Çanakkale Fotoğraf Belge Avcılık
Bu heykel, bir fotoğraftan (!) esinlenerek yapılmıştır
Tanrı bir parça, empati duygusu nasip etmişse!..
Bu ülkede işiniz "zor" demektir.
Bence "zor" kelimesi tek başına mana bakımından bu hali ifade etmekte yetersiz kalıyor.
Izdırap mı desem, eziyet mi desem bilemiyorum ki!
Çok üzücü bir haber aldım.
Bir panter daha vurulmuş!
-!..
Allah şahidimdir ki geceleri düşünmeye başlayınca içimden ağlamak geliyor...
O bölgede sayıları sınırlı olan bu canlının belki de geriye kalan son dişisi vuruldu!
-!..
Bunu bilemeyiz. Ama akıl yürütebiliriz.
Varsayalım ki geride 5 tane de erkek kalmış olsun...
Bu neye yarar ki?
Birini öldürmedi, 6 tanenin hepsini öldürdü...
Bir canlı türünü bitirdi!
Bu, katliam değilse, katliam nedir?
Bu yazıda benzeri soruların cevaplarını arayacağız?
Aşağıda görülen kareler takriben 10 gün önce "Kanal D" televizyonunda yayınlandı. Yüzlerce canlıyı bir çırpıda öldüren kişinin sevinç halleri, insanları derin derin düşündürmeye yetiyor da artıyor da...
Birkaç kilo balık yakalama uğruna akarsuları, gölleri, göletleri, hatta zaman zaman denizleri çeşitli düzeneklerle:
Bombalamaya,
Tüp vasıtası ile likit gaz vermeye,
Yüksek voltaj vermeye,
Uyuşturucu otları suya atmak sureti ile balıkları etkisiz hale getirmeye,
Yasak sahalarda trol çekmeye bu ülkede "avlanma" denilir.
İç sularda ağ ve serpme kullanmak yasaktır. Yasa böyle söyler. Kimin umurunda ki?
İstediğiniz kadar yırtınabilirsiniz. "Tırıvırı" denilen aşağılık yöntemle avlanan binlerce avcı vardır bu ülkede...
Tırıvırı nerede satılır?
"Bindiğin dalı kesmek" fiili ancak böyle anlatılabilir.
İnanmıyor musunuz?
Bir pazar günü Kızılırmak buyunca arabanızla çok değil, yarım saat yolculuk yapın. O zaman ne dediğimiz anlayacaksınız.
İşin üzücü yanı bu konuda idarenin "vurdum duymaz" tutumudur!
Balıkçıların durumu budur.
Boğma teli ile yabandomuzlarını katledenler,
Üreme mevsiminde yabandomuzlarını avlayanlar,
Yabandomuzlarını yeme alıştırmak sureti ile bu zaaflarından istifade edenler,
Traktörle far avı yapanlar
Su başlarına tuzak kurarak kafes avı yapanlar,
Taşınabilir projektör vasıtası ile: gece tarlada karnını doyurabilmek, soyunu sürdürebilme iç güdüsü ile bir parça yem peşinde koşuşan tüm yabanhayvanlarını katleden yaratıklara (!) sorarsanız onlar da gerinerek "avcıyız" diyebilirler.
Aslında onlar (!) sadece avcı olduklarını zannederler.
Gerçek ise:
"Kendini bil" şeklindeki öz deyişten bi haber,
Sorumluluk duygusundan uzak,
Okumuş cahillerdir. Eğitim olanaklarından yoksun milyonlarca insandan daha tehlikelidirler.
Bu halin yaşanmasında "yaşanan tüm yanlışlıkları alkışlayan yağdanlıkların" büyük payı vardır.
Bu halin yaşanmasında, "avcılık konusunda en ufak bir bilgi sahibi olmadan " hatır uğruna "yanlışlıklar komedyasına" alkış tutan, basınımızın namı büyük gazetecilerin büyük payı vardır.
Neden vardır?
Anlatayım.
Avcının (!) elinde 1 aylık yavru yabandomuzu nasıl olabilir ki?
Bu halin olabilmesi için "mutlaka bir av sahnesi yaşanmalıdır".
Ana baba ya vurulmuş, ya kaçmış ve yavrular dağılmış ki, sen onu yakalayabilmişsin.
Mevsim, üreme mevsimi, yavrunun küçüklüğü bunun somut delili...
Ne işiniz var o sahalarda?
Ana da baba da sağ kalmalı.
