Çoruh ve Barhal Vadisi / Yaylalar Köyü


Borçka / 05 Temmuz 2011

09:45 de Borçka'yı arkamızda bırakıp Çoruh Vadisi'ne giriyoruz. Bu vadiyi ilk defa görmemden bu yana yaklaşık olarak 31 sene geçmiş. İyi ki o zaman bolca fotoğraf çekmişim. Bu gün vadide yaşanan yapısal değişimleri izleyebiliyorsam sebebi budur. http://arpacik.net/guncel_detay.asp?id=393

Bu çok mu önemli!

Şimdi küçük bir örnek vereceğim. Takdir sizlerin.

02 Eylül 2011 tarihinde bir mektup aldım. Gönderenin iznini almadığım için mektuptaki bazı yerleri (...) şeklinde geçeceğim.

 

Merhaba Mehmet Bey,
Rahmetli olalı çok zaman olsa da belki hakkında bir şeyler bulurum diye Google'da dolaşırken bir anınızın içinde babamdan (....) bahsettiğiniz yazınızı (http://www.arpacik.net/guncel_(...) de okudum ve okurken de çok duygulandım. Babamı bir kaç kelimeyle tam olarak anlatan biriyle de iletişime geçmek ve kısmet olursa da tanışmak istedim. Mailime cevap yazarsanız çok sevinirim.
Saygılar.

(...)

Mektubu alır almaz önce "ben ne yazmışım" diyerek bahse konu yazıyı bir kere daha okudum. Daha sonrada yukarıda yazılı mektubu cevapladım.

Sn. (...)

"Önce yazıyı okudum. Şimdi gözyaşlarımı siliyorum. Yarım (!) akılla da olsa hemen cevap vermek istedim.

'Geç verilen cevabın' ayıp  sayıldığı bir zihniyetin hakim olduğu iklimde yetiştik.

Babanızla bir kaç kere beraber olduk.  Belki 'az süren' bir birliktelikten bahsediyor olabilirim. Bir gece evimde yatılı kalmıştı. Ama bu süre onu tanımam için bana yeterliydi. Klas bir adamdı. Küçük hesapların adamı olmadı.

Kısacası "şovalye" ruhluydu.

Ne yazık ki etrafındaki iyi gün dostlarını göremedi! (Ben de göremedim) Zaman insana çok şey öğretiyor. Bir dizi yazıyı planladım. Bekleyen konu başlıkları var. Ama (...)'i bir kere daha yad etmek için tekrar yazmayı çok istiyorum. Vesile oldunuz. Söylenecek çok şey var. Dilerim ki usulünce ifade edebileyim.

Mektubunuz için teşekkür ederim. Beni düşündürdünüz. Bu çok önemli. Yaşam, görme ve empati üzerine kurulu. Keşke birileri her gün benim düşünebilmemi sağlasa!  Bu vesile ile Rahmetli babanızın aziz hatırası önünde saygı ile eğilir, saygılarımın kabulünün sizin ve değerli aileniz içinde olduğunu ifade etmek isterim. Esenlikler dilerim. "

M.Emin BORA  

Çok kısa bir süre sonra cevap geldi.

Tekrardan Merhabalar Mehmet Bey,

Ben de biraz geç cevap yazdığım için üzgünüm fakat mailinizi şu anda okuyabilme fırsatı buldum. Anılarınızda yazdıklarınızı da şimdiki mailinizi okurken de gözyaşlarım sel oldu... Rahmetli babamın iyi gün dostlarının bir selamını bile göremezken sadece kısa süren bir birlikteliğin ardından babamın şovalye ruhunu keşfedebilen sizin gibi "ince ruhlu" bir beyefendiden mailime cevap alabilmek beni çok onurlandırdı... Umuyorum ki sizinle tanışabilme fırsatımız da olur ve babacığımı birlikte yad ederiz. Sizden babamla olan anılarınızı canlı dinleyebilmek beni hem çok mutlu eder hem de gururlandırır. Elbette ki benim de anlatacak çok şeyim var ve bunlarla yazılarınıza az da olsa katkıda bulunabilmek isterim.
Saygılar...

