Mümkünse Görüşmeyelim!
Tarih, 04 Ocak 2008 günlerden cuma...
Bu akşam, 25 yıl önce terk ettiğim ördek avına gideceğim.
Daha doğru bir tanımla "müşahit" sıfatı ile katılacağım.
Görgü tanığı...
Çünkü kara avcılığını bıraktım.
Bilirsiniz bir söz vardır;
"Bir ülkede her şey yolunda giderken fakir, her şey kötü giderken de zengin olmak ayıp sayılmalı" der.
Şu anda yabanhayatı için "kötü gidiş" şöyle dursun "çok daha vahim" bir hal yaşanıyor.
Benzetme yapmak gerekir ise, avı bırakmamın nedenlerinden biri de budur.
Koruma kontrol çalışmaları neredeyse durma noktasında...
Şimdi, seçkin dikkatinize ihtiyacım var.
Lütfen dikkat!...
2004-2005 yılları arasında,
Afyon - Kırıkkale - Kütahya - Sakarya - Sinop - Tekirdağ - Trabzon -Amasya - Artvin - Gümüşhane
Ordu - İzmir - Aydın - Isparta - Kilis - Ardahan - Bingöl - Iğdır - Karabük - Muş - Bitlis - Batman - Mardin-
Siirt ve Şırnak olmak üzere toplam 25 ilde hiçbir koruma kontrol çalışması yapılmamış!
Bu bilgi, aşağıda okunması son derece zor olan belgeden alınmıştır.
Yeri gelmişken ifade etmek isterim ki, 81 ili neden bir sayfaya sığdırma gayreti içinde olurlar henüz anlamış değilim.
20 satırla sınırlayın, 4 sayfada sunun da hepimiz rahatça okuyabilelim.
Aşağıdaki belge de Çevre ve Orman Bakanlığı'nın internet sayfasından alınmıştır.
Ben de bu bilgilere dayanarak yorumlar yaptım. Bu yorumlarımı da "Şecaat Arz Ederken" başlıklı yazı içinde kamuoyuna sundum.
Daha sonra da yetkilileri arayarak "herhangi bir yanlış bilgi aktarmış olmayayım" demek sureti ile de samimiyetimi ortaya koymaya çalıştım.
Yaptığınız yorumlar doğru değil dediler!
Neden?
2007 yılı bilgileri henüz tam değilmiş!
Ben 2007 yılı ile ilgili yorum yapmadım ki!
Özellikle 2004 - 2005 sezonu için yorum yaptım.
O da doğru değilmiş!
Neden
Depoyu su basmış. Belgeler de telef olmuş!
"Hadi canım sende" diyorsunuz ama söylenen bu.
Hal böyle ise, o yılın karşısına bir yıldız (*) koyarsın. Aşağıya da bir yıldız koyar, karşısına da "su bastı" dersin!
Tabii ki bu yetmez!
Belgelerin aslının bulunduğu ilden bir nüsha daha ister, yeniden değerlendirme yaparak kamuoyunu aydınlatırsın.
-!..
Yine elimizdeki belgenin üzerinde yapılan değerlendirmeden anlaşılacağı gibi; (Siz okuyamıyorsunuz!)
Van ilinde yaşayan bir (!) avcı kardeşimiz de 2004 yılı ağustos ayında kendisini kontrol ettirmiştir!
-!..
Van ilinde kontrol edilecek ikinci bir avcı yoktur.
Olsa!
Kontrol etmezler mi?
-!..
Sadece bununla kalsa iyi...
"Ver kurtul" anlayışı "çözüm" olarak algılanıyor! Bu bağlamda mevcut avlaklar hızla özelleştirilmeye çalışılıyor.
Bu sahaları kiralayanlar, vakti gelince (!) size nasıl teslim edecek, onu hep beraber göreceğiz.
Avcılara dönük olarak verilmeye çalışılan eğitimin suyu çıkmış...
Sonuçları da ortada.
İşte geçen hafta içinde yaşanan bir olay.
Vatan Gazetesi
Öncelikle Topuzer ailesine başsağlığı dilemek isterim.
Ölene de Allah'tan rahmet...
Sorumluluk alanı içinde olanlara da sorularımız var!
Hiç mi içiniz sızlamaz!
-!..
Hiç mi mesuliyet duygusu duymazsınız?
-!..
Bu ava katılanların hangi kurumdan "avcı eğitimi" belgesi aldığı, mutlaka soruşturulmalıdır.
