Farklı Bir Avcı!
(Ali Üstay İle Söyleşi)
Sn. Ali Üstay
Türk Kültüründe Temizlik Sempozyumu'nun 2. günü, öğle arasında Marmara Üniversitesi Göztepe Kampüsü'nü terk etmek zorunda kalıyorum.
Çünkü saat 14:00'de Sn. Ali Üstay ile Tarabya’daki evinde randevum var.
Kampüsten otele, otelden de taksi ile Tarabya’ya gideceğim. Öğle trafiği hakkında hiçbir bilgiye sahip değilim. Geç kalmak korkusu ile biraz erken de olsa eşimle beraber yollara düşüyoruz.
Sn. Ali Üstay'ın evine vardığımızda saat 13:30’u gösteriyor.
Her zaman olduğu gibi yine erkenciyim!
Dolayısıyla kapı duvar.
Telefonla Ali Bey’in işyerini aradığımda “Yeni ayrıldı” haberini alıyorum. Eşimle kapıda bekliyoruz. Bu arada giriş kapısı önündeki heykeller ister istemez dikkatimizi çekiyor.
Avcı Artemis 1.yy Afrodit 1. yy
Efes Müzesi Efes Müzesi
Ali Bey'i ziyaret ettikten sonra bir dostumun evinde kalıp ertesi gün de Ankara'ya gideceğiz.
Ama bu durumu Sn. Üstay bilmiyor!
Bavulumuz, çantalarımız kapının önünde yığılı!
Sn. Üstay ile geçmişte yaptığımız konuşmalarda bana sık sık "Sizi İstanbul'a bekliyorum. Bizde kalırsınız" şeklinde davette bulunmuştu.
Şimdi, var olan görüntümüz, buna o kadar uyuyor ki...
Tam tamına "Köyden geldik" modundayız. Ali Bey bizi böyle görünce içinden "eyvahlar olsun bir davet ettim, pir geldiler... Ailecek yıkıldılar" diyecektir diye düşünmeye başlamıştım ki...
Ali Bey geldi.
Hoş bir karşılaşmadan sonra hemen Ali Bey'i rahatlattım.
"Bir iki saat sonra buradan ayrılacağız. İsterseniz bavulları içeri koymayalım. İndir bindir olmasın"
Oh beee! Zan altında kalabilme -ihtimal dahilinde bile olsa- ne zor şeymiş...
(Allah var, bu senaryoların tamamı bana ait.)
Sn. Ali Üstay
Ali Bey bizi salona aldı ve hal hatır faslından sonra "Hayırdır bu ne sempozyumu?" dedi. Dilimin döndüğü kadar anlatmaya çalıştım. Bu arada "yemek yediniz mi?" sorusunu "hayır" şeklinde cevaplayınca o da "O zaman var olanı yiyeceğiz" dedi ve yemek hazırlıklarına bizzat nezaret etti. Kısa bir süre sonra da hep birlikte karnımızı doyurduk.
Yemek sırasında fırsattan istifade ederek Ali Bey'e soracağım soruları arkası arkasına sıralamaya başladım.
1- Mehmet Emin Bora: "Paleolitik dönemde yapılan avcılığın, insanoğlunun varlığını sürdürebilmesi için “olmazsa olmaz” olduğunu biliyoruz. Günümüzde yaşamamız için gerekli her şeyi süpermarketlerden kolaylıkla sağlayabiliyoruz. 21’inci yüzyıla girdik, avlanma eylemini hangi gerekçelerle savunuyorsunuz?"Avcılık 21. yüzyılda da devam ettiğine göre, sizce bu süreç nereye kadar gider?"
