Anladım ki Eşek Gibi Yaşıyoruz!


 

Sn. Ali Demirsoy'u ilk defa 2002 yılında Kemaliye'ye ikinci kere gidişimde, görmüştüm. Cuma günleri Kemaliye Kültür Derneği'nde akşam saatlerinde yapılan etkinliklere katılmıştık. Ağırlıklı olarak yörenin türkü ve şarkılarının seslendirildiği bu gecelere katılım oldukça yoğun oluyor. Kemaliye'ye yolunuz düşerse, özellikle cuma gecesini bu ilçede geçirmek için gayret sarfetmenizi öneririm.

Sn. Prof.Dr. Ali Demirsoy

Kemaliye Kültür Derneği

O gece Sn. Prof. Ali Demirsoy'da dernekteydi. O tarih itibarı ile onun hakkında çok şey bildiğimi -üzülerek ifade ediyorum ki - söyleyemem.

Ertesi gün de ona, arkasında öğrencileri ile Kemaliye'ye hakim bir noktada bulunan bir parkta rastladım.

Aynı gün içinde de dağların zirvesinde gezerken.

Meraktan sormuştum "Kim bu adam?" diye...

Bana kısaca anlattılar. Gözümün önüne hala onun öğrencilerinin başında tek sıra dağlarda dolaştığı sahneler geliyor.

Köyün kavalcısının peşine takılan farelerin, kavalının sesi ile büyülediğini, masallardan anımsıyorum. Onca insanı dağ tepe peşinde dolaştıran bu insan, ne anlatıyordu ki bu serüven olanca hızı ile devam ediyordu!

Bu, nasıl bir çekim gücüydü?

Daha sonraki yıllar, Sn Prof Dr. Ali Demirsoy hakkında kulaktan dolma bilgiler edindim. Yazmış olduğu biyoloji kitabının da ilk dört cildine sahiptim.

Avcılıkla ilgili vermiş olduğum derslerde, avlanmanın ilk çağlarda beslenme ile olan ilgisini anlatırken, çok sınırlı ölçüde biyolojinin ve tıbbın ilgi alanına girmem gerekiyordu.

İşte bu aşamada, tıp ile ilgili olan bilgiler için hekim arkadaşlarıma danışırken, biyoloji alanında da Sn. Prof. Dr. Ali Demirsoy'un kitaplarından faydalanıyordum. Zaman zaman "Bu kitaba ne çok emek sarfedilmiş... Ne zor iş!" şeklindeki hayretimi şimdilerde de hatırlıyorum.

Ta ki "Doğaperest"i okuyana kadar...

Öğreniyorum ki; bu ve diğer kitaplar, onlarca sene süren büyük bir çalışmanın ürünü...

Gece yarılarında başlayan ve gün ağarıncaya kadar devam eden bir öykü...

Başka bir yolu var mı?

Mutad kitapçı ziyaretlerimin birinde, aşağıdaki kitabı görünce "heyecanlandım" dersem inanır mısınız?

Derhal satın aldım. Çünkü daha bir ay evvel kendisi ile Artvin / Cehennem Deresi'nde karşılaşmış ve kısa da olsa hoşça geçen birkaç dakikayı paylaşmıştım.

Soldan Sağa: Sn. Ece Soydam - Sn. Prof. Dr. Ali Demirsoy - M. Emin. Bora

Yıllar öncesine göre değişen birşey yoktu. Sn. Demirsoy, iki minübüs dolusu öğrenci ve yakın arkadaşları ile yine dağ tepe demeden dolaşıyorlardı.

Sn.Prof.Dr. Ali Demirsoy

Şimdi, ön sesizlerimle hayranlık duyduğum bu insanın hayatını bizzat kendi kaleminden öğrenecektim.

Benim adetimdir. Hangi kitabı satın alırsam alayım, önce rasgele bir karıştırırım.

Herhangi bir sayfayı açar ve okumaya başlarım.

Türkçesi ve anlatımı ile beni kendine çekebilecek mi?

