Şimdi Kuşlar Nereye Konacak?


Sn. Seyit Ahmet Atalık
1932 - Çamlıdere

Tarih, 3 Mayıs 2008 günlerden cumartesi...

Sık sık Çamlıdere'ye gidip geliyorum.

Çamlıdere, ilkbaharı Ankara'ya göre bir ay geç yaşıyor. Ben çiçek ve ağaç dikmeye çalışırken Belediye ağaç kesiyor!

İnsanlar üzgün ve çaresiz...

Kendi hayatını bile gerektiği gibi sorgulayamayan insanımız, doğal olarak yapılan bu yanlışı da sorgulamaktan çok uzak...

Bazı esnaflar ağaçların kesildiğinin farkında bile değil.

Bu işin diğer üzücü yanı...

Pazar yerinde dolaşırken yanıma yaklaşan Sn. Seyit Ahmet Atalık "Gel Mehmet Bey gel benimle" diyerek beni kesilen ağaçların yanına götürüyor. Bu sefer kesilen akasya ağaçları 70 yaşında...

Akasya ağacı 200 yılına kadar yaşayabiliyor.

Kuvvetli kök sürgünü yapabilen akasya ağacı, havanın azotunu tuttuğu için toprağı iyileştirme özelliği var. Bunun dışında çok az bakım isteyen ağaç, tabir-i caizse kendi başına ayakta kalabiliyor.

Tabii ki onu rahat bırakırsak!

Oturduğum siteye geçen 2 sene evvel 40 tane diktim. 37 tanesi tuttu. 3 tanesinide geçen sene yeniledim.

Ağaçların kesildiği yer Müftülüğün hemen yanı başı! Aslında işin üzücü bir yanı da bu...

Ağaç hakkında Hz. Muhammed "Kıyametin kopacağını bileseniz bile elinizde bir fidan varsa dikin " dedikten sonra "Müslüman'ın diktiği her fidan onun sadakasıdır" demek sureti ile ağaca verdiği önemi seslendirmiş oluyor.

İslamiyet öncesi Şamanizm'i benimseyen bizlerin bu inanç sistemi içinde de ağaca verdiği önemi hepimiz biliyoruz. Tüm bu bilinenlerden sonra "hangi gerekçelere payandalanarak ağaç kesimi savunulacak" merak ediyorum doğrusu.

Yeni sürgünler, olup biteni anlamakta güçlük çekiyor.

Şimdi sizlere bir kitap önereceğim. Daha sonra da bu kitaptan yapmış olduğum küçük bir alıntıyı sunacağım.

Belki bu suretle ne demek istediğimi daha iyi anlatabilirim.

Hayata dört elle sarılmak için kendince yapabildiği bu kadardı...

Şimdi bir sokak arasında sessiz ve sitemkar...

Onun hüznünü paylaşan insanlar her zaman vardır ve olacaktır.

Bizler uzun yılların emeği koca koca ağaçları sorgusuz sualsiz bir çırpıda keserken Batı dünyası acaba hangi ışığın ardından koşuyor dersiniz?

-!..

Onlar, yani her yeri geldiğinde "gavur" diye sıfatlandırdıklarımız, griyi yeşile döndürmeye çalışırken...

Bizler, yeşili griye döndürüyoruz...

Zaman zaman da olsa "bu yazıların avcılıkla ne alakası var?" şeklinde bir kanıya sahip olabilirsiniz. Benim, var olan durumdan vazife çıkartarak, kendime yüklediğim misyonun bir parçası da "bu ilintileri ortaya çıkartmak!"

Yeri geldi bu konuda bir örnek vermek isterim. Sn. Hayrettin Karaca bu ülkenin yetiştirdiği nadir değerlerden biridir. Yazmış olduğu bu kitabı okuyunca yakın çevrenizde oluşan bir çok aksaklığın neden kaynaklandığını kolayca anlayabileceksiniz.

Kitabın 247. sayfasından yaptığım alıntı ağaç kesme kültürünün nerelere kadar uzandığının somut bir belgesidir.

Mutlaka okunması gereken bir kitap arıyorsanız...

Sn. Doğan Cüceloğu'nun "Korku Kültürü" adlı kitabından kısa alıntılar yaparak fotoğrafların arasına yerleştirmeye çalıştım. Bakın Sn. Cüceloğlu kitabında neler anlatıyor.

(...) Halkın kullanımına açık alanların temizliğinden neden sorumluluk almadığımızı şu ana kadar açıklamadık. Açıklayabildiğimiz zaman, insanımızı ve toplumumuzu anlama konusunda önemli bir adım atmış olacağız.