(...)

Bu yazışmalardan sonra telefonumu verdim. Karşılıklı konuşma fırsatı çıktı. Uygun bir zamanda bir araya gelmeye çalışacağız.

Bir evladın -kaç yaşında olursa olsun- geçmişi öğrenme arzusu takdire şayandır.

Hele hele bulabildikleri yüz de ağartıyorsa... Ne mutlu ona ve ailesine.

Sonuç olarak arz etmeye çalıştığım odur ki;

Yaşanan olayları yazıya dökmeyi, aslında bir görev gibi algılıyorum.

Bunu yaparken;

"Tarafsız ve adil olmak" ahlak meselesi,

Okuyucuyu doğru bilgilendirmek ise, en azından gelecek kuşaklara uzatılan bir eldir.

Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, gün olur bu eli bir tutan olur.

Bu bakış açısının hakim olduğu bir gözle geriye dönüp baktığımda; yazılanlar bir gün herhangi bir araştırmacıya faydası olacaksa... Bunun huzurunu şimdiden yaşadığımı söyleyebilirim.

Aşağıdaki fotoğrafta Çoruh Nehri'nin yatağından başlayan değişimi kolaylıkla görebiliyoruz.

Sular altında kalacak olan vadide, üst kotlara taşınan yolların ve köprülerin yapımı hızla devam ediyor.

Bu bağlamda tüm dengelerin yok olduğu bir yabanhayatının varlığı da tartışılmazdır.

Bildiğim kadarı ile çok eski zamandan beri vadi buyunca varlığını sürdürmeye çalışan yabanhayvanları su içmek için       -özellikle de gece yarısı- nehir yatağına inerlerdi. Dağların doruğunda suyun olmadığını biliyorum. Eskiden bu vadiden çok sınırlı sayıda araç geçerken, şimdi araç geçmedik ne yol var, ne de sakin bir zaman dilimi!

Dolayısıyla daha uzunca bir süre burada arzu edilmeyen "insan-hayvan" ilişkileri devam edecektir.

İspir'e bağlı Yeşilyurt Köyü'nde yaşanan ayı saldırısı acı bir örnektir.

Öncelikle bu saldırılarda ölenlere Allahtan rahmet dilerim. Ateş düştüğü yeri yakar.

Televizyon kanallarının ortak bir kararla "cılkını" çıkarttıkları haberleri hepimiz hatırlıyoruz.

Spiker, ayının arkasından fotoğraf çekildiği defalarca vurguluyor.

Ne işe yarayacak ki! Arkasında plaka mı var?

Avcılara soruyorum; Bir ayının kıçını gördüğünde (!) elindeki fotoğrafla mı karşılaştıracaksın!

Ayı sayısı çok artmış! Aradan onca zaman geçti, kaç ayıya rastladınız? (23 tane / 18.09.2011 Hürriyet Gazetesi)

Profesyonel avcılar iş başındaymış! Profesyonel ne demek? Böyle bir avcı var da biz mi tanımıyoruz?

Kara Avcılığı Kanunu profesyonel avcılığa kapalıdır. Örneğin; Balıkçılık sirküleri balıkçılıkla uğraşanları 2 ye ayırır.

Amatör Balıkçılar - Profesyonel balıkçılar.

Ayrıma temel olan kriter "bu uğraştan gelir elde edilip, edilmediğidir".

Kara Avcılığı Kanunu avcıların amatör olduğunu, var olan uygulamaları ile belirler.

Yasal sınırlar içinde avlayarak elde ettiğin av hayvanını bile satamazsın.

Eline mikrofon, ardına kamera bulan kendini haberci zannediyor.

Nefes nefese 3-5 kelime konuşmak da bu işin raconu oldu. "Saniye saniye görüntülüyoruz" "Ayağımız kayıyor..." v.s

Böyle başa, böyle tarak.

