Simurg!


Önce küçük bir öykü nakletmek istiyorum...

Rivayet olunur ki ;

Kuşların hükümdarı olan Simurg bilgi ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş.

Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir.


Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş.

Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış.


Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardim istemeye karar vermişler.

Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi...

İstek,

Aşk,

Marifet,

İstisna,

Tevhid,

Hayret

ve

Yokluk vadileri...


Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar.


İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler.

Yorulanlar ve düşenler olmuş...

"Aşk denizi"nden geçmişler önce..

"Ayrılık vadisi"nden uçmuşlar..." .

"Hırs ovası"nı aşıp,

"Kıskançlık gölü"ne sapmışlar...

Kuşların kimi "Aşk denizi"ne dalmış,

Kimi "Ayrılık vadisi"nde kopmuş sürüden...

Kimi hırslanıp düşmüş ovaya,

Kimi kıskanıp batmış göle...

Önce bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;

Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış) ;

Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış

 

Baykuş yıkıntılarını özlemiş;

Balıkçıl kuşu bataklığını.



Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.

Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen

Altıncı Vadi "şaşkınlık"

ve sonuncusu

Yedinci Vadi "yok oluşta" bütün kuşlar umutlarını yitirmiş...

Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.

Sadece 30 kuş!


Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş:

Fars’ça "si", "otuz" demektir...

"Murg" ise "kuş"...

Simurg'un yuvasını bulunca anlamışlar ki;

"Simurg - otuz kuş" demekmiş.

Onların hepsi Simurg'muş.

30 kuş, anlamışlar ki, aslında aradıkları sultan, kendileridir...

ve...

Gerçek yolculuk kendine, yani iç dünyana yapılan yolculuktur.

İz sürmek, sürebilmek başarılı bir av partisi için avcının farklı özelliklerinden sadece biridir ve tabiri caizse olmazsa olmazlardan bir tanesidir...

Doğru sürülürse!

Doğru izlenirse!

Sonuca kolay ulaşılır...

Bu beceri, farklı amaçlar için de olsa, günümüz dünyasının insanları için de geçerliliğini korumaktadır.

Doğru yöntem, uygun zamanlama, sağlam donanım, ehil kişi marifeti ile başarıya ulaşmak için ihtiyaç duyulan özelliklerdir.

21.yüzyılda iz sürmenin sadece şekli değişmiştir...

İçeriği, paleolitik dönemden çok da farklı değildir. Ana tema, her zaman olduğu gibi hayatta kalabilmektir...

Başarılı bir yolculuk (!) yapabilmek için, iz sürme yetisi, nasıl kazanılacak?

-!..

Sorulması gereken budur.

Jiddu KRISHNAMURTI Hint asıllı bir felsefeci. İz sürmenin (!) kolay yollarını anlatan onlarca kitabı ve verdiği yüzlerce konferansın yazılı belgeleri var.

Zihin ve Düşünce Üzerine / Öğrenme ve Bilgi Üzerine / Tanrı Üzerine / İlişki Üzerine

Yaşamak ve Ölmek Üzerine / Hakikat Üzerine / Sevgi Üzerine / Zamanın Sonu,

bu kitaplarından bazıları...

Bu kitaplar, kendi iç dünyanıza yapacağınız yolculukta size mihmandarlık hizmeti verebilecek nitelikte bir zenginliğe sahip.

Keşke okuma fırsatınız olabilse...

Bu ve benzeri kitapları okudukça, iç dünyamıza yapacağımız yolculuklar kolaylaşacaktır.

Kendimizi tam anlamı ile tanıyınca..

İz sürme yetimiz de artacaktır.

Sokrates "kendini bil" deyişiyle; I.Ö. 469-399 yılları arasında bu tespiti yapmıştır.

"Kendini bilen her şeyi bilir" sözü boşuna söylenmemiştir.

-!..

Öyküde bahsedilen vadilerden, hangimiz geçmedik ki!

-!..

Kimler hangi vadilerde pes ettiler?

-!..

Veya

Bizler hangi vadide pes edeceğiz?

!..

Uzunca bir süreden beri, hayatı bu bakış açısı ile gözlemlemeye gayret ediyorum...

Özellikle de yakından tanıdığımı (!) zannettiğim avcı arkadaşlarımı...

Tabii ki diğer arkadaşlarımı!

İdare (!) içinde çalışan arkadaşlarımı,

Komşularımı,

Aile fertlerini,

-!..

Öyküdeki felsefe doğrultusunda değerlendirmeye çalışıyorum!

-!..

Tabii ki en başta da kendimi...

Hal böyle olunca (!) zaman zaman gözüm kronometreye (!) takılıyor...

Sonuç (!) ne olursa olsun, uzatmaları oynamak istemiyorum.

!..

Binlerce kuştan geriye kalan sadece otuz değil mi?

Yaşam, yaşamımız, çok mu farklı!

Bakın yakın çevrenize!

Otuz sayısı (!) hayal bile edilemez...

-!..

Üç otuz paraya satılınca anlarsınız bunu...

Otuzdan (!) düşe düşe bir elin parmakları kadar kalırsınız...

-!..

Bu suretle dışarıdan bakıldığında tükendiğiniz zannedilir.

"Kelaynak" benzetmesi bu gibi durumlar için yapılan bir yakıştırma da olsa, zaman (2107) sizi farklı değerlendirecektir.

Yolun yarısında inenler çok da karamsar olmamalı!

Seçenekler öyküdeki kadar kısıtlı değil ki!..

Herhangi bir vadiye de gerek yok!

İlk foseptik çukurunu gördüğünde; kendisine sığınak bulduğunu zannedenlerin sayısı, düşündüğünüzden çok daha fazladır.

Hayat buldukları mekanın kokusu,

Buram buram üstlerine sinse de,

Onlar bunu misk-i amber gibi solurlar...

Sadece ve sadece sefil hayatlarını sürdürebilmek için nemalandıkları kapı sahibi için yapamayacakları hiç bir şey yoktur

Yedikleri yal, bindikleri yeldir.

Arabesk ifadelerinden tanırız biz onları;

"Canım abicim!" "Abi, en büyük sensin..."

"Senden daha büyüğü gelmedi, gelemeyecek!"

"Abi, sen var ya sen... Sen ölsen var ya, dünya durur be..."

V.b tümceler, onların sanal kredi kartı üzerindeki şifreleridir.

Kim olduklarını, bu ifadeler anlatır bizlere.

Şimdi çevrenize bir de bu gözlükle bakın!

-!..

Gördünüz mü?

-!..

Görmediniz mi?

Simurg'u bulabilirseniz (!) şansınızı bir kere daha deneyin...

Sevgili Dostlarım,

Avcı Kardeşlerim,

Bu bayrama haince yapılan bir saldırı sonrası üzüntülü ve kaygılı olarak giriyoruz.

Şehitlerimize Allah'tan rahmet, yakınları için de sabır ihsan etmesini diliyorum.

Her seferinde yanıyoruz ama bu sefer "aymazların" halini görünce daha da çok yandık.

Bu gidiş, hayra değil...

Adım gibi eminim ki hiç kimsenin kaygısı "canı" için değil, "canlar" içindir.

Bayramınız kutlu, gönlünüz ferah olsun.

Azalmadık, çoğaldık.

 

Kuvvetli sebepler, kuvvet doğurur.

                                                                                     Willam Shakespeare

 

 

Mehmet Emin Bora

10 Ekim 2007 / Ankara

Bu yazı 10918 kez okundu...