Nafile Çabalar


Çevre ve Orman Bakanlığı'na bağlı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu üzerinde değişiklik yapma hazırlığı içindeymiş!..

Ben, dolaylı yollardan öğreniyorum!..

Avcıların pek çoğunun haberi bile yok!..

Neden?

-!..

Değişiklik gerekçenizin tutarlılığına inanıyorsanız, kamuoyunu bilgilendirmek daha doğru bir yol değil mi?

-!..

Var olan 4915 sayılı K.A.K'nun çıkması için, bizler yıllarca çaba sarf ederken, bu değişiklik için hazırlık yapanlar ortada bile yoktu!..

Genel bir duyuru yapsaydınız, sizlere bu kanunun hangi yollardan geçerek hazırlandığını anlatabilirdik...

Şimdi yasalaştırmaya çalıştığınız, ama yasalar çerçevesi içinde asla gerçekleştiremeyeceğiniz kanun maddelerini neden yapamayacağınızı anlatırdık.

Bilmek istemez miydiniz?

Hadi bunu geçelim.

Bu kanunun nesi eksik ki?

İstenilen düzenlemelerin yapılabilmesi için yönetmeliklere güç veren bir yapıya sahip.

Bu yollara başvuruldu da sonuç mu alınamadı?

Var olan bir kanunu "ihtiyaçlara cevap vermiyor" diyerek değiştirmek, söylendiği kadar kolay bir uygulama değildir.

Bu sakıncayı ortadan kaldırmak için, 4915 sayılı kanun, yenilikleri kucaklayabilmesi için yönetmelik çıkarılmasının önünü açmıştır.

Hepimiz biliyoruz ki yönetmelikler gücünü kanundan alır ve her yıl değiştirilebilir.

Düzenleme alanı içindeki var olan sosyal parametrelere uyum sağlaması bu şekilde sağlanır. Bu önemli bir özelliktir.

Buna karşı idare ne yapmıştır?

-!..

”Av ve Yaban Hayvanları ile Bunlardan Elde Edilen Ürünlerin Bulundurulması, Üretimi ve Ticareti Hakkında Yönetmelik” için; 19 Eylül 2005 tarihli "ZARARIN NERESİNDEN DÖNERSENİZ!.." başlıklı yazıma bir kere göz atmanız sanırım ki yeterli olur.

Bu yazımda ben haksızsam, niye yönetmeliği uygulamaya sokamadınız?

Niye 1.5 yıl ertelediniz?

-!..

Siyaseten var olan (!) güç “bilgiyi” de beraberinde getirmez ki!..

Bir yandan Avrupa Birliği'ne girmek için çaba sarf ediyoruz.

Öte yandan da bu birliğin temel yaklaşımlarına ters düşecek ne varsa onu sergilemekten uzak kalamıyoruz…

Bu nasıl bir çelişkidir?

Bu davranışı sergilemekteki amaç ne olabilir?

-!..

Bakanlığın değişiklik gerekçelerinin başında

“Ülkemiz ekonomisine yabanhayatı kaynaklarımızdan sürekli ve; “DAHA FAZLA GELİR SAĞLANAMADIĞI İÇİN” kanunda değişiklik ihtiyacı olduğu ileri sürülmüş.

İşte buna pes demek lazım.

Bütçede kendisine ayrılan parayı sarf edecek yer bulamadığından ötürü eline geçen parayı Maliye Bakanlığı'na iade eden yine aynı kurumun bir parçası değil mi?

"Yok Devenin!.." başlıklı yazım, hala bu sitede “Güncel“ başlığının altında duruyor.

Son iki sene içinde paraya ihtiyacımız yok diyerek Maliye Bakanlığı'na 2 Tirilyon 090 Milyarı kim iade etti?

Aslında herhalde iade edilen para daha fazla!..

Bu konuda, 4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesi içinde 19.12.2005 tarih ve 1875 sayı ile, gerçek rakamları öğrenmek için müracaat etmiştim.