(…) Ülkemin, halka açık kullanım yerlerinin bu kadar pis olmasını kabul etmek bana dokunuyordu. İçimde bir öfke vardı;burayı pisleten insanlarla konuşsak ve onlara sorular sorsak, o kadar emindim ki büyük bir çoğunluk, kendinden başka herkesi sorumlu gösterecekti. Ve arkamızı döndüğümüzde yine bildiklerini yapmaya devam ederlerdi.

Daha sonra içimdeki öfkenin burayı pisletenlere değil,onlara analık babalık, amcalık, dayılık, öğretmenlik, imamlık, müftülük, muhtarlık, belediye başkanlığı, kaymakamlık, valilik yapanlara yönelik olduğunu fark ettim. Halka açık alanların temizliğiyle hiç ilgilenmeyen bu yetiştirici, eğitici, yönetici ve lider kadrosunun sorumsuzluğunu nereye koyacağımı bilemedim.

Bu fotoğrafları Kızılcaören Vadisi'nde çektim. Yaklaşık bir ay önce...

(...) Kendimi bir ana babayla, öğretmenle, muhtarla, kaymakamla konuşurken hayal ettim; bu insanların, onları hangi konuda, neden sorumlu tuttuğumu anlamakta zorluk çekeceklerini düşündüm. "Yurttaş olmak" bayramlarda söylev vermek ya da söylevi uslu uslu dinlemek ve sorulan sorulara "münasip" yanıtlar vermek olarak tanımlanmıştı.

Peki, basın bunu konu edinip, sorumluluğu üstüne almış mıydı?

Hayır!

Peki, esnaf kuruluşları bunu konu edinip kendilerine bir görev çıkarmışlar mıydı?

Hayır!

Düşündüm bu kitabı okuyacak kaç okur, "Gittiğiniz her yerde çöp görmek orunda mıydınız?" diye düşünerek çöplerle ilgili anlatılanlardan rahatsız olacak.

Ne düşünüyorsunuz? Bu pisliğin sorumluları sizce kim olabilir?

Bu yazının avcılıkla ilintiis var mı?

-!..

Bu alan Kızılcahamam Milli Parkı'nın hemen yanı başında.

Hangi gün giderseniz gidin pislikten geçilmiyor.

-!..

(...) Daha sonra çevremde ki eğitimci arkadaşlarımla konuşmalarım aklıma geldi. Bizim ülkede ki halkın kullanımına açık yerlerin pisliğinde ve bu konudaki genel ilgisizlikten söz ettiğimde, çok sık kullandıkları bir yanıt var: ‘Batılı ülkeler ne yapıyor? Kendi ülkelerinin dışındaki yerleri kendi atıkları için çöplük olarak kullanmak istiyor!

Yani, sadece biz pis değiliz, onlar da bizim gibi pis demek istiyorlar herhalde. Ve bunu söyledikten sonra, "Gördün mü biz adamı ne hale sokarız" bakışıyla hafif gülümsüyorlar. Ve bu insanlar, bu ülkenin "aydını." Belki o nokta da haksız da değiller ama bu ülkenin aydınının akıl yürütüşü ve kendi ülkesinin sorununa anlam verme tarzı, kendilerini aklamak için başkalarının yanlışını gözümüze sokmaları, bu insanla arasında kendimi yapayalnız hissetmeme yol açıyor. Sf.121-122

Aluç Dağı'da aynı durumda...

Geyikli Baba Türbesi'nin civarını görmeniz lazım. (Cibilli Baba)

Uruş Beldesi'ni de...

Uruş Ankara'ya 125 Beypazarı'na 25 km mesafede. Toros yaylalarını andırıyor. Kasabanın içi güzel ama çöpler her yerde gelişi güzel atılmış. İnsanlar sadece evlerine özen gösteriyor. Bu durum bahçe çitleri ile sınırlı. Çitin ötesinde kıyamet kopsa onu ilgilendirmiyor.

Kasabanın çöpleri 10 km ötede Uruş istikametine akan bir dere kenarına dökülüyor.

Bu sene sel gelmiş!

Bunu mazeret olarak seslendiriyorlar...

Ne bekliyordunuz? Ne gelecekti!

Ya yel, ya da sel... Çöpler kendi kendine yok olmaz ki!

Ben bu faciayı fotoğraflarken aşağıda piknik (!) yapanların dikkatlerini çekmiş olacağım ki bizleri
yemeğe davet ettiler... Ne diyeceğimizi bilemedik.

-!..