1- Ali Üstay: "İnsana baktığımız zaman onun gözlerinin yüzünün önünde olduğu görüyoruz. Bir tasarım, bir dizayn var! İnsanlık tarihi Toplayıcılık -Avcılık- Tarım- Sanayi ve içinde yaşadığımız dönemde de bilgi, iletişim çağını yaşıyor. Gerçek bu. Şimdi bir moda çıktı "Et yeme" diyorlar. Bu bir dürtü! Alışkanlık. İnsanoğlunun alışkanlığı bu yönde. İnsanoğlunun temel ihtiyaçları var. Korunma, barınma, üreme... Kendimizi bir anlamda tımar etmemiz lazım. Avlanmadan önce envanter yapmak gerekiyor. Örnek vermek isterim. 100 keçi var, 20 erkek 30 dişi, 50 yavru. 4 tane erkek için avlanma ruhsatı verilebilir... Canını alacaksınız, ama ahını almayacaksınız. Bilinmelidir ki hayvanlar avlanmayla azalmaz, çoğalır. Burada paradoks var. Bu ikilemi anlamak lazım"
2- M. E. Bora: "Avcılık eylemi yapılmasa, yabanhayatı dengesini kendi içinde kuramaz mı?"
2- Ali Üstay: "Zaman içinde renkler soluyor. İnsanların uğraşları da soluyor... Ama tamamen ortadan kaybolmuyor. Avcılık soldu, ziraat ve hayvancılık da soldu. Avcılık bir daha renklenmez. % 100 den % 10'a indi. Bilgi çağı 40 senedir var... Son çağ ne olacak? Sevgi çağı olacak..."
3- M. E.Bora: "Yeniden dünyaya gelme şansınız olabilseydi, tekrar avcı olur muydunuz? Olsaydınız geçmişte yaşadıklarınızdan ne farkı olurdu?"
3- Ali Üstay: "Bu sorunun cevabı hem evettir hem de hayır. Bu işin adı "game managment" yani yaban hayatı idaresidir. Doğru yapılırsa her şey yolunda gider. Yine bir örnek vermek isterim. Kurtlar Eskişehir bölgesinde koruma altına alındılar ve çoğaldılar. Şimdi kurtlar orman alanlarında varlıklarını sürdürmeye çalışan geyiklere dadandılar. Geyikler yavru yetiştiremiyor. Yabanhayatı idaresinin bu kurtları avlatması lazım. İdare;"Bekir Çoşkun'un diline düşmek istemiyoruz" diyor. Avcılıkla budama arasında ilinti kurmak lazım.
Bakın şimdi aklıma annem geldi. Bana bir soru sormuştu "Zehir nedir evladım?" diye. Ben de bildiklerimi saydım. O, "Yok, yok evladım zehir miktar meselesidir. Suyu yeterince içersen şifadır. Ama çok su da adamı boğar öldürür. Bunun gibi bir şey anladın mı?" dedi. Aristo'nun bir sözü var. "Erdem iki erdemsizliğin ortasıdır". Azı karar çoğu zarar. Yani ölçülü olacaksınız. Aptal - Cesur - korkak. Müsrif - Tutumlu - Cimri...
Ortası iyidir.
(İzlediğim kadarı ile Sn. Ali Üstay annesini çok seviyor ve her yeri geldiğinde hürmetle yad ediyor.)
4- M. E.Bora: "Geride kalan dönemde avcılık bağlamında soruyorum “Keşke şunu yapmasaydım” diyebileceğiniz bir anınız var mı?"
4- Ali Üstay: "Ben galiba avcı olmadım. Öyle buldum. Bir dönem var, olgunlaşma dönemi. Şimdiki kafam olsaydı avcılıkla Korumacılığı beraber götürürdüm. Kaynakları ikiye ayırmak lazım.
Yenilenebilir ve yenilenemez kaynaklar.
Güneş 1 milyar yıl daha enerji verebilir. Rüzgar da... Yabanhayatının geleceğinden hiç korkmuyorum. Mesela şöyle bir örnek vereyim. Domatesin geleceğinden endişeniz var mı? Faydalı ömür hayvanlar için düşünülmeli... Yine aynı yere geldik "Game managment" bu yabanhayatının yönetilmesi meselesi..."
5- M. E.Bora: "Dünyanın hemen hemen her yerinde avcılık yapma şansınız oldu. Av organizasyonunun başladığı andan, tetik çektiğiniz ana kadar geçen süre içinde sizi en çok mutlu eden süreç hangisidir? Özellikle avladığınız büyük bir memeli hayvan başında hüzünlendiğiniz veya cevabını vermekte zorlandığınız bir an oldu mu?"
