Tarihe Tanık Olmak
Ve SEMPOZYUM SONRASI DÜŞÜNDÜKLERİM


AMASRA SEYAHATİ GEZİ NOTLARI

 

"Türk Kültüründe Av" başlıklı sempozyum sonrası İstanbul'dan karmaşık duygularla ayrıldım.

Çok mutluydum! Çünkü başarılı geçen bir bilimsel toplantıyı izleme şansım olmuştu.

Çok üzgündüm! Çünkü avcılar bu toplantıya ilgi göstermemişlerdi.

Bu iki farklı duyguyu yaşarken hızla masa başına oturup "sadece yaşanan gerçekleri bir şekilde belgelemem lazım" diye düşünerek "Türk Kültüründe Av" başlıklı yazımı yazdım.

Çok kısa bir süre sonunda bu yazıma tepkiler geldi.

Öncelikle bunları sizlerle paylaşmak istedim.

 

Sayın Mehmet Emin Bey ve Muhterem eşi,

Sempozyuma verdiğiniz candan destek için ayrıca çok çok teşekkür ederim. Sempozyumun en güzel yönü de sizleri tanımak oldu. Açılış konuşmasını aşağıda gönderiyorum.

Sevgi ve saygılarımla,
Emine Gürsoy-Naskali

Mehmet Bey,
www.arpacik.net'e baktım, siteniz çok hoş. Sempozyumla ilgili hazırladığınız sayfa da çok güzel olmuş, elinize sağlık. Samimi ilginiz sempozyumdan en çok aklımızda kalan hatıralardan biri olacak. Sempozyum sırasında yaşadığımız ama farkedemeden geçip gittiğimiz nice hoş anı biriktirmişsiniz. Bu sayfa da "Türk Kültüründe Av" konusuna bir katkı olacak diye düşünüyorum. Sayfadan katılımcıları da haberdar edeceğim, eminim onlar için de hoş bir süpriz olacak.

Eşinize ve size saygılarımızı sunarım.

Hilal

Sayın Mehmet Emin Bora,

Türk Kültüründe Av Konulu Sempozyumu belleklerden hiç silinmeyecek şekilde emek vererek, zamanınızı harcayarak, görüntülü bir şekle büründürüp, bilim camiasına sunduğunuz için size çok teşekkür ederim. Ben ve öğrencilerim, konserdeki icramız sırasında, Türkülerdeki o duygu selini sizinle birlikte tekrar yaşamaktayız.Çok teşekkür ederim.
Saygılarımla

Yrd. Doç. Metin EKE

Güzel çalışmanız için teşekkür ederim. Çalışmanız, benim için belleğimin bir yansıması gibi oldu. Arkadaşlarıma ve aileme anlatacaklarımın da görsel ifadesi. Güzel, duru ve sıcak anlatımınız için teşekkürlerimi sunmayı mesleğim gereği bir borç bilirim. Saygılar.

Yard. Doç. Dr. Mesiha TOSUNOĞLU

Kırıkkale Üniversitesi
Eğitim Fakültesi
Türkçe Eğitimi Bölümü Başkanı

 

Sayın Mehmet Emin Bora,

Merhaba,

"Türk Kültüründe Av" konulu sempozyumda tanışmıştık sizinle. Ben "Avcı Dili" konusunun sunumunu yapacaktım. Konumun hazırlanması sırasında henüz sizi tanımadığım için yardımınızı isteyememiştim. Ancak şimdi sizi tanıdığıma göre yeni çalışmamda yardım edebileceğinizi düşündüm.Şu an çalıştığım konu "Yöresel Kuş İsimleri". Bilginizi benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum. Internet sitenizdeki sempozyumumuzla ilgili sayfaları da çok güzel düzenlemişsiniz. Yaşananlar, duygu ve düşüncelerinizle bütünleşmiş. Teşekkürler.. Hassasiyetiniz için.

Saygılarımla,

NOT: Eşinize de lütfen selam ve saygılarımı iletin.

