Yrd. Doç. Dr. Ratip Kazancıgil
"Kanaat Önderi"
Yrd. Doç. Dr. Ratip Kazancıgil
Her yeri geldiğinde sizlere, "kanaat Önderi"nin önemini vurgulamaya çalışırım. Son yazımda, bunun nedenini yakın zamanda anlatmaya çalışacağımın sinyalini vermiştim.
Bilinmesi gerekir ki: bu sıfatı hak etmek için, çok zorlu bir hayat sınavından geçmiş olmanız bile, zaman olur tek başına yetersiz kalabilir. Pek çok evrensel değerleri üzerinizde taşımanızın yanı sıra, "sözlerinizin eyleme geçmesi" bu sıfatı hak etmek için, "olmazsa olmazların" başında gelir.
Bir "bilge"nin tanımını yapmaya çalışıyorum.
Amerikalı ünlü antropolog Carlos Castaneda "Don Juan’ın Öğretileri" adlı eserinde;
"Bir insan bilgiye, savaşa gider gibi yaklaşır: Apaçık, korkulu, saygılı ve tam bir güvençle. Bilgiye giderken ya da savaşa giderken başka türlü davranmak hata olur. Her kim bu hataya düşerse, pişmanlığı yaman olur." der ve kendisine bunun nedeni sorulduğunda ise, "Bir insan bu dört zorunluluğu yerine getirince, hiçbir hatasının hesabını vermesi gerekmez; bu koşullar altında ne yaparsa yapsın, ahmakça davranış ve niteliklerden arınmıştır. Böyle bir kimse, ister güçten düşsün, ister yenilgiye uğrasın, yalnızca koca savaş içinde ufak bir çarpışmayı kaybetmiş sayılır. Acınıp pişmanlık duyması gerekmez." diye cevap verir.
Ne yaman bir tarif değil mi?
Bugüne kadar Sn. Ratip Kazancıgil'in yaşam boyunca kaybettiği "bir tek savaş" yoktur.
Bu denli iddialı bir ifadenin anlaşılabilmesi için, mutlaka aşağıdaki iki kitabı da okumanız gerekir.
Aslında, bu kitapları herkes okumalı!
Özellikle de doktorlar!
Daha sonrada, önemli makamları işgal eden bürokratlar...
Meydan kapatanlar (!)
Törenlere geç gelmek sureti ile, kendilerine önem atfedilmesini bekleyenler,
(Edirne'ye ve Halk Sağlığı'na Adanmış Bir Ömür / Sayfa 415 - "Zeus'un babasının adı Kronos!")
Kitaplarda anlatılan yaşam öyküleri, inanılacak gibi değil...
Sadece Aydın'da yaşanan olaylar üzerine bir film yapılabilir.
Bu kitaplardan bir takımı mutlaka Sn. Sinan Çetin'e ulaştırılmalıdır,
İz TV haberdar edilmelidir.
Sağlık Bakanlığı, bu kitaplardan çok sayıda bastırıp, yeni mezun olmuş doktorlara "başucu kitabı" niyetine vermelidir.
Bu önerilerimi bir tarafa yazın. Sorun "zaman" da olsa, haklı olduğumu göreceksiniz.
2 kitaba ilaveten bir de CD yapılmış.
Son derece güzel tasarlanmış 2 ciltten oluşan kitapları bizlere kazandıran,
Sn. Prof. Dr. H.Murat TUĞRUL'a
Sn. Öğr. Gör. Nilüfer GÖKÇE'ye
ve
Sn. Ender BİLAR'a en içten gelen duygularımla teşekkür ediyorum.
Tabii ki katkı koyan herkese sevgi ve saygılarımı sunarım.
Aşağıdaki davetiyeyi mayıs ayı başlarında aldım.
İçinde bir de not vardı. Basılacak kitaba benden, sınırlı ölçüde bir yazı ve varsa fotoğraf isteniyordu.
Davetiyenin tarihi ile "Kemaliye Şenlikleri" aynı zamana denk gelmişti.
Önceden söz verip yerimizi ayırttığımız için, zorunlu olarak Kemaliye'ye gittim.
