Dört Kabak Olmaz!
17 Mayıs 2008 günlerden cumartesi. Eşim 10:30 arabası ile Ankara'dan Çamlıdere'ye gelirken, minibüste bir grup izciyle beraber seyahat ediyor. Yol uzun, meraktan izcilere "nereye gittiklerini" sorunca onlar da "Biz Çamlıdere Yayla Mevkii'nde bir alanda iki gün kamp yapacağız" diyorlar. Eşimin "sizleri orada buluruz" demesine rağmen izciler bu sözü çok da inandırıcı bulmadıklarını hal ve tavırları ile ortaya koyuyorlar.
Hiç tanımadıkları insanlar neden gelsin de kamp yerinde onları bulsun ki!
Çünkü bu toplumda insani bağları kopmadıysa da kopma noktasına gelmek üzere.
Böylesi bir halin yaşanmaması için, imkanlar dahilinde savaş verdiğimizi nereden bilecekler ki!
-!..
Yolculuk sırasında yaşadığı bu olayı bana anlatan eşim ile beraber bahsedilen alandaki izcileri bulmak için yemekten sonra hemen yola çıkıyoruz. İstikamet Kös Yayla.
Kös Yayla
Alan çok büyük değil, ama izcileri ortada yok!
Acaba bizim bilemediğimiz başka bir yere mi gittiler? diye düşünerek geri dönmeye karar veriyoruz ki...
Birden karşımıza ellerinde onlarca yük ile yollara düşmüş izci grubunu görüyoruz.
Onlar, bu anlamsız (!) ziyaretten dolayı şaşkın ama, yorgun oldukları her hallerinden belli oluyor. Neresinden bakarsanız bakın ilçe merkezinden 10 km ye yakın bir yolu ellerindeki onlarca eşya ile yürümüşler. Hem de bu sıcakta... Ayakta durmaları bile mucize.
Karşılaşmanın ilk dakikalarında son derece çekingen davranıyorlar. Haksız da sayılmazlar.
Şimdi birileri durduk yerde onlara yardım etmek istiyor!
Bunun altında ne var acaba?
Düşünüp de seslendiremedikleri bu...
Kısa bir tanışma merasiminden sonra eşyalarını arabaya yükleyerek kamp yapmak istedikleri alana doğru yol alıyorum. Yanıma bir de izci aldım. Kamp yerini o gösterecek.
Konu hakkında yeterince bilgi sahibi olmayanlar, bunca eşyayı bir arada görseler "ya savaş çıktı" ya da "içgöç var" şeklinde bir düşünceye sahip olabilir. Ama bu iş böyledir.
Avcı da izci de tedbirli olmak zorundadır dolayısıyla her ikisinin de eşyası çok olur. Çoğu zaman "Bu kalsın, bunu almayayım" dedikleri eşya o gün acilen lazım olacak tek nesne haline gelir. Yaşanan bu acı deneyimden sonra artık o "tedavi kabul etmez bir eşya bağımlısı" haline gelir."Şu da olsun, bunu da götüreyim" yaklaşımının altında bu gerçek yatar.
Onların kamp yapmak istedikleri yere kadar götürdükten sonra çarşıdan aldığımız bir kaç ufak tefeği de onlara bırakıp "ertesi gün görüşürüz" diyerek yanlarından ayrılıyoruz.
Biraz rahatlayan izciler bizi yolcu ederken "yarın akşam çay içmeye bekleriz" şeklinde içten bir davette bulunuyorlar.
Soldan sağa: Ömer Cem Kaya - Çağlar Akbay - Tolga Tunç - Cemal Barış Barut - Oğulcan Eren - Mehmet Ozan Berk
Ertesi akşam tekrar kamp alanına geldiğimizde onları iki ayrı grup olarak yerleştiklerini görüyoruz.
Yetişkin iki izci, genç izcilerden 600-700 mt ötede bir yerde kalıyor. "Neden çadır yerlerini ayırdınız?" diye sorduğumda; onların yetişmelerinin inisiyatif kullanmaları ile doğru orantılı olduğunu ifade ediyorlar.
Hayat da böyle değil midir? Çocuklarımıza kendi ayaklar üzerinde durmayı ne kadar küçük yaşta öğretebilirsek, ilerisi için o kadar doğru bir iş yapmış olmaz mıyız?
Peki, ya gece vakti kamp yerine bir ayı gelirse, bu genç çocuklar ne yapacak? şeklindeki sorumu yetişkin izciler bir süre düşündükten sonra "Biz de ne yapacağımızı bilmiyoruz ki" şeklinde bir cevap veriyorlar.