İşin avcılar tarafı daha da kötü.

Ayının peşine takılan avcılara bir bakın, hepsinin elinde fişek kapasitesi arttırılmış yarı otomatik av tüfeği var.

Profesyonel (!) avcılar ayı avına bu silahlarla mı gider?

Yanıtları sizleri derin derin düşündürecek daha onlarca soru sorabilirim.

Yaşanan ve ileride yaşanacak olan bu ve benzeri acı olayların sebebini bir ayının sırtına sarmak en hafif tabir ile

"aymazlıktır"

İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edebilmenin olmasa olmaz koşulu, güncellenmiş bilgilere dayalı eğitimdir.

Geçmişi bilmek, geleceği görmektir. Göre göre yanlış yapmanın adını da sizler koyun.

-!..

Tarihin derinliklerinden bir örnek vermek isterim.

Oturduğumuz evlerin dış cephelerine "kuş evleri" yapıyoruz.

Hayvanların ve ormanların korunması için "fetva" veriyoruz.

Hayvanların beslenebilmesi için araziler, meralar, çayırlar vakfediyoruz.

Bursa'da “Gurabâhâne-i Lâklâkan” adı ile leylek hastanesi yapıyoruz ki, bir eşinin daha dünyada görülmediği söylenir.

Bu sıra dışı olayları 15.Yüzyılda gerçekleştirmişiz.

500 sene önce.

Şimdi ne yapıyoruz?

-!..

Gelişmiş ülkelerde kırsal alanda bir vesile ile dolaşanlar -örneğin fotoğrafçılar- yanlarında özel bir sprey taşırlar. (Biber gazı)

Bu seçenek ayılar için caydırıcı olabilir. Belgesel yayın yapan kanallarda bunun örnekleri sıkça anlatılıyor.

Bizler de bunu kullanabiliriz. Ayı işi kısmen sonlanırsa da tecavüz ve soygun istatistikleri aynı yıl tepe yapar.

Gaza gelir, bu sefer de "gaza" kızarız.

Bu topraklarda, sebep sonuç ilişkilerini anlamaya çalışırsanız, beyniniz dumura uğraması işten bile değildir.

Çoruh Vadisi

Bir süre yol aldıktan sonra yol yapım çalışmaları yüzünden takriben 30 dakika kadar beklemek durumunda kaldık.

Ben de çevreyi fotoğrafladım.

İnsanlar yakın bir zamanda terk edeceği evlerinden kullanabilecekleri ne varsa söküp götürmüş. Bu aşamada iç parçalayan görüntüler, dilerim ki kısa bir zaman sonra değişsin.

Geçen sene iki yakada başlayan köprü çalışmaları hemen hemen bitmek üzere.

Vuslat!

05.07 20211 /11:35

Yanılmıyorsam bu manzarayı son kez fotoğraflıyorum. 31 sene evvel akan bu sudan çok etkilenmiştim. Su neredeyse tamamen kapanacak hale gelmiş.

Bu bekleme sırasında Maçahel'de tanıştığımız doktor arkadaşlarımızın da Yaylalar Köyü'ne gittiğini görüyorum. İnşallah önerilerim onların beklentilerini karşılar.

Yusufeli'ne çok az bir mesafe kala "Su Kavuşumu" denilen bir yol çatı var. Artvin'den gelirken sola dönerseniz, Tortum üzerinden Erzurum'a, sağa dönerseniz Yusufeli'ne gitmiş olursunuz. Çoruh Nehri ile Barhal Çayı burada birbirine karışır. İşte bu noktada bir benzinlik var. (Burada dolum yapmanızı öneririm.)