Aklım Edirne'de kalarak...
Yrd. Doç. Dr. Ratip Kazancıgil
Aşağıda, bu kitaba lütfedip koydukları yazım var. Okuyunca gereken ilişkileri kolaylıkla kurabileceksiniz.
65 yaşındayım…
Yeri geldikçe her insan gibi hayatı sorguladığım anlar olmuştur… Geriye dönüp baktığımda:
Sevinçlerim, hüzünlü anlarım… Kahkahalarım, gözyaşlarım… Gerçekleştirdiklerim, yarım kalanlar… Beklentilerim, sükutu hayallerim… Korkularım, özgüvenim… Tarifsiz acılarım, yüreğimin kabardığı ve yaşam sevinci ile coştuğum anları anımsıyorum. İnsana ait duygulardan söz ediyorum… Hangimiz bu ve bezeri duyguları yaşamıyoruz ki!
Yaşamın zorlu virajlarını arkasında (!) bırakanlar “aynı sıkıntıları yakınları yaşamasın” diye telaşla tecrübelerini aktarmaya çalışırlar. Aslında, bilirler bu çabanın beyhude olduğunu! Ama içlerinde taşıdıkları o sevginin büyüklüğü, yine de onları buna zorlar. Ellerine geçirdikleri her fırsatta “Bak oğlum, bak kızım” diye başlayan sonu gelmez nasihatlerin arka planında yatan aslında budur.
Bu işi uzunca bir zamandır yapıyorum. Tabir-i caizse, tecrübeler sonunda elde ettiğim hayata dair bilgileri de -pek çoğunuz gibi- özellikle çocuklarıma ve yakınlarıma aktarma gayreti içindeyim. Hatta biraz daha cüretkar bir tavır sergileyerek, yazılarımla herkesle paylaşıyorum.
Çünkü, aldığım öğreti bu yönde!
Hayatı sorguluyorum. Pek çok soru yanıtsız kalsa da…
Enine boyuna düşündüğümde fark ettim ki Ratip dayım hayatımda çok önemli bir yer işgal etmiş.
Onunla ilk kez tanışmamız 1951 yılında oldu. Sağlık sorunum nedeni ile, annem beni Edirne’ye götürmüştü. İkinci defa bir araya gelmemiz ise 1959 yılında Ankara’da gerçekleşti. Liseye gidiyordum. O tarihten sonra dayım, hemen hemen düzenli olarak her yıl Ankara’ya geldi ve bizim evimizde kaldı. Ta ki 2008 yılına kadar. Geçen bu 29 yıl içinde Ankara’ya her geldiğinde, onunla mutlaka özel bir görüşmemiz olmuştur. Kızılay’da bulvar üzerinde başlayan gezimiz hemen, hemen bütün kitapçıları gezerek devam eder, eski Tarım Bakanlığı önünden u dönüşü yaparak Sıhıye’de sonlanırdı. Dayımla yaptığımız bu gezilerde, onun sol tarafında ve bir karış kadar da arkasından yürürdüm. Hayata dair sorular sorardım ona… Hem de pek çok. Uzunca bir süre cevap vermezdi. Sonra bir an için durur bana bakar ve tekrar yürümeye başlardı. Sözler tane tane dökülürdü ağzından.
- Hayatın sırrı, makul ve mantıklı yaşamaktır.
- Yardım yaptığın kişi ile ilişkini yavaş,yavaş koparacaksın. Sana kızacak. Bırak öyle yapsın. Yoksa yaşam boyu kendisini sana borçlu hissedecek. Böyle olmasını istemezsin değil mi?
- Şükretmesini bileceksin. Kafanı hep yukarılara değil, biraz da aşağıya indir. Bak bakalım neler görüyorsun.
- Sofra adabını bileceksin. İçki içebilirsin, ama asla sarhoş olmayacaksın. Aklına geldiğinde kadeh kaldıramazsın. Sofrayı kim yönetiyorsa onu izle. Kravat ekseninden kaçmayacak. İkili konuşmalar yapamazsın, açık saçık fıkraları aklından bile geçirme, sofra, bilginin paylaşıldığı bir yerdir.
