Eksüz mi!
Karadeniz Gezi Notları
I. Bölüm
Son bir kaç yıldır, kadim dostum Sn.Erinç Orkun ile özellikle Doğu Anadolu'ya seyahat etmeyi neredeyse bir alışkanlık haline getirdik. Bu sene yaşanan aşırı sıcaklar bizi korkuttu doğrusu... Çareyi, rotayı değiştirmekte bulduk.
Karadeniz'e gittik.
Yaylalara...
Görebildiklerimi (!) sizlerle paylaşmak istedim.
26 Temmuz 2007 Perşembe günü Erinç 05:35 'de beni evden alacağını söyledi.
Ben 05:15 de kapıdaydım...
Bizim nesil, evin bir büyüğü bir yolculuğa çıkacağı zaman gece gündüz demez, geriye kalanlar kapıya dizilirdi.
Ben, hayatım boyunca -her kim olursa olsun- yolcu etmekten üzüntü duymuşumdur.
Ama karşılama beni çok heyecanlandırır...
Neyse, çok şey unutuldu ama çok şükür ki benim hala yolcu edenim var!
Fıstık annesi ile...
Her zaman yarım saat öncesinden hazır olmak, benim için vazgeçilemez bir alışkanlık.
Saat 05:32
Trabzon Havaalanı 07:45
Daha önce temas kurduğumuz araba servisi bizi çıkış kapısında bekliyor.
Zamandan tasarruf edip, araçla ilgili kira sözleşmesini yolda giderken yapıyoruz.
Bu seyahat başlamadan önce bir gezi plânı yapmıştık.
İlk etapta Trabzon'dan Gümüşhane'ye kadar gitmeyi ve orada bir gece konaklamak sureti ile çevresini gezmeyi düşündük. Gezinin diğer günleri oradaki havaya bağlı olarak değişebilecekti...
Nitekim öyle de oldu.
Aşağıdaki haritanın alt kısmında 4 günün gezi plânı farklı renklerle harita üzerine işlenmiştir.
Perşembe sabahı uçaktan iner inmez gideceğimiz yönü belirlemiştik.
İstikamet Gümüşhane...
Yol üzerinde Hamsi köy var.
Bu yörenin sütlacı meşhur. Bunu biliyoruz, yol da Hamsi Köy'den geçiyor...
Hamsi Köy
Osman Usta işyerinde kızları ile çalışıyor. Tam 45 senedir bu işin içinde olduğunu söylüyor.
Baba Osman Günel, yemekleri ile ünlü... Sanırım ki güler yüzü ile de ünlü olmalı.
Fatma Günel Ayşe Günel
Ayşe Günel Girne'de Amerikan Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünü kazanmış. Şimdilik babasına yardım ediyor. Çok sıcak kanlı insanlar... Yemekleri de çok hoş. Yolunuz bu yöreye düşerse gideceğiniz adres bence burası olmalı.
Hamsi Köy'den memnuniyetle ayrılıp yola düşüyoruz. Bundan sonra Gümüşhane'ye kadar yapacağımız yolculukta bizi levhalar yönlendirecek.
Zigana Turizm Merkezi'ne doğru yola çıkıyoruz. Manzara her geçen saat güzelleşiyor.
Yükseklik 1800 mt Keyif ise gıcır mı gıcır... Çay bekliyoruz.
Çevre sakinleri ile konuştuğumuzda Limni gölü'nü görmemiz gerektiğini söylüyorlar. Hiç itiraz etmeden yola düşüyoruz. Geçmişte yaşadığımız olaylardan çıkardığımız küçük dersler var.
Yılmayacaksın!
Üşenmeyeceksin!
Çünkü, ne göreceğini bilmiyorsun.
Bu, son şansın olabilir!
Yol boyu dostlarla karşılaşıyorum. Her seferinde de aynı duyguları yaşıyorum!
Limni Gölü küçük bir göl ama şirin. Krater gölü olduğu için suyu da sıcak. Bu yüzden balık yaşamıyormuş.
Burada yarım saat kadar dinlenme fırsatımız oluyor. Yolunuz buralara düşerse, mola sırasında mutlaka ayran için.
Yurdum insanı için her zaman bir çözüm yolu var... Peynir tenekelerinden çatı yapmış.
Sezon itibari ile İç Anadolu'ya göre bazı çiçekler burada henüz yeni açmış. Limni Gölü'nden ayrılıp Gümüşhane istikametine yöneliyoruz. Bir yandan da yol üzerinde "görülmeye değer ne var" diye turizm ile ilgili yazılmış kitapları okuyoruz.