5- Ali Üstay: "Hatalarımız olmuştur. Ders almışsanız maksat hasıl olmuştur. Pişmanlık olmamışsa zaten kötü... Hayat aslında bir tekamüldür. Dale Carnegie "İnsan hayal ettiği sürece yaşar" der. Yaşam da "Hay Allah ile Allah'a şükür" arasında gider gelir. Doğa ile doya doya yaşamak lazım. Ortega "Avcılı mükemmel olmayan bir spordur" der. Sonuçları önceden kestirilemeyen bir spor."
6- M. E.Bora: "Ülkemizde yabanhayatı idaresinden sorumlu olan kuruluşun yapılanması doğru, çalışmaları yeterli mi? Gözlemleyebildiğiniz aksaklıklar var mı? Varsa en önemlileri nelerdir?"
6- Ali Üstay: "Öncelikle şunu söylemek isterim. İyinin düşmanı daha iyidir. Başımıza ilk defa bu kadar iyi bir ekip var. Eskiden bizi kapıdan içeri almıyorlardı. Şimdi diyalog var."
7- M. E.Bora: "Ülkemizde yabanhayatının idaresi konusunda tek otorite olsaydınız ilk iş olarak ne yapardınız?"
7- Ali Üstay: Ne yapardım! Değer kazandırırdım. İlke şu; Havayı koruyan adama rastlamadım. Su! Evvelden korunur muydu? Anlatmak istediğim şu. Bir mal kıymetli ise korunur. Aksi takdirde ne sahibi olur ne de koruyanı."
8- M. E.Bora: "Yasa dışı avlanma yapan avcılar hakkında ne düşünüyorsunuz?"
8- Ali Üstay: "Bu tabii ki yanlış. Tüm hayvanları öldürelim derseniz herkesin karşı çıkması lazım. Aksini söyleyen de kıçına kına yaksın. Yerel avcıyı korumak lazım."
9- M. E.Bora: "Varsayalım ki çok samimi bir dostunuz var. Yasa dışı avcılık yapıyor. Siz de bunu bilmiyorsunuz. Öğrendiğiniz anda geçmişte var olan ilişkilerinizde bir değişiklik olur mu? Ona bu davranışından dolayı tavır koyar mısınız?"
9- Ali Üstay: "Bu işi yapanı anında ihbar etmem. "Sana yakıştıramadım" derim. Bu bir eğitim ve vicdan meselesidir."
10- M. E.Bora: "Kurmuş olduğunuz müzenin geleceği hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?"
10- Ali Üstay: "Avcılığın dozunu kaçırdığımız dönemlerde önce postlarını biriktirmeye başlamıştım. Daha sonra "başını dolduralım da saklayalım" dedik. Son aşamada "neden tamamını doldurtmuyorum ki!" diye kendimi sorguladım. Tabi bu arada "bunları nerede saklayacağım?" sorusuna da bir cevap vermek lazımdı. Durusu Park'ta var olan kuleyi müze haline getirdim. O kuleyi rahmetli Nebil Hayfavi yaptırmıştı. Kendisi Mersinliydi. Ben bu kuleyi ilk gördüğümde gülmüştüm. Sonra sahibi oldum. İnsan temkinli olmalı neyin nasıl olacağını bilemiyoruz.
Müzenin geleceği elbette ki beni de düşündürüyor. TED'nin burada bir şubesini açtık. 8 adet trofeyi bu okula koyduk.
(Sohbetin geldiği bu noktada, trofelerin bu şekilde dağıtılması yerine -Özellikle Ankara'da- bakanlık tarafından yaptırılacak bir müzede teşhir edilmesinin daha doğru bir tercih olacağı yönünde kişisel fikrimi ifade ederek; yapılacak bir müzenin insanlık tarihini adım adım sergileyecek nitelikte olmasının önemini anlatıyorum. Macaristan'da görmüş olduğum benzer bir müzeyi pek çok yazımda seslendirmiştim.)
11- M. E.Bora: "Ülkemizdeki avcıların sahip olduğu eğitimi yeterli görüyor musunuz?"
