerçekçi bilgiler ediniyorum.
Saat 15:30.
Bu saatten sonra rehber olmadan orman yoluna girmek riskli olabilir, bu ikazı Ömer Bey'de yapmıştı.
Gün batımı yaklaştı.
Tepeye çıksak fotoğraf çekemeyeceğiz. Peki, karanlıkta nasıl aşağı ineceğiz!
Mevcut malzemelerimiz bu tırmanışa uygun değil. Gerçekler bunlar.
En akıllıcası bu küçük tırmanışı iptal etmek. Öyle de yapıyoruz. Erinç zaten dünden razı.
Ondan ne istersen iste, yürümesini isteme.
Bana "tren yoktur ama mutlaka teleferik vardır, bir sorsak mı ne dersin?" diye sorduğunu hatırlıyorum.
Karacasu Köyü'nden kös kös geri dönüyoruz.
Vuslat bir başka bahara!
21 Ekim 2011
Yaramız bir kere daha kaşınıyor. Kararlıyız aynı yere bir kere daha ama bu sefer daha planlı gideceğiz.
Bu ağaçları mutlaka görmem lazım.
Kadim dostum Sn.Hasan Saday'ı arıyor bana yardımcı olmasını rica ediyorum.
Plan yapıyoruz. Önümüzdeki hafta sonu Nallıhan'a beraber gideceğiz.
Aradan tam tamına 100 gün geçmiş.
23 Ekim Pazar
Hasan Bey'i saat 09:00 gibi Sincan çıkışından alarak Nallıhan'a doğru yol alıyoruz.
Uzunca bir süredir Hasan Bey ile yüz yüze görüşemedim. Bir süre bu özlemimizi giderdikten sonra, bize öncelikle Nallıhan Orman İşletme Müdürlüğü'ne uğrayacağımızı, oradan Orman Mühendisi Sn. Serkan Oğuz'u alacağımızı anlatıyor. Serkan Bey yörede uzunca bir süre çalışmış, dağ yollarını da iyi biliyormuş.
Nallıhan Orman İşletme Müdürlüğü'nde bizi bekleyen Serkan Bey'i alarak doğruca ikinci kere Uyuzsuyu Şelalesi'ne gidiyoruz. Allah var bu sefer her yer pırıl pırıl. Ortada tek bir çöp yok.
Demek ki sorun bizde!
Biz burayı nasıl bulduk ise öyle bırakacağız. Bunu herkes yaparsa problem kendiliğinden ortadan kalkar.
Çöp yığınları içinde yemek yerseniz, estetik anlayışınızda bir problem var demektir.
Soldan sağa: Erinç Orkun - Hasan Saday - Serkan Oğuz - Eşref Öztürk
Bir gün evvel bir şarküteriye giderek 5 kişilik kumanya hazırlamalarını rica ettim. Başında bekledim! Bu tür işleri hiç kimseye havale etmem. Her zaman en az 1 veya 2 kişi için fazladan hazırlık yaparım.
Paketin içinde zeytin, peynir, dana janbon, sucuk, pastırma, domates ve salatalık koyduk. Zeytinlerin çekirdeksiz olmasını istedim. Bilmeyenler bu tercihimi istihza ile karşılayabilir. Avcılık, dağcılık veya benzeri aktivitelerde ayrıntılar çok önemlidir.
Sizin üstlendiğiniz işe gösterdiğiniz özen, takım ruhunu yüceltir.
Paketlerin ambalajları dahil her şey bir diğerinin aynı olmalıdır.
Avcılık ruhunun ne anlama geldiğini zaman içinde uzun uzun yazacağım.
1970'li yılların başında yaşadığım öyle olaylar var ki!
O günleri anımsadıkça halâ sırtımdan ter gelir.
Ben yine konumuza döneyim.
Bol miktarda elma ve mandalina ile kumanya paketini destekledim. Tatlı olarak da çikolata koydum.
Dağa çıkıyoruz. Enerji depolamamız lazım.
Yürüyüş için kullandığım batonlar Çamlıdere'de kalmış.
Gezi planı yapıldıktan sonra bir çift batonu söylene söylene yeniden aldım.
"Sersem başın cezasını ya el çeker ya ayak" denilse de aslında önce cüzdan çekiyor.
Hasan Saday - Serkan Oğuz - Eşref Öztürk
Yemekten sonra vakit kaybetmemek için hemen yola düştük.
Karacasu'ya döner gibi yola çıktık, yaklaşık olarak 2 km kadar gittikten sonra sağa dönerek, orman yoluna girdik.