İlgen Kayrak

Ortada teşekkür edilecek birileri varsa bu öncelikle bu sempozyumu düzenleyen "Sn. Prof.Dr. Emine Gürsoy Naskali ve değerli çalışma arkadaşlarıdır" diye düşünüyorum. Daha sonra da hazırladıkları değerli çalışmalarla sempozyuma katkı koyan diğer katılımcılar. Hepsinin ellerine sağlık. Ne çok şey öğrendik ve daha da öğreneceğiz.

Sempozyumda sunulan çalışmalar bir kitapta toplansın. O zaman bana hak vereceksiniz.

Yeri geldiği için seslendirmek isterim. Sempozyumda sunulan çalışmaların, kitap basılmadan evvel yayınlanması doğru olmuyormuş. Buna izin verilmediği için elimde bulunan bir kaç adet sunumu da bu düşünceyle yayınlamaktan imtina ediyorum. Bu tavrımın arkasında yatan düşünce o sunu sahiplerine duyduğum saygıdan ibarettir. Dilerim ki kitap bir an evvel basılsın, bizler de keyif ile okuyalım.

Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırma Enstitüsü'nün benzeri sempozyumlar sonrası yayınladığı kitaplar var. İlgilenenlere duyurmak isterim.

"Tuz kitabı" / Editörler / Prof.Dr. Emine Gürsoy Naskali - Mesut Şen

"Zindanlar ve Mahkumlar" / Editörler / Prof.Dr. Emine Gürsoy Naskali - Hilal Oytun Altun

"Türk Kültüründe Argo" / Editörler / Prof.Dr. Emine Gürsoy Naskali - Doç Dr. Gülden Sağol

"Saç Kitabı" / Editör / Prof.Dr. Emine Gürsoy Naskali

"Tütün Kitabı" / Editör / Prof.Dr. Emine Gürsoy Naskali

"Türk Kültüründe Ölüm" / Baskı aşamasında (Bu kitabı çok merak ediyorum!)

Bir kısım "çok bilmişler (!)" diyebilir ki " bu kitapların avcılıkla ne gibi alakası var!".

Bu tespit onlar için geçerlidir.

-!..

Çünkü onlar (!) okumaz, okusa da anlamaz.

-!..

Hatırladınız mı, kendi (!) dergisinde yazılanı anlamamıştı...

-!..

Geçmiş ile gelecek arasında ilinti kurabilmek için öncelikle geçmişi bilmek gerekmez mi?

-!..

Bakın "Tuz Kitabı"nın 93''üncü sayfasında "Altay Halkının Dünya Görüşünde Tuz" başlıklı bir çalışma var. Sunuyu Sn.Prof.Dr.Svetlana Tuhteneva hazırlamış. Şöyle diyor Sn. Tuhteneva. ".... Ayrıca avcıların avlakta ilk yaptıkları iş, tuzsuz çay hazırlamaktır. Böylece avın çok olacağına inanılır...."

Bir diğer paragrafta ise "...Av hayvanlarının gerekli tuzu doğadan aldıklarının bilinmesidir..." şeklinde bir cümle var.

Bu konular sizin ilginizi çekmez mi?

-!..

Boşa yorulduğumu zannetmiyorum. 2106' da çok şey netleşecek.

Bir milat oluştu.

Sempozyum öncesi....

Sempozyum sonrası...

-!..

Çok mu abarttım?

Zaman, abartmadığıma şahit olacaktır. Üniversiteler, bu alana tabîr-i caizse "el atmıştır" ve arkası da gelecektir.

Işığın arkasından gideceğiz.

Işık taşıyan eller değişse de, ışık ölümsüzdür.

Üniversitelere itibar edelim.

İstanbul Orman Fakültesi'nden bir hamle bekliyorum.

İşte bu olumlu veya olumsuz düşünceler üzerine, sürekli yoğunlaşınca zannedersem yorulmuşum... Kısa bir süre için de olsa sessizlik yaşamak istedim. Böylesi zamanlarda içe yapılacak yolculuğun önemli olduğunu düşünürüm. Yüzleşirim kendimle;neyi doğru neyi yanlış yaptım diye, affım ise hemen hemen yok gibidir.

Havaların iyi gitmesi seyahat arzumu kamçıladı. Amasra'ya gitmeye karar verdim ve Çamlıdere üzerinden (!) gittim. (Çamlıdere'de mama bekleyen kedilerim ve köpeğim var.)