Bu etabı başarı ile geçerse hemen fihriste gider, bölüm başlıklarına bakarım.

İçerik zenginliğinin ip uçları da burada yatar.

Baştan etkilenmemek için kitabın arkasındaki kısa yazıyı da en sona bırakırım.

Bu kurcalama metodu, kitap hakında bana çok şey anlatır.

Yine aynı tavrı sergiledim. Hocanın hayat öyküsünü ayak üstü okumaya çalıştım.

Ama bu sefer anlatıma yakalanmadım!

Esir oldum... Esir.

Kendimi bir anda "azat kabul etmez köle" durumunda hissettim.

Bir bakalım derken, 50 sayfa kadar okumuşum.

Kitapçıda, akan göz yaşlarımı hangi ölçüde saklayabildiğimi pek bilemiyorum.

Ama içimden hüngür hüngür ağlamak geliyordu.

Dilerim ki Sn. Hocam beni affeder...

Onun gösterdiği metanetin ben binde birini bile gösteremedim...

Okuyunca siz de bana hak vereceksiniz.

Bir kitap hakkında tanıtım amaçlı bir yazı yazılacaksa, o kitaptan çarpıcı bir kaç cümle seçilerek uygun şekilde okuyucunun dikkati çekilmeye çalışılır.

Sürüp giden adet budur.

Bu kitap için, bu kaide anlamını yitirmiştir.

Çünkü bu kitabın her sayfası gelecek kuşaklara ışık tutan bir meşaledir.

Her satırı "özlü söz" niteliğindedir.

Anlatım için de  damıtılmış desem, acaba yeterince vurgulamış olabilir miyim?

Alıntı yapmak için iyi bir cümleyi veya anlatılan bir öyküyü seçme şansınız hiç yok gibi...

Çünkü hepsi birbirinden kıymetli anılar veya başarılı yaşamın sırları..

Bilmem yeterince anlatabildim mi?

Sağduyu sahibi bir çok insan, zaman zaman da olsa yaşadığı ülkenin sorunlarını, kendi ölçeği içinde en azından empati yolu ile çözme çabası sarfetmiştir.

Elbetteki bu yola baş koyan vatanseverler vardır ve hep olacaktır.

Hiç şüpheniz olmasın ki, bu kitabı okuduktan sonra siz de Sn. Prof. Dr. Ali Demirsoy'u vatanseverler listesindeki müstesna yerini yürekten onaylayacaksınız.

Bu yönde tarihe kayıt çoktan düşülmüş bile.

Kanıtını mı arıyorsunuz?

Kitaplar ortada. Başka hiç bir şeye de ihtiyaç yok.

Ben böylesine bir insanın varlığından gurur duydum. Gelecekle ilgili olmak üzere, zaman zaman duymuş olduğum güvensizlik duygusu da bu vesile ile bir nebze hafiflemiş oldu.

Hoca için, iyi yönde ne söylenilse azdır...

Kelimelerin kifayetsiz olduğu anlardan biri diye düşünüyorum.

Sn. Hocam iyi ki varsınız...

Varlığınız bizi onurlandırıyor.

Saçmış olduğunuz ışığın göz kamaştırıcı boyutta olduğunu yürekten söyleyebilirim.

Kişiyi bataklığa saplayan şey yaşamındaki tekdüzeliktir .
                                                                                                   Ali Demirsoy

Bu ülkede 70 milyona yaklaşan bir insan sayısı var.

Kaç tane Demirsoy'umuz var?

-!..

Vatandaşlık numarası olan (!) kaç kişi, böylesine bir kıymetin varlığından haberdar?

-!..

Kimin, kiminle ne yaptığına hemen hemen hergün uzun bir zaman dilimi ayıran, bir kısım medya!

Futbolu, yaşamın olmazsa olmazı gibi sunan, bir kısım medya!

Pastadan bir dilim daha kapmak için düzeyi olabildiğince aşağı çeken, bir kısım medya!

İngilizce başlıklarla Türkiye'de yayın yapan, bir kısım medya!

