Çamlıdere ve Köhne Savaş Gemileri!


 

Çamlıdere'ye alışmaya başladım. Günümü çevreyi gezerek ve okuyarak geçiriyorum. İnternet bağlantım yok. Teknik sebeplerden dolayı bu şansım zayıf ama henüz pes etmiş değilim. Çözüm arayışlarım devam ediyor. Üzüntüm sizlerden gelen mektuplara zamanında cevap verememekten kaynaklanıyor.

İletişim eksikliğimi ancak 20 günde bir Ankara'ya gittiğimde giderebiliyorum.

Öyle bir günde, son hazırladığım yazıyı da siteye koyarak yeniden Çamlıdere'ye dönüyorum.

Size "yekdüze" bir hayat gibi gelebilir ama, sanki kendimle yüzleşmek için büyük bir fırsat yakladım gibi...

Fotoğraf merakımı tatmin etmek için yöre çok uygun. Çamlıdere'yi merkez kabul edersek 100 km. çaplı bir daire içinde eşsiz güzellikler var. Bunları sizlerle paylaşmak için elimden geldiği kadar gayret göstermeye çalışıyorum.

Kargalar Köyü

Köy köy dolaşıyorum.

Elören Köyü civarı

Elören Köyü

Gördüklerim karşısında kimi zaman müthiş bir haz duygusu yaşarken kimi zaman da içim yanıyor.

Doğa tek kelime ile muhteşem. Keyif almamak mümkün değil.

Bu köylerde yaşayan çok sınırlı sayıda yaşlı bir jenerasyon yaşıyor.

Sn.Havva Dursun

Zor yaşam şartları altında hayata bu kadar sıcak bakabilmek!..

Köylerin %90'nında hiçbir üretim yok. Köye giderken süt, yumurta veya peynir götürürseniz neredeyse "hora" geçiyor. Yükseklikten dolayı meyve de yetişmiyor. Domatesler kızaramadan kış geliyor. Bu bağlamda durum içler acısı. Ekime müsait herhangi bir tarım alanı da yok.

Ama bence herşeye rağmen birşeyler yapılabilir!..

Hatırlamaya çalışın.

Japonlar, tarlada balık üretince hepimiz nasıl da şaşırmıştık!

Mart ayında evin inşaatına başlarken burada çilek yetiştiğini duyunca, hem şaşırmış hem de sevinmiştim. Hemen 50 kök fide ektim. Temmuz başında bunlar oldu.

Bugüne kadar tarımla ilişkim "saksı" boyutundan öteye geçmedi. Ama sanki becerdim gibi.
Neden Çamlıdere köylüsü çilek reçeli yapıp satmaz ki?

Yöreyi gezerken köylerde gördüğüm camiler beni hayrete düşürüyor. Hemen hemen her köyde çok katlı cami var.

Çamköy Camii

Elmalı Köyü

Sarıkavak Köyü

Başören Köyü / Çeltikçi

Çamlıdere Barajı

1500 kişiyi alacak büyüklükte 6 katlı camiler var ama köyde sürekli yaşayan insan sayısı 5 veya 6.

Yanlış duymadınız bu gerçek.

Bakın, Peçenek Beldesi Camili Mahallesi Muhtarı Sn. Mustafa Tezcan ne anlatıyor.

"Sayım zamanı Ankara'dan 2000 kişiyi otobüslerle buraya getirdik. Sayım için görevlendirilen öğretmen "Ben süresi içinde bu kadar insanı sayıp yazamam" dediyse de yardım ettik işi bitirdik. Burası sayım sonunda belediye olmayı hak etti. Bu durumun bize faydası çok oldu ama devlet için küllüm kötü oldu" diyor.

    

Peçenek Beldesi Camili Mahallesi Muhtarı Sn. Mustafa Tezcan

Sn. Mustafa Tezcan Peçenek beldesinde bulunan 700 yıllık camiiyi görmemiz için kapılarını bize açtı.

700 yıllık cami son derce bakımlı ve temiz.

Benim evimin bulunduğu Yayla Mevkii'nde de şimdilik (!) 4 cami var.

Yayla Mevkii

Burada da kışın sürekli olarak 4-5 kişi kalıyormuş. Bu camilerin hepsine hoca da bulunamıyor. Hoca da olsa zaten cemaat yok. Var olan da 4 camiye bölünce birlikte ibadet etmenin getirdiği güzellikler de paylaşılamaz hale geliyor. Bu yapılaşmanın neden olduğunu yöre halkına sorduğumda köyler arasında cami yaptırmanın gizli bir rekabet unsuru olduğunu anlatıyorlar.

1600 yıllarında ülkemize gelen Alman asıllı seyyahın tespiti de bu yönde. Sn. İlber Ortaylı bunu TRT 2 de pek güzel seslendirdi.

