Çamlıdere'de Yaşam
Sn. Sıtkı Erkaya
Bahar geldi...
Tanrı fırsat verirse bu yılda zamanımın çoğunu Çamlıdere'de geçireceğim.
Şimdilerde sıkça gidip gelmeye başladım bile...
Bahçe ile uğraşıyorum. Evin de bakıma ihtiyacı var. Kış sert geçince, en başta su tesisatı alarm veriyor.
Malzeme almak için sık sık çarşıya inmek zorunda kalıyorum.
Bugün durum farklı!
Kuşlar için buğday almam lazım.
Beni beklediklerini düşünüyorum. Onların umutlarını kırmamam lazım!
İlçe merkezi evime 4 km mesafede. Doğruca zahire satılan bir dükkâna gidiyorum.
Ortalıkta neredeyse ölüm sessizliği hakim...
İşyerinin sahibi ortalıkta yok.
Can sıkıntısından insanlar dükkânlarında duramıyor.
Ekonomi sıkıntılı olursa, insanlar doğal olarak her türlü harcamadan kendilerini uzak tutarlar.
Bunun tek istisnası gıda işi ile uğraşanlardır. Herşeyden kısıntı yapılır. Boğaz hariç.
Gelin görün ki Çamlıdere'de lokantalar da boş...
"Böyle bir sene görmedik" diyorlar.
İçerideki tek müşteri de benim arkadaşım...
Dükkan sahibini beklerken yanıma yaklaşan bir bey; "Merhaba Mehmet Abi, size bir çay ikram etmek isterim" diyor. Teklif o kadar sıcak ki reddetmek mümkün değil. Üstüne üstlük bana adımla hitap ettiğine göre beni de tanıyor olması lazım.
Nereden?
Ben bilmiyorum.
Nasıl olsa öğreneceğim.
Beraberce yolun karşı sırasındaki işyerine geçiyoruz. Sn. Ömer Erkaya ile tanışmam böyle oluyor.
Sn.Ömer Erkaya
Çaylar geliyor muhabbet başlıyor. Çok kısa sürede aramızda fikir birliğinden kaynaklanan hoş bir yakınlık oluşuyor. 1958 doğumlu olan Erkaya yaşamının çok büyük bir kısmını Çamlıdere'de geçirmiş. Şu anda Türk Telekom'un tahsilat işlerini yapıyormuş.
Benim sormama fırsat bırakmadan yazılarımı okuduğunu seslendirince, işin aslı meydana çıkıyor.
Ortak paydamız Çamlıdere'nin sorunları...
Karşılıklı konuşmak sureti ile bunun sebebini tespit etmeye çalışıyoruz.
Fikir birliği içinde olduğumuz konu başlığı Çamlıdere'de üretim olmadığı yönünde. Genç nesil Ankara'ya göç etmiş. Çamlıdere köylüsünün üretip sattığı herhangi bir ürün yok. Tarım da hayvancılık da bitmiş.
Köylü yoğurdu, yumurtayı süpermarketin tezgahından alıp köyüne götürüyor. Durum içler acısı.
İlçede bulunan yaklaşık 50-60 esnafın 10 tanesi az çok iş yaparken geriye kalanlar zor günler yaşıyor.
İş yapanlar da, halkın zorunlu olarak alış-veriş yapmak mecburiyetinde olduğu yerler....
Benzinci, tüpçü ve süpermarket gibi...
Diğer esnaflar yaz aylarında gelen yabancılardan kazanılan paralar ile geriye kalan 9 ayı idare etmeye çalışıyorlar.
Kısacası durum vahimden de öte...
Burada yaşayan insanların gelecekle ilgili tek umudu, yer altından çıkartılacak sıcak suya endeksli.
Ne kadar ilginçtir ki sıcak suyun çıkarılmasını isteyenlerin başında Çamlıdere'li olmayanlar geliyor.
Ciddi emek sarfeden öğretim görevlileri varmış. Ben henüz bu insanlarla tanışma fırsatı bulamadım.
Anladığım kadarı ile bilgililerin yetkisi, yetkililerinde bilgisi yok.
Bir diğer söylenti de "sıcak suyun çıkmasını istemeyenlerin var olduğu" yönünde...
