Kars-İspir ve Avcılık
(Gezi Notları - 1'inci Bölüm)
Mor Yayla
Erzurum /İspir
Bu sene de Doğu Anadolu'ya gidebilmek için uzunca bir zamandan bu yana değerli dostum Erinç Orkun ile plan yapıyorduk.
Neticede bir güzergah belirledik.
Kars - Göle - Sarıkamış - İspir - Rize - Trabzon.
18 Eylül günü uçakla Kars'a, oradan kiraladığımız araçla geziyi tamamladıktan sonra Trabzon Hava Limanı'ndan akşam uçağı ile Ankara'ya döneceğiz. Evdeki hesap çarşıya uyarsa 4 tam gün gezi yapabileceğiz.
Zaman zaman bu tür geziler düzenleyerek 60 küsür yıl içinde yaşadığım toplumu, her seferinde daha yakından gözlemlemek sureti ile toplum olarak "nerede yanlışlık yaptığımızı" anlamaya çalışıyorum.
Şimdilerde "bu çabanın bir kuruşluk değer taşımadığını" ben de biliyorum ama...
İnanın ki, 2108 de yaşayacak avcı kardeşlerim için çok faydalı olacak.
Dilerim ki, aynı zamanda her şeyin "insanla başlayıp insanla bittiğinin farkında olan" eğitimcilere, sosyologlara da veri bağlamında bir faydam olur.
2108'e gelindiğinde ellerindeki güncel bilgileri, benim 100 sene evvel onlara bıraktıkılarımla kıyaslama olanakları olacak.
2008 yılı itibarı ile yeri geldiğinde, kaygılarım, öngörülerim, yanılgılarım, eksikliklerim, belki doğru tespit edebildiklerim, velhasılı ölçülebilen, değerlendirilebilen her şey kıyaslanacak ve tartışılacak.
Varsa, doğrular ayıklanacak...Yanlışlar berteraf edilecek.
100 sene sonra yapılacak böyle bir toplantıyı hayal edebiliyor musunuz!
Çok büyük bir olasılıkla o tarihte, mezarımın nerede olduğu bile bilinmeyecek...
Ama gelin görün ki ben orada olacağım!
Çok sayıda kent içi fotoğraf çekiyorum. Bu suretle büyük şehirlerde oluşan değişimleri izleyecekler, yabanhayatı ile ilgili verileri mukayese etme imkanları olacak. Tarafsız bir gözle yapmaya çalıştığım yorumlarda, içine düştüğüm yanlışları görme olasılıkları olduğu gibi, tam aksi yönde doğru tespitlerimi de görebilecekler.
Bu şans "yeniden yapılanma çalışmaları'na ışık tutatacak.
Ben, 2108 de mutlaka onlarla birlikte olacağım. Bundan daha büyük mutluluk olabilir mi?
Ben böyle düşünüyorum...
Doğru bildiğim yol bu.
...
18 Eylül 2008 Perşembe / Saat 07.00
Ankara / Gazi Osman Paşa
Kars'a her zaman olduğu gibi uçakla gittik. Bu tercihi vakit kazanmak için yapıyoruz. Ayrıca havayolu ile ulaşım karayolundan daha da ucuza geliyor.
!.. Erinç Orkun
Ankara'daki Esenboğa terminal binası için çok para sarfedildi. Güzel de oldu... Ama mükemmel olabilmesi için ayrıntıların gözardı edilmemesi, dolayısıyla o güvercinin de orada olmaması lazım. Üstelik birden fazla kuş terminalin içinde uçuşup duruyor...
Uçmaması gereken sadece kuşlar değil ki!
-!..
Bu yazıyı kaleme almaya başladığımda aklıma benzer bir haber geldi
Paylaşmak isterim.
ÇOCUĞU KOLTUĞUNA OTURTAN PİLOTUN KAPTANLIĞI GİTTİ...