Karaca Mağarası'nı görmemiz lazımmış...
Biz de kitap sözü dinliyoruz!
Karaca Mağarası'na yöneliyoruz. Mağara Gümüşhane'nin kuzeybatısındaki Korum Vadisi'nde ve Gümüşhane'ye 17 km uzaklıkta yüksekçe bir tepede. Denizden yüksekliği 1550 mt Mağaranın uzunluğu ise 105 mt.
145 milyon yaşındaki bu mağarada 1 cm sarkıt veya dikit oluşması için geçen süre 12 yıl olarak belirtiliyor...
Mağarada fotoğraf çekmek izne tabîymiş. Dolayısıyla ben de çekemedim.
İzin almak için valiliğe müracaat edilmeliymiş!
Neden daha kolay bir yol tercih edilmiyor?
-!..
Mağara girişindeki bilgisayar sürekli valiliğe bağlı ise, neden hızlı bir izin alma formu dolduramıyorum ki!
Anlamış değilim.
Çekim için bir ücret koyarsın, olur biter...
Mağara fotoğraflarını satın alıp da bakan mı var!
Bu güzel mağaradan benim çektiğim bir fotoğraf karesi koymak isterdim.
Kısmet belki de gelecek bahara...
Bu fotoğrafı fikriniz olsun diye broşürlerden taradım.
Girişte güzel bir dinlenme tesisi var. Yemekleri de güzel.
Emekli bir öğretmen işletiyormuş. Gıyabında kendisini kutluyorum.
Öğrendiğim kadar ile bu müteşebbis öğretmen, pestil imalatı da yapıyormuş.
Gümüşhane'ye gidince satış mağazasına gideceğiz.
Karaca Mağarası'ndaki tesislerde yemek yedik. Manzara keyif vericiydi.
Gümüşhane'ye doğru yola koyulduk. Kısa bir süre sonra da kent merkezine girdik.
Gümüşhane
Gümüşhane oldukça eski bir tarihe sahip (M.Ö 3000) . Roma ve Bizans dönemlerinde yörede kurulu kente Argyropolis adı verilmiş. Yunanca argyros,“gümüş” demek. "Polis" ise kent anlamı taşıyor. Zengin bir tarihçeye sahip kentin atasözleri de kendine özgü.
Ben "Bana benden olur her ne olursa, başım rahat eder dilim durursa" sözünü iyi anladım.
Ama hiç sevmedim!
Ne çekiyorsak bu korkaklık yüzünden değil mi?
Gümüşhane atasözü "Çobanın meramı olsa, tekeden süt çıkarır." diyorsa da...
"Çoban olacak yiğit önce, tekeden süt sağmalı " diyerek işi "merama" bırakmamalıyız...
Gümüşhane'ye ait atasözlerinin sayısı pek çok.
"Halının tozu, delinin sözü tükenmez" sözü yine buraya özgü...
-!...
Sustum...
-!..
İl merkezine girer girmez Kral pestilin satış mağazasına giriyor ve alışveriş yapıyoruz. Gurmelere tavsiye edebilirim.
Alışveriş sonrası oteli önceden ayırttığımız için vakit kaybetmeden kenti yukarıdan görebileceğimiz bir yükseltiye çıkmak istiyoruz.
1647'de Gümüşhane'yi ziyaret eden Evliya Çelebi, buralarda gümüş madeninin çok olduğunu, çalışır ve boşaltılmış durumda 70 kadar ocak bulunduğunu bildirir. Gümüşhane'de doğan her çocuğun gümüşten kaşığının, çatalının ve tabağının olduğu rivayet edilirmiş.
Rivayet bu!
Ülkemizde her doğan çocuğun hayata 5334 $ borçla başladığı ise acı ama gerçek. (Ş.Kızılot / Hürriyet Gazetesi)
Bu gidişle bu günü bile arayacağımızı düşünüyorum.
-!..
Delillerim var. Sunacağım örneklerde siz de bunu göreceksiniz.
Çocuklar bizim geleceğimiz... Yarın onların yüzüne nasıl bakacağız!
Akşam yemeğini kent içinde yedik.
Yolunuz Gümüşhane'ye düşerse yemek işini otelinizde halledin.
-!..
Çimenler Otel'de. Otel her açıdan tam notu hak ediyor...