(...) Bir çeşmeyi geçtik, çeşmenin başında iki araba, kadınlar çocuklar, tabii çamur ve çamurun etrafında pislik, yolun solunda çukurlar var, çukurların içine su birikmiş ve çeşmeye gitmek için vıcık vıcık çamura basmak gerekiyor. Bu çukurlar aynı zamanda çöplük olarak kullanılıyor. Çöp atmaya besbelli kimse de bir şey demiyor. Şimdi aşağıya doğru iniyoruz.Otlar var, her taraf çöp içinde. Sf 127

Sinop Yarımadası'nı kıyıdan gezerek kentten ayrılmak istedik ve Timur’un dün koşarak gittiği yolu izledik. Tepede en güzel manzaralı yerde durduk. En güzel manzaralı yerin en çok çöplüğe dönüşmüş olduğunu gördük, resimlerini çektim.

Timur böyle güzel manzaralı yerlerde pislik görünce, hükümet ve yerel yönetimden önce, neden iş adamları bir araya gelip bir şeyler yapmıyor, sorgulamasını yapıyor. Ona göre, ortamı temiz tutarak daha iyi ş yapacaklarını işadamları görebilmeliler. Burada açılacak bir ‘cafe’ ne kadar güzel iş yapar, diye düşünüyor.

Gerçekten şahane bir manzarası var ve havası, yazın bu sıcağında tertemiz ve püfür püfür .

Hawaii’ye benziyor; kayalık, açık deniz, küme küme bulutlar. Ama nereye baksan kendini pislikle çevrilmiş görüyorsun. Sf.126

Çamlıdere hak etmediği bir kulvarda!

Kısacası 2. ligde...

Aslında olması gereken yer şampiyonlar ligi...

Komşu ilçe Beypazarı'ndan ne farkı var?

Safranbolu'dan ne farkı var?

Sizce ilçede eksik olan ne?

Eksik yok. Fazla var! Anlatacağım bu fazlalıkları.

Şimdi sadece yanlışları görmeye çalışalım.

İlçe merkezinde evlerin arasında ahırlar var!

Var olan yasal düzenleme bildiğim kadar ile buna izin vermiyor.

Başıboş hayvanlar sabah ahırlarından çıkarak yaylaya gidiyor...

Kendi başlarına!

Akşam da evlerine dönüyorlar! Bu olacak iş mi? Şimdilik meydana gelen kazalarda sadece inekler öldü!

Ya yarın birileri ölürse!

Bunun sorumluluğunu kim üstlenecek?

Var olan benzer durumlar için Çetin Altan bir yazısında şöyle diyor;

(...) Ne var ki Türkiye’in oligarşik yapısı; -isterse seçilmiş, ister atanmış olsunlar- Hazine’den geçinmeli mesleksiz “mevki sahipleri” nin, kendilerini “devlet” olarak görmesi; yönetilen yığınları da kendi koltuk çıkarlarına göre sürekli bir hipnoz altında tutması; çalkantılı bir dönemin zembereğini kurmada.

(...) Türkiye’ deki “zamansız ölümler” ki; buna trafik kazaları, töre cinayetleri, kan davaları, sokak kavgaları, sağlık sektöründeki yetersizlik ve askeri çatışmalar da dahil; AB üyesi ülkelerin hiç birinde rastlanmayacak kadar yoğun...

Geçmiş yazılarımda "ülkeyi kötü günler bekliyor" diye bir kaç kere yazmıştım.

Çamlıdere'de alışveriş hemen hemen yok gibi...

Kızılcahamam termal turizmin etkisi ile biraz daha şanslı. Sıcak su bittiği an (!) işlerin çok zorlanacağı kaçınılmaz.

Yıllardır alışveriş yaptığım "Bizim Kasap" hiç yaşamadığı kadar bir durgunluk yaşıyor. Dilerim ki bu işyeri bu sahneyi bir daha hiç yaşamasın.

Sn. Ali Vural

Sn. Ali Vural " Millet hazırı yiyiyor, vatandaşın tamamı borç içinde... Et fiyatları şu an için düşük. 150 hayvan besliyorduk, bu sayıyı şimdi 20'ye düşürdük. Hayvancılık teşvik edilmezse korkarım ki gidişat daha da kötü olacak" diyor. Yolunuz Kızılcahamam'a düşerse mutlaka "Bizim Kasap"a uğrayın hem iyi bir et alın, hem de bu süre içinde Ali ile sohbet edin. Ali size içinde yaşadığı toplumun bir analizini yapsın. Önce onu dinleyin. Daha sonra da televizyonların ana haber bültenini sunan ünlü sunucuları dinleyin. Sonra karar verin "hangisi daha gerçekçi, hangisi daha güzel anlatıyor diye..."