Türk Hava Yolları tarafından kurulan Ankara merkezli Anadolujet Hava Yolları uçağında, bir çocuk yolcunun uçağın mesul kaptanının bulunduğu sol koltuğa oturması pilotun kaptanlığının alınmasına neden oldu. THY Basın Müşavirliği tarafından yapılan yazılı açıklamada, kaptan pilotun uçuş emniyetini tehlikeye düşürecek bir durum oluşmamasına rağmen, sorumluluklarını yerine getirmediği ve gerekli iş disiplinine uymadığı gerekçesiyle kaptanlığının alındığı bildirildi.
Pilotların isimlerinin verilmediği açıklamada şu ifadelere yer verildi, "Bugün bir internet sitesinde yer alan ve Türk Hava Yolları’nın alt markası olan AnadoluJet’in Ankara - Erzurum seferinde kokpite bir kişinin alınarak koltuğa oturtulmasının konu edildiği haberle ilgili olarak ortaklığımız yönetimi derhal soruşturma başlatmıştır. Haberde konu edilen uçuşun kokpit ekibi Genel Müdürlüğe çağrılarak bilgi alınmış ve savunmaları istenmiştir. Yapılan değerlendirme sonucu uçağın “Kaptan Pilotu'nun, uçuş emniyetini tehlikeye düşürecek bir durum oluşmamasına rağmen sorumluluklarının gereğini yerine getirmediği ve gerekli iş disiplinine uymadığı gerekçesiyle kaptanlığının alınmasına karar verilmiştir"dedi. (Basından 22 Eylül 2008)
İşte bu...
Bravo.
Darısı terminal içinde uçan kuşların başına...
Yeri geldi THY'nın başarı öyküsünü anlayabilmemiz için sizlere bir kitap önereceğim. Hayata dair çok şeyler öğrenebileceğiniz bir kitap...
Bu konu bir evvelki yazım ile (İnisiyatif, Linç Kültürü Ve Avcılık) bir anlamda bağlantılı sayılabilir. "Kokpitte Uçuş" başlıklı bölümü de öncelikle okumanızı öneririm.
Bir idareci olarak "inisiyatifinizi" doğru kullanırsanız neler olabilirmiş bir görün bakalım.
Kokpit, bir anlamda kaptan köşkü!
Burada hataya yer yok ki!
Kitabın bazı bölümlerinden küçük aktarmalar yapmak isterim.
"Cumhuriyet’in 10. yıldönümü dolayısıyla hediye edilen, Sovyet yapımı 10 koltuklu ATH-9’un eklenmesiyle uçak sayısı 5’e, koltuk kapasitesi de 28’e çıkmıştı. Türk Hava Postaları adı altında faaliyete geçirilen filo o yıl sonuna kadar İstanbul, Ankara ve Eskişehir havaalanlarından 460 yolcu taşıdı ve 7.549 lira ile (1933 yılı değerleri ile 4.545 dolar) gelir sağlayabildi." (Sf. 19-Dünden Bugüne THY)
Aynı kitaptan, yabanhayatını idare etmekle yükümlü olanların dikkatle okuması gereken "risk almanın, inisiyatif kullanmanın önemini ortaya koyan" bir bölümü aktaracağım. Bu örnekler "zirveye çıkabilmenin yol haritası" niteliğindedir.
GOLDFINGER
Dört Dalgalı Yeni Tarife
Ocak 1998’de Ankara’da Başbakanlık Konutu’nda Swissair ile THY’nın işbirliği anlaşması imzalandı.Tabii ki bu anlaşma çok önemliydi. Ogünlerde hava taşımacılığında bir kalite sembolü olan Swissair ile THY code share (ortak uçuşlar) dahil birçok alanda işbirliği yapmak üzere bir anlaşma imzalıyorlardı.
Anlaşmanın imza töreninden sonra, Swissair’ın bağlı olduğu şemsiye şirket Sairgroup’un CEO’su Phillippe Bruggisser ve yönetim kurulu bakanı Goetz’ün aynı gün İsviçre’ye dönmeleri gerekiyordu… Kırk dakika civarında süren yolculuk sırasında yanımda oturan Philippe hemen THY yaz tarifesini çıkartarak, İsviçre’den gelirken tarifeyi incelediğini, tarifenin geliştirilmeye ihtiyacı olduğunu söyledi. Bu konuda THY’ye katkı sağlayabilecek Goldfinger lakaplı danışman Philip Goedeking’in kartını verdi.
