Meşe Kömürü ve Avcılık
Bilinen öyküdür...
Ama ben yine de hatırlatmak isterim.
Adamın biri aklından çıkaramadığı öyküsünü sürekli anlatır dururmuş.
Dinleyenlere de gına gelmiş.
Aynı konuyu dinlemekten bıktıkları için sohbet konusunu başka mecraya çekme çabası ile çırpınıp dururlarmış.
Sırf, adamı takıntısından uzak tutsunlar diye.
Adam ise; anlatılan öykü nasıl biterse bitsin cümlenin son kelimesini yineleyerek "hah şimdi aklıma geldi" diyerek tekrar kendi anlatmak istediği konunun başına dönermiş.
Benimki de o hesap gibi görünüyor.
"Meşe kömürü dediniz de, aklıma avcılık geldi" bunun gibi bir şey oldu.
Bir avcı gözü ile toplumu mercek altına alırsanız, özellikle avcığın bu ülkede neden yanlışlarla dolu bir uğraş olduğunu daha iyi anlarsınız.
Anlarsanız, özümserseniz,
Sorunu, derinlemesine algılarsanız.
Çözüme yönelik önerileriniz, ancak bu şekilde oluşabilir.
-!..
Aksi takdirde yazı dünyasında "bi çaktım, post oldu"dan öte gidemezsiniz.
Sıradan olursunuz.
İsterseniz önce meşe kömürü nasıl oluyor, bunu öğrenelim.
Daha sonra da avcılıkla olan bağlantısını kuralım.
Çamlıdere ve havalisi, odunluk bodur meşe ağaçları ile kaplı. Meşe ormanları, işletmenin öngördüğü bir proje dahilinde işleniyor. Ya doğrudan odun ham maddesi olarak ısınma ihtiyacına dönük pazarlanıyor, ya da meşe kömürü yapılıyor.
İş akışı çok basit.
Önce kesim işi ihaleyle veriliyor. İhaleyi alan da bunu çevre köylüleri veya uzak kentlerden gelen geçici işçilerle gerçekleştiriyor.
Mardin'in Derik İlçesi'nden gelen baba Cebrail Çelik'e "meşe kömürü nasıl yapılıyor?" sorusunu sordum.
Dinleyelim.
Cebrail Çelik
"Valla bu iş çoh zordir... İrezillig desah yeridir.
Bu yazıda otiririh...
Isıcah...
Su yohtir.
Önce kesiyih, ster hasabı.
Steri 20 YTL. Ha bune % 20 gomisyon deha goyacan!
Senin ağnayacağın 700 kg odinden ben sa deyim 100 -150 kg kömür oli...
Aha, hepsi budir ha!"
Bu arada onu dinlerken Cebrail Çelik'in yüzüne olanca dikkatimle baktım.
Siz de bakın.
Yüz hatları "içinde bulunduğu zor hayat şartlarının tek ve gerçek tanığı" diye düşünüyorum.
Ben üzüntümden ha gittim ha gidecem, o bana "çay içah, yemek yiyah" diyor.
Ben ne diyeceğimi iyice şaşırıyorum.
Bu arada oğulları Bubi Çelik ve Şehmuz Çelik 30-40 tonluk bir ocak kurmakla meşgul.
Şehmuz Çelik atıyor
Bubi Çelik tutuyor.
Sonunda ocak oluşuyor
Tüm aile, çoluk çocuk olduğu gibi Mardin'den Çamlıdere'ye gelmiş. Uzun süredir çadır hayatı yaşıyorlar.
Çadır hayatının ne olduğunu avcılar çok iyi bilir. İlk bir iki günü çok keyif verir.
Daha sonra sırtınızı dayayacak bir şey bulamadığınız için, farkında olmadan sinirlenirsiniz.
3 günden sonrası kelimenin tam anlamıyla eziyet olur.
Yaz aylarında sinek, kış aylarında soğuk hemen yanı başınızdadır.
Gecenin bir vakti, başınızdan aşağı akan yağmur suları, evinize karşı dayanılmaz bir özlem duymanızın baş aktörüdür.
Kısacası...
Çadır hayatı, izcilik yıllarında kalmalı.
Kömür oluşabilmesi için, odunlar dizildikten sonra ocağın üstü kömür tozları ve toprakla kapatılıyor. Aralarına "püren" tabir edilen çam ağacının yaprakları konuyor. Üstü toprakla örtülerek içinden tutuşturuluyor. Üstü toprakla kaplanmış kubbe, hava alamayınca için için alev almadan yanma zorunda kalıyormuş.
Yakmadan önce idareye haber verme zorunluluğu olduğunu söylediler.
Anladığım kadarı ile kömür oluşabilmesi için 15-20 gün kadar bir zamana ihtiyaç var.
Ateşle dans
Sık sık olmasa da ocakta çökmeler olabilirmiş. Bu, özde hava girişi, yani "alevli yanma" demektir. Kısacası tüm emeklerin bir süre sonra boşa gideceği anlamını taşır. Dolayısıyla ocağın üstü süratle kapatılmalıdır.
İşte risk anı da bu.
Kapatma anında oluşabilecek büyük bir çökük, bir anlamda ölüm demektir.