Özde, sınırlı sayıda insanların yaşadığı bir yerleşim yerinde ihtiyacı karşılamanın ötesinde ne yaparsan yap yanlış olur. Okul, hastane veya cami birşey fark etmez. Bunun adı "kaynak ısrafı" veya "savurganlıktır."

Genç nesil Ankara'ya göçmüş. Hafta sonları gelenlerin dışında Çamlıdere nüfusu sürekli azalıyor.

Soldan sağa: Sn. Ali Sözen - Sn. Sedat Sözen - Sn. Mutlu Güney

İlçede ticaret hemen hemen yok gibi. Cuma günleri kurulan pazarda yöresel bir ürüne en azından şimdilik rastlanmıyor.

Bir de 50 km. yakınında bulunan Beypazarı ilçesine bakın. Almış başını gitmiş. İdarecilerini alkışlamak lazım.

Neden Çamlıdere Beypazarı gibi olmasın?

Nesi eksik?

-!..

Hiç kimse iklim şartlarının arkasına saklanmamalı.

İsviçrede kakao yetişmez ama dünyada çikolata denince aklımıza hemen İsviçre gelir.

Ülke olarak kaynaklarımızın sınırlı olduğunu biliyoruz. Çamlıdere'de de durum pek farklı değil.

Cuma günü kurulan pazarda hala at nalı satılıyor.

En az, 200 sene daha da satılacak gibi.

Çamlıdere'nin de kaynaklarının sınırlı olması beni şaşırtmadı. Aykırı olan, var olanın değerlendirilememesi.

Kaderine terk edilmiş hastane binası.

Solda, ana yola yapılan son yılların modası yapay şelale. Sağda ise akmayan kuru bir dere!..

Basından takip ettiğim kadarı ile belediye bu derenin üzerini kapatmak için "kaynak" arayışı içindeymiş! Çamlıdereliler çalışkan ve dürüst bir belediye başkanına sahip olduklarını yüksek sesle seslendirirken, şikayetlerini kulaktan kulağa fısıldıyorlar. Eleştiri haklarını kullanmaya çekiniyorlar.

İşte bu yanlış.

 

İroniye bakar mısınız? Şelalenin su tankına ihtiyacı var.

İki varil suyu bir elektrik motoru vasıtası ile döndürmek neyin çaresidir ki!

Her tarafı tabii güzelliklerle dolu olan Çamlıdere boynuna zoraki takılan bu "plastik boncuğu" hak etmiyor.

Bu şelaleye 3-5 km mesafede inci gibi bir gölet var.

Kurumlu

Görmesini bilenlerin cenneti "Çamlıdere"

Çamlıdere civarında eğitim olanaklarından yeterince faydalanamayan yüzlerce çocuk ister istemez dikkatimizi çekiyor.

Akıl ve zekalarında ufacık bir kusur olduğuna inanmıyorum. Eğitim olanakları yetersiz diye düşünüyorum. İçlerinde ateş gibi olanlar var.

Elören Köyü

Zor şartlar altında yaşamaya çalışan, ama gurundan ve onurundan asla fedakarlık etmeyen Anadolu insanına Çamlıdere'de kolayca rastlayabilirsiniz.

Sn. Kemal Özden

Binlercesinden biri "Ayşe Nine"

Sn. Fatma Çakmak

Sn. Sıdıka Otcan

Kadı Yaylası

Ön sıra: Soldan sağa /Sn.Kezban Çakmak - Sn.Fatma Çakmak
Arka sıra: Soldan sağa / Sn.Şerife Gündoğan - Sn.Sıdıka Otcan - Sn.Havva Dursun

"Neden böyle?"

-!..

"Bu kader midir? diye sorguladığınızda genellikle "eldeki imkanlar" şeklindeki klasik cevabı duyarsınız.

İşte benim burada ve bu noktada bir itirazım var!

Biz gereken çabayı sarfediyor muyuz?

Yani!

En azından doğal kaynaklarımızı yeterince değerlendirebiliyor muyuz?

-!..

Bu sorunu çözmek için alternatif yollar arayışına girdiğinizde; avcılığın kırsal alanda bir çözüm yolu olabileceğini hiç düşündüğünüz oldu mu?

-!..

Düzenli bir avcılığın ülkemize neler kazandıracağını hiç düşündünüz mü?

-!..

Bu ve benzeri sorunlar sanıldığı gibi çözümsüz değildir.

Zorluklardan değil ama, geç kalmaktan korkarım.

 

 

"Kral Çıplak" başlıklı yazımda size 500 den fazla (!) trofe değeri olan yabandomuzu avladığı için Sn.Ufuk Güldemir'e verilen ödül üzerine 4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesi içinde Çevre ve Orman Bakanlığı'na mürracaat ettik.

Ve sorduk;

500 den fazla trofe değeri olan yabandomuzu avladığı için ödüle layık görülen Sn. Ufuk Güldemir bakanlığınızdan bu güne kadar -geçmiş yıllar dahil- yabandomuzu avı için kaç kere izin aldı?