Misafirleri yolcu ettikten sonra konuyu hemen Yusuf Bey’e iletip Goldfinger ile temasa geçmelerini önerdim… Goldfinger o hafta içinde İstanbul’a geldi. Görüşmeler ve pazarlık sonucunda bir milyon mark dolaylarında bir fiyat üzerinde anlaştılar. Dört uzmanın birkaç aylık çalışması için istenen ücret THY’nin normlarına göre çok yüksekti. Ancak, Goldfinger bize iki üç yıl içinde yeni tarifenin THY’ye 40-50 milyon dolar gelir sağlayacağını garanti etti. Yusuf Bey teklifi ilk Yönetim Kurulu toplantısına öneri olarak sundu.Yönetim Kurulu cesur bir kararla bu tip danışmanlık hizmeti satın almaların ortaya çıkarabileceği başağrılarını göz ardı ederek projeye tam destek verdi.
Goldfinger ve ekibi THY kadrosu ile birlikte çok hızlı bir şekilde çalışmaya başladı.Yeni tarifenin birkaç ay sonra başlayacak yaz sezonuna yetişmesi gerekiyordu… Birkaç aylık çalışma sonucunda THY uçuş tarifesi Atatürk Havalimanı’nda günde dört dalga olarak yeniden hazırlandı.
Yeni tarife yapısına şirketin emektarları ve başta bazı Almanya müdürleri şiddetli tepki gösterdi. Bu tarifenin THY’yi batıracağını iddia edenler oldu… Mevcudun ötesinde yoğunlukta ve karmaşıklıkta bir operasyonun altından kalkamayacağımıza inanıyorlardı. Aslında bu kalıplanmış, geleneksel yapı THY’nin global bir havayolu olmasını engelliyor, bölgesel sınırlar içerisinde kalmasına ve her yıl 50-100 milyon dolar gelir kaybına yol açıyordu.
Bu düzenden sadece kendilerine yüksek sezonda kontenjan verilen ve bilet fiyatlarını THY’ye dikte ettiren bazı acenteler karlı çıkıyordu. İşte bu acenteler siyasileri kullanarak tarifenin değiştirilmemesi için yönetime baskı kurmaya çalıştı.Yönetim bu baskı ve direnişlere kararlı bir şekilde direndi.
Bu tarife sistemi ile birlikte THY’nin taşıdığı yurtdışından-yurtdışına yolcu sayısı kısa sürede 500 bine ulaştı. Böylelikle THY başka ülkelerin pazarlarından pay alarak doluluk oranlarını ve gelirini artırmaya başladı. Herbir transit yolcunun yarattığı ortalama 150 dolar gelir ile transit taşımacılık ilk yıllarda şirkete 75 milyon dolar ek gelir sağladı. Bu yapı THY’nin gerçek bir küresel havayolu olmasının önünü açtı... Bugün hala THY’nin tarifesi Goldfinger’in hazırladığı çatıyı muhafaza ediyor.
İstanbul merkezli tarifeyi bu şekilde yapılandırıp olumlu sonuçlarını almaya başlayınca muhalifler yavaş yavaş kayboldu. ( SF.201-Dünden Bugüne THY)
08:45 de Ankara'dan kalkan uçağımız 09:15 de Kars Hava Alanı'na indi
Kiraladığımız arabayı beklemeye başladık.
Araç gelince ilk işimiz Kars Kalesi'ne gitmek oldu. Bir evvelki gelişimizde yağmur yüzünden gerektiği gibi çekim yapamamıştım. Kars Kalesi kentin her yerinden görülmesine rağmen kaleye nasıl ulaşılacağına dair bir tek uyarı levhasına rastlamadık. "Kaleye nasıl gidilir?" diye yoldan geçen insanlara soru sorduğumuzda ise anlaşılması güç cümleler duyduk.