Bin bir emekle meydana gelen kömür, yine aile bireyleri tarafından önce kalınlıklarına göre ayrılıyor . Daha sonra da toptan satılmak üzere çuvallarla istif ediliyor. Toptan Kg fiyatı cinsine göre bir milyon liranın altında.
Cebrail Çelik " 11'inci ayın sonuna kadar buradayız" diyor.
Bu çocuklar, kasım ayında bu arazide çadırda yatacak...
Çok değil, bir hafta evvel yani 13 temmuz 2007 de ben oradaydım.
Isı, gece 12 dereceye düştü!
Kasım ayında, yörede hava sıcaklığı -12 olmazsa, ben de bir şey bilmiyorum!
Günahsız çocuklar...
Özellikle Doğu ve Güney Doğu Anadolu'da sık sık seyahatler yapıyorum.
Mehmet Emin Bora
23-10-2004 / Urfa
Yaşam sıkıntısı her yerde had safhada...
İnsanlarımız işsiz ve niteliksiz.
Ama ne olursa olsun, doğal olarak yaşamlarını sürdürme çabası içindeler.
Yeri ve zamanı gelince çocuklarını - özellikle - evlendiriyorlar.
Sayıları daha da çoğalıyor.
Kemiyet ile keyfiyet farkının bilincinde değiller. Olsalar da şansları yok.
Yürütülen yanlış politikaların sonucu, işi olan da işini kaybediyor.
Yuvarlanan kartopu misali her geçen gün, ülke genelinde sorunlar hızla büyüyor.
Burnumuza kadar ha battık, ha batıyoruz.
Bunca olumsuzluğun içinde "yabanhayatı idaresi" nasıl doğru yolu bulsun ki!
-!..
Bana -gemicik (!) satışlarının dışında- düzgün giden bir şey gösterin!
-!..
Avcılık, yabanhayatı idaresinin önemli bir parçası
Şu ana kadar bu alanın önemini kavrayan bir Orman Bakanı işbaşına gelmedi.
Yapılan bir kaç müspet çalışma, kısmen bazı genel müdürlerin, kısmen de bir kaç avcının zorlaması ile gerçekleşti.
Sistem oturmadığı için yeni gelen (!) eskiden yapılan bir kaç iyi şeyi de bir çırpıda slip süpürdü.
Son dönemi iyi inceleyin, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Şimdi bir çırpınma var "Çalıştay" yapalım diye.
Yapın bakalım. Yapın, siz de görün!
İnsan değişmeyince, kağıt üzerine yazdıklarımızla neyi değiştirebiliriz ki!
Bu yollar denenmedi mi!
Neden, gerçekleri görmek istemiyoruz...
Gel gelelim meşe kömürünün avcılıkla ilişkisine!
Bu ülkede avcıların çok önemli bir kısmı yasa dışı av yapıyor.
-!..
Delilin ne derseniz, ben de "rüşvetin belgesi mi olur?" hesabı benzer bir savunmada bulunurum.
40 senedir bu ülkede yabanhayatının içindeyim.
"Biz kırk kişiyiz, kırkımız da birbirimizi biliriz" sözü, bence yeterince anlamdır diye düşünmekteyim.
Bu yasadışı avcıların yüzleri, kömür işçilerinin yüzleri ile "teşbih anlamında bile" mukayese edilemez.
Kömür işçilerin yüzlerinin karası, aslında onların yüz akı.
Yasadışı av yapanları, öte tarafa havale etmekten başka yapacağım bir şey yok.
Öte tarafta ne olur?
-!..
"Ne olur" dedim de (!) aklıma bir fıkra geldi.
Avcının biri ölmüş. Oğlu hocanın yanına giderek;
"Babam Cuma günü öldü. Cennete gider değil mi hoca efendi" demiş.
Hoca biraz düşündükten sonra ; Senin babanın av tezkeresi yoktu değil mi? diye sormuş
Oğlu : Evet ama, cuma günü öldü hocam!
Hoca :Yanılmıyorsam zamansız av da yapıyordu!
Oğlu : Evet ama, cuma günü öldü hocam!
Hoca : Limit dışı av yaptığını da duydum, doğru değil mi?
Oğlu : Evet ama, cuma günü öldü hocam!
Hoca: Gece traktörle davşan (!) avına da giderdi değil mi?
Oğlu : Evet ama, cuma günü öldü hocam!
Hoca: Beş kişi, bir günde 25 tane yabandomuzu vurmuşlar değil mi?
Oğlu : Evet ama, cuma günü öldü hocam!
Hoca: Sürekli yalan söyleyip, kapı kapı da dolaştığını (!) biliyorum, öyle değil mi?
Oğlu : Evet ama, cuma günü öldü hocam!
Hoca sinirlenip cevabı yapıştırmış.
" Ey oğul! Benden sana söylemesi. Cuma günü dokunmazlar, ama cumartesi günü anasını bellerler ...
Herkes ancak anladığını duyar.
Goethe
Not: Anamı alıp, pazar günü oy vermeye gideceğim.
Rüzgar gülleri!
Sahi, siz ne yapacaksınız?
Mehmet Emin Bora
20 Temmuz 2007 / Ankara