-!..

Arabamı uzaktan tanıyorlar ve ben gelince hoplaya zıplaya takip ediyorlar...

Birilerinin umut bağladığı insan olmak sizce de güzel değil mi!

-!..

Tepki de veriyorlar!

-!..

Bir şeyleri paylaşmak

Bu kadar mı zor?

Bu kadar mı zor

Birilerin "Merhaba" demesi,

Sırtını sevmesi,

Gözlerinin içi gülmesi,

"Orada kimse var mı?" demesi,...

Bu kadar mı...

Gün gelir ,

Bir kalemde silersin o en çok sevdiğini bile.

Halbuki ;

Silmeyi düşündüklerin,

Silmeye kıyamadıkların,

"Silmesem de olur" dediklerin

Sildikten sonra pişman olukların,

Yazdıktan sonra pişman olup da silemediklerin,

Yazarken ya da yazmadan sildiklerin,

Silmeyi hiç aklına bile getirmediklerin,

Yazmayı unuttukların,

Yazdığını unutup silmediklerin...

Adres defterine bakınca meğer,

Ne de çok yüreksiz dost varmış;

Seslerini duymadığın yüzlerini görmediğin.

Çıkmazlar, Açmazlar, Çaresizlikler içinde

Bir başına

Çırılçıplak,

Beş kuruşsuz ve

Sarhoşken...

24.01.2001 / "Bir efkar dağılırken..." / Ahmet Haluk Başaklar

Teşekürler Sn. Ahmet Haluk Başaklar kardeşim.

Ne de güzel anlatmışsın...

Amasra'ya vardığımda otele yerleştikten sonra doğruca limana gittim. Rıhtımda var olan sessizliğin içinde "büyük balık yakalamayı düşleyen" avcıları seyrederken, insanlık tarihi ile başlayan serüvenin neden bu kadar cezbedici olduğunu bir kere daha düşündüm.

Tamam, nafaka (!) için ava gidenleri anladık!

Ama herkes de karnını doyurmak için ava gitmiyor ki!

Av tutkusu, insanın hangi boşluğunu kapatıyor?

Sempozyumda ipuçları var...

"Av bir iktidar gösterisidir. Av; gücü sembolize eder, muktedir ve iktidarda olmayı temsil eder. Hükümran taraf ile tabî tarafı kesin çizgiyle ikiye ayırır.... Tabî taraf eğiktir, yeniktir, dize getirilmiştir. Hükümdar avcıdır...."

Ama bu tanımlar binlerce yıl öncesinin zorunlu gerekleri değil miydi?

-!..

Yabanhayvanları hala binlerce yıl öncesi gibi de, insanoğlu aynı değil ki!..

-!..

Tabî taraf her hali ile aynı da... Hükümran taraf geçmişe göre 1000 kere daha güçlü...

-!..

Israrla gücünü (!) ispat edeceklere bir tek seçenek kalıyor...

-!..

Kendi özgür iradesi ile insana has üstün yeteneklerinden feragat etmek...

-!..

Avlanma metodlarını zorlaştırmak ve teknik donanımdan hızla uzaklaşmak..

Ve doğaldır ki...

Yasalara uymak...

 

Kara avcılığına, pek çok kişi bilerek veya bilmeyerek karşı çıkmasına rağmen her ne hikmetse balık avcılığına karşı çıkan insan sayısı pek az.

Sizce bunun nedeni nedir?

-!..

Özellikle de hanımlar!

!..

Balık almak için pazara çıktıklarında, satıcıya sordukları ilk soru "balıklar taze mi?" şeklinde değil midir?

-!..

Bu sorunun cevabı "evet" ise; bir canlının kısa bir süre önce ölmesinden duyulan mutlulukdeğil midir?

-!..

Çelişkiyi gördünüz mü!

Ben, benle konuşurken (!) Amasra'da günbatımı yaşanıyordu...

Ertesi sabah erken saatlerde farklı bir güzelliği yaşadım...

Farklı türler ama konuşmadan da anlaşabiliyorlar!

Otel önünde kendilerine verilecek bir parça ekmeği bekleyen hayvan dostlarımız.

