İşte avcı bu...
Avcılık Kulübü
YabPursaklarandomuzu avcılığında yapılan yanlışlıkları ömrüm yettiği ölçüde yazmaya devam edeceğim. Tabii ki diğer olumsuzlukları da ...
Şimdi 28 AĞUSTOS 2005 tarihli "Avcı eğitiminde Yaşana Yanlışlıklar-3" başlıklı yazımdan bir alıntı yapmak istiyorum. O yazıda şöyle demişim;
"İmtihana giren kursiyer sayısı 510.
Başarılı kursiyer sayısı 510.
Nasıl sonucu beğendiniz mi?
Adım gibi biliyorum ki, gerçek bu değil. Ders öncesi kursiyerlere dağıttığım anketi bile dolduramayan avcılar var.
Nasıl oluyor bu firesiz başarı?
Bu kötü gidiş hızla ivme kazandı. Her gece kurs açılıyor, ben de her gece derse girip tabir caiz ise kendimi bitiriyordum...
Nasıl mı?
Olumsuzlukları içeren çeşitli belgeleri sunmadan önce, bir konuda açıklama yapmam gerekecek.
Sayıları, genel toplam içinde ancak % 10 kadar olan bir avcı topluluğu var ki, burada onları yazacağım tüm eleştirilerden uzak tutmak isterim. Onlar ne yaşlarına, ne de başlarına baktılar. Büyük fedakarlıklarla uzak mesafelerden geldiler. Dersten önce çeşitli sağlık sebeplerinden ötürü, 4 saat bir süre sandalyede oturmalarının mümkün olmadığını ifade ederek mazeret beyan ettiler. 1'inci dersin sonunda ise " Katlanabiliriz... Gitmiyoruz çok