Soldan sağa: Deniz Işık / Bahadır Çakır
Hacettepe Tıp Fakültesi 1. sınıf öğrencisi - Ankara Üniversitesi Jeoloji Bölümü 1. sınıf Öğrencisi
Yeri geldi söylemek isterim. Bu olasılık her zaman vardır. Karşı tedbirler için de ciddi bir eğitim süreci gerekir. Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur. Bu sözümü bir kenara yazın.
Onlara evimizin telefonlarını verdikten sonra "Başınıza sıra dışı bir hal gelirse saatin kaç olduğuna asla bakmayacaksınız. En geç 20 dakika sonra yanınızda olurum" diyorum. Bu aşamada elimden başka bir şey gelmiyor. Yalnız olmadıklarını vurgulamam lazım.
Doğa ile barışık, belki bundan daha önemlisi "kendi ile barışık" bir nesil yetiştirilecek ise bu bağlamda "izcilik bunun önemli bir uygulama alanıdır" diye düşünüyorum.
İzcilerin kamp süresi içinde yaptıkları her aktivitenin, içeriği onların gelişmeleri yönünde artı bir değer taşır.
Dışarıdan yüzeysel bakan bir göz, onların vakit geçirmek için oyun oynadığını sanabilir. Aslında oyun gibi görünen eylemin içeriği kazandırılmak istenen eğitimin önemli bir parçasıdır.
Dört kabak olur!
Biz de onları kamp yerinde böyle bir aktivitenin içinde buluyoruz. Sessizce yanlarına oturup başlıyoruz seyretmeye.
Oyun, belirlenen bir diyalog üzerine kurulmuş. Herkesin bir numarası var. Örneğin burada 8 izci olduğu için 1 den 8'e kadar...
Oyun "tarlayı ektim biçtim 4 kabak olur" diye başlıyor. Oyunu başlatan 5-6 -7 de diyebilirdi. 4 numara her kimse "4 kabak olmaz" diye cevap veriyor başlatan "ya kaç kabak olur?" diye cevaplayınca 4 numaralı oyuncu "8 kabak olur" demek sureti ile oyunu 8 numaralı oyuncuya yönlendiriyor. Temel amaç doğru, düzgün ve hızlı cevap verebilme üzerine kurgulanmış. Ağzında lafı geveleyen bir eksi puan alıyor. Önceden belirlenen bir sayı kadar ceza alan, oyun dışı kalıyor.
Bir süre bu oyunlarını seyrettikten sonra topluca çay içmek için genç izcilerin kampına gidiyoruz.
Kamp alanı son derece düzenli.
İzciler kamp alanını temizlemişler. Yiyeceklerini depolamak için ayrı bir çadır kurmuşlar. Her şey son derecede düzenli. Çocukluk yılları böyle geçerse ve bu değerlerle büyürlerse ileri yıllarda sorumluluğunun bilincinde çevreye saygılı insanlar kazanırız.
Cemal Barış Barut - Oğulcan Eren
Tolga Tunç
Eşim onlarla izcilerin sıkça oynadıkları oyunlara iştirak ediyor. Bir tek amacımız var. Onların kendilerini rahat hissetmeleri ve sosyal ilişkiler bağlamında yalnız olmadıklarını vurgulamaya çalışmak. Gelecek için sağlıklı nesillerin oluşması büyük çaba ister. Bu sorumluluk ana ve babaların mesuliyet alanı içindedir.
Bizim elimizden gelen, yapmaya çalıştığımız şimdilik bu.
Glu glu...
Kös Yayla
Genç izcilerle bir süre sohbet edip onlarla beraber çay içiyoruz.
Kamp yarın sona erecek. "Çamlıdere'ye nasıl döneceksiniz?" diye sorduğumda, malum cevabı alıyorum "Yürüyerek"
Yeni bir güzergah belirliyorlar. Cibilli Baba Türbesi'nin yanından geçen yol üzerinden yaylaya, oradan da Çamlıdere'ye kadar uzanan bir yoldan bahsediyorlar. Eşya olmasa 2 saatlik bir mesafe ama! Parkur zor ve zahmetli.
Şimdi dikkat!
Dağda geçirilen bir kaç günün ardından vücut doğal olarak yorgun düşer. Yorgunluk ise dikkat bozukluğuna yol açar. Bu hal, kazaların "geliyorum" dediği andır. Piknik dönüşleri de benzer haller içerir. Çadır hayatı tahmin edilenden daha zordur. Sırtınızı bir yerlere dayama isteği duyarsınız da dayayacak yer bulmazsınız. Bunun ne denli önemli bir ihtiyaç olduğunu anca evinize dönünce algılarsınız. Alışkanlıklarından uzaklaşan, farkında olmadan yorulur.