Güneşin doğuşu, bir süre önce görünmeyeni nasıl ki; görünür, bilinir ve anlaşılır hale getiriyorsa "bilgi" de bizlere aynı faydayı sağlıyor.

Acı olan odur ki, avcıların büyük bir çoğunluğu, sahip olunması gereken asgari bilgiden bile uzak...

Bilgili olanlar (!) da avcılıktan...

Avcılar için genel geçer not; sadece avı vurabilme yeteneği ile sınırlıdır.

İlgi alanları ise; avlanma limitleri ve yasaklar...

"Türk Kültüründe Av" geçmişlerde kalmış...

2106 da yaşayacak avcı kardeşlerim! Beni anladınız değil mi?

Biliniz ki; 2006 da yaşayan avcıların büyük bir çoğunluğu, paleotik dürtülerle yaşadı.

-!..

Amasra'dan adım adım uzaklaşarak Kurucaşile / Cide/ Şenpazar üzerinden
Kastamonu'ya doğru yola çıktım.

Aynı günün akşamı Ankara'da olmak istiyorum (!) . Ertesi sabah Hatay'a gideceğim. Bu Sn.Erinç Orkun ile çok uzun zamandır planlanan bir gezi.

Antakya'da her perşembe günü kurulan "silah pazarını" görmek için gidiyoruz. Ama zamanlamamız istenmeyen sebeplerden ötürü bir gün ileri kaydı. Olsa olsa pazar yerini görebileceğiz.

İşte bu plan çerçevesi içinde Kastamonu'ya öğle vakti geldik. Acıktığımız için istikamet doğruca ünü il sınırlarını aşan Tekeli Restaurant. Etli ekmeği kelimenin tam anlamı ile muhteşem.

 

Etli ekmek yemeden asla geçilmemesi gereken bir mekan...

Ümran - Mehmet Emin Bora

Siparişlerimizi vermek için beklerken, Sn. Turhan Yılmaz yanımıza gelerek "bir isteğimizin olup olmadığını" soruyor. O sorunca ben de lokantanın mutfağını görmek istediğimi söylüyorum. Bundan daha zor bir istek olmaz. Özellikle öğle servisi sırasında bir işletmede düzen varsa, o işletmede problem yok demektir. Mutfağı baştan aşağı kontrol ediyorum. Benden geçer not alıyor. Bilinmelidir ki bunu ben çok zor söylerim.

Her yer pırıl pırıl...

Sn. Turhan Yılmaz şair, edebiyatçı, tiyatro yazarı ve bu yönde daha ne ararsanız hepsi var. Gönüllü rehber. "Kastamonu kazansın" diye yapamayacağı hiçbir şey yok. Kendi çabaları ile Kastamonu'ya özgü şiveyi yaşatmak için de gayret sarfediyor. Sn.Yılmaz aslında emekli bir öğretmen. Müşteri ilişkileri ve sorumlu işletme müdürü olarak göreve yeni başlamış. Dilimizde sıkça söylenen bir söz vardır; "baştan aşağı beyefendi bir adam", zannedersem Sn.Yılmaz'ı ancak bu tarif tanımlayabilir.

Sn.Turhan Yılmaz

Sohbet uzadıkça keyifleniyor. Keşke daha uzun bir zamana sahip olsaydık.

Sn Turhan Yılmaz'ın başından geçen bir hatırayı sizlerle paylaşmak istedim.

Sn. Turhan Yılmaz anlatıyor:

 

"Bir gün Ankara'da lokantaya girdim. Garson nazik bir şekilde ne yemek yemeği istediğimi sordu. Ben de aynı nezaketle ,

 

- "Bİ TOĞUK GÖTÜ" dedim.

 

Garson gitti. Birkaç dakika sonra başka bir garson geldi ve;

 

- "Beyefendi ne istediğinizi arkadaş tam olarak anlayamamış. Lütfen ne yemeğini tercih ettiğinizi bana tekrar söyleyebilir misiniz?" dedi.

 

Ben de ona tekrar nazikane bir şekilde;

 

- "Bİ TOĞUK GÖTÜ" dedim. O da gitti.