Gümüşhane'de konaklamak isteyenler için en iyi tercih
Ertesi sabah erkenden kalkıp yola düşüyoruz. Tomara Şelalesini görmek istiyoruz.
Bayburt istikametine giderken 16 km sonra bir kavşağa varıyoruz. Oradan Güney-Batı istikametine döndüyor ve 45 km sonra Kelkit'e girmeden Batı istikametine dönerek Şiran üzerinden Tomara Şelalesi'ne ulaşıyoruz. Şelaleye giden iki yol var. Siz asfaltı takip edin ve levhalara dikkat edin.
Yol oldukça güzel ama uzun. Şelaleye 10 km kalana kadar hiç bir levhanın olmaması gerçekten üzücü.
Bir tane var onu atlarsanız işiniz iş.
Bu, yol boyu yalnız olduğunuz anlamına da gelmemeli...
Yol arkadaşımızın farkında mıyız?
Şimdi, siz de hatmi çiçeğine farklı bir göz ile bakmıyor musunuz?
Tomara Şelalesi karşıda görülen dağ sinsilesinin hemen hemen ortasında yer alıyor.
Vadide görülen stabilize yol, bizi şelaleye götürecek.
Soğuk, temiz ve boşa akıyor.
Bakıyorum - Bakıyorsun - Bakıyor
Benim zamanımda (1958) orta 2. sınıfta Türkçe dersinin yanı sıra dilbilgisi de öğretirlerdi...
Mimar Kemal Orta Okulu'nda Türkçe hocamız Doğan Bey ders sırasında gök gürültüsü gibi gürlerdi...
- "703 kalk ayağa! 'Bakmak' fiilini, birinci tekil şahıs olmak üzere üç halini çek bakalım" derdi.
Veya buna benzer bir şey...
İstersen çekme!
Beş kardeş daima hazırdı ve o hızlı çekerdi...
Çok sıkı bir orta öğretimden geçtik. 10 üzerinden 4 alır sınıfta kalırdık.
Önce eğitimi sulandırdılar.
Artık, sınıfta kalmak yok.
Ne yapıp ne ediyorlar...
Geçiriyorlar...
Niteliksiz bir nesil yetiştirmek için, toplu çaba sarf ediyoruz.
İnsandan değil diplomadan medet umuyoruz...
Niteliksiz, ama cin mi cin!
-!...
21. yüzyılın başında Başkent su sıkıntısı çekiyor!
Doğan Bey'i gel de arama. Ona Allah'tan rahmet diliyorum.
Su konusunda önemli ikazlarım olacak. Geleceği görür gibiyim.
İstikamet Bayburt.
Kelkit'e kadar aynı yoldan dönmek kaydı ile Köse üzerinden Bayburt'a doğru yol alırken bir gölet görüyorum.
Girmeye karar veriyoruz. Göl kenarında gençler sığır güdüyorlar.
Arşivimde "sığır" fotoğrafının az olduğunu tespit ettim.
Lazım olurmuş da!
Ben farkında değilmişim.
Önce bu eksikliği gidermek için bol bol sığır görüntülüyorum.
Ben fotoğraf çekerken gençler de benimle hafiften hafiften kafa bulmaya çalışıyorlar.
- Amca, niye sığırları çekiyorsun ki! Bizi çek.
-!..
"Tamam" diyerek yanlarına geldikten sonra, önce adlarını öğreniyorum.
Daha sonra da adlarını karıştırmamak için kendimce bir sıra yapıp fotoğraflarını çekiyorum.
Soldan sağa: Azem İnci (89) - Sefa Uçar (90) - Malik Bilgin (?) - Soner İlhan (95)
Azem İnci, Karadeniz Teknik Üniversitesi Tekstil Bölümü'nden terk.
Sefa Uçar, Orta terk,
Malik Bilgin, İmam Hatip mezunu
Soner İlhan'da, orta son da okuyormuş.
Beni dikkatle dinlemelerini söyledikten sonra ilk sorumu Azem'e yönlendiriyorum.
- Londra nerenin başkenti
- Amerika
-!..
Sefa Uçar'a soruyorum
- Adana hangi coğrafi bölgede?
Cevap yok.
Malik Bilgin'e soruyorum
-Mısır Türkiye'nin hangi yönünde kalır?
- Kuzey
-!..
Soner İlhan'nın sorusu ona göre
- İlçenin en büyük amiri kimdir?