Dolayısıyla; avcı da izci de, dönüş yolunda çok daha dikkatli olmak zorundadır.
19 Mayıs 2008 Pazartesi. İzciler bugün Çamlıdere'yi terk edecekler. Aklım onlarda, huzursuzum. "Dönüş yolunu biliyorum saat 10:00 gibi kamp alanını terk edeceklerine göre şimdi türbe civarında olmaları gerekir. Gidip onları bulmam lazım" diyerek evden çıkıyorum.
Tahminim doğru. Dağ yoluna çıkmak için patikayı tercih etmişler. Hepsi de yolda tabir caizse iki seksen yatıyor. Yükleri onları fazlası ile yormuş. Derhal iş başı yapıp eşyalarını ilk gün olduğu gibi arabaya koyuyorum. Biri de arabanın arkasına tutunuyor yavaş yavaş eve geliyoruz. Hızla eşyaları boşaltıp geride kalanları da alarak evde bir araya geliyoruz. saat 12:30.
İzcileri getirmeye giderken eşim Çamlıdere içindeki Dostlar Sofrası'na pideleri çoktan söylemişti bile. Elbirliği ile sofra yapıyoruz.
Çocuklara yazmış olduğum kitaplarımdan hediye ettikten sonra onlara kitap okumanın kendilerine ne gibi faydalar sağlayacağını bir kaç kelime ile de olsa anlatmaya çalışıyorum. Zaten bir tek amacımız var. Donanımı yüksek olan insan yetiştirmek.
Bana söz veriyorlar. Onlara önerdiğim kitapları okuyup bana gelecekler ve 20 dakikalık bir süre zarfında kitap ile ilgili bir sunu hazırlayacaklar. Daha sonra ben de onlara kitap hakkında bir kaç soru soracağım. Anlaşmanın özü bu.
Hangi kitapları önerdiğime gelince; Doğaperest - Erezyon Dede ve Korku Kültürü. Bunlardan herhangi biri olabilir.
İnsanı kurtaran, geleceğini kurtarır. Çocuklar bizim geleceğimiz.
Sofraya oturur oturmaz "Sofra duası yapabilir miyiz?" diye soruyorlar. Ben de "çok mutlu oluruz" diyorum.
Deniz Işık önce Tanrı'ya şükrettikten sonra başlıyor duaya " yiyeceğimiz bu yiyecekler artsın eksilmesin... Pide olsun, kısır olsun, karpuz olsun, hepimize afiyet olsun...
Çok gür bir sesle edilen bu dua, site içinde yankılanırken çocukların yüzlerindeki ciddiyet ve sevecen ifade, sofraya bambaşka bir renk katıyor.
Yemekten sonra elbirliği ile sofrayı topluyoruz.
Tekir, bu tür fırsatları asla kaçırmaz.
Belirlenen saatteki servis aracına yetişmek için eşyaları Kamil Durcan'nın traktörüne yüklüyoruz. Çarşıya olan uzaklık 4 km civarında.
İzciler mutlu olsa gerek ki liderleri onlardan tekmil alıp bizlere izciler adına teşekkür ediyor.
Biz de onlara teşekkür ediyoruz. Onlar sayesinde yalnız kalmadık.
Güle oynaya yola çıkıyorlar.
Geleceğe doğru...
Pek çok insana bu yaşadıklarımız manasız gelebilir. İçlerinden gülebilirler de...
Ben insanı arıyorum. Başka şansım var mı?
Her fırsatta zorladığım bu...
Say Yaylası'nda Artvin'de Ağrı'da insanın olduğu her yerde, insanı arıyorum!
-!..
50 yıl öncesini hatırlıyorum. İzciler o zamanlarda da Çamkoru'ya gelir kamp yaparlardı. Çamlıdere izcilerin her yıl geldikleri bir ilçedir. Böylede kalmalıdır. Bu yazıyı yayınlamadan bir gün önce bu görüntüleri elde ettim. İzciler ilçeye hoş bir görüntü kazandırıyor. "Onarla daha fazla ilgilenmek lazım" diye düşünüyorum.
Bu etkinliklere ilçe belediyesi mutlaka bir katkı koymalıdır.
Yapılacak bir yarışma sonrası evine bir bisiklet ile dönen küçük bir çocuğun sevincini bana anlatabilir misiniz?
-!..
İnancım bu yönde.
İnançsız devirler,
kendilerinden sonra gelecek nesilleri
çatıştıracak batıl inançlı devirlere gebedir.
Snellman