Biz de buraya gelince kısa bir mola verdik. Bir yandan benzin alırken elimizi yüzümüzü yıkama fırsatı bulduk. Pompanın yanına gelince Demokan'ın ikazı üzerine gördüğüm çiçekten çok etkilendim. Hemen makineye sarılıp bir kaç poz fotoğraf çektim. Bugüne kadar böyle bir çiçek görmemiştim:)

Bir süre çiçeğin etrafında deli dana gibi dolaşarak "daha iyi bir açıyı nasıl yakalarım?" sorusuna yanıt ararken, bir anda her yanımı ter bastı. Hemen Demokan'ın yanınayaklaşarak kısık bir sesle;

"Bu aramızda kalsın, yapma çiçeği çeken ilk fotoğrafçı olmak istemem, ayrıca bu işte senin de payın var. Beni gaza getiren sensin" dedikten sonra ortak bir kanıya vardık. Bunu kimseye söylemeyeceğiz.:)

Laf aramızda ikimizin de göz doktoruna gitme zaman gelmiş.

Yusufeli'ne gelmeden Yaylalar Köyü'nü arayarak Naim Bey'i buldum. Sorum kısa ve net oldu. Yusufeli'nde nerede yiyelim?

Hemen cevap geldi.

Demokan lokantaya girerken ben de deklanşöre bastım. Bir gün işinize yarayabilir.

Hacıoğlu Cağ Döner

 

Çok acıktığımız bakışlarımızdan belli olmuyor mu?

İnsanın karnı doyunca, her şey gözüne hoş görünüyor. Tabi gözünüz açıksa.

Yemekten sonra hemen yola çıkıyoruz. 45 Km sürecek yolculuk, bildiğim kadarı ile en az 2 saat sürecek.

Barhal Çayı

Yediğimiz yemekten olsa gerek, dere kenarına inip tüm suyunu içmek istiyorum.

Belki tam anlamıyla kurutamam ama bana sorarsanız yarılarım sanki.

Bu duygunun sebebi "Tam yağlı çağ kepab sendromu" benim teşhisim bu yönde.

Bu fikrimi Demokan ile paylaştığımda konu bir anda bambaşka bir mecraya dökülüyor.

Demokan, insanların genellikle yerleşim alanlarından uzakta akan suları içme eğiliminde bulunduklarını, gerekçe olarak da "Kardeşim baksana yerleşim yerlerinden ne kadar uzak, burada mikrop olur mu" şeklindeki savunmalarını hatırlattıktan sonra ilk ikazını bana yapıyor.

- Sen sen ol açıkta akan suyu içme.

- Neden?

- Tularemi riski var.

- O ne demek?

Yörede yaşayan kemirgenlerin öldüklerinde, leşlerinin akan sulara kapılabileceğini, söyledikten sonra;

Bu suları içen insanların yüksek ateş, lenf bezlerinde şişme ve kan tablosunda bozulma görüldüğünü ve son günlerde bir hayli vaka ile karşılaştıklarını anlatıyor.

Tarla faresi

Bu ikazım özellikle avcılara ve doğa yürüyüşlerine katılan insanlara, ve tabi ki dağcılığa gönül verenlere...

Aşağıdaki adrese giderseniz, konunun ne derecede vahim olduğunu görürsünüz.

Dağda güvenli bir şekilde gezmek yiğitlik değil, akıl gerektirir.

http://www.sagliksal.net/saglik/139802-tularami-vakalarinda-artis.html

İki saati aşkın bir zamandan sonra Yaylalar Köyü'ne varıyoruz. Evime kavuşmuş gibiyim.

Ne güzel bir duygu değil mi?

Yaylalar Köyü

Yaylalar Çam Yuva Pansiyonu

Odalarımıza yerleşiyoruz.

Köy içinde dolaşınca Tekin Yaşasın ve Kazım'a rastlıyorum. Kazım hakkında daha çok şey öğrenmek isteyenler için http://arpacik.net/guncel_detay.asp?id=396 adresini öneririm.

Tekin ile sohbet ediyoruz ama Tekin'in işi başından aşkın. Bu arada Kazım'a iş arkadaşı bulunmuş

Kazım!