 

Birkaç dakika sonra şef garson geldi. O da dedi ki;

 

- "Efendim çok özür dilerim arkadaşlar sizin ne yemeği siparişi verdiğinizi tam olarak anlayamamışlar. Lütfen bana söyler misiniz?" dedi. Ben de tekrar;

 

- "Bİ TOĞUK GÖTÜ" dedim.

 

10 dk sonra şef garson bütün bir kızarmış tavuğu masama hışımla koyarak;

 

- "Beyefendi al sana bir tavuk. İster götünü ye ister başını... " demez mi?

 

Efendim Kastamonu'da biz "GETİRME"ye de "GÖTÜ", "GÖTÜRME"ye de GÖTÜ deriz.

Esger Mektupları

ANAM HATCEYE- Gız ana, esger ocağına teslim oldum. Emme şindiden özledim. Iccak hamurlu ekmeğe inek yağını çalıp yimeyi özledim. Burda her şey va. Yemek iyi, yatak iyi, emme bizim yapodan yer yatağını dutmaya. Bi gaç gece yadırgadım, lekin şindi alışdım, uyuyon gayrı. Bi de tarana çorbası bizimkine benzemeya. İçinde darak dalısı mı yokdu nedü, dadı bi hoş be ana. Ağşam olunca nöbette yulduzlara bakıyon, maşallah davar sürüsü gibi parlaya. Yulduzların içinde de ay, Soru Şevketin İsmet Gıza benzeya. Sakar ineğe tevatür bak ana. Bi de beygir gunnayınca gatırını iyi paraya sat. Esger dönüşü masrufumuz böyük olacak. Bubam da sağ olsaydı, beni esger elbisesi içinde göreydi, neydelim gader ana. Esger elbisesi dedim de, vedükleri pantulun içine benden başka iki esger daha sığıya. Bi potin vedile, biri 42 nümere, ötekisi 45 nümere, benim ayaklarım ise 40 nümere. Bu yüzden eğitim alanında seyidemeyon. Yüzün yüzün çapayken iyi çapıyon da, götün götün çapamayon be ana. İşte böyle datlı anam. Bu esgerlik de biter be, vatan borcu seve seve yapacoyuz vamı çaresi? Gız ana, beni sakın mekdupsuz bırakma emi. Topal Osman’a, Mıkdar Goparan’a, Böyük Aza Gevreğe, Gara Mıstana, Öğretmen Bey’e ve bütün tanuduklara baki selamlar. Ellerinden öperin canım anam.

Oğlun Esger Kemil GABAKCI

OĞLUM KEMİL- Mekdubunu aldım. Neyle sevindim bi bilsen. Şerif Gızın Kel Murad götüdü mekdubu. İsmet Gız da okuyvedi. Sakar ineği merak etme, etden her yeri patlaya. Gatırda ecük daha böyüsün öyle satacayın. Goyunları gırkdudum. Tam beş gat yatak doldutdudum. Beş de yorgan dikdümeye vedim. Hani öte köydeki Halime Gız yorgan dikiya ye, hah işte o dikivecek. Ah oğul, orada Mıkdar Goparan olsaydı, bi torpil yapa o potinleri deyüşdürüdü . Biliyon onun golu uzundu. Neyse idare et beki. Sorma Kemil; Şisegalası touklara, bi gıran geldi hepisi de öldü. Helesinki gara touk gülük oldu da yedi tene civci çıkardı. Onla iyi böyüya şeytan gulağına guruşun. Küle çörek gömdüm, şeere satmaya eleteceyin. Neşet Emmin bi münübüs almış, hır hır ediya çalışmaya. Sordum,” Neşet bu münübüs neye çalışmaya” deye. Dedi ki : Ana bu münübüslerin hepsi souk havada çalışmaz, bunna anasırdan böyle dedi. Gök dana zapdolmaz oldu, deri gün bazara eletip satacayın. Parasını da Zireet Pangası’na üzere goyacayın. Sen gelene gada epey üzer işle. Oğul ; Köyde başga yaramaz havadis yok, herkes iyile. Tanudukların da hepisinin ayru ayru selamları va. Allaha emanet ol oğul...

Anan Hatce GABAKCI

 

Ben yukarıdaki bilgilerin bir kısmını Sn. Turhan Yılmaz'ın ağzından dinleme fırsatı buldum. Bir kısmını da http://www.kastamonum.com adresinden aldım. Kastamonu'yu tanıtan hoş bir web sitesi. Yapanın eline sağlık.