Bu ve benzeri pek çok söylemin tamamını ilk kez Ratip dayımdan duymuşumdur.
Meriç Nehri üzerindeki salda yenen yemeklere katılma şansını yakalayanlar, ne demek istediğimi çoktan anladılar bile… Saatine “zaman da oldukça geçti” anlamında arka arkaya iki kere bakan bir misafirin öyküsü, mutlaka o anı yaşayan biri tarafından kaleme alınmalıdır.
1972 yılında kendisini ziyarete gittiğimde bana sosyalizasyon çalışmalarını gerçekleştirdiği bölgeleri gezdirmişti. Zorlu geçen bir günün ardından akşam yemeğini, köye yerleşmiş bir doktorun evinde yemiştik. Doktorun kanun çaldığını, eşinin de Türk sanat müziği söylediğini anımsıyorum. O gece muhteşem bir sofrada Türk müziği eşliğinde yenen yemek hala aklımdadır. Tabii ki sofrada dayım tarafından katılımcılara sorulan soru da…
İmamlık meslek midir?
(…)
Bugün düzgün bir kütüphaneye sahipsen yine dayımın yönlendirmesi sayesinde olmuştur. Kime bırakmam gerektiğini yıllar önce o öğütlemiştir. Mutlaka gerçekleştireceğim. Bana bu yönde telkinlerde bulunurken: her alanda az veya çok bilgi sahibi olunması gerektiğini, ama makul bir süre sonunda “kişinin kendi merak alanında uzman olmasını sağlayacak kadar bilgi birikimine sahip olmalıdır” demek sureti ile bana uzun yıllara ışık saçan bir bakış açısı kazandırmıştır.
Yanılmıyorsam 1972 yılı başlarındaydık. Dayım Edirne’de hızla sağlık ocakları kuruyor, onun çalışmalarını izleyen Avrupa’daki sağlık örgütleri de, yardımlarını doğrudan Edirne’ye gönderiyorlardı. Var olan bu durum o dönemin bakanlık yetkililerini usul açısından tedirgin etmişti.
Dönemin Sağlık Bakanı Sn. Prof Dr. Türkan Akyol’la evlerimiz sırt sırta idi. Bir vesile ile iş yerimize gelmişti. Kendisini misafir ettik. Yapmış olduğumuz bir sohbette yeri geldi söz Edirne’den dolayısıyla da Ratip dayımdan açıldı. Sn. Prof. Dr. Türkan Akyol dayımdan bahsederken “Çok, ama çok farklı bir insan, Edirne’ye gittim çalışmaları yerinde gördüm. Bakanlık olarak onunla gurur duyuyoruz” demişti.
Bu sadece benim bildiğim… Sıradan öykülerden biri…
Sıra dışı olanlar efsane gibidir…
Özde, Ratip dayım benim için bir "kanaat önderi"dir.
Emekli olduktan sonra bana, tüm memuriyet hayatını kapsayan sicilinin bir örneğini hediye etmişti. Baştan sona takdirnamelerle dolu bir hayatın, emeklilik döneminde de aynı tempo içinde sürdürüldüğünü görmekten, büyük bir haz ve gurur duyuyorum.
Bu değerli hazineyi bana verirken; “bunun anlamını sen anlarsın” demek sureti ile, yapılabilecek en büyük iltifatı da, bana yaptığını düşünüyorum.
Teşekkür ederim dayıcığım…
Ellerinden hürmetle öpüyorum.
Mehmet Emin Bora
31 Mart 2010 /ANKARA
İlliyeti kurdunuz. Gerisi kitaplarda...
Kitabı Trakya Üniversitesi'nden temin etmeniz mümkün. Sınırlı sayıda basılan kitaplar satılmıyor. Makul bir nedeniniz varsa size gönderebilirler.
Kitaptan çok çarpıcı bir öyküyü size aktarmak isterdim.
Ama inanın bana, bir kelimesini yanlışlıkla değiştirsem, hem tadı kaçar hem de büyüsü...
Çok güzel kaleme alınmış ve anlatılmış.