Merak bu ya!..

Cevap gelmedi, bari gidip sorayım dedim.

Çevre ve Orman Bakanlığı'nın yeni binasına gittim.

Bu binanın yapılışını yakinen biliyorum. Son derecede güzel ve sağlam. Emeği geçenlerin eline sağlık.

Bakanlığın tüm birimleri artık aynı binada. Hayırlı olsun

Bakanlık hala taşınma çabası içinde. Dolayısıyla kim, hangi katta doğrudürüst bilen yok. 11 Kattan 2 kata inmemin sebebi (!) bu.

Neyse, kısa sürede bir muhatap bularak soruyorum.

- "15 Aralık 2005 de yasalar çerçevesi içinde bir dilekçe vermiştim. Kanuni cevap süresi 15 gün ama neredeyse 3.5 ayı geçti. Hala bir cevap alamadım. Bunun için geldim." diyorum.

Bu sözlerim karşısında şaşıran arkadaşlarım "olmaz böyle bir şey, biz cevap verdik. Ben konuyu da hatırladım" dedikten sonra bilgisayarlar henüz hizmete girmediği için, dosyadan gönderdikleri cevabı içeren yazının bir kopyasını kısa sürede bularak bana veriyorlar. Elektronik posta sistemi o dönemde sık sık arıza vermiş. Gitmiş gibi görünen cevaplar gitmemiş.

Sn. Hüseyin Aytaç'a teşekkür ederek yanından ayrılıyorum.

İşte aylar önce avcıların dikkatini çekmeye çalıştığım konu bu...

Önce bu tablo ne demek istiyor onu anlatalım.

2003 yılında av-yabanhayatı için ilgili genel müdürlük harcamalar için Maliye Bakanlığı'ndan 1.200 milyar talep etmiş. Ama yıl sonunda sadece 280 milyar harcamış.

2004 yılında av-yabanhayatı için ilgili genel müdürlük harcamalar için Maliye Bakanlığı'ndan 1.325 milyar talep etmiş. Ama yıl sonunda sadece 214 milyar harcamış.

2005 yılında av-yabanhayatı için ilgili genel müdürlük harcamalar için Maliye Bakanlığı'ndan 1.200 milyar talep etmiş. Ama yıl sonunda sadece (yaklaşık olarak) 200 milyar harcamış.

Yani idare, her şey dört dörtlükmüş gibi Maliye Bakanlığı'na tam 3.031 tirilyon geri iade etmiş.

Nasıl beğendiniz mi?

-!..

Ben size 19 Aralık 2005 de bir duyuru yapmıştım.

Yazının aslı www.arpacik.net /güncel/ "Yok devenin başı" başlığı altında duruyor.

Orada " 2003 ve 2004 yıllarında Maliye Bakanlığı'na iade edilen toplam para 1 Tirilyon 835 Milyar TL. dir. Bunun üzerine 31.12.2005 gününden sonra, harcanmadıysa (!) 2005 yılının iadesini eklemek gerekecek." demişim.

Yanlış mı demişim?

2005 yılının sonunda yaklaşık olarak 1 trilyonu Maliye Bakanlığı'na iade etmişler.

Gördünüz değil mi?

"Görünen köy kılavuz istemez" şeklindeki özlü söz yüzyılların içinden süzülerek gelmiştir.

İşin çok acı bir yanı da 2006 yılı bütçesi...

Trilyonlar gitmiş yerini 450 milyar almış...

Peki bunun nedenini biliyor musunuz?

Maliye Bakanlığı bu paraları IMF den ülke adına borçlanarak alıyor.

Yani Türk milleti olarak alınan her kuruşa faiz ödüyoruz.

Faizini ödediğimiz parayı yatırıma döndürmeden geri verirseniz...

Maliye Bakanlığı da bir daha size para vermez...

Anlatabildim mi?

-!..