Eğitimi veren kurumun mu ihmali vardır?
Yoksa bu avcılar mı derslere katılmamışlar!
Avcılıla ilgili güvenlik bilgileri hayati ölçüde önem taşır. Bu ders yeterince alınmaz ise...
-!..
Öncelikli amaç, suçlunun kim olduğundan öte, aksayan noktayı bulmak olmalıdır.
Hatırlıyorsunuz değil mi? Derslere katılmadığı için her aklına geleni Jose Ortega Y Gasset'e mal edeni!
O da belgeli avcı...
( Bkz.Güncel / Destuuuur!)
Ördek avına giderken Sn. Ayhan İşler ile yol boyu konuştuğumuz konuların ağırlık noktasını bu problemler teşkil ediyordu.
Sn. Ayhan İşler ava gideceği gün kendisine bir adet edinmiş...
Ava gideceği gece güzergah üzerinde çorba içmek gibi...
Avlak değiştiği zaman ister istemez çorbacının da adresi de değişiyor...
Ama çorba tutkusu değişmiyor.
Et için ava gidenler hariç, avcıların büyük bir kısmı sabah ava başlamadan evvel ya bir kahveye uğrarlar ya da bir lokantaya...
Aç karnına dağa çıkmak çok da akıl işi değil.
Ben de kendisine uyuyorum.
Gölbaşı / Shell benzin istasyonu
Yemek faslından sonra düşüyoruz yollara. Köprüköy'e gideceğiz. Av sahası Ankara'ya yaklaşık 80 Km. mesafede.
Saat 03:00. Hava buz gibi.
Ayhan Bey av yapacak, ben de fotoğraf çekeceğim.
Jose Ortega Y Gasset fotoğrafla avcılığa karşı çıkar.
Ve uzunca bir tanımlama yapar..
Özde; "Av hayvanının yerini yalnızca bir görüntü olan fotoğraf alırsa, avlanma olayı ışık oyunundan öte geçemez. Fotoğraf makinesi güzel bir kızın Gotik bir kulenin, ünlü bir futbolcunun ya da Einstein'ın saçlarının fotoğrafını çekmek için kullanılırsa buna diyecek bir şey yoktur. Ama tarlayı burnuyla kazarak yemlenen dost yabandomuzu için umutsuz bir biçimde yetersiz kalır." der.
Hayvanlar arasındaki önlenemez (!) hiyerarşiden bahseder...
"Avcı öldürmek için avlanmaz, aksine avlandığı için öldürür" der.
Bu ifadeyi "kelime oyunu" diye yorumlarsanız da yanılırsınız.
Jose Ortega Y Gasset sıra dışı fikirlerin sahibi önemli bir düşünürdür.
"Avcılık Üstüne" adlı yapıtını okumadan, avcılığa önyargı ile karşı çıkanların bir ayağı, muhtemelen boşta kalır!
Ben söylemiş olayım.
Bu arada yeri geldi Sn. Derin Türkömer'e bir kere daha teşekkür etmek isterim.
Bu eseri bizlere kazandırdığı için.
(Bkz. Yapı Kredi Yayınları)
Ben kara avcılığını bıraktığım için Jose Ortega Y Gasset'in bana bir itirazı olamaz (!) diye düşünüyorum.
(Jose Ortega Y Gasset 1955 yılında Madrit'te vefat etmiştir.)
İşte bu bağlamda 25 yıl ara verdiğim ördek avı için hazırlık yaptım.
Her zaman olduğu gibi öngörülen saatte kapı önünde oldum.
Çorbamızı içip yola düştük. Neler gelmedi ki aklıma...
40 sene dile kolaydır....
Her neyse...
Köprüköy'e geldiğimizde saat 04:00 gibiydi. Erken olduğu için araba içinde oturmayı yeğledik.
Ayhan kardeşim 04:40 da giyinmeye başladı.
Eskiden bu kadar iyi elbiseleri bulmak hemen hemen imkansız gibiydi. Kasık çizmeleri revaçtaydı! Ama, hatırladığım odur ki "su" bir yolunu bulur, ne yapar yapar kasık çizmenin içine girerdi.
Kasık çizmesi, tahrik ediciydi!
Sınırlarınızı zorlardı...
Bu yüzden usta avcılar, diz altı çizmeyi daha çok tercih (!) ederlerdi.