Hiç şüpheniz olmasın ki, tarih sizlerden de ibretle bahsedecek.

 

Şimdi yeri gelmişken biraz da avcı kardeşlerime hitap etmek istiyorum.

Yaşamlarının çok önemli bir bölümünü "doğada geçiren" avcı kardeşlerime...

-!..

Her cümleye "doğayı çok seviyorum" diye başlayan avcı kardeşlerime...

-!..

Bu kitabı sizce kaç avcı okumuştur?

-!..

Kendisini, entellektüel (!) zanneden avcılardan kaç tanesi, Sn.Prof.Dr. Ali Demirsoy'un varlığından haberdardır?

-!..

Bu bilgilendirme yazısından sonra kaç avcı bu kitabı alıp da okuyacaktır?

-!..

Kitapta yazılan anıların hepsi birbirinden güzel ve hepsi de çok önemli mesajlar içeriyor.

Bir tanesini özetlemeye çalışayım...

Hoca 2000 yılında Kaçkar'a gidecek oluyor. Onu dağa götürecek arazi aracını kullanacak şoförünün adı da Hızır İlyas. Yolculuk sırasında "Hocam karım bugün yarın doğuracak. Seni bırakıp ben hemen döneceğim" diyor.

Ayder'e varıyorlar. Hocanın talebelerine anlattıkları Hızır İlyas'ında ilgisini çekmeye başlıyor. Bir süre sonra da "Hocam ben gitmekten vazgeçtim, anlattıkların çok ilginç"diyor.

İki gün sonra da Hızır İlyas öğrenciler gibi soru sormaya başlıyor.

- Kromozomun orası ne yapıyor?

- DNA niye kıvrılıyor?

Gezi boyunca Hızır İlyas gruptan ayrılmıyor.

Seyahat sonunda hocayı havaalanına götüren Hızır, bir ara hocanın cebine para sokmaya çalışınca derhal yakalanıyor.

Hoca, hem kızıyor hem de soruyor;

- Hızır bu ne iş?

- Hocam bana kitap gönderesin diye... Anladım ki eşek gibi yaşıyoruz.

Hoca kitapları göndereceğini söyleyerek parayı Hızır'a geri veriyor ve vedalaşıyorlar.

Hoca Ankaraya'a gelince Hızır'a bir koli kitap gönderiyor. Kitaplar yoldayken Hızır İlyas hocaya telefon açıyor;

- "Hocam burada adeta boğuluyorum herkes, her yer bana o kadar sığ geliyor ki dayanamıyorum..." diyor.

Sizce avcılarımızın derinliği (!) ne ölçüde?

-!..

Derinleşmek (!) isteyen kaç avcı var?

-!..

Genel toplam içinde çok küçük bir oran teşkil eden, okuyan, kendini geliştiren avcı kardeşlerime de buradan en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Sn.Hızır İlyası tanımıyorum. Kendisini yürekten kutluyorum. Çünkü insana has bir özellik sergilemiş.

Bilmemek değil, öğrenmeye karşı direnmek ayıp. Buna "bağnazlık" denir.

-!..

Dip yapan "Avcı Eğitimini" bir nebze mesuliyet hissetmeden izlemek (!) ayıp. Buna "vurdumduymazlık" denir.

-!..

Her saat başı "fikri" olmadığı için güçlü zannetiğinin peşinden koşanlara da "rüzgargülleri"...

Her üç türün de popülasyon miktarı -bu ülke için- taşıma kapasitesinin çok üstündedir.

Burnumuzun kazurattan çıkmamasının sebeblerinden biri budur.

 

 

Bu ülkede düşünen insanın her bir nahiyesi ağrır...

Yine Sn. Demirsoy'un kitabından öğreniyorum

İyi ki de ağrır.

 

 

Bir yeriniz ağrıdığında Tanrı'ya şükredin.

Ölülerin bir yeri ağrımaz.

                                                          Ali Demirsoy

Bu yazı 10338 kez okundu...