Yol yükselerek devam ediyor, bir süre sonra da ortadan kayboluyor. İçgüdülerinizle devam edeceksiniz.
Bir süre daha gittikten sonra arabayı ağaçların içinde bırakarak dağa çıkmak için hazırlıklara başladık.
Her yer ıslak ayaklar kayıyor.
Boynumda 2kg'a yakın Nikon D3. Sırtımda çanta içinde 300 mm, 12-24 mm objektifler ve diğer aksesuarlar var.
Batonları almasam perişan olurmuşum.
Nereden bakarsan bak 3-4 kg
"Çok değilmiş" diyebilirsiniz. Yıllarca bunun 3 misli ağırlıkla dolaşmıştım. Ama o yıllar önceydi!
Taşıdığım malzemenin kırılmaya ve çizilmeye karşı çok hassas olması, işi çok zorlaştırıyor.
Hoş yola çıkmadan önce evin önüne indiğimde, yükümü garipseyen başkaları da olmuştu.
2'inci defa Ankara'dan gidiş / Saat - 07:45
Başladık tırmanmaya.
Önde Hasan Bey, Serkan Bey, ben ve Erinç!
Aradan tam tamına çok uzun (!) 90 saniye kadar bir zaman geçti.
Önde Hasan Bey, Serkan Bey, ve ben...
Erinç!
-!..
İnişe geçmiş!
Her ne kadar ısrarcı olursak olalım Erinç'i tırmanmaya razı edemedik.
"Ben sizi arabada beklerim diyor, baka bir şey demiyor."
Onu orada bırakarak yavaş yavaş yukarı doğru yürüyüşe devam ettik.
Kısa sürede tırmanış benim için de zor olmaya başladı. Batonlardan güç alabilmek için öne doğru eğilerek yürürken, boynumda asılı olan makinenin göğüs boşluğuma doğru sarkması, görüş açımı en aza indirdi.
Kısacası basacağım yeri göremez duruma geldim. Üstüne üstük sallanan makine bir yerlere çarpar da hasar görürse benim için başlı başına bir üzüntü kaynağı olacak.
Bir yandan yürüken içimden de bu hesapları yapıyorum
Bir süre sonra yürüyüş sırası kesinleşti. Serkan Bey, Hasan Bey ve ben.
Görünen o ki, bu durumumu muhafaza edebilirsem kesinlikle ilk üçe gireceğim.
İçimden vıdı vıdı yapmaya başladım.
Yıllarca dağda taşta, tepede ovada, esen rüzgarlarla kol kola dolaştım.
O tarihlerde Ankara'da bana ayak uyduracak sınırlı sayıda avcı vardı.
Arkamdan: "Yahu bir dur da nefes alalım, k*çında motor mu var?" diye bağırırlardı.
Ben de pis pis sırıtırdım.
Şimdi bunları hatırladıkça acı acı gülüyorum.
Fotoğrafta görüldüğü gibi Serkan Bey endişeli gözlerle aşağıya bakıyor!
Söyleyemiyor ama kafası bana takılmış vaziyette "çıkabilecek mi?" diye düşünüyor.
Bunu hissedebiliyorum. Gözler çok şeyi anlatır.
- Geliyorum... Merak etmeyin. Kesinlikle ilk üçe gireceğim.
Çıkabilecek mi!
Serkan Oğuz
Nallıhan İşletme Müdürlüğü Erenler İşletme Şefi
Uzunca bir süre tırmanmaya devam ediyoruz.
Gün batımı yaklaşıyor. Tepede dolaşacağız bir de iniş var. Benim için her zaman iniş zor olmuştur.
Şimdiden iç karartmaya gerek yok. Sizlerle paylaşabileceğim güzellikleri hızla tespit etmem lazım.
Aşağıdaki fotoğrafta görülen ağaca dikkatinizi çekmek isterim! Serkan Bey bu işlemin köylüler tarafından yapıldığını söylüyor. Sepet yapabilmek için ağacın kabuğunu soyuyorlarmış.
Ne diyebiliriz? Allah ıslah etsin.
Bu da başka bir örnek! Farklı iki kökten çıkan bir ağacın bir yarısı içinde "oğul" olabilir düşüncesi ile zalimce kesilmiş.
Meşe Ağacı / Ezan Kayası mevkii
Serkan Bey bu tepeye her yıl çok sayıda yıldırım düştüğünü söyledikten sonra "yıldırım ağacın içindeki damarı takip eder, bu suretle içlerinde kocaman bir yarık oluşur" diyerek bizleri bilgilendiriyor.
