Avı Sevmeyenlere
Son zamanlarda bize “doğayı çok seviyorum, ama avcılığa karşıyım” veya “avcılık fikri bana çok itici geliyor” diyenlerin mesajlarının iletildiği oluyor. Bu arkadaşlarımıza, en azından dürüst oldukları için teşekkür etmeliyiz. Avcılığımızın savunmaya ihtiyacı olmadığına inanmama karşın, kendilerine açıklama yazma isteği doğuyor içimde..
Öncelikle tüm bu arkadaşarımızın görüşlerini anlayabildiğmi söylemek isterim. TV ekranlarında gördüğümüz avcı imajı gerçekten de avcılığa karşı olunması gereken bir görüntü oluşturmaktadır. Tepeden tırnağa silahlı ve ellerinde tuttukları canlı mührelerin ipini çeken itici görünümlü insanları görünce ben de aynı duyguları hissediyorum. Bununla birlikte avcılığın asıl yüzünün bu olmadığını bilmek lazım. Avcılığı sadece olumsuz görüntülerle yargılamak ve savunma hakkı tanımamak pek adil bir davranış değil. Açıklama ile birlikte onlara sormak istediğim bazı sorular var.
Birincisi bunca insan neden avlanıyor diye sormak durumundasınız. Siz nedenini anlayamıyorsunuz diye tüm bu insanların doğa ile birlikte olmak ve avlanmak isteğini yok sayamazsınız. Bu istek, sadece bir öldürme isteği değildir. Toplumda her neviden insan bulunduğu ve kişilerin mesleklerine, siyasal tercihlerine vs gibi özelliklerine göre sınıflandırılıp haklarında önyargılı olunamayacağı gibi, ben de her bir avcının kefili olacak değilim. Burada "her avcı doğa düşkünüdür, doğaya zarar vermez" gibi aşırı iddialı sözler sarf etmeyeceğim. Ancak herhalde bunun tersi de doğru olmalıdır. "Her avcı canidir, avcılar doğaya düşmandır ya da hisleri yoktur" gibi genellemeler de muhakkak ki yanlıştır.
Peki insan hem doğaya aşık olup, hem de o doğanın ayrılmaz ve hayran olunacak bir parçası olan yaban hayvanını nasıl öldürebilir? Bu sorunun yanıtını çoğu avcının tam olarak veremeyeceğini zannediyorum. Çünkü öldürme duygusu mantıksal bir eylemden ziyade içgüdüsel bir davranış biçimidir. Mantık, öldürme anında ve tam bu andan önce, yabanhayvanının yasal açıdan vurulup vurulmaması gerektiği ve vurulacaksa neresinden vurulacağı kısımlarında devreye girer. Bunun dışında öldürme eyleminin doğa sevgisiyle nasıl bağdaşır, av hayvanına duyulan saygı ile parmağın tetiğe nasıl gittiği olguları son derece kişisel konulardır ve bunların herkesin kendi içinde çözmesi gereken sorunlar olduğunu düşünüyorum. Kişisel olarak şunu söyleyebilirim ki, yabanhayvanı avcının silahından çıkan kurşunla, ya da avcının çabasyıla canını teslim ederken insan o elde etme duygusunu yaşıyor. Biraz övünç, ama kesinlikle küçük bir pişmanlık duygusuyla derin bir nefes veriyoruz. Yabanhayvanını öldürme anında avcı taşıdığı diğer tüm kimliklerden sıyrılmış ve bütün varlığı ile milyon yıl önceki kürk ve et için avlanan atalarıyla aynı insan olmuştur. Bu çok büyük bir dönüşümdür.
Sadece silah kullanma ve vurma isteği de değildir bizi avcılığa yönelten. İlki tek başına yeterli olmuş olsaydı avcılar evdeki evcil hayvanlarına eziyet eden ve çatılara silah atan kişiler olurlardı. Bunun böyle olmadığını, bilakis avcıların hayvansever kişiler olduklarını görüyoruz. Silah sevgisi ve atış merakı ise avcılığın belki sadece bir yönünü açıklayabilir. Eğer tamamiyle silah tutkusu baskın çıksaydı, avcılar sadece spor müsabakalarında, atış poligonlarında istedikleri kadar atış yaparlar ve belki de tek atış bile yapamayacakları meralarda günlerini geçirmezlerdi.