İstikamet "Dilber düzü"

Akşam yemeği saati geldiğinde yorulduğumu anlıyorum. Gün içinde minumum 16 saat ayaktayız. Arazi şartlarında araç kullanmak çok daha yorucu. En az iki fotoğraf makinesi ve 2 objektif taşıyorum. Objektif hariç, Nikon D3 1.390 gr. Neresinden bakarsanız bakın 4 kg ile dolaşıyorum diyebilirim.

Onlarca sene dağda tüfekle dolaştım. Ama tüfeği taşımak -her yeri geldiğinde ifade ettiğim gibi- çok daha kolay. Fotoğraf makinesinin başına bir şey gelecek diye sürekli istim üzerindesiniz. Bu duygu insanı çok yoruyor.

Yaylalar Pansiyonu'nda akşam yemekleri harika, kahvaltılar derseniz beş yıldızlı otellerin sunduklarından en az beş kere daha güzel.

Porsiyonlar iki kişiyi doyuracak ölçüde. Yemeklerde evinizdeki lezzeti buluyorsunuz.

Naim Bey bu kavurmayı bizim için özel olarak yaptırdı.

20 den fazla reçel çeşidinin hepsi ev yapımı.

Hiç bir şeyle mukayese edemeyeceğiniz bir özellik daha var.

Güler yüz ve candan ilgi.

İşte bunun bedeli yok.

Doç.Dr. Demokan Erol - Naim Altunay

06.07 2011

Sabah erkenden kalkıp yola düşüyoruz. Gün içinde ne kadar çok yer görürsek kendimizi şanslı o denli şanslı sayacağız. Çünkü dönüş vakti yaklaşıyor.

Bu vadide Yaylalar Köyü'ne bağlı Kör Ahmet Mahallesi var.

Kör Ahmet Mahallesi

Bir rivayete göre çok eski zamanlarda burada yerleşim olmadığı düşünülürmüş. Bir gün, bugünkü adıyla Barhal Çayı'na kapılmış, vadiden aşağı inen işlenmiş bir odun parçası bulununca, yukarıda insan yaşadığı var sayılmış. Merak edip çay boyunca yukarı çıkınca gözleri görmeyen bir marangoz (!) ile karşılaşmışlar. Tevatür bu yönde. Yörenin adı buradan geliyormuş.

Bize bu öyküyü Salih Kulak anlattı. İstanbul'da yaşayan Salih Bey emekli olmuş. Eşi ile birlikte yazı burada geçiriyor. Ben geçen sene de geldiğimde köyün altında büyük baş hayvan sürüleri gördüğümü söyledikten sonra "bu sene onları göremedim" dedim.

Salih Bey onların Angus türü hayvanlar olduğunu, bu sene köyde kooperatif kurarak sayılarını 100'e çıkardıklarını anlattı.

Köy besicilik yapmaya karar vermiş. Bence süper bir karar. Mutlaka teşvik edilmeli.

Aksi takdirde yaylaların suyu ve otu boşa gidiyor. Salih Bey 50 sene evvel burada büyük koyun sürülerinin varlığından bahsediyor. Eskiye dönme zamanı!

Demokan Erol - Salih Kulak

Anguslar / 2010

M.Emin Bora

Böyle keyifle kaykıldığım sizi aldatmasın. Yarı belime kadar girdiğim otlar gözlerimi duman etti. Buraya gelmeden 1 ay evvel alerjiye karşı kortizon alarak sözde bu duruma mani olacaktım. Nafile çabaymış. Bir yandan hapşırırken gözlerimden akan yaşları durduramıyorum. Burnum hor hor çeşmesi gibi gözlerimle müthiş bir uyum sergiliyor.

Araziye çıkınca mutlaka bu hali yaşıyorum. 25 yaşında başladı, ileride (!) geçer dediler.

Salih Bey'in yayla evine misafir oluyoruz.

Sohbet sırasında Demokan doktor olduğunu söyleyince Salih Bey'in yüzü aydınlanıyor.

Eşine seslenerek "Zülfiye... Bak, iyi olacak hastanın ayağına doktor gelir derler. Gel de derdini bir kere de doktor beye anlat" diyor.