11- Ali Üstay: Eğitim, avcını yaşamı boyunca sürmesi gereken bir olgu. Bu konuda avcıların yeterli bir eğitim aldıklarını zannetmiyorum.
12- M. E.Bora: "Bir avcının yasal düzenlemelere uygun olarak puma avında olduğunu gösteren bir kaset izlemiştim. 2-3 gün süren zorlu bir takip sonunda hayvanın son sığınak olarak yüksekçe bir ağaca çıktığını gördük. Avcı da aşağıda onu vurmak için bekliyordu. Bu arada puma korkudan olsa gerek çişini yapıyor. Avcı bir süre sonra onu vuruyor. Ağaca çıkmış bir yaban hayvanını bu şartlarda vurmanın avcılık etiği ile nasıl bağdaştırıyorsunuz? Siz bu hayvanı vurabilir miydiniz?
12- Ali Üstay: Şimdi bu noktada bilinmesi gereken bir şeyler var. Puma ve siyah ayı avı için yola çıktıysanız bu avın nasıl yapıldığını da bilmeniz lazım. Aslında gezerken tesadüfen yolda bu hayvanları görerek vuruyorsanız bu şık olmaz. Uzunca süren bir takipten sonra özellikle bu iki hayvanın avı bahsettiğiniz şekilde sona erer. Sizin son gördüğünüz sahne aslında "Cenaze Merasimi"dir. Anlatabildim mi?
13- M. E.Bora: "Sizce bir avcıda olması gereken özellikler nelerdir Bunları önem sırasına göre sıralar mısınız? "
13- Ali Üstay: (Bu söyleşi yemek sırasında yapıldığı için bu soruyu atladık)
14- M. E.Bora: Avcılara sadece ve sadece tek bir öğüt vermek gerekseydi ne derdiniz?
14- Ali Üstay: "Bilindiği gibi; Immanuel Kant yapıtlarının her biri felsefi düşünmenin tarihinde derin izler bırakan büyük bir Alman filozofu. Estetik, metafizik, varlık bilgisi, gibi felsefenin ana kollarında etkisini bügüne kadar sürdürmüş olan, 'aydınlanma dönemi'nin başlatıcısı... Bilincini tamamen yitirdiği şubat 1804 günü hasta yatağından çevresini soranlara son sözü 'iyidir' oldu… Mezar taşında ise kendi kurduğu cümleler yazıyordu.
“Üzerinde düşündükçe iki şey ruhumu daima yeni ve giderek artan bir hayranlık ve saygıyla dolduruyor.
Üstümdeki gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası"
Üstümdeki gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası".... Erdemli ve vicdanlı olmak lazım.
15- M. E.Bora- Sizin seslendirmek istediğiniz başka bir konu var mı?
15- Ali Üstay: (Bu sorunun cevabı da netleşmedi. Dolayısıyla bu yazının yayınını yapmadan evvel Ali Bey'e bu durumu bildiren bir mektup yazdım. 13'üncü ve 15'inci soruların cevabı gelirse yerlerine koyacağım.
Sn. Ali Haydar Üstay
Sn. Üstay, Kuzey yarım küreden getirdiği mamut boynuzunun hikayesini anlatıyor.
"Bir müze kurulmalı" diye nerdeyse 15 seneden bu yana her yeri geldiğinde seslendiriyorum. Kaç kişinin evinde mamut boynuzu var? Bunların olması gereken yer müzedir. Müzenin yeri, de Ankaradır.
Sn. Üstay'ın kitaplara olan merakı gerçekten görülmeye değer. Kendi yazdığı kitapların basım maliyeti Sn. Üstay'a servet denecek ölçüde bir paraya mal olmuş. 500.000 $ gibi...
Bu kitapları yakın dostlarına yıllardır ücretsiz dağıtıyor.
Bu fotoğrafa dikkatle bakmanızı öneriyorum. Bunlar Sn. Üstay'ın geçmişte yazdığı kitaplardan geriye kalanlar. Her baskıdan arta kalanları bu şekilde düzenle muhafaza ediyor. Avcılar örnek (!) almak istiyorlarsa işte örnek bu... Ama üzülerek ifade edebilirim ki avcıların çok büyük bir kısmı okumaktan çok uzak...
