Şemdinli


Not: Bu fotoğraf Şemdinli Belediyesi'nin sitesinden alınmıştır.

Askerlik anılarımı kaleme almaya çalışırken, kısa süreli de olsa, 'zaman tüneli' içinde bir yolculuk yaptım.

Askerlik ne kadar önemliymiş!

Sesli olarak ifade edilemezse de, askerlikte geçen süreyi, pek çok kişi hayatın içerisinden koparılmış bir zaman olarak tarif eder. Ben tam aksini düşünürüm. Özellikle bizim toplumumuzda askerlik, zorunlu eğitimin önemli bir parçası. Köyden gelen gençler, o kadar çok şey öğreniyorlar ki...

Askerlik süresi içinde verilen eğitimin, dış dünyada muadili yok.

Hem eşi yok, hem de parasız!

İçinde bulunduğumuz zaman dilimi itibarı ile çok da önemli gerksinme.

"Bunu nereden çıkartıyorsun?" diyecek aklı selim sahibi bir insan olacağını da düşünemiyorum.

Askerlik anılarımı yazarken konu 'Şemdinli' olunca, bir taraftan yazarken bir taraftan da Şemdinli üzerine yazılmış kitapları okudum.

İlk okuduğum kitap, Sn.Erdal Sarızeybek'in "Şemdinli'de Sınırı Aşmak" adlı eseri oldu.

 

Kitabın kapak tasarımı pek çok şeyi yeterince açıklıyor. Anlatılanlardan ortaya çıkan acı gerçek; sınır ötesinde dostumuz olmadığı yönünde...

Bir gerçeği daha bilelim.

-!..

Batıda da dostumuz yok!

-!..

Menffatlerinin peşinde olan ülkeler var.

Güneydoğu'da yangın olasılığı çok yüksek!

Sn.Erdal Sarızeybek'in yazmış olduğu kitabın 117. sayfasına gelince içime deriin bir hüzün çöktü.

O sayfada Şemdinli, Başkale ve Yüksekova'dan kaçak olarak yurdumuza yılda 500.000 adet kasaplık hayvan getirildiği yazıyor.

Bu devasa miktar, 13 Nisan 1999 tarihli resmi bir rapora istinaden yazılmış.

Gördünüz mü olanları?

30 sene evvel bizim topraklarımızdan yurt dışına hayvan kaçırılırken, şimdilerde akan sular tersine dönmüş!

1970 yılında yanlış hatırlamıyorsam hayvan üretiminde Avrupa birincisi, Dünya sıralamasında da beşinciydik.

-!..

Yazık ki ne yazık...

Sn. Sarızeybek Şemdinli ve çevresindeki yollardan bahsederken yeri geliyor "dozerinizi yanınızda taşımanız gerekir" diye bahsediyor. Bazen de "Ortaklar Karakolu'na varmanız için yol size iki ön şart sürer; mayına basmayacak ve pusuya düşmeyeceksiniz." demek sureti ile ironi yapıyor.

Kitap içeriğinde daha fazla bahsetmeyeceğim. Alın ve okuyun. Anlayın memleketin halini...

Kitabın önsözünü Emin Çölaşan yazmış.

Bunu niye yazdım? Kitabı bir solukta okuduğunu ve çok beğendiğini yazmış.

Ben de çok beğendim. Sn.Erdal Sarızeybek elinize ve yüreğinize sağlık.

Anlatılan öyküleri gerçekleştiren kahramanların da eline ve yüreğine sağlık.

Kitabın dili akıcı, içeriği dikkat çekici. Gelecek kuşaklara aktarılan bir önemli bir belge.

İşte bu kitaptan küçük bir alıntı. Belki merak eder, kitabı alır ve okursunuz diye...

'Aramızda para topladık'

''Bu silahlar Irak'ın kuzeyinde satılıyor. Eğer bana para verilebilirse bu silahlardan alabiliriz' dedim. 'Peki evladım' dedi. Kısa bir zaman sonra Hakkâri Valiliği'nden para geldi. Derecik'in meşhur Iraklı Cemil'ine silah siparişleri verildi. Kader bu ya; alınan silahları, Eylül 1992'deki ünlü Derecik çatışmasında PKK'lılar gaspetti. Ama biz yılmadık. Aramızda para topladık. Her bölük, silahını kendisi temin etti. 89 mm.'lik roketatarlar depolara kaldırıldı. MG-3'ler sabit menzilere çekildi. Onların yerini RPG-7 roketatarlar ile Bixi makineli tüfekler aldı. Timler arasında bir silahlanma yarışı başladı. Bu yarışa polis ve korucular katıldı. Korucular bizi bir adım geçerek kimi uçaksavar aldı kimi havan. Bu silahlar sonradan Batman Valisi Salih Bey'i zor duruma düşürdü.

Bir küçük rakı açtım, oğlum madalyayı göğsüme taktı!

Fransız Jandarma Subay Okulu mezunu olan Erdal Sarızeybek, Paris'te askeri ataşemiliter olarak görev yaptı, Türkiye'de adli kolluk üzerine master'ını tamamladı. Alan Karakolu baskınında gösterdiği yararlılıktan ötürü liyakat madalyası aldı: "Tören gerektiği için madalyamı takamamıştım. Sonunda dayanamadım, madalyayı alıp eve gittim. Hanım yemek hazırladı. Bir küçük rakı açtım. Oğlum Murat bir konuşma yaptı ve madalyayı göğsüme taktı" diyen Sarızeybek, 2004'te albay rütbesindeyken, kendi isteğiyle emekli oldu.