Bu hal doktorların kaçınılmaz kaderi. Nerede kıstırırsak soruyoruz.

10 dakika sonra Salih Bey de kendi doktorlarını testten geçirdikleri için son derece memnunlar.

Demokan da aynı ilaçları önerdi, aynı tanıyı koydu.

Salih Bey'in sağlamcı olduğu oturduğu evden de belli oluyor.

Kendi yaptığı evin çatısını çelik halatlarla duvara bağlamış!

Çatısı uçanlara duyurulur.

Bu arada ben salya sümük bir kenarda oturuyorum. Demokan bu halimi yakinen görünce "yüzünü gözünü bol su ile yıka" demesi üzerine hızla ayağa kalkıyor çeşmeye yöneliyorum. Salih Bey yolumu kesip beni durduruyor. Kulağıma doğru eğilerek:

"Bu ne acele! Dünyanın işini sen mi bitirecen" diyor.

O anda gülüşüyoruz. O tarihten bu yana 2 aydan fazla zaman geçti. O cümle ne dilimden düşüyor ne de aklımdan çıkıyor.

Her işi hızla yapmaya neden mecburum ki!

İşte bunu bilmiyorum. Hoş annem benim için hep "acül adam" derdi.

(...)

Salih Bey'e veda ederken söz fotoğraftan ve kelebekten açılınca;

Salih Bey bana dönerek "Ahmet Baytaş'da geçen sene buradaydı. O da sizin gibi çok meraklı" dedikten sonra; "Biliyor musunuz onun baba evi burada" diyor. Eli ile işaret ederek köy çıkışındaki çeşmenin üstündeki yıkık bir evi gösteriyor.

Yaylalar'a dönerken yol boyunca çektiğim bir kaç fotoğrafı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Alıçkelebeği / Aporia crataegi

Alıçkelebeği / Aporia crataegi

Alıçkelebeği / Aporia crataegi

Küçük Brentis

Phonochorion Satunini (!)

Çokgözlü Mavi / Polyommatus icarus

Alıçkelebeği / Aporia crataegi

Benekli İparhan / Melita didyma

Not:
Kelebek adlarını doğru yazdığımı zannediyorum. Tabii ki yanılmış olabilirim. "Doğrusu budur" diyen bir uzman arkadaşımın ikazı olursa ona müteşekkir kalırım.


Gelincik çiçeği / Papaver rhoeas

Her zaman, her yerde olduğu gibi biz birbirimizi buluruz.

Günü güzel bir akşam yemeği ile sonlandırıyoruz. Bu arada gerekli irtibatı kurarak ertesi gün için plan yapma çabasındayım. Artvin'deki arkadaşlarımı arıyorum. Bana "Mikelisin Yaylası ve Madüt'ü öneriyorlar. Vakit bulabilirsek yakın çevresini de gezeceğiz.

Bir tespit yapmak istiyorum. Orta ve Doğu Karadeniz Yaylaları'na göre Barhal Vadisi çok daha bakir. Dilerim ki olası gelişmeler (!) bu doğal güzellikleri yok etmesin. Dolayısıyla Barhal Vadisi'nin tam gezilecek zamanı. Yarın (!) çok geç olabilir.

Vadide Orman Bakanlığı'nın varlığı hususunda en ufak bir işaret yok. Bunu üzülerek ifade ediyorum. Her kaya dibinde bir balıkçı var. Kelebek avcılarının bir ay evvel yakalandığını biliyoruz. Gerçek bu ve acı. Halbuki vadiye karayolu ile giriş sadece tek bir noktadan sağlanıyor. Bir bariyer oldukça caydırıcı olabilir.

 

 

Anı yazmak , ölümün elinden bir şey kurtarmaktır

                                                                       Andre Gide

 

 

Gelecek yazı

"Modut Yaylası - Bıçakçılar - İnkor"

 

 

 

Mehmet Emin Bora

20 Eylül 2011 / Ankara

Bu yazı 5953 kez okundu...