Ana, yavrulara kendini korumayı öğretecek.
Yırtıcılara ve diğer preditörlere karşı onları fiilen koruyacak!
Onlara, beslenmenin alternatif yollarını öğretecek, onları büyütecek...
Onlarca belgesel var bu konuda... Hiç mi görmezsiniz?
Anasını öldüreceksin, yavrusu ile şirinlik yapacaksın.
Sizce de çok acı değil mi?
Ciddiyyeten ancak bu kadar uzak olunabilir.
Allah affetsin.
Bu anlayışı hala savunanlar var ise, onlara küçük bir önerim olacak.
Bir başvuru yapsınlar!
Sn. Dr. Özlem Mestçioğlu'ndan yardım istesinler.
Kendi sağlıkları için.
Bayramı fırsat bildim, 3 gün için Çanakkale'ye gittim.
Erinç Orkun ile.
Çanakkale Şehitliğini ziyaret ettik.
Meçhul Asker'in kafatası, bir Anzak Askeri tarafından Avusturalya'ya götürülmüş, 10 Mart 2003 tarihinde Türkiye'ye getirilmiş, 18 Mart 2003 günü de bu mezara defnedilmiş.
Müthiş bir sembol.
Bu topraklar için canlarını feda eden insanların huzurunda çok duygulu dakikalar yaşadım. Allahtan hepsine bir kere daha rahmet diliyorum. Onların yaptıklarını düşününce, kendi aczim karşısında utanç duyuyorum.
Çarşı içinde dolaşırken Kent Müzesi'ni gördüm.
Müzede benim ilgimi çeken bir fotoğraf makinası ile bir baskı makinesi oldu.
Tarihe her dönemde tanıklık eden iki makine!
Bir an için "Biri görüyor, diğeri de yazıyor" diye düşünebilirsiniz.
Bana düşen bunları sizlerle paylaşmak.
Onlar, üzerlerine düşeni yapmışlar.
Biri görüntülemiş
Biri de yazmış...
Yorumu size bırakıyorum.
Nereden nereye gelmişiz!
Fotoğrafın gücünü gösteren bir örnek daha sunmak istiyorum.
Büyük Önder Mustafa Kemal'in aşağıdaki tek orijinal fotoğrafı bu fotoğraf makinesi ile çekilmiştir.
Makine ve fotoğraf Çanakkale Deniz Müzesi'nde sergilenmektedir.
Fotoğrafın altında, yansımadan ötürü biraz "ben" var. Bu becerisizliğimden ötürü herkesten özür diliyorum.
Çanakkale Deniz Müzesi'nde kitap satılan bir bölüm var.
Bu mekanı sizler için görüntüledim.
İnanılımaz güzellikte bir çok kitap bu bölümde satışa sunulmuş.
Kitapların baskı kalitesi çok yüksek.
Fiyatlar da bir o kadar ucuz.
Piri Reis 3 cilt 80.00 TL
Osmanlı Bahriye Mühür ve Damga Koleksiyonu 2 cilt 75.00 TL
İstanbul'daki Kaptan-ı Derya Çeşmeleri ve Sebilleri 30.00 TL
Türk Denizcilerinin Mezar Taşları 60.00 TL
Türk Deniz Kuvvetleri Bin Yılın Güncesinden Seçmeler 25 TL
İnce Donanma 25.00 TL
Türk Donanmasında Mayın Harbi 25.00 TL
Türk Deniz Harp Tarihinde İz Bırakan Gemiler, Olaylar ve Şahıslar adlı kitapta: Piri Reis denizler açıldığı 1481 yılından başlayarak gözlem yapmış, notlar almış bilgi ve çeşitli kaynak belgeleri toplamıştır denilmektedir. Bu bilgileri topladığı kitabın adı "Bahriyye".
İşin ilginç olanı kitapta "Akdeniz'in Biteyi ve Direyi" anlatılıyor.
Yani Akdeniz'in Flora ve Faunası.
1481 yılında flora ve faunaya verilen öneme bak, bir de şimdi bak!
Kitabın çeşitli yerlerinde :
"Ey insanoğlu, bu kitabı kim okursa denizciler arasında gücü saygınlığı artar" denmektedir.
Okumanın önemi her devirde ön plana çıkıyor. Başka türlü nasıl gelişeceğiz ki?
Öyle gelişen var. Kavun karpuz vb...
-!..
Deniz Kuvvetleri çok önemli bir hizmeti yerine getiriyor. Emeği geçenlere binlerce teşekkürü bir borç biliyorum.