Tespit ettiğim yalın bir gerçek var. "Bizim insanımız adres tarif edemiyor" dersem abartmış olmam. Özellikle "Mesafe ile ilgili kavramlar da yerine oturmamış" diye düşünüyorum.
Bu köprü, Kars Kalesi'ne giden yolun başlangıcı. Yönlendirici bir tek levha yok. Buraya gelene kadar akla karayı seçtik. (İlk gelişimizde hava yağmurlu olduğu gibi, mihmandarımız da vardı.)
İl turizm müdürlüğü ne iş yapar acaba?
Kale kapısı
Köprüden geçerek sağa döndük. Dar bir yoldan yükselerek kale kapısına geldik. Kapıda ne isim var, ne de araçların park edebilmesi için düzenlenmiş özel bir alan. Aynı anda kaleye 8-10 araç gelse, olacakları düşünmek bile istemiyorum.
Kapı girişinde kısa da olsa bir tarihçe yazmaz mı?
İşin acı yan,ı buraya çok yakın bir mesafede Kafkas Üniversitesi'nin bir bölümü var.
Bir öğretim üyesi, bir öğrenci bu eksikliği görüp de ilgili kurumu ikaz etmez mi! Pes doğrusu...
Kaleden Kars'ın genel görünüşü.
Tarihi değeri olan yapıların fotoğrafını çekmek hemen hemen herkesin merak alanına giriyor. Gelin görün ki bu yapıların silüetlerini bozan bir çok unsur var. En başta göze çarpan da elektrik direkleri. Bu hatların yer altına alınması çok mu zor! En azından kale etrafı bu bağlamda temizlenebilir. Yerden yapılacak bir ışıklandırma ile Kars Kalesi'ne yakışan görkemli bir görüntü elde edilir.
Düzgün bir görüntü elde edebilmek için daha çok yaklaşmak gerekiyor.
O zaman da görüntü bozuluyor. Kalenin büyük bir kısmı, yaklaştığımız için görüntülenemiyor.
Kars'ta kent içi inanılmaz ölçüde pis. Her yerde plastik çöp torbaları uçuşuyor. Kente günde 2 saat su verildiğini Kars'lı fotoğraf sanatçısı Sn. Kadir Ekinci'den öğreniyorum. İnsanın inanası gelmiyor. Ülkenin en çok kar yağışı alan bölgesinde bir kent su sıkıntısı çekiyorsa "söylenecek çok şey var" diye düşünüyorum. Ne yazık ki Hakkari'de de benzeri bir durum söz konusu imiş...
Kars'a gelen herkes gibi peynir almak istiyoruz. Gezdiğimiz dükkanların pek çoğunda peyniri doğru dürüst tanıtamıyorlar. Peynirin tadını beğenmediğimiz ve başka bir örnek tadmak istediğimizde "o da sütten yapılıyor" gibi son derecede anlamlı (!) bir cümle kuruyorlar. Bir gün Hollanda'dan veya Fransa'dan süt ürünleri üzerine ihtisas yapmış birileri Kars'a gelirse...
Peynir ne demek? Kaç çeşit peynir yapılabilir? İşyeri nasıl olur? Hijyen ne demek? herkes öğrenecek diye düşünüyorum.
İnanın bana çok da hayırlı olur. Bu şartlar altında peynir üreticilerinin "kendilerini aşma olanakları" yok gibi...
-!..
Peynir için, üşenmedik Göle'ye kadar gittik.
15 dakika kalıp geri döndük. Gidiş geliş, 100 km. den fazla bir yol...
-!..
Kiraladığımız arabanın kornası çalışmıyor. Tamirci soruyoruz... "Ne yapacaksın?" diye soru ile karşılık veriyorlar.
Bu kadar merak insanı tedirgin ediyor doğrusu.
