Körler Memleketinde Şaşılar Padişah Olur
9 şubat 2008 / Sıhhiye Meydanı
20 Ocak 2008 Pazar günü Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan bir haberden öğrendiğimize göre, Antalya ili Gazipaşa ilçesi sınırları içinde, kara avcılığı süresiz olarak yasaklanmış.
Bu kararın altındaki imza, ilçe kaymakamı Sn. İsmail GÜLTEKİN'e ait.
Sn. Gültekin'in yabanhayvanlarının nesillerini sürdürebilmesi için almış olduğu bu karar, içerik bağlamında doğru, ama mevcut yasalara göre de yanlıştır.
Neden doğrudur?
Çünkü hali hazırda ülke genelinde yabanhayatı her geçen gün "bitiş çizgisi"ne doğru hızla yaklaşmaktadır. Kamu yönetiminden sorumlu bir idarecinin de yapması gereken; en azından kendi yetki sınırları içinde bu yanlış gidişe "dur" demek olmalıdır.
"Ortak akıl" bunu emretmektedir.Yapılan da budur.
Neden yanlıştır?
Çünkü yürürlükte olan 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu bu yetkiyi kendisine vermemiştir!
Hal böyle olunca, Sn.İsmail Gültekin'in, iyi niyet içeren bu davranışı, şimdilerde kendisine dönük yıpratma kampanyasına dönüşmüştür.
Çünkü fırsat çıkmıştır!
Kaymakama öyle bir ders verilmelidir ki, neticede "Lanet olsun" demek zorunda kalsın!
Hakkında soruşturma açılsın ki, en azından kaymakam yara alsın.
-!
Niye? Çünkü sonuçta "avcılara dönük bir popülizm yapılacaksa" bundan daha iyi bir fırsatı olamaz.
Niçin? Çünkü kaymakamın kolayca "açık" düşürüleceği bir konu yakalanmıştır.
Neden? Çünkü, kaymakam yara alırsa bir diğerine (!) örnek gösterilebilir!
Bu olacak iş mi!
Bu problemin çok daha "şık" çözüm yolları vardı.
Önce diyalog, sonra bu talebin yazıya dökülmesi, en son tercih edilecek yol; yazılı şikayet.
Kaymakam hakkında yapılan şikayet dilekçesinde "Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nü de güç durumlara düşürebilecek..." denilmek sureti ile de tabir caizse "kaş yapayım derken göz çıkartılmıştır".
-!..
Milli Parklar Genel Müdürlüğü, kendi konumunun ne olduğunu bilmiyor mu?
-!..
Bir başka kurumun, bunu deklare etmesine ihtiyacı mı var?
-!..
Neye yarayacaksa!
-!..
Bu alışkanlık nereden geliyor!
Geçmişte Türkiye'den Fransa'ya giden tıp hekimleri, diplomalarını idareye sunduklarında,
Fransızlar "Bon pour l'Orient" derlermiş.
Bu cümle "Şark'ta geçerlilik taşır" ya da "Doğu'ya yakışır, Doğu'ya özgüdür" anlamını taşırmış.
Sergilenen budur.
Şark usulü kurnazlık!
-!..
Şimdi "ben sana sırt çıkayım ", sonra "sen de bana... "
-Hıı!
"Avcı Eğitiminde Yaşanan Yanlışlıklar" başlığı altında 3 bölümden oluşan bir yazı yazmıştım. Yazı dizisi "Güncel" başlığının altında halen yayınlanıyor. Bu ve benzeri pek çok yazımda, "sadece avcıların eğitimi yeterli değildir. Özellikle vali, kaymakam, nahiye müdürü, muhtar, kısacası; görevi nedeni ile yabanhayatı ile bir şekilde ilgili tüm çalışanların benzeri bir eğitimden geçmesi şarttır" demiştim.
Yaşanan tüm garabetlerin altında yatan temel eksiklik eğitimdir.
Eğitim ise, ciddiyet gerektirir.
Özde,yabanhayatı sancılı bir dönem geçirmektedir.
Bu işten doğrudan doğruya para kazanan kesime göre ise "işler tek kelime ile harikadır"
Çünkü çıkarları bu yönde "yayın" yapmalarını gerektirmektedir.
Peki, gerçekten işler yolunda mıdır!
Ben oyumu "hayır" diye kullanıyorum.
Bu tespitime kim veya kimler katılıyor!
-!..
Bakalım.
Aşağıdaki metinden anlaşılacağı üzere, bir davet mektubu alıyorum. Önce okuyalım.