Ayrıca, etik açıdan da çok uygun değil.
Sizlerden ricam, okuyun ve bana geri dönün... Kitap hakkında, dolayısıyla "kanaat önderi" hakkında bu sefer sizlerin fikirlerini yine bu sayfalarda paylaşalım.
Sizlere bir anımı anlatmak istiyorum.
Yanılmıyorsam 1992 yılı olmalıydı. Dayım Edirne'den gelmiş babamlarda kalıyordu. Salon penceresinin önünde oturuyorduk. O, konuşmaya başlamadan önce, bizim evde konuşma başlamazdı. Bu kendisine olan saygımızdan kaynaklanan bir davranış biçimiydi.
Bir ara bana dönerek;
- Ne var ne yok? Ne yapıyorsun? şeklinde bir soru yöneltti.
Fırsatı yakalamıştım. Avcılıkla ilgili bir vakıf kurduğumuzu, bir kaç gün sonra TÜBİTAK salonunda bir panel gerçekleştireceğimizi söyledikten sonra;
- Çok sürmez, var olan kötü gidişi en çok 1-2 yıl içinde düzeltebileceğim" dedim.
Bununla da kalmadım. Heyecanla kafamdaki projeleri anlatmaya başladım.
10 dakika sürekli konuştum... Dağarcığımı boşaltmıştım da...
Dayımın yüzünde en ufak bir mimik bile oluşmamıştı. Ben ise "aferin, bravo... Tabii ki yaparsın" şeklinde tepki beklediğimi çok net anımsıyorum.
Ben sözümü bitirdim, sinek uçsa duyulacak kadar bir sessizlik oluştu.
Huyunu bildiğim için sabırla bekledim.
Bir süre sonra sözler, ağzından ateş gibi döküldü.
- "Ben sağlık sorunlarını 30 senedir çözemedim. Sen yapabilirsen ne ala. Hadi bakalım kolay gelsin!"
-!..
Hiç bir şey anlamadım desem!
Ne zamana kadar?
2000'li yılların başlarına doğru yaşadığım olaylar; bana verilmeye çalışılan mesajın var olan içeriğini yavaş, yavaş, içime sindire, sindire öğretene kadar...
Hemen hemen 10 senem heba olmuştu!
Üstüne üstlük, tansiyon denen illetle bu vesile ile tanıştım.
Belki de, o konuşmayı biraz daha derinleştirmeyi düşünebilseydim, örneğin "neden başaramadınız?" sorusunu, sormayı akıl edebilseydim!.. Daha sonra da öğrendiklerimi hayata geçirebilseydim!
İnanıyorum ki çok şey değişirdi...
Önüme çıkan bu fırsatın önemini "algılayamadım" diyebilirim..
Kitabı okuyunca, ne demek istediğimi sizler çok daha kolay anlayacaksınız.
Bir örnek vermek isterim.
2 sene evvel Mersin'e gitmiştim. Sn. Hasan Saday'ın kurduğu muhteşem sistemi ayrıntılarına varana kadar dikkatle izledim. Sizlerle de paylaştım.( http://arpacik.net/guncel_detay.asp?id=364)
Bu başarılı çalışmadan büyük ölçüde gurur duyarak Mersin'den ayrıldım.
Çok uzun sürmedi Sn. Hasan Saday ile Ankara'da yeniden bir araya geldik.
Mutat sohbet faslı bitince Sn. Saday bana dönerek;
- "Ben Mersin'den ayrıldıktan sonra ne olur?" şeklinde bir soru yöneltti.
Hassasiyetini hissedebildim. Özenle kurduğu sistemin, işleyip işlemeyeceğini merak ediyordu.
- "Her şey eskiye döner,hatta daha da beter olabilir" dedim. (Daha doğrusu demişim.)
Bunu "neye dayanarak söylediğimi merak edenler için" açmak isterim.
Bu ülkede işler, "sistem" üzerine değil "kişi" üzerine kuruluyor ve işliyor.
Kurumlaşma konusunda karnemiz iyi değil. Bunu bana, gözlemlerimden ve yaşadıklarımdan elde ettiğim çıkarımlar söyletiyor. Hepsi hepsi bu...