Yolunuz Kastamonu'ya düşerse mutlaka Tekeli Restaurant'a gidin. Hem Sn. Turhan Yılmaz'la tanışma fırsatı çıkar, hem de lezzetli bir yemek yeme şansı... Pişman olmazsınız.

Kastamonu'da 43 yıllık bir sınıf arkadaşım var. Dr. Ahmet Zafer Ergun. Yeri geldikçe ve zaman zaman dostlarımı sizlere tanıtıyorum. Çünkü, onların dostu olmanın gururunu taşıyorum. SSK Hastahanesinde 22 yıl kesintisiz başhekim olarak çalışan bu değerli dostum, istisnasız tüm Kastamonu halkının can dostu... Her türlü siyasi görüşün üstünde bir halk dostu.

Özü sözü bir olan, nadir insanlardan biri.

Dostluğu insana güven ve itibar verir.

Eşsiz bir aile babası. Bu ocaktan ancak cevher çıkar. Öyle de oldu zaten. Topluma örnek olacak çocuklar yetiştirdiler.

Eşi Sn. Latife Ergun Milli Eğitim Bakanlığı'ndan Üstün Hizmet Ödülü alan yeni emekli bir öğretmen.

Her yeri geldiğinde seslendirmeye çalışıyorum. Aile düzgün ise herşey düzgün olur. (Bkz. Güncel / Aile ve Avcılık)

Sn. Dr.Ahmet Zafer Ergun'u lokantadan telefonla aradım. Kent dışında olduğunu ve 15 dakika sonra yanımızda olacağını söyledi. Kent merkezinde bulunan Nasrullah Camii'nin avlusunda buluşmak için sözleştik.

Nasrullah Camii Avlusu

II.Beyazıd döneminde 1506 yılında Nasrullah Kadı tarafından yaptırılmıştır. Milli mücadele yıllarında M.Akif Ersoy bu Camii'de vaaz vermiş ve Milli Marşımızı T.B.M.M'de kabulünden önce ilk defa burada okumuştur.

Sn.Ergun'u beklerken fotoğraf çekmeye çalıştım. Bu iş silah kullanmaktan daha zor. İnanmayan denesin. Başka ne diyebilirim ki!

Zannedersem kız biraz mahçup!.. Oğlan da benden yana tedirgin gibi...

Kısa bir süre sonra uzaktan değerli dostumun geldiğini görüyorum.

Sn.Ergun'un yüz ifadesine bakar mısınız?

İçtenlik dediğimiz işte bu. Alınmaz ve satılmaz. Duru ve temiz.

Sn.Dr. Ahmet Zafer Ergun

Kısa bir süre hal hatır sorduktan sonra değerli dostum bizleri görmemiz için Kastamonu Kalesi'ne çıkartıyor. Yol boyu sohbet edip özlem gideriyoruz.

Kastamonu Kalesi'nden Kentin Genel Görünüşü

Kaleyi etraflıca gezdikten sonra Ahmet'le vedalaşarak Kastamonu'dan ayrılıyoruz. Ankara'ya hazırlık yapabilmek için vakitli varmam lazım. Ertesi sabah 07.00 de kapıda olacağım. Bu benim kitabımda 05:00 de ayakta, 06:30 da da kapıda olmak anlamına geliyor.

Yapmış olduğum bu çok kısa seyahat, beni yine düşünce dünyasının derinliklerine sürükledi.

Tespit edebildiğim odur ki, yaşanan aksaklıkların temelinde sadece ve sadece bir tek şey yatıyor.

Eksik bilgi...

-!..

Eğitimsiz toplum.

-!..

Örneğin, veriliyormuş gibi süren avcı eğitimi yanlış yolda!

-!..

Yabanhayatının geleceği, göz göre göre kaybediliyor.

-!..

Çözüm!

BAŞLANGIÇLARIMIZA DİKKAT EDELİM,
SONUÇLAR KENDİLİĞİNDEN GELİR.

Alexander Clark

 

Mehmet Emin Bora

06 Aralık 2006 / Ankara

Bu yazı 12954 kez okundu...