Ali Bey'in merak alanı o kadar geniş ki... Bir yanda heykeller bir yanda amforalar... El işi dantelleri tavan süslemeleri olarak kullanmış.
Dantellerin üzerleri camla kapatılmak sureti ile tozlanmadan uzak tutulmuş. Bu fikri çok beğendim.
Eski bir silahçı dükkanının levhası
Bu odadan kitap almadan çıkarsanız Ali Bey size küsüyor. Çok anlamlı bir protesto.
-1-
-2-
-3-
Yukarıdaki 3 fotoğraf Sn. Üstay'ın büyük bir emekle meydana getirdiği özel arşivinden bir kaç örnek. S. Üstay yaşamının her dönemini bir CD yapmış. Bu suretle anılarını belgelediği gibi, onları canlı olarak da tutmuş oluyor.
Yukarıda 23 kutu içinde saklanan aslında bir hayatın ta kendisi...
Bu ve benzeri örnekler gelecek kuşaklara bırakılacak en büyük miras... O dönemin araştırmacıları için müthiş bir kaynak... Keşke bu alışkanlık herkes tarafından benimsenebilse...
Görmüş olduğunuz bu trofeler, aslında var olan müzenin sadece çok küçük bir parçası.
Onlarca kitaba imzasını atan Sn. Üstay müzesi için de bir kitap yapmış.
İncelik ve akıl budur...
Mutlaka görülmesi gereken yer de bu...
Ortada görülen küçük giysi Ali Beyi'in çocukluk dönemine ait. Hatıralara sahip çıkmak geçmişe el uzatmak demektir. Geçmişini bilen geleceğini bilir.
Hepsi müzeler genel müdürlüğüne kayıtlı onlarca tarihi eser...
Balkondan koşan domuza atış yapacaktık. Havalı silahın mekanik aksamında bir sorun yaşanınca... Geriye sadece geçmişte yaşanan anılar kaldı. Sn. Üstay bu penceren başta Sn. Cem boyner olmak üzere pek çok tanınmış kişiye atış yaptırmış. Ben de "bu şansı yakalayamayan ünsüz" olarak anılardaki yerimi aldım.
Bu gün "Hayali cihan değer" diye anılacak günlerden biri...
Sn. Üstay'la yapmış olduğum söyleşinin özü bu...
Sn. Üstay bize sadece evini açmadı. Yüreğini de açtı. Hem de tüm samimiyeti ile...
Kendisine Ankara'ya döndükten sonra teşekkür etmiştim. Şimdi huzurlarınızda bir kere daha teşekkür ediyorum.
Bu söyleşiyi yapmakla "akil" bir avcının yabanhayatı hakkındaki düşüncelerini öğrendik.
Katılırsınız, katılmazsınız!
Veya...
Kısmen katılırsınız!
Doğruyu, ancak "farklı fikirleri seslendirmek sureti ile bulabiliriz" diye düşünüyorum...
Ankara'ya döndükten sonra aklıma, aynı soruları bir kere de Sn. Halil Gülçur'a sormak geldi!
Öyle de yaptım.
Cevaplar da 2 gün sonra geldi.
İşin hoş tarafı Sn. Gülçur "Ali Üstay bu sorulara nasıl bir cevap verdi" şeklinde bir yaklaşımda bulunmadı.
Özellikle bu tavrı için kendisine şimdiden en içten gelen duygularla teşekkür ediyorum.
Bu söyleşiyi de kısa sürede sizlere sunma gayreti içinde olduğumun bilinmesini rica ederim.
Kurban Bayramı'nı kutladıktan kısa bir süre sonra, yeni yıla gireceğiz.
Her geride kalan yıl, dökülen yaprak misali ömrümüzden birşeyler alıp götürüyor.
Mutlak "Sonu" şimdi çok daha iyi hissediyor, çok daha iyi görebiliyorum!
Ne bırakabildik acaba?
-!..
Bayram sevinci ile kalın...
Geçmişten çok geleceği düşünmeliyiz,
çünkü bundan sonra orada yaşayacağız.
William Churchill