Geçmişte yapılan bir yanlışlık sonucu "Çamlıdere'de sıcak su yok" şeklinde bir rapor tutulmuş. MTA Enstitüsü'ne her gittiklerinde "sizde sıcak su yok" diyerek bu eski raporu yüzlerine dayıyorlarmış. Bu rapor ise, zamanın belediye reisinin ilçeye gelen uzmanla yeterince ilgilenmemesi üzerine kızgınlıkla tutulan bir rapormuş.
Bana anlatılanlar bu yönde...
"Niçin olayın üzerine bir kere daha gitmiyorsunuz?" dediğimde,
Ömer Bey "Çamlıderelilerin genlerinde yavaşlık hakim" diyerek konuya oldukça geniş bir anlam (!) kazandırıyor.
Bu arada Meşeler Köyü Muhtarı Sn. Mehmet Ali Ceylan'da aramıza katılıyor. Onun da düşünceleri benzer izler taşıyor.
Sn.Ömer Erkaya - Sn. Mehmet Ali Ceylan
Sohbetin koyu yerinde Ömer Bey'in babası içeri giriyor.
Sn. Sıtkı Erkaya
86 yaşındaki Sn. Erkaya geçmişte Maliye Bakanlığı'nda tahsildar olarak çalışmış. Sıtkı Dede'nin tüm yaşamı Çamlıdere'de geçmiş. Bu bağlamda önemli tespitleri var.
Tanışma faslından sonra o da sohbete katılarak, halkın çalışma azminin kırıldığını, tembelliğe alıştıklarını, ayakkabılarının altının delik olduğunu ama fötr şapka giydiklerini söyleyerek kara mizah yapıyor.
Söyledikleri bununla sınırlı değil. "Geçmişte köylü ununu kendi üretirdi. Şimdi unu bile çarşıdan alıyorlar. Şu anda Çamlıdere köylerinde üretilip satılan herhangi bir şey yok" diyor.
Çok çarpıcı bir örnek daha vererek "1970 yılında bir paket sigara almıştım. Babam 1 ay yüzüme vurdu. Şimdilerde kim kime, dum duma!.. Bazı değerleri kaybettik" diyor.
Ben de her seferinde bunu söylemiyor muyum?
Pek çok değer anlayışını kaybettik.
Aile kavramı çok büyük yara aldı.
Bunda, yazılı ve görsel basının çok büyük bir payı var.
Marifetmiş gibi sabahtan akşama kadar sulandırılmış hayatlardan cıvık cıvık örnekler sunuluyor.
Kim kimle evlenmek istiyormuş!
Çok mu önemli?
-!..
Kim kimi nasıl aldatmış!
-!..
Pespayelik diz boyu.
Bu tür programlar günün en önemli saatlerinde kendilerine yayın zamanı bulabiliyorlar.
Buna karşı; halkı düşünmeye sevk eden, ciddi konuların tartışıldığı programlar ise gece yarısına kaydırıldı. Örneğin, Siyaset Meydanı gibi... Daha başkaları da var.
Gazetelerin orta sayfalarında karış karış, yalan yanlış haberler...
Gazelerin bir çoğunda köşe yazarları kadın erkek ilişkileri üzerine hemen hemen her gün yazı yazıyorlar.
Seslendirilmesinde bir gram kamu menfaati olmayan haberlerden ortalık toz duman...
Kimi zaman reyting, kimi zaman da popülizm uğruna....
İlgi alanımız yabanhayatı olduğu için aşağıdaki örnek de bu bağlamda...
Önce okuyalım.
Kızılırmak'ta dev yayın balığı
Kırıkkale'de amatör bir balıkçının oltasına dev bir yayın balığı takıldı. Alınan bilgiye göre, Kırıkkale'de 20 yıldır amatör balıkçılık yapan Gazi Yıldırım'ın oltasına, avlanmak için gittiği Kızılırmak'ın Develioğlu Köprüsü kesiminde dev yayın balığı takıldı. Suya atlayan balıkçı, olta misinasını kopararak kaçmaya çalışan dev balığı kucaklayarak karaya attı.
20 yıldan bu yana bir hobi olarak amatör balıkçılık yaptığını söyleyen işçi emeklisi Yıldırım, ilk defa bu büyüklükte bir balık yakaladığını söyledi. Gazi Yıldırım şöyle konuştu:
"Oltama yakaladığım küçük bir balığı yem olarak taktım attım. Bir süre sonra oltamın zili çaldığında çekmek istedim. Ancak balığın büyük olduğunu gördüm, sağa sola sert hareketler yaptığından oltamın misinası koptu, ben de hemen suya atladım, boynundan yakaladığım gibi kenara çıkarttım. Balığı tek başıma güçlükle kaldırdım. Yakalamaya çalışırken elim kolum kesikler içinde kaldı." Boyu 1.5 metre olarak ölçülen balığın ağırlığının 30 kilo gram olduğu bildirildi. 13 Nisan 2008 Pazar / Hürriyet Gazetesi
Güler misiniz, ağlar mısınız!
Amatör balıkçılığın nasıl yapılacağını düzenleyen kurum, Tarım Bakanlığı'na bağlı Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü.
Amatör (Sportif) Amaçlı Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen 1/2 Numaralı Tebliğ Yayımlandığı R.Gazete:
19.10.2007-26675 Tebliğ No: 2007/4
Bu tebliğe göre 1 nisan - 30 nisan arası yayın balığı avcılığı yasak!
Siz, bu yasaklanmış eylemi topluma bir marifetmiş gibi duyurursanız, bizler doğruyu nasıl öğreneceğiz?
Bu nasıl bir anlayıştır?
-!..
Bu sorgulamayı yaparsanız... Balık bir anda "mart" ayında tutulmuş olur!..
Belki de geçen sene...
Halbuki"balıkçı kazara oltasına takılan yayın balığını avlanma sezonu başlamadığı için suya saldı" diye bir haber yapılabilse....
Önce o balıkçıyı, sonra da onu haber yapan gazeteciyi yürekten alkışlardım.
"En az yüz sene daha beklerim" diye düşünüyorum.
Geçen sene Çamlıdere'de Yayla Mevkii'nde hafta içi ve avın yasak olduğu bir günde ellerinde birer tavşan olan iki avcıyı polisin özverisi sayesinde yakalatmıştım.
Sonra ne oldu?
-!..
Ben de bilmiyorum. İlgili birileri varsa (!) sorsunlar da biz de öğrenelim.
Çamlıdere'deki durgunluğu Kızılcahamam'da yaşıyor.
13 Nisan 2008 Pazar günü saat 12:05 / Kızılcahamam
Pazar esnafının durumu içler acısı...
Tezgah sahipleri ile tek tek konuşuyorum. Hepsi de aynı şeyi söylüyor.
Pazarda alış-veriş, öğleden sonra saat 16:00 da başlıyormuş!
Neden? diye sorduğumda; "Halk bizim 1-2 saat içinde toparlanacağımızı biliyor. Bu durumdan faydalanarak fiyatların ne pahasına olursa olsun düşeceğini öngörüyorlar. Onlar da çaresiz biz de..." diyerek öykülerini sonlandırıyorlar.
Ülke esnafı ile halkı ile kan ağlıyor.
Tüm olumsuzluklara rağmen insanlar kadercilik anlayışına bağlı olarak mutedil ve mütevekkil.
Kime sorsan "Borcumuz yok. Buna da şükür" diyorlar.
Onları ayakta tutan tek güç inançları...
Tartışıyorlar, "televizyon bir eğitim aracı mıdır, yoksa eğlence aracı mıdır?"
Bence eğlence aracıdır eğlence... Özellikle az gelişmiş ülkelerde...
Çok değil, az kaldı!
Keyiften (!) dört köşe olacağımız günler..
Karamsar olmamak lazım.
3 çocuk yapın geçer.
Çocukların da futbolcu olması yönünde gayret sarf edin. Vergi muafiyetinden istifade ederler.
Kalkınmanın tek yolu bu!
Yaşlandıkça sağlığımı kaybedeceğimi biliyordum da, aklımı zayi edeceğimi bilemedim.
28 Haziran 2007 tarihinde yazmış olduğum "Çok Baraşuk" başlıklı yazımın "Diğer Yazılarım..." başlığının altındaki sıra numarası 200.
Şimdi size bir kere daha Hazır Kuvvet Dede'den bahsedeceğim. Bu konunun "nasıl geliştiğini" öğrenmek isteyenler ise 199 No'lu yazıyı da okumalıdır...
Ömer Beyi'n yanından ayrıldıktan sonra uzun zamandır ziyaretine gidemediğim Hazır Kuvvet Dede'ye uğramak istiyorum. Tabii ki ona her zaman yardım eden Kamil Durcan ile...
Dedeyi görmeyeli neredeyse 8 ay oluyor.
Dedeyi bu sefer yüzüstü yatarken buldum. Bu şekilde yatarak sırtını dinlendiriyormuş.
Nene ise yine dedenin hizmetinde. Bu büyük savaşın baş aktörü bence nene...
Örnek "Anne" örnek "Kadın" bu.
Nene, çok kısa sürede bize yiyecek bir şeyler hazırlıyor. "Yakın zamanda bundan daha çok özveri ile hazırlanmış herhangi bir sofraya oturmadım" dersem bana inanın.
Hazır Kuvvet Dede yattığı yerden 9 ay süreyle sadece bu manzarayı görebiliyor.
Dedeyi, "yaşamın içine, hayatın içine döndüren motosikletin önemini bundan daha iyi hiç bir şey anlatamaz" diye düşünüyorum. İnşallah havalar ısınınca onu tekrar dolaşırken görebileceğiz.
Geçen bu zaman dilimi içinde Dede'ye daha uygun bir ulaşım vasıtası almak istedik. Konya'da üretilen Kanuni marka bir araç işimizi görecekti.
Ama ne çare ki 10 milyara yaklaşan faturayı karşılayabilecek birikimi gerçekleştiremedim.
Bu sıkıntımı zaman zaman değerli dostum Kaan Otçu ile paylaştığım zamanlar oldu.
O da duyarlılık göstererek bu durumu yakın çevresi ile paylaşmış.
Yazıları okuyanlar ilgi göstermiş. Yardım etmek istemişler.
Sn. Otçu, 11 Nisan 2008 Cuma günü banka havalesi ile bana 3.000 YTL gönderdi.
Bu parayı başta Ülker A.Ş.'nin katkıları ile olmak üzere, Sn.Kaan Otçu, Sn.Bülent Taşar ve Sn.Nurtaç Önvural aralarında toplamışlar.
Bana düşen de bu iyi insanların yardımlarını yerine ulaştırmak oldu.
Şimdi izninizle bu hayırsever insanlara teşekkür etmek isterim. Dede adına, kendi adıma...
Hem de en içten gelen duygularımla.
Bu para ile Dede evini onaracak!
Acil ihtiyaçlarını karşılayacak.
Göstermiş olduğunuz bu incelikle hepimize yaşam sevinci verdiniz.
Halâ, iyi insanların var olduğunu bilmenin mutluluğunu yaşıyoruz.
Topluma örnek oldunuz. Ne kadar teşekkür etsem azdır...
Çamlıdere'nin yeniden yapılanma yönünde ciddi bir hamleye ihtiyacı var.
İlçenin girişi, çöp döküm alanı!
Siz, Çamlıdere'ye ilk defa gelmiş olsanız, bu manzara karşısında ne düşünürsünüz?
-!..
Tüm hizmetleri ilçe belediyesinden beklemek de büyük haksızlık olur.
Derelere bu çöpleri kim atıyor?
-!..
Hemen şimdi!..
Bu ay içinde...
Sezon başlamadan elele versek ve yayladan gelen dereyi baştan aşağı temizlesek...
Ne dersiniz?
Çok mu zor!
Okuldaki öğrencilerle yapsak bu işi!
Yarışmalar düzenlesek, ödüller koysak...
Bu eylem onlara "çevre bilinci" aşılamanın güzel bir başlangıcı olamaz mı?
Hangi gün, hangi saat denilirse en önce ben varım.
Kaç gün çalışılacak ise hepsine talibim.
Çamlıdere'yi sevenler, neredesiniz?
-!..
Çamlıdere /2007
Ben Çamlıdere insanının bu kötü gidişe son vereceğine olan inancımı muhafaza ediyorum.
Çamlıdere geleceğin parlayan yıldızı olmaya adaydır.
Ankara'ya 1 saat mesafede bu kadar güzel bir yerleşim yeri yok ki...
Söz sırası Çamlıderelilerde....
İnanmak büyük şeydir, her şeye can verir.
Bir ulus bir kez inanmaya başladı mı pek çabuk verimli
ve
ruh yükseltici bir güç olur.
Thomas Carlyle