Bu alanda 19 farklı türde 50'si iğne yapraklı olmak üzere toplam 83 ağaç var.
Çoban Yastığı (acantholimon sp.)
Gezi sırasında aşağıdaki dışkıya rastlıyoruz. Yanılmıyorsam bu bir kızılgeyik'e ait ve çok taze.
Geyik dışkısı
Yurt dışında sadece yabanhayvanlarının doğada bıraktıkları izlerini, dışkılarını yaşam alışkanlıklarını ve benzeri özelliklerini anlatan çok sayıda kitap var. Bu konuda ülkemizde özgün bir kitap yayınlandığını en azından ben duymadım. Bu konuda kullandığım 600'e yakın sayıdaki kaynak kitap da Çamlıdere'de kaldı.
Bir diğer dışkıyı tanımlamakta zorluk çektik.
Karaçam / Pinus nigra Arnold pallasiana
Yaşı: 1071
Köyü: Karacasu
Mevkii: Sarıçalı Dağı
Yükseltisi: 1636 m
Göğüs Çevresi: 383 cm
Boyu: 30 m
Hasan Bey ve Serkan Bey yardımcı olmasalardı bu güzellikleri göremeyecek, dolayısıyla sizlerle de paylaşma olanağım olamayacaktı.
Sıkça seslendirme gayreti içinde olduğum "Rehber" "Yaşam Koçu" veya "Kanaat Önderi Neden Lazım?" içerikli yazılarımda bahsettiğim gibi, yaşamın hemen hemen her safhasında hepimizin bir öndere bir rehbere ihtiyacı var. Ben böyle düşünüyorum.
Aksini söyleyen hatta savunan da olabilir.
Biliyoruz ki istisnaların dışında her insanın "b*ka" saplanma özgürlüğü de vardır.
Serkan Oğuz - Hasan Saday
Sevgi ve saygılarımla sizlere teşekkür ediyorum.
Aşağıda kapak fotoğrafını gördüğünüz kitabı bu gezide Serkan Bey'in elinde görmüştüm.
Bir gün sonra eşim arkadaşları ile aynı köyü ve Nallıhan'a gezmeye gitti.
"Bulabilirsen ben de istiyorum" dedim. Aynı günün akşamı yoğun bir emek ürünü olan kitap elime geçti.
Düzgün ve akıcı bir dille yazılmış. Baskısı da güzel. Hepsinden önemlisi kaynak bir eser.
Katkı koyan herkesin ellerine ve akıllarına sağlık. Kitaptan çok faydalandım. Lütfen teşekkürlerimi kabul buyurun.
Nallıhan Turizm Gönülleri Deneği
Nasuhpaşa Mahallesi Lale Sokak No:3/2
Nallıhan/ Ankara
Tel: 0. 312 785 59 35
Elektronik Posta: naltud@hotmail.com
Dönüş yolunda köye yaklaştığımızda önümüze bir sincap çıktı. Erinç hemen durdu ve kontağı kapattı.
Ben de önce arabadan, sonra da ağacın yanına giderek aşağıdaki fotoğrafları çekebildim.
Ağaç sincabı / Scirus anomalus / Mahalli adı: Çökelüz
Günü bu hoş karelerle kapattık.
Varlığını 1000 yıl sürdürebilen ağaçlar, nasıl oluyor da bu kadar uzun bir süre ayakta kalabiliyorlar?
Bizler biliyoruz ki onlara bu gücü veren güneş, hava, su, toprak ve içinde bulundukları habitattır.
Bunlarla beslenirler, güç bulurlar.
İnsanın, dolayısıyla toplumun ayakta kalabilmesi ise çağımız koşullarında ancak bilgi ile kaimdir.
Günümüzde bilgiye erişmenin ve paylaşmanın en akılcı yollarından birinin dijital ortam olduğu kuşkusuzdur.
Evliya Çelebi (1611- 1685) kendi ifadesi ile 51 yıl ara vermeksizin Orta Avrupa, Balkanlar, Kırım, Kafkasya
Arabistan ve Mısır'ı gezmek sureti ile dev bir eser olan 10 ciltlik Seyahatname'yi kaleme aldı.
Halâ onun eserlerini referans olarak alıyoruz.
Şimdi soru "ben ne yapabilirim?" olmalıdır.
Evliya, olamayız da... Belki "çelebi" olabiliriz...
-!..
Arasıra gezi yapmak iyidir.
Gezi düşünceleri genişletir ve insanın özgüveni güçlendirir.
Sainte Beuve
Mehmet Emin Bora
27 Kasım 2011 - Ankara