1 Mayısta Show TV spikeri yaşanan olayları anlatırken işçiler için "Polise karşı dirayet gösteriyorlar" diyebiliyor!

Aklınca "dirayet" kelimesine "direnme" anlamı yükleyerek zengin bir Türkçe dağarcığına sahip olduğu yönünde izlenim yaratma çabası içinde bulunan bu hanıma birileri "dirayetin" karşı tarafa değil, kendi içinde sergilenen bir tutum olduğunu anlatması lazım diye düşünüyorum.

Aynı gün bir ekonomi kanalında, iki firmanın da aynı şirkete ait olduğunu ifade etmek için "eküri" benzetmesini yapabiliyor. Aile içinde ata meraklı birileri olsa gerek ki "aynı ahırın atları" benzetmesini sıkılmadan seslendiriyor.

Müjde Ar da magazin programında "Kız tekeler" diyor. Ben de pes diyorum.

Hem kız olacak hem de teke! Nasıl oluyorsa...

Özde, Ali Vural ileride Kızılcahamam İlçesi içinde bir anda parlarsa bilin ki bu benim için bir sürpriz olmaz.

Müthiş bir belediye başkanı olur.

Sn. Şakir Öner - Sn. Halil Öner

"Çamlıdere'de Yaşam" başlıklı yazımda yeri geldiğinde "kaybedilen değerlerden" bahsetmiştim. Kızılcahamam'da manav dükkanı işleten ikiz kardeşler, özlem duyduğumuz değerleri kaybetmemiz için savaş veriyorlar. Bir gün bir yaşlı hasta, veya hamile bir kadının canı çeker diye evinizde meyve sakladığınız hiç oldu mu?

Kara kışın ortasında örneğin dut gibi, karpuz gibi...

Bu örnek davranışın öyküsünü dinlediğinizde "Bu toplum hala nasıl oluyor da ayakta kalabiliyor?" sorusunun yanıtını bulmuş oluyorsunuz. Mutlaka seslendirilmeli diye düşünüyorum.

Çamlıdere'de cuma günleri kurulan ve pazarın bereketli olması yönünde yapılan dua da kaybedilmemesi gereken değerlere örnek teşkil edebilecek bir davranış biçimidir.

Cuma sabahı / Çamlıdere / 2008 Mayıs

Nazar Mandıra - Sn. Kemal Güzel

Kızılcahamam esnafı Çamlıdereli esnafa göre çok daha aktif... Her gittiğimde yeni bir şeyle karşılaşıyorum. Bu dükkanda temiz ve lezzetli ürünler bulma şansınız her zaman var.

Yeri geldi... Şimdi sizlere bir lokanta önereceğim. Kızılcahamam'a yolunuz düşerse pazar yerinin içindeki bu lokantaya uğramadan geçmeyin. Kulaklarımı çınlatacağınızdan hiç şüphem yok. Tabii ki iyi yönde.

Çamlıdere'de "öncelikler" in yeterince irdelenmediğini düşünüyorum.

Trafik akışı açısından son derecede tehlikeli bir kavşağa çocuk parkı yapılıyor.

Geçen sene bu kavşakta 3 kişi öldü!

Bu kavşakta bir "kör nokta" var...

Tıpkı önce yapılan, daha sonra "görüşe mani" olduğu gerekçesi ile yıkılan köprüde olduğu gibi!

Kızılcahamam istikametinden gelen araçlar Yayla Mevkii'ne dönerken büyük ölçüde bir sıkıntı yaşıyor.

Bu park bir gün mutlaka sorun yaracaktır. Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur.

Ayrıca Çamlıdere'nin her yeri park...

Çamlıdere'yi temiz tutmak bile başarıdır.

Vatandaşa bu bilincin aşılanması gerekiyor.

Gelin görün ki ören yerleri pislik içinde

Çeşme başına bakar mısınız?

Bu hafta sonu 4-5 yabancı uyruklu bu sahada dolaşıyordu. Kimbilir hakkımızda ne düşünmüşlerdir...

Kös Yayla

Kös Yayla/ 2008 / Mayıs

Aslında Çamlıdere Ankara'nın en güzel ilçesi.

Kirletmesek...

Ağaçları kesmezsek...

Yönetilenler, yaşadıkları her türlü sorunun kendilerinden kaynaklandığını anlayana kadar, geçecek süre zor ve zahmetlidir. Bunun "kader" şeklinde tanımlamak ise en hafif tabir ile aymazlıktır.

 

Hiç bir iş başında bulunan adamın seviyesinden yukarı çıkmaz

E.W.Wilcox

21 Mayıs 2008 / Ankara

Bu yazı 6470 kez okundu...