İkincisi tam manasıyla anlaşılamayacağını bile bile, size en kutsal iletişimin avcı ile avı arasındaki o istek, korku, saygı ve merhamet ile karışık duygu olduğunu söylesem bana ne dersiniz kimbilir.. Avcı vuracağı ava önce hasret duyar, sonra ona duyduğu saygıyla doğada kişiliğini değiştirir ve rakibinin kişiliğine bürünür, onun olduğu yerde olmanın zevkine varır, onun nefesini solumaya başlar ve av orada başlar. İşte fotoğrafçılık ile avcılığın farkı buradadır. Fotoğrafını çektiğiniz hayvanla aranızda sadece teknik bir yakınlaşma vardır. Ancak avcı ile avı arasında kelimelerle anlatılması zor mistik bir yakınlaşma olur. Avcı avlanırken artık avı gibidir ve o noktadan sonra kimin av, kimin avcı olacağı çok da net değildir.
Biraz kızılderili büyüklerinin sözlerine benzedi, ama avcılığı başka türlü anlatmak mümkün değildir. Çoğunlukla egzersiz için yirmi dakika bile jogging yapamayan bir çok kişi günlerce bir torba ekmekle taban tepmektedir. Çoğu avdan da eli boş dönülür. Şahsen benim için önemli olan avı vurarak eve getirmek değil, onunla birlikte aynı yerde olmak, aynı toprağa basmak ve onu görmektir.
İşin sofra kısmı ise başka bir uzmanlık ve ilgi alanıdır. Av yemekleri ve tadları için özel restaurantlar bulunmaktadır. Sanırım doğayı sevsin sevmesin kimse, önüne konan bir yemeğin nasıl hazırlandığı konusunda mezbahalarda danaların boğazlanmasına varıncaya kadar gerilere giden bir düşünüşe girmemektedir.
Avcılığı anlayamamanız doğal karşılanabilir. Ben de bahisler için atların öldüresiye yarıştırılmasını, insanların olimpiyat ruhu adına küçük yaşlardan itibaren kaldıramayacakları yüklerin altna sokulmasını anlayamıyorum. Sirklerde işkenceler ile öğretilen numaraları kırbaç şaklamaları ile tekrar eden hayvanları alkışlayan insanlar anlayamıyorum. Yol kenarlarındaki lokantalara, sevecen insanlarımızı davet etmek için “süt kuzu kavurma” yazanları ve bu tabelayı görüp iştahtan ağzı sulananları anlayamıyorum.
Dünyamızı, dünya için ve bizim için daha iyi bir hale getirmek, savaşmakla değil ancak el ele vermekle mümkündür. Emin olun, gerçek avcılar işbirliğine ve diyaloğa hazırdırlar. Ancak teslim ediniz ki bugüne değin avcılarımız yalnızca eli silahı güvenlik güçleriyle muhatap olagelmişlerdir. Medeni çözümler üretmek, medeni insanların medeni ortamlarda birbirlerini anlamaya çalışmaları ile mümkün olacaktır.
Ülkemiz doğal hayatının korunması amacıyla yapılan faaliyetleri büyük bir ilgi ve beğeniyle izliyor ve destekliyorum. Ancak bu fikirden hareket ederek belli bir bilimsel tespite dayanmadan hissi ve önkabullere dayalı hükümlerle avcıların önüne dikilenlere hoşgörüyle bakamıyorum.
Bu önkabullerle avcılık daha da kısıtlanmaya, avcılar ayıplanacak bir iş yapıyormuş gibi gösterilmeye ve sezon tarihleri her bir yanından çekiştirilmeye çalışılmaktadır. Mantıklı olmayan ve bilimsel temeli olmayan karar ve istekler, bütün avcıların hevesini kursağında bırakacak ve esas yavrulama döneminde kaçak avcılığa itebilecektir. Bu yola tevessül edilmemesi ve normal usüller çerçevesinde yapılan avcılğın korunması, bunun dışında yapılacak avcılığa göz açtırılmaması için yine kurallı av yapan kuruluşlarla birlikte olunması gerekmektedir.
Umarım doğal hayatımızın korunmasında tek yolun avcıların önüne geçmek olmadığı, bunun yanında doğal hayatın yaşam alanlarını tehdit eden tarım, bilinçsiz ormancılık, kentleşme ve turizm dahil diğer bir çok unsurun birlikte ele alınması gerektiği hatırlanacaktır.