Çevre ve Orman Bakanlığı'ndan gelen cevabi yazının özeti aşağıdaki gibidir.



" Bilgi Edinme Birimimize elektronik ortamda yapmış olduğunuz 28.06.2006 tarihli ve 2460 sayılı başvuru değerlendirilmiştir.

Bakanlığımız tarafından Ufuk GÜLDEMİR adına verilen avlanma izinlerinin sayısı ve avlanan yabandomuzu miktarları, sezonlar itibariyle aşağıda belirtilmiştir.

* 2004-2005 av sezonunda av turizmi kapsamında 7 adet domuz avı organizasyonu için izin verilmiş olup bu organizasyonlarda toplam 9 adet yabandomuzu avlanmıştır.


* 2005-2006 av sezonunda av turizmi kapsamında 17 adet domuz avı organizasyonu için izin verilmiş olup bu organizasyonlarda toplam 24 adet yabandomuzu avlanmıştır.


* 2006-2007 av sezonunda av turizmi kapsamında 1 adet domuz avı organizasyonu için izin verilmiş olup bu organizasyonlarda toplam 1 adet yabandomuzu avlanmıştır.


Bilgilerinizi rica ederim.

Hüseyin AYTAC
Şube Müdürü

Çevre ve Orman Bakanlığı
Bilgi Edinme Birimi

Görüldüğü üzere üç sene içinde toplam 25 kere izin alınmış ve 34 tane de yabandomuzu vurulmuş.

En iyimser (!) hesapla üç senenin ortalaması 11.3.

12 diyelim de rahat edelim.

Bu hızla 500 yabandomuzu avlamak için 41 seneye ihtiyaç var!.

-!..

 

Var sayın ki her sene 100 adet trofe değeri olan yabandomuzu avlanmış olsun.

Bu, sizce bir başarının ölçütü olabilir mi?

-!..

Bunu ölçüt olarak kabul ederseniz varacağınız nokta ne olabilir?

-!..

Genç avcılar bu örnekten yola çıkarak nereye varabilir?

-!..

Bu bakış açısı, işin farklı boyutlarından sadece biri.

2004-2005 yılı Merkez Av Komisyon Kararları'na göre erkek yabandomuzu avı için av turizmi kapsamında genel olarak talep edilen bedel 400 $ .

Yerli avcıya %25 indirim yapılıyor. Yani, yerli avcı da 300 $ ödeyecek.

-!..

500 x 300 $, 150.000 $ eder!..

Şimdi soru şu;

Kedi buysa ciğer,

Bu ciğer ise kedi nerede?

Bu sorum, Çevre ve Orman Bakanlığı ile bu av organizasyonunu yapan av turizmi acentelerine!

Cevap bekliyorum!

Dilerim ki beni, "dilekçe yolu ile sorma" yoluna zorlamazlar.

 

Düzenli yapılan bir avcılık bu ülkede en az 250.000 insana iş olanağı yaratır.

Doğal kaynakları böyle gelişi güzel kullanırsak, gelecek kuşaklar bizleri asla hayırla yad etmez.

Siz Büşra'nın ailesinin yerinde olsanız,
500'den fazla yabandomuzu avladığı için
bir insana ödül verilmesini nasıl yorumlarsınız?

Dünyayı bilen, hemen hemen her türlü avı yapmış olan 50-60 yaş üstü avcıların bir araya geldiklerinde hala;

-"Sen bu hafta kaç vurdun?"

-"Bi çaktım... Post oldu"

- "Yere düştü bi elime aldım, inan margarin kalıbı gibiydi"

- "Bi duble çektim yine de gitti, ama üstten de traşladım ha, ha, ha!"

Şeklinde benzeri konuşmalar yapıyorlarsa, yazık ki ne yazık.

Onlar, avcılığın ikinci basamağı olan "Sınırlara ulaşma basamağı"na demir atmış çürümeye mahkum, köhne savaş teknelerinden ibarettirler. Sportmenlik basamağının içinde var olan ve muhteşem güzelliklerle dolu okyanusları asla göremezler.

Sınırlı sayıda bir gurubun konuşmalarında ise;

-" Silahıma dürbün ayarı yapacaktım. Çöplüğe gittim, baktım köpekler geziyor (!) " şeklinde cümleler duyarsınız.

Bu insanların avcılıkla hiç, ama hiç ilgileri yoktur.

Ya belediyenin itlaf ekibindendir ya da, her nasılsa ruh hekimlerinin ilgisinden (!) uzak kalmışlardır.

21.yüzyılın başında "Ben avcıyım" demekle bu işler olmuyor.

Sorarlar adama "yabanhayatına ne kattın" diye...

 

Olgunlaşmamış bir kimseye gerçeği öğretmek,

güneşi zamanından önce doğurtabilmek kadar imkansızdır.
                                                                                                                                                     Jaklin

(*) Kaynak: http://www.dergi.org

Bu yazı 21643 kez okundu...