Ne yaparsak yapalım sonuçta "donardık" dersem yeterince anlamlı olur diye düşünüyorum!
Yeri gelmişken genç avcılara bir hatırlatmada bulunmak isterim. İyi bir donanıma sahip değilseniz su kuşları avcığı yaşam boyu çekeceğiniz bir dizi hastalığın başlangıç sebebi olabilir. Aşırı soğuğa maruz kalmış bir avcının başta romatizmal hastalıklar olmak üzere, dolaşım ve idar yolları ile ilgili sorunlarla karşı karşıya gelme olasalığı zannedilenden fazladır.
04:36
Ayhan kardeşim bir elinde demirden bir buz kırıcısı sırtında mühreler "düşüyor yola" diyemeyeceğim"
"Düşüyor ırmağın üzerine" desem!
Anladınız değil mi?
Ördeğin geleceği istikameti tespit edip, yaşadığı tecrübelerin ışığı altında mühreleri özenle yerleştiriyor.
Şimdi yapılacak bir tek şey var! Beklemek .
Aradan yaklaşık bir saate yakın bir zaman geçiyor. Ayhan kardeşim, ördeğe ait olası haberleşmenin tüm seslerini düdük vasıtası ile çıkartıyor.
Ama boş....
Ne gelen var ne de giden...
Yıldızdan geçen ördekleri gözü ile takip eden arkadaşımın dudaklarından dökülen sözler beni çok güldürüyor.
- Mümkünse görüşmeyelim...
Şimdi inanmayacağınız bir şey söyleyeceğim. Sırf, buna benzer bir sahneyi görebilmek için, onlarca kere benzeri bir ava gidebilirim.
Macera, mizah, hüzün, problem, çözüm, çoşku, huzur, heyecan, sükutu hayal ve benzeri pek çok duyguyu bir arada yaşayabileceğiniz başka bir etkinliğin adını en azından ben bilmiyorum.
Her spor dalında avcılıktan bir parça bulursunuz...
"Güzelliklerin tamamına şahit olacağım" derseniz bir tek seçeneğiniz var!
Avcılık.
Bu gerçeklere rağmen işin en kolay tarafı avcılığı yeterince irdelemeden avcılara karşı olmaktır.
Bunun bir tek haklı sebebi var.
İçimizdekiler!
-!..
İçimizdeki yasa dışı av yapan kaçak avcılar...
Merhametten bir nebze bile nasibini almamış olan avcılar...
Her yerde var.
Eleştiride bulunanlar da, bunların yüzünden haklı oluyorlar.
Köprüköy
Köprüköy'ün üzerine güneş doğunca araziyi terk etmeye karar veriyoruz. Bu karar anı yılların verdiği bir tecrübe ile oluşur.
Avcı başının kararı, o avın kaderini değiştirir
Kapulukaya
Kapulukaya Barajı'nın bulunduğu bölgeye gidiyoruz.
Ördek, akarlar don olduğu için bu merayı seçmiş. Bence doğru bir tercih.
Gölde iyi bir ördek popülasyonu var. Ama hava "Çamaşır havası"
Ayhan Bey, ne ediyor ediyor bir tane erkek kılkuyruk vurmayı başarıyor. Ama ne üzücüdür ki karaya doğru esen rüzgar bir anda yön değiştirince onu da ele geçiremiyoruz. Durum böyle olunca tek seçenek kalıyor.
Avı bırakıp, sofra yapmak!
Belki de işin en çok keyif veren yanlarından biri de bu olsa gerek.
Bu arada iyi bir kare fotoğraf yakalama çabam, sağ ayağımın dizime kadar sulara gömülmesi ile sona eriyor.
Elime geçen de bu...
Sofra süresi yaklaşık 2 saati geçiyor. Izgara ve patlıcan salatası eşliğinde içilen bir duble rakı ile ritüeli tamamlıyoruz.
Avcılığı "salt ele geçirme" olarak tarif ederseniz büyük bir yanılgıya düşersiniz.
Ritüel, bir av gününün tamamından oluşur. Gecenin bir yarısı başlar, evde dönüş ile sonlanır.
Bütünü tamamlayan sahneler vardır!
Nerede müzik girecek?
Kreşendo ne zaman başlayacak, nerede sonlanacak...
"S" nerede verilecek?
Perde, hangi sözle sonlanacak...
Bunları sırası ile yoluna yordamına uygun yapmazsanız, bunun adına 21'inci yüzyılda avcılık denemez.