İşte, şimdi aynı idare “Ülkemiz ekonomisine yabanhayatı kaynaklarımızdan sürekli ve; “DAHA FAZLA GELİR SAĞLANAMADIĞI İÇİN” kanunda değişiklik ihtiyacı olduğu ileri sürüyor.

Ne diyorsunuz?

Bir yandan elindekini harcayamıyor.

Diğer yandan param yok diyor!...

-!..

Bu konuda takdir kamuoyunundur.

Pek çok kanun maddesinde değişiklik isteniliyormuş.

Örneğin" 3., 6., 8., 13., 19., 20., 28. ve 30." gibi...

Bence tümünü değiştirin!..

-!..

Zannedilen odur ki, kağıt üzerine yazılanlarla problemler çözülebilir.

Ben size tüm içtenliğimle ve samiyetimle söyleyebilirim ki bu şekilde hiçbir şeyi çözemezsiniz.

Geçmişi yok sayarak da bir yere varılamaz.

Doğrusu var olan duvarı bir tuğla koyarak da olsa yükseltmektir.

Başarı için bir tek yol var

İnsanı değiştireceksiniz.

Onun da bir tek yolu var

Eğitim.

İşte bu noktada bir şey daha söylemek isterim.

Ceza da eğitimin önemli bir parçasıdır.

-!..

Av suçlarını, "kabahat" tanımının dışına çıkarmak lazım.

Nasıl ki "müsadereye" hukuki gerekçelerle karşı çıkıyorsak, av suçlarının da "kabahat" olmadığını savunabilmeliyiz.

Yoksa samimiyetimize "gölge" düşer diye düşünüyorum.

Bizler taraf olamayız.

Ne yazık ki bu ülkede doğrular değil, populizm prim yapıyor.

Ne "avcıdan", ne de "idareden" yana tavır sergilemek hiç kimseyi bir yere götürmez.

Taraf olunacak ise, akıldan yana olunacak.

Sadece doğruyu söyleyene bakacağız, "kim" (!) olduğuna değil.

Özde, cezalar ağırlaştırılırken uygulama alanındaki sorunlar hızla çözülmelidir.

Avcının arabasını mahkeme kararı olmadan arayabilir misiniz?

-!..

Bu şartlar altında nasıl koruma kontrol yapılacak?

Sağduyu sahibi bir avcı olarak;

"Ben bu yasal hakkımı kullanmayacağımı açıkca seslendiriyorum"

"Bu ifadem bir taahüt niteliğindedir" diyebilir misiniz?

Bu yazımı benim için bir taahüt olarak alabilirsiniz.

-!..

Bunu söyleyebilen avcı sayısı ne kadar çok ise, o kadar saygı görürürüz.

Buna "avcılık etiği" diyebilirsiniz.

1993 veya 1994 senesi...

TBMM' şimdi yürürlükte olan 4915 sayılı kanun için Tarım Orman ve Köy İşleri Komisyonu'nda toplantı yapılıyor.

Ben de bu toplantıya müşahit sıfatı ile davetliyim.

Komisyonda görüşülen kanun tasarısı üzerinde yapılan görüşmeler, her geçen gün daha da çıkmaza giriyor.

Süre uzadıkça "katılımcı sayısının artması" benim dikkatimi çekiyor.

Çünkü her toplantıda farklı bir bakanlığın temsilcisini görüyorum.

Yeni bir toplantı başlarken, ilk defa gördüğüm bir bakanlık temsilcisine dayanamayıp soruyorum.

-Afedersiniz sizi daha evvel görmemiştim. Sizin bakanlığınızın avcılıkla ne gibi bir ilintisi olabilir?

-Valla ne bileyim ben!..

Geldik işte.

Belki olur!.. Bizim bakanlıkta menfaatlenebilir. Adettendir bu.

-!..

Bunu niye anlattım?

Merkez Av Komisyonuna bir de muhtar katılacakmış!..

İyi fikir.

Bence uygun.

Mahallede kim avcı?

Kim değil?

Niye değil!..

-!..

Kayıt altına alınmalı.

Belli mi olur?