Göle, düzensiz ve pislik içinde. Eşimin dayısı, 38 sene evvel orada savcılık yapmıştı. Güzel şeyler anlatırdı. Hayallerim yıkıldı.
Azer Bortaçina; Her yıl binlerce turistin ziyaret ettiği "Ani" ören yerine "tezek kuleleri" ve inanılmaz bir "sefaletin" sergilendiği Ocaklı Köyü'nü geçer geçmez ulaşıyorum ama utanarak üzülerek ve öfkelenerek" diyor.
Bence bu tanım çok kibarca olmuş!
Yapmış olduğumuz araştırmaların sonunda Kars'ta bana göre peynir alınacak en uygun adreslerden biri Ariş Ticaret olsa gerek.
0.474 223 13 13 ve 4223 70 70 Halitpaşa Caddesi No: 254
Kars Gravyeri 25.00 YTL / Kg
Tulum Peyniri 9.00 YTL / Kg
Kaşar Peyniri 10.00 YTL/ Kg
Bal 9-25.00 YTL / Kg
Kargo ile adresinize gönderiyorlar ama "peynir, ikinci siparişiniz olan bala bulaşmış" olarak geliyor.
"Özen" kelimesi "Ambalaj" kavramı Kars'ta "anlamını yeterince bulamamış" diye düşünüyorum.
İyi niyetle seslendirmeye çalıştığım bu ikazlarımı dikkate alsalar, acaba kim kazançlı çıkar ki!
Aynı gün akşama doğru Sarıkamış'a geçtik.
Sarıkamış küçük bir ilçe. Bir meydanı, 2-3 tane de caddesi var.
Av Köşkü
Halk arasında Katerina'nın Av Köşkü olarak biliniyor. Aslında Hollandalı bir mimar tarafından 1896 yılında Rus Çarı II. Nikola zamanında yapılmış. Salon dışında, on büyük, beş küçük odası varmış. Gezmek için vakit yaratamadık. Askeri bölgede kaldığını, ziyarete kapalı olduğunu söyleyenler de var
Sarıkamış
Toprak Otel
Sarıkamış Cibiltepe Mevkiinde 2100 metre yükseklikte olan Toprak Otel 5 yıldızlı. Her hali ile güzel ve bakımlı bir otel. Tek kişi için ölü sezonda 90 YTL talep ediyorlar. Bu ücrete kahvaltı dahil. (474. 413 41 11)
Çok güzel bir de yüzme havuzu var...
Bunu bilginiz olsun diye yazdım. Bu gezi boyunca "han kılıklı" otellere öyle paralar istediler ki! Akıllara ziya...
Perşembe gecesi bu otelde kaldık. Cuma sabahı Sarıkamış'tan ayrılarak Horasan üzerinden İspir'e gideceğiz.
2-3 sene önce içinden geçerken İspir'in doğasına hayran olmuştum...
Sabah saat 07:30 da yola düşüyoruz.
İlk uğrak yerimiz Horasan oluyor. Yol kenarında kurulan hayvan pazarını görünce aklıma bu ülkede bazı şeylerin hiç ama hiç değişmeyeceği düşüncesini getiriyor...
Zaman geçer, dünya değişir, biz değişmeyiz!
Galiba satışa geliyoruz!!
Sizler ne düşünürsünüz bunu bilemiyorum! Hemen hemen tüm televizyon kanalları "piyasalarda bugün", "borsa ile ilgili ekonomi haberleri" veya benzeri başlıklar altında programlar yaparlar.
Örneğin iki kişi hararetle tartışırken aynı anda ekranın arka planında diyagramlar oluşur, ekranın altından hızla geçen banttan; kim kimdir? Kim kaça gidiyoru anlamak için uzman olmanın yanı sıra tam teşekküllü hastaneden sağlık raporu almak gerekir.
Nereyi takip edeceğinizi kestirmekte zorlanırsınız. Hepsini anlayacağım derseniz ya şaşı, ya da sallabaş olursunuz.
Örneğin; Asya borsalarında dün neler olmuş?