Çanakkale Deniz Savaşı'nda 465.882 kişi hayatını kaybetmiştir.
Çanakkale "kolay kolay anlatılamaz" diye düşünüyorum. Orayı görmeniz lazım.
Ölenlere Tanrı'dan rahmet dilemek bugün için yapabileceğimiz tek şey...
Tabii ki ders almak da...
Aşağıdaki fotoğrafları dün akşam ayağımın tozu ile televizyon ekranından çektim.
Birinci karedeki kedi evin bebeğini kurtarmak için alarmı harekete geçiriyor.
İkinci karede bir goril kafes içine düşen küçük kızı kucağına alarak, diğer görillerden koruduktan sonra, küçük kızı giriş kapısının önüne bırakıyor.
Kızı tutuşuna bakar mısınız?
1 2
3 4
Üçüncü karedeki köpek boğulmakta olan özürlü bir adamı sudan tek başına çekip çıkarıyor.
Dördüncü karede ise insanın (!) hayvana yaklaşımını görüyoruz.
Yabanhayvanlarına veya evcil hayvanlara var olan bakış açımız her geçen gün değişiyor veya "mutlaka değişmeli" diye düşünüyorum. Bilim insanlarının, pramitin tepesine insanı oturtarak "her şey insan içindir" şeklindeki düşüncenin pek de doğru olmadığı şeklindeki söylemleri, sıkça rağbet görmeye başladı.
Sanki zaman içinde bir şeyler değişecek gibi görünüyor
En azından onların da duyguları olduğu, acıya karşı duyarlı oldukları bir gerçek.
Şimdi size bir alıntı daha sunacağım.
Fotoğafın ve sevginin gücünü kanıtlayan hüzün dolu bir belge...
Erkek kuş, eşine yiyecek taşıyor… Ona sevgi ve şefkat gösteriyor
Dişi kuş yaralanmış ve durumu vahim…Yolun üzerinde alçak
uçarken bir araba çarpmış ona
Sevgilinin öldüğünü ve asla geri dönmeyeceğini farketmesiyle birlikte,
yitirdiği aşkına acı gözyaşları döküyor.
Ölümünden duyduğu kederle eşinin başucundan ayrılmıyor
Artık onu sonsuza dek yitirdiğini, kendisine dönmeyeceğini anlamıştır.
Hüzün ve acı içinde onun yanında duruyor.
Bu resimleri Amerika, Avrupa, hattâ Hindistan’da milyonlarca kişi izledi ve hepsi gözyaşlarına boğuldular. Fotoğrafçı bu resimleri ufak bir ücret karşılığında Fransa’nın en ünlü gazetesine sattı. Resimlerin basıldığı gün bayilerdeki tüm gazeteler anında tükendi.
Ve bazı insanlar hâlâ “hayvanların beyni veya duyguları olmadığına” inanıyorlar değil mi?
Şimdi, yaraladığı hayvanın altı ay topal topal gezmesini sevinçle karşılayan insanı düşünün.
O hayvanın çektiği ıstırabı düşünmüyor da, yeniden avlama (!) şansının olduğuna seviniyor!
-!..
Sözün bittiği yer burasıdır.
Tabii ki anlayabilene.
27 Nisan 2009 Hürriyet Gazetesi'den alınmıştır.
Fuad Bezmen'le yapılan söyleşi:
- Geçmişte yaptığınız ve pişman olduğunuz şeyler var mı?
- En büyük tutkum avcılıktı. Çok iyi avcıydım. Sık sık yarışırdım. 1953’te 585 atışta 474 bıldırcın vurarak rekor kırdım ve dünya şampiyonu oldum. Geçmişe bakınca çok fazla ördek, bıldırcın vurduğum için pişmanım. Kuş nesli azalıyor, kendimi kabahatli buluyorum. Yıllar sonra bunca hayvanı öldürdüğüm için pişmanlık duydum ve kuşları tabiata yeniden kazandırmak için hayvan üretim çiftlikleri kurdum.
Bu küçük alıntı da, gece gündüz demeden 500 den fazla yabandomuzu vurduğu için insanları ödüllendiren anlayışa itaf edilmiştir.
Tabii ki bu tavrı alkışlayanlara da...
Dünyaya geliş şekilleri, kendi seçimleri olabilir mi?
Alkış, soylu ruhlar için özendirme,
zayıf ruhlar için de bir istek ve amaçtır.
Galton
Mehmet Emin Bora
27 Nisan 2009 / Ankara