Ya lazım olursa?

Bu çok önemli.

Bir din görevlisi de katılmalı...

Yabanhayvanlarının dini vecibeler içinde nasıl avlanacağını kim anlatacak?

Sizler bu düşünceyi daha da ileri boyutlara taşıyabilirsiniz...

Karayolları'ndan bir yetkili. (Ava karayolu ile gidiliyor!..)

Denizcilik Müsteşarlığı'ndan (Kaptanlık belgesi bu müsteşarlık tarafından veriliyor!..)

Sağlık Bakanlığı'ndan ( Kuş gribinden tutun da!..)

Görüldüğü üzere siz isterseniz, hepsi ile kolaylıkla ilinti kurulabilir...

Ama kriter, "ilinti" değil, bu kurum temsilcilerinin yabanhayatı idaresine bu güne kadar "ne kattıkları", veya en azından bundan sonra "ne katmak istedikleri"nin sorgulanmasıdır.

Ama bu da yetmez, bu kurumların mükellefiyetleri de tarif edilmelidir.

Edilmelidir ki, bir yıl sonra da hesap sorulabilsin.

Avcılarda onlara "Siz ne yaptınız?" diyebilsin.

Bu ülkenin hemen hemen her köyünde traktörle gece tavşan avı yapılır.

Bu davranışın ne ahlaken, ne de dinimizde yeri olmadığı Diyanet İşleri'nin köydeki din görevlisi tarafından her yeri geldikçe köylüye anlatılmalıdır. Diyanet'in katkısının olacağını düşünüyorum.

Öncelikle eğitilmesi ve denetlenmesi gereken, kırsal kesimde ikamet eden avcıdır.

Özde, "katılma" ile "katılıp oy kullanma hakkının" ayırd edilmesi lazımdır. Bahse konu kurumların müşahit olmasında hiçbir mahsur yoktur. Ama "sorumluluğu olmayanın oyu da olamaz" diye düşünüyorum.

Yabanhayatı idaresi her geçen gün kan kaybediyor.

Yetişmiş elamanlar Doğa Koruma ve Milli Parklar'dan birer birer ayrılıyor.

Başarılı bir koruma kontrol elamanı yabanhayatı ile hiç ilgisi olmayan bir birime gidiyor...

İdari kadroda ağır taşlar birer birer yer değiştiriyor.

Sn. Hasan Saday

6 senelik tecrübe tabir-i caiz ise "hiç" oluyor...

Yazık değil mi?

Geçen dönem yaşanan heyecandan eser yok...

Sn.Ali Mutlu

Nisan ayının ortalarında Çevre ve Orman Bakanı Sn. Osman Pepe ile avcılar İstanbul'da bir araya geleceklermiş.

İhtimal ki (!) yasa tasarıları üzerinde fikir alışverişi yapılacak...

M.A.K'nun toplantı tarihi yaklaşıyor...

Bu "kulis" faaliyetleri başlıyor demektir...

Siz bir yere not alın.

Hiç bir şey değişmeyecek...

Örneğin, Almanya'da otobanda araç kullanan herhangi bir Alman sürücü, diğer sürücülerin "asla şerit değiştirmeyeceğini" ilke olarak kabul eder. Ama bizler bunun tam aksini düşünerek, ülkemizde araba kullanırken diğer şeritlerden her an bir sürücünün önümüze çıkabileceğini % 99 ihtimal olarak görürüz.

Bizim yaşamı düzenleyen her türlü kurgumuz, Batı dünyasının tam aksine, olumsuzluk ve güvensizlik üzerine yapılandırılmıştır.

İnsanı değiştirmeden hiç bir şey yapamazsınız...

Bilmem anlatabildim mi?

Olması gereken değişiklik, makyajı değil, "eğitimi" içerir.

Bizlerin anlayamadığı da bu olsa gerek.

 

"Halk gerçeği bilirse vatan daha güvende olur"

                                                                                             Abraham Lincoin

Bu yazı 6260 kez okundu...