Yalnız 166. sayfada çok önemli bir hata yapılmış.

-!..

2. paragraf!

3 satırdan oluşan bu paragrafı, ben sehven (!) yazıldığını düşünmek istiyorum.

Emin Çölaşan bunu nasıl görmez? Bunu da anlamış değilim.

Dilerim ki, yeni baskıya geçerken bu bölüm tamamen çıkartılır.

Önerinin (!) savunulacak hiç bir yeri olamaz.

Bu kitaptan sonra Sn.Tümgeneral Osman Pamukoğlu'nun "Unutulanların Dışında Yeni Bir Şey Yok" adlı kitabını okudum.

Bu kitabı mutlaka alın ve mutlaka okuyun.

Çocuğunuza kalsın.

Çok önemli bir belge vasfını taşıyor.

Bizler, sıcak evimizde otururken, askerler neler yaşıyor!

-!..

Siz bu "weekend" "hunting" yaparken!

-Hhhııı!

Sn.Tümgeneral Osman Pamukoğlu bu kitapta çok şey anlatıyor!

Gaflet uykusuna dalanlara seslenmiş!

"Kaldır başını kan uykulardan!" diyor.

-Hhhhııı!

 

En son aldığım ve okuduğum kitap da bir avcı kardeşimize ait.

Serdar Akinan'a.

 

Serdar kardeşim avcılığın kenarından döndü!

-!..

Berber yapmış olduğumuz avlarda, uçan hiç bir mahlûkata zararının dokunduğunu görmedim!

-!..

Kaçana da!

Ben şahidim!

Avda, yazlıkçı ile Almancı arası bir tavır sergilerdi!

Kendini çok yorgun hissettiği zamanlar "Korkunç rüyalar" görürmüş!

Bu tür rüyalara önlem (!) olarak, bıçağı ile yattığını bize anlatırdı da biz anlamazdık!

Rüyalarının Afrika ağırlıklı olduğunu hatırlıyorum.

E haklı ama!

Serdar Akinan Afrika'da

Avda çok çalışırdı.

Kaytarmazdı.

Yemek yapılana kadar, ayakkabısının bağı ile oynayanı bilirim!

- !..

- O kim?

Ben bilirim. Ben yazınca herkes bilecek.

Yakındır!

Serdar Akinan

İyi bir fotoğrafçı olan bu avcı kardeşimiz, şimdi SKY Türk Televizyonu'nun Genel Yayın Müdürü.

Serdar, CNN 'de çalışırken Mehmet Ali Birand ile avcılık üzerine bir söyleşi yapmamı sağlamıştı.

Benden kaynaklanmasa bile, yayına beraber katıldığım kişi (!) yüzünden yayın sonrası ortalığın bir hayli karıştığını hatırlıyorum.

Serdar Akinan'ın derlemiş olduğu kitapta, operasyonlara katılanların hafızalarını tetikleyecek pek çok soru sorulmuş.

Bu kitap da, diğer kitaplarda anlatılan döneme ait çok önemli bilgileri içeriyor.

Çatışmalara kaltılan insanlarla yapılan bire bir ropörtajlar ve o insanların anlattığı çok çarpıcı öyküler inanılacak gibi değil.

Anlatımın soru-cevap şeklinde olması, zaten kolay ve anlaşılır bir dille yazılan kitabı daha da keyifli hale getiriyor.

Okuyun bana hak vereceksiniz.

Sevgili Serdar Akinan'nın ellerine sağlık.

Özde, askerlik anılarımı yazayım derken Şemdinli'de yaşanan acı olayları da bu vesile ile öğrenmiş oldum.

Allah izin verirse, bu sene Çatalca Seyyar Jandarma Karakolu'na gitmek istiyorum.

Fotoğraf çekmek için!

30 sene sonra kim ne hatırlıyor, görmek için!

Sizce çok mu uçuk!

-!..

Tamam nasıl düşünüyorsanız öyledir.

Şemdinli, her şeyi ile özel ve güzel.

Türk avcısı, bu ülke hudutları içinde benzeri bir arazi görmedi ve göremez.

Bırakınız görmeyi hayal bile edemez. Av cenneti.

Fotoğrafçıların arayıp da bulamadığı her şey orada.

Şemdinli, geleceğin parlayan yıldızı olmaya şimdiden aday.

Ama, bu şartlar altında "yarınların " da önemli bir problemi!

Allah, askerimiz güç ve kudret nasip etsin.

Görünen odur ki; problem ne siyasetle çözülüyor  ne de askeri güçle...

Bu iki güce sahip olan bir lideri hayal ettiğimde aklıma bir tek kişi geliyor...

-!..

Her geçen gün "yokluğunun varlığı" daha çok hissediliyor...

Nur içinde ya, Türklerin Atası.

Ölümüm avcılık yaptığı bu Dünya'da,
kuşku ve pişmanlık için zaman yoktur.
Zaman ancak karar vermek için vardır.

                                                            "Unutulanların Dışında Yeni Bir Şey Yok" adlı kitaptan

Bu yazı 13514 kez okundu...