Görüldüğü üzere avcılık, bir çok ayrıntı ihtiva eden bir bütünüdür.
Her aşaması ilgi ve özen ister.
Doğayla iç içe olabilmek için derin bir iç dünyasına sahip olabilmeniz gerekmektedir.
Gerine gerine dolaşmak, mesuliyet hissinden uzak olmak avcılık değil olsa olsa "yayılmak" olabilir.
Avcılığın görünmeyen yüzü budur. Tabii ki görebilenlere...
Avdan ve avcılıktan bahsederken onlarca kere Ortegayı anabilirisiniz.
Yeri yine geldi:
" Avcının duyuları arasında bir tanesi vardır ki, bunun hiç yorulmadan her an çalışması gerekir. Bu duyu görme duygusudur. Bak, bak ve tekrar bak, her an, her yöne ve her türlü koşullar altında. Yürürken bak, dinlenirken bak, yemek yerken ya da puronu yakarken bak. Yukarıya, aşağıya, az önce geçtiğin yerlere, dağların zirvelerine, kayalıklara ve vadilere, dürbünle ve yalın gözle. Ve şunun bilincinde ol ki, eğer bakmasını biliyorsan, sekiz saattir gösterdiğin zorlu çabaya rağmen bir türlü bulamadığın av, tam günbatımında sen bitkin bir halde bu merakına küfrederek bir barınağın ya da çadırın girişinde ayakkabılarını çıkarmış, sızlayan ayaklarını ovalarken yüz metre içinde beliriverir.
En iyi öğüttür bu.
O halde avcının en başta yapması gereken yürümek ve yürümek, zirvelere tırmanmak, vadilerden ve yarlardan aşağı inmek, sessizce yaklaşmak, sabırla beklemek ya da iyi bir atıcı olmak değildir. Peki öyle değildir ama, kim tahmin edebilir ne olduğunu? Bunun yanıtı kasları çalıştırmakla en az ilgisi olan bir harekettir. Bakmak. Ancak aykırı gibi görünmesine rağmen avcılık çabasının dayanağını oluşturan bu avcı bakışı gelişigüzel bir bakış değildir.
Avcı olan kişi kritik anın nerede oluşacağını bildiğinden emin değildir. Avın önünden geçeceğini varsayarak sakin sakin belirli tek bir yöne bakmaz. Ne olacağını bilmediğinin bilincindedir ve bu olgu avlanmanın en çekici yönlerinden birini oluşturur.
Dolayısıyla çok farklı ve üstün nitelikli bir dikkat göstermesi gerekir. Bu dikkat biçimi varsayılana takılıp kalmayan, aksine her türlü varsayımdan ve dikkatsizlikten kaçınan nitelikte olmalıdır. Söz konusu olan, tek bir noktaya bağlı kalmaksızın tüm noktaları kapsayan ‘‘genel’’ bir dikkattir.
Bunu anlatan heyecan ve canlılık dolu mükemmel bir sözcük var:
Tetikte olmak.
İşte avcı bu tetikte olan insan demektir-uyanık insan.
Kırsalın salt anlamda ‘‘dışındaki’’ avcı gibi ‘‘düşünür’’ de, tehlikeli ve fethedilmesi olanaksız bir ormana benzeyen düşüncelerin ‘‘içinde’’dir. Avlanmak kadar sorunlu bir eylem olan "derin düşünmek" de eli boş dönmenin riskini her zaman taşır. "
Bkz. Jose Ortega Y. Gasset / Avcılık Üstüne Sf:95-98 Avcı:Tetikteki Adam
Kapulukaya
Ördek avı bu şekilde sonlandı.
Sn.Ayhan İşleri yakından izledim!
Bu gidişle Sn. Ayhan İşler, av dünyasının gelecekteki "önemli düşünürlerinden" biri olacak...
Çünkü onun, "avcılığın özünü algılama çabası" içinde olduğunu gördüm.
Bu gözlemi içine sindirebilen avcılara, her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Bu ifademi bir yere not edin.
Daha sonra kulaklarımı çınlatırsınız.
İçine düştüğü yanlışlığı görmek ve duymak istemeyenlere karşı,
Yalnız kalmak pahasına doğruları seslendirmeye devam edeceğim.
Böyle bilinsin.
Biz yıldızları gösterdik, aptallar parmağımıza baktı.
Erdem Evren
Mehmet Emin Bora
11 Ocak 2008 / Ankara