Daha sonra ne oldu?
-!..
Ben nereden bileyim ki!
-!..
Yaklaşık bir aydan beri Çamlıdere'de kalıyor ve zamanımın pek çoğunu dağlarda yürüyerek, fotoğraf çekerek geçiriyorum.
Bu, bana duru bir akılla düşünme fırsatı tanıyor...
Geldiğim noktada, hasıl edebildiğim kanaat;
"Toplumları, doğru hedeflere ancak ve ancak sağduyu sahibi "kanaat önderleri" götürebilir..." şeklinde
Bu toplum, ancak bu suretle medeniyetle kucaklaşabilir.
Kişisel düşüncem bu yöndedir.
Annem ve Dayım
Bahse konu kitaplar, size somut örnekler sunacak.
Şimdi okumanın tam zamanı...
...
Tam Zamanında Yaşamak!
Yemek de boş içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de.
Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
Gözlerinin içine baka baka.
Bisikletinin gidonunu
Tam zamanında çevirmelisin
Düşmemek için.
Tam zamanında frene basmalı,
Tam zamanında yola koyulmalısın.
Tam zamanında okşamalısın başını
O üzüm gözlü çocuğun
Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına,
Tam ağlamak üzereyken.
Tam zamanında koymalısın elini omzuna
En sevdiğin dostunun babası öldüğünde.
Tam zamanında tutmalısın düşerken
Üç yaşındaki sehpaya tutunan çocuk.
Tam zamanında acımalı yüreğin
Afyon'da Hasan Ağabey'in evi yıkılınca başına
Evsiz kalınca çoluk çocuk
Ki uzatasın elini bir parça.
Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere.
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya başlayanları.
Tam zamanında affetmelisin kardeşini
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.
Tam zamanında öğretmelisin oğluna
Gerekiyorsa yumruk atmayı
Tam burnunun üstüne
Tiksinmeden pisliğinden,
Yukarı mahallenin sümüklü bebesi
Misketlerini zorla almaya çalışırsa.
Tam zamanında bağırmalısın
Acıyınca bir yerin.
Tam zamanında gülmelisin
Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.
Tam zamanında yatmalısın
Yola çıkacaksan ertesi gün
Ve arabayı kullanan sensen
Sana emanetse çoluk çocuk
Ve kendin.
Tam zamanında bırakmalısın içmeyi
Son kadeh bozacaksa seni
Ve üzeceksen birilerini
Ertesi gün hatırlamayacaksan.
Tam zamanında ayrılmalısın misafirliklerden.
Tam zamanında konuşmalı
Tam zamanında şarkı söylemeli
Tam zamanında susmalısın.
Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa
Annenin babanın evini,
Tam zamanında başka bir şehre gidip
Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın.
Tam zamanında dönmelisin memleketine.
Tam zamanında için titremeli,
Tam zamanında aşık olmalı
Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü.
Tam zamanında toplamalısın oltanı
Belki de seni şampiyon yapacak
En büyük balığı kaçırmadan.
Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
Tam zamanında ölmelisin
Iskalamak istemiyorsan hayatı.
Haydi şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI...
Can YÜCEL
Kağıda dokunan kalem, kibritten daha çok yangın çıkarır.
S.Fobes
Mehmet Emin Bora
07 Eylül 2010 / Çamlıdere - Ankara
Not: Yrd. Doç. Dr. Ratip Kazancıgil'in eselerinden bazıları.