Avrupa'da hisse senetleri neden yükselmiş? Olmadı! Neden düşmüş?
-!..
Bana ne be canım kardeşim!
Bu ülkede bu programı izleyerek kaç kişi sizin tabiriniz ile "pozisyon" değiştiriyor?
Üstelik "pozisyon" denilince hepimizin aklına önce futbol bağlamında "ofsayt" gelir...
Belki biraz da muzur şeyler...
İnsanlar açlık sınırında, hızla yoksullaşıyoruz farkında mısınız?
Tablolar, grafikler, ekonomi ile ilgili özel terimler...
Eğer bu programda anlatılanları bu ülke insanı dinliyor ve anlıyorsa...
70.000.000'luk ülkede bu programları 100.000 kişi izliyorsa "ben bu ülkede yaşamıyorum".
Yok, sizler haklı iseniz...
Aşağıdaki diyalog da muhtemelen yazıldığı gibi gerçekleşmiştir.
- Babo biliymisen Down Jones düşmiştir. Lehman Brothers'ın soni kaputtir. Hele sana diyem ki veresin elini baa..
- Tamam gardaş öküzleri alirem ama leasing yaptireceğim... Biliysin piyasada nakit sıkıntısı var he mi!
Abartmadım değil mi?
Doğu Anadolu'da yaşam hala yüzyılların gerisinde...
İstanbul'da, Ankara'da veya İzmir'de yaşayarak ülke geneli için yorum yapmak, tek kelime ile abesle iştigal demektir.
Doğu ile Batı arasında uçurumlar var uçurumlar...
Medyanın büyük bir bölümü hayal dünyasında yaşıyor...
Horasan'dan ayrılıp yola devam ediyoruz. Bir müddet sonra karşımıza Şarıkamış Şehitliği çıkıyor. Özellikle burada durmak istiyorum.
Onlar için elimden gelen tek şey Allah'tan rahmet dilemek...
Yakın zamanda (1999) kaybettiğimiz değerli yazar Altekin Müderrisoğlu'nun yazmış olduğu "Sarıkamış Dramı" adlı kitabını senelerce evvel ağlaya ağlaya okumuştum. Derin bir araştırma sonunda meydana gelmiş olan eser için Alman arşivinden destek sağlandığını anımsıyorum. Acı öyküyü anlatan kitabı okurken yapılan betimlemeler o denli çarpıcıydı ki... Zaman zaman aklıma gelir hala hüzünlenirim. Sadece dile kolaydır 90.000 kişinin ölümünü kabul etmek...
Şimdi, şehitlerimize Allah'tan rahmet dilemenin tam zamanı...
"Neden kaybettiğimizi" bilemezsek güvenli limanlara doğru yelken şişiremeyiz ki...
Her alanda yaşadığımız sıkıntıların başında "yerleşmiş bir tarih bilincinin olmamasının" büyük bir payı vardır.
Kişisel tutkularının esiri olarak verdiği ve uygulamaya koyduğu kararlarla doksan bini aşkın Türk gencinin donarak ölmesine neden olan Enver Paşa, bu savaşta pek çok yanlışın yanı sıra, gereken yerlerde inisiyatifini de yanlış kullanmıştır.
Şimdi dikkatinizi başka bir yere çekmek istiyorum.
Anıtın bulunduğu alan çok temiz ve düzenli...
Demek ki istenirse olabiliyor!
O zaman yukarıda bahsettiğim iller, ilçeler neden o kadar pis?
-!..
Emeği geçenlerin adlarını sizler de bilin istedim.
Sizlerin adını ben de ilk defa duydum. Hepinizin ellerine sağlık.
Yol boyunca çok sayıda yırtıcı gördüm. Aslında bu yoğunluğun altında yatan ana sebep, göç zamanı olması. Bu iyiye delalet. Demek ki göç edecek kadar kalabilmişler. Avcılar tarafından, eskiden olduğu gibi nişan tahtası da yapılmıyorlar. Bu da işin bir diğer iyi tarafı.