- Kaymakam
"Bravoooo" dedikten sonra hemen küçük bir hediye sunuyorum.
Daha sonra da neden okullarını terk ettiklerini öğrenmek için sohbet ediyorum.
Geçerli mazeretleri "Maddiyat" şeklinde özetleniyor.
Hangi gazeteleri okuyorsunuz dediğimde;
''Zaman, Akşam ve Posta'' cevabını alıyorum.
Kitap!
Ne kitabı?
Ne diyebilirim ki!
-!..
Hepsine küçük birer hediye verip Soner'e fazladan bir hediye daha veriyoruz.
Bence, Soner'in küçük de olsa bir ayrıcalığı olmalı...
Onlara veda edip ayrılıyoruz. İçim buruk kafam karışık...
Bu çocukların en ufak bir suçu yok.
Suçlu sadece biziz...
-!..
Bu çocuklara doğru eğitim verilse, fırsat eşitliği sağlanabilse durum bambaşka olabilirdi...
22 Temmuz seçimlerinde bir başka parti iktidar olsaydı ne değişirdi?
-!..
Bu sorunun kökü en az 30 sene önceye dayanır. Hatta daha da eskilere...
Eğitime, Köy Enstitüleri'nin kaldığı yerden (!) yeniden başlamazsak, halimiz harap ki harap...
Bu böyle biline...
Bu ülkede her türlü insan zenginliği var...
Lider yok.
Olmaya çalışanın da canını burnundan getiririz...
Ya toprağından ya da suyundan kaynaklanıyor...
-!..
Ne bileyim ben...
Salyazı Köyü'nü arkamızda bırakarak Bayburt'a doğru yol alıyoruz.
Aynadan geriye baktığımda çaresiz gençler aklıma geliyor.
Durup durup iç geçiriyorum.
Anlatılmaz bir duygu seli yaşıyorum.
Ülkemin çocukları için üzülüyorum...
Onlar bunu hak etmiyor.
Bayburt hakkında fazla bir bilgimiz yok.
Öğle yemeğini yedikten sonra yola devam edeceğiz.
Kent merkezine girerken Çaykara levhasını görünce rahatlıyoruz. Bu bizim gideceğimiz istikamet
Kent çok şirin.
İyi bir yemek yiyecek yer arama çabamız kısa sürede sonuç veriyor.
Ben bunu öneririm, gerisi size kalmış!
Kaleden kent merkezinin genel görünüşü
Bayburt Kalesi
Kalede restorasyon çalışmaları devam ediyor.
Kalenin tarihçesini anlatan levha ise Türkçe'nin temel yazım kurallarından çok uzak.
"Kuruluşu 1.Bin" gibi bozuk bir cümle ile başlayan yazıda, her kelime büyük harf ile başlamış!
Bu yazı ziyaretçiler için Türkçe'nin kötü bir örneğini oluşturuyor.
Yeni yetişen gençler bu örneği doğru yazım kuralı olarak algılarsa!
Sorumlusu, sizce kim olur?
Bu durumda, gençleri yanlış eğitmiş olmuyor muyuz?
"Diline sahiplen ki sahibin olmasın" şeklinde güzel bir söz var.
Türkçeyi bozmaya çalışan yeterince TV kanalı varken; ekrana "hafta sonu" demek varken "weekend" yazmak, "tanıtıcı reklam" demek yerine "Advetorial" yazarak çağdaş ve aydın insan duruşu sergilediğini zanneden zavallılardan, zaten yeteri kadar yok mu!
-!..
Bu çabaya idarenin de katılmasının bir gereği var mı!
-!..
Çok üzüldüm doğrusu...
Dilerim ki; en kısa zamanda bu yanlış yazım yerini doğrusuna bırakır...
Bayburt'u çok sevdim. Dilerim ki; en kısa sürede bir kere daha gidebileyim.
Kurt gitti yazıya, meydan kaldı cıngıllı tazıya
Bayburt ata sözü
1. Bölümün sonu
Devam edecek...
Not: Yazının başlığı olan "Eksüz mi!" 2. bölümde!
Özür: Yazılarımda tek tırnak (') işareti kullandığım halde, bazen yayınlandığı zaman bu işaretler otomatik olarak çift tırnağa (") dönüşüyor. Bu teknik aksaklığı çözmek için gayret sarfediyorum. Bu hatadan ötürü sizlerden özür dilemek isterim.
Mehmet Emin Bora
02 Ağustos 2007