"Ord. Prof. A. Süheyl ÜNVER'in Edirnesi (Albüm)"
Yrd. Doç. Dr. Ratıp Kazancıgil Edirne Valiliği Yayınları No:4 İstanbul, 1999
"Ahmet Badi Efendi Riyâz-ı Belde-i Edirne
(Edime Şehir Tarihi çevirisi I. Cilt)"
Yrd. Doç. Dr. Ratıp Kazancıgil Edirne Valiliği Yayınları No:13, Acar Matbaası, İstanbul, 2000
"Edirne'de Osmanlı döneminden 2000 yılına kalan Mimari Eserler Albümü"
Prof. Dr .Murat TUĞRUL, Yrd. Doç. Dr. Ratip Kazancıgil, Edirne Valiliği Yayınları No:13, Acar Matbaası, İstanbul, 2000
"Edirne şehir tarihi kronolojisi (1300-1994)"
Yrd. Doç. Dr. Ratıp Kazancıgil, Edirne: Türk Kütüphaneciler Derneği Edirne şubesi, 1995
"Edirne Savunması Günleri"
Yrd. Doç. Dr. Ratıp Kazancıgil Edirne Araştırma Merkezi Yayınları, 1986 Kırklareli-Vize
"Ahmet Badi Efendi ve Riyaz-ı Belde-i Edirne Fihristi"
Yrd. Doç. Dr. Ratıp Kazancıgil Edirne İl Halk Kütüphanesi Bülteni, Mart-1986 S:71, Yıl:8, Sayı:8
"Edirne Selimiye Kitaplığındaki Hekimliğe ait El Yazması Eserler"
Yrd. Doç. Dr. Ratıp Kazancıgil Edirne İl Halk Kütüphanesi Bülteni, Mart-1987 S:9, Yıl:9, Sayı:9
"Notaları ile Edirne Türküleri"
Yrd. Doç. Dr. Ratıp Kazancıgil I.Baskı: Türk Kütüphaneciler Derneği Edirne Şubesi yayınları - 5
Acar Matbaası, İstanbul - 1989
II.Baskı: Edirne Valiliği Yayınları No:6 İstanbul, 1999
"Edirne İmaretleri"
Yrd. Doç. Dr. Ratıp Kazancıgil I.Baskı: Türk Kütüphaneciler Derneği Edirne Şubesi yayınları - 6
Acar Matbaası, İstanbul - 1991
II.Baskı: Edirne Valiliği Yayınları İstanbul, 1999
"Eski Edirne'den Renkli İzler"
Yrd. Doç. Dr. Ratıp Kazancıgil Türk Kütüphaneciler Derneği Edirne Şubesi yayınları - 27 Edirne Araştırma Dizisi - 15, Edirne - 1997
"Hayatım ve Hatıratım Dr.Rıfat Osman Beyin Anıları"
Yrd. Doç. Dr. Ratıp Kazancıgil
Gülhane Askeri Tıp Akademisinin Kuruluşunun 100. Yıl dönümü anısına GATA tarafından bastırıldı. Ankara- 1998
"Edirne mahalleleri"
Yrd. Doç. Dr. Ratıp Kazancıgil, İstanbul : Türk Kütüphaneciler Derneği Edirne şubesi, 1992
"Edirne rehnumasi : (Edirne sehir klavuzu)"
Rıfat Osman ; yayınlayan: Yrd. Doç. Dr. Ratıp Kazancıgil, Edirne : Türk Kütüphaneciler Derneği Edirne şubesi, 1994
"Edirne Sarayı ve yerleşim planı"
Yrd. Doç. Dr. Ratıp Kazancıgil, Edirne Türk Kütüphaneciler Derneği Edirne şubesi, 1994
"Enisü'l Müsamirin Edirne Tarihi 1360-1650"
Abdurrahman HİBRİ, Çeviren Yrd.Doç.Dr. Ratıp Kazancıgil Türk Kütüphaneciler Derneği Edirne Şubesi Yayınları No:24 Edirne Araştırma Dizisi:14
"Edirne ve Osmanlı Padişahları"
Yrd. Doç. Dr. Ratıp Kazancıgil, Prof.Dr. H. Murat Tuğrul Türk Kütüphaneciler Derneği Edirne Şubesi Yayınları No:34 Edirne 2001
"Hafız Rakım Ertür'ün Anılarından Edirne Savunması Günleri"
Yrd. Doç. Dr. Ratıp Kazancıgil Edirne Araştırması Merkezi Yayınları :1
"Edirne Sultan II.Bayezid Külliyesi"
Yrd.Doç.Dr. Ratip Kazancıgil Türk Kütüphaneciler Derneği Edirne Şubesi Yayınları No:14 Edirne-1994