Doğan
Kars ve havalisinde büyük sığır sürüleri gördüm. 1965-1970 yılları arsında yanılmıyorsam küçükbaş hayvan üretiminde Avrupa'da 1'inci, dünyada 5. sıradaydık. Şimdi ise ithal ete mahkum edildik. Bu durum Güneydoğu Anadolu'da oynan oyunun sonucudur. Hem evlatlarımızı kaybediyoruz, hem de ekonomik gücümüzü. Dağların, yaylaların güvenliği sağlanmadan üretim hayalden öte değildir. Yaşanan maddi sıkıntılar insanları çaresiz bırakmanın yanı sıra onları suç işlemeye de teşvik eder.
Konuştuğumuz çobanın anlattığına göre bu eşeğin fotoğrafları Almanya'ya kadar gitmiş!
Her yoldan geçen, bu eşeğin fotoğrafını çekiyormuş. "Ne farkı var?" derseniz "ten" farkı derim.
Bu gezi sırasında ben de bir eşek yakaladım
10 günlük bir sıpa!
Günün moda tarifi tarifi ile "çekirdek aile"
Doğu Anadolu Bölgesi'nde yaşam, hala göçebe kültürünün etkisi altında...
Bir çadır, irili ufaklı hayvan sürüleri, bir çoban, bir de motorlu taşıt...
Yayık, şekil değiştirmekle beraber, yine kol gücünü gerektiren bir düzenek...
Sağılan sütten elde edilen peynir tulumlara basılıp yeraltında saklanıyor...
Köylüyü ayakta tutan pazar, böyle oluşuyor.
Sn. Prof.Dr. Ali Demirsoy'un yeri geldikçe sık sık kullandığı bir cümle var; Hititlerden farkımız ne?
Yaklaşık olarak aradan geçen 4000 yılın sonuda, erişebildiğimiz tek şey motorlu araç mı olmalıydı?
Çile, bu değilse nedir?
Hasan Apaydın /Keyfete hoşe...
Ülke insanı sabahtan akşama kadar konuşuyor... Büyüğü de konuşuyor küçüğü de...
Ne üretiyor?
-!..
Bu sitemim, kırsalda yaşam mücadelesi veren insanımız için değil...
Rabia Kılıç Onur kılıç
Çocuklar anne ve babalarını izleyerek farkında bile olmadan çok yakın gelecekte bu tür bir yaşamın parçası olacak. Kim bu çocukların kabiliyetlerinin bundan ibaret olduğunu söyleyebilir ki!
Doğu Anadolu başta olmak üzere Anadolu'nun pek çok yerinde çocuklarımız, özellikle de kız çocuklarımız kendilerine sunulan "işte yaşam budur, bundan ibarettir" şeklindeki tek seçenekli sununun esiri durumundadır. Kırsal alandaki yaşamın hala "kol gücüne" dayanması, yürütülmeye çalışılan yanlış tarım polikları "insanları çaresiz kılıyor" diye düşünmekteyim.
Rabia Kılıç
Bu kız çocuğuna gelişmiş ülkelerde verilen eğitim olanakları sunulabilse, 20 sene sonra karşınıza bir doktor bir mühendis, bir öğretmen veya ünlü bir sanatçı olarak çıkmayacağını kim söyleyebilir?
Görülen odur ki "daha iyi bir yaşam hakkı" Andolu insanı için uzunca bir süre daha hayalden öte değil...
Benim bildikleri bilseydiniz daha az güler daha çok ağlardınız.
Hz. Muhammed
Birinci Bölümün Sonu
(Devam Edecek)
Not:
05 Ekim 2008 günü anemi kaybettim. Bizleri telefonla arayan, cenazemize fiilen katılan, acı günümüzde bizlere yürekleri ile destek olan tüm dostlarımıza en içten gelen duygularla teşekkür etmek isterim.
Sağ olun, var olun...
İyi ki varsınız...
...
Mehmet Emin Bora
08 Ekim 2008 / Ankara
Elektronik posta adresim:
mehmeteminbora@superonline.com