23 Aralık 2007
Sayın Mehmet Emin Bora,
1. Türkiye Avcılık ve Yaban Hayatı Sempozyumu, Türkiye Atıcılık ve Avcılık Federasyonu’nun öncülüğünde, Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü işbirliği ile 17-20 Nisan 2008 tarihleri arasında, Antalya Side’deki Sueno Hotels Beach’de düzenlenecektir.
Türkiye Atıcılık ve Avcılık Federasyonu’nun amacı, Türkiye’de avcılık ve yaban hayatı konusunda eksikliği hissedilen bilimsel altyapının hazırlanmasına katkı sağlamak, ülkemize uygun çağdaş, bilimsel ve sürdürülebilir bir avcılık ve yaban hayatı örgütlenme modelinin geliştirilmesi ve uygulanabilir hale getirilebilmesi için çaba göstermektir. Bu sempozyumda, ulusal ve uluslararası platformlarda avcılık ve yaban hayatı ile ilgili bilgi ve deneyim sahibi olan kişi ve kuruluşların katılımıyla, belirlenen konular çerçevesinde, Türkiye’de avcılığın ve yaban hayatının durumu ve gelişimi değerlendirilecektir.
Davet mektubunun içeriği bu.
İşlerin kötü gittiği bir gerçek ki, federasyon bu çağrıyı yapmak ihtiyacını hissediyor.
İşler düzgün gitse, neden toplanmak istesinler!
Davetiyenin içeriğinde o denli temel yaklaşım hataları var ki! Bunları tek tek anlatmak uzun süreceği için "en iyisi katılmama yönündeki kararımı, bana verilen sürenin son gününde bildiririm, olur biter" diye düşündüm.
Aradan kısa bir süre geçti.
12Ocak 2008 tarihinde aynı çağrı bir kere daha geldi. Artık, yanıt vermemenin ayıp olacağını düşünerek, Sn. Latif Aral Aliş'e bir mektup gönderdim. Mektubun içeriği aşağıda.
Sn. Latif Aral Aliş,
Nazik davetinizi aldım. Öncelikle başarı dileklerimi sunmak isterim. Sizinle olmadı ama rahmetli babanızla çok özel saatleri paylaştım. Benim ufkumu açan ikazları olmuştu. Sıra dışı bir insandı, Yeri gelmişken onu bir kere daha rahmetle anmak isterim. Üzülerek belirtmek isterim ki bu davetinize katılamayacağım.
arpacik.net adresinde "Güncel" başlığı altında "Destuuuur!" başlıklı yazımı, sıkılmadan sonuna kadar okuyabilirseniz, benim neden katılmayacağımı kolaylıkla anlayabilirsiniz. Bu yaklaşımla sorunların neden çözülemeyeceğini de... Bunun dışında da çağrınızda bir kaç tane "önemli yaklaşım hatası" var diye düşünüyorum. Bunların hepsini yazıya dökmek yerine keşke sizinle yüz yüze konuşabilseydik.
"Beklentim olmaz ama faydam olur"du diye düşünmekteyim.
Başarı dileklerimle saygılar sunarım.
Mehmet Emin Bora
Bu mektubu gönderdikten bir veya iki gün sonra İstanbul'dan Sn. Prof.Dr. Uçkun Geray beni telefonla aradı. Hal hatır konuşmalarından sonra "neden toplantıya katılmıyorsun?" diye bana sitemle karışık bir miktar iltifat etti. Ben de "siz nereden biliyorsunuz?" dedim. "Organizasyonu ben yapıyorum" dedi.
-!..
Şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Sn. Geray, yabanhayatı konusunda bilgi bağlamında en çok bilen sınırlı sayıdaki insanların başında gelir. Sn. Geray, bir noktanın önemini işaret ediyorsa, bilin ki bu gerçekten önemlidir.
Fransa Seyahati
Dürüst bir bilim adamıdır. Geçmiş dönemde çalışma azmi ile hepimize örnek olmuştur. Önce bu tespiti yapalım.
Bunu böyle bilelim.
Sn. Prof. Dr. Uçkun Geray
Kendisine, toplantıya neden katılmadığımı, gerekçelerini, sınırlı zaman içinde de olsa anlatmaya çalıştıktan sonra, bir de kısa soru sordum.
"Hocam bu ne toplantısı!
Bu konuda bilinmedik bir şey kaldı mı?
Bilinmeyen yok ki!
Yapılmayan var.
İdare, yapmak istemiyorsa, siz isterseniz bütün yıl toplantı yapın.
Bu çözüm olur mu?" dedim.
4915 sayılı yasayı hazırlarken ne çok emek sarf ettik!
Son dakika değişiklikleri ile yine bildiklerini okumadılar mı?
Var sayalım ki dünyanın en güzel yasa ve yönetmeliklerini hazırladık.
Uygulamaya geçmedikten sonra bu çaba neye yarar!
Konuşmamız böyle bitti.
Yabanhayatının düzelmesi için bir tek şart var.
Bir gün, şans eseri bir başbakan avcı olursa, işler bir çırpıda düzene girer...
En azından, Çevre ve Orman Bakanı'nın avcı olması lazım.
Başka şans yok. Böyle gelmiş, böyle gider. Alışkanlığımız bu yönde.
Var olan tükenmişliği ya bir türlü "anlatılamıyorlar" ya da dinleyen "anlamak istemiyor".
Bakın, şu anda yaşananlardan bir örnek vereyim.
Akdeniz Bölgesi'ndeki bir ilimizden (!) Ankara'ya gelen bir doktor arkadaşım anlatıyor;
"Mehmet Bey durum bildiğiniz gibi değil. Kentimize yeni gelen bir görevli, yabanhayatından sorumlu olmak üzere en büyük makama atandı.
Yabandomuzu avı için bildiğiniz üzere izin almak gerekiyor.
Bu göreve atanan kişiye izin almak için gittiğimizde "aman aman, adını bile anmayın, ne yaparsanız yapın" diyor.
Dolayısıyla bölgede katliam denilecek ölçüde av yapılıyor. Üreme mevsiminde bile av yapılıyor.
Biz şimdi ne yapacağız? diyor.
Merhamet duygusundan yoksun olanın, insanlığı tartışılabilir...
Bu durumda, ne yapabiliriz ki, Sn. Geray? Toplantı çare olur mu?
Yabanhayatını yönetmekle yükümlü kadroları oluştururken, liyakat değil siyaset ağırlık kazanırsa...
Bu durumda, ne yapabiliriz ki, Sn. Geray? Toplantı çare olur mu?
İstanbul Üniversitesi, Orman Fakültesi'nde yabanhayatı ile ilgili bölüm, hala dört yıllık eğitime geçememişse...
Bu durumda, ne yapabiliriz ki, Sn. Geray? Toplantı çare olur mu?
Bu okulun 2 yıllık bölümünden mezun olan genç insanlar, hala işsiz olarak orta yerde kalmışsa...
Bu durumda, ne yapabiliriz ki, Sn. Geray? Toplantı çare olur mu?
Var olan sekiz Orman Fakültesi'nin yabanhayatının geleceği konusunda hala kılı bile kıpırdamıyorsa...
Bu durumda, ne yapabiliriz ki, Sn. Geray? Toplantı çare olur mu?
-!..
Bu toplantıya katılmaya hevesli, onlarca hatta yüzlerce kişi bulmak işten bile değildir.
Yeme, içme ve konaklama giderleri organizasyon (!) tarafından karşılanacakmış!
Adettendir, şimdiden "yarasın" diyelim.
Beni yakından tanıyanlar, hiçbir siyasi partiye üye olmadığımı çok iyi bilirler.
Mustafa Kemal'i örnek önder olarak kabul ederim.
İçinde yaşadığımız günlerde "siyaset" ile "yabanhayatının" çok yakın ilgisi var.
Canlı örnek (!) yukarıda.
Merhametten yoksun, okuduğunu anlamaktan uzak, sadece ve sadece siyasi görüşünden dolayı insanlar önemli görevlere atanabilir mi?
Yaklaşan tehlikeyi görmüyor (!) musunuz?
İşte, sadece ve sadece bu kaygı ile mitinglere katılıyorum ve katılmaya da devam edeceğim.
Protesto mitinglerine kimler katılmıyor ki!
Gidişatın özürünü gören (!) görme özürlü vatandaşlar katılıyor.
Sakat gidişatı gören yürüme özürlü vatandaşlar katılıyor.
Kadınlar katılıyor, kadınlar esaret altına girmesin diye...
Eşimle ben de katılıyoruz, aydınlık yarınlar için...
Yabanhayatının idaresinden sorumlu olanlar, aklın önderliğinde, bilimin ışığında yaşanan her olayı sorgulamak zorundadır.
Buna karşı; inançların sorgulanamayacağı da ayrı bir gerçektir.
Hal böyle olunca;
İnanç dünyasının sorgulanamayan değerlerini, bilim dünyası için "referans" olarak kabul etmeye başlarsanız,
Rüşveti "bahşiş" diye geçiştirirseniz...
Bunun sonu nereye gider?
-!..
Hayırlı hasatlar!
Rüzgar eken, fırtına biçer.
Ne denilse boştur...
Siyasetle İlgilenmeyen Aydınları Bekleyen
Kaçınılmaz Sonuç
Cahiller Tarafından Yönetilmeye Razı olmaktır.
Eflatun
Mehmet Emin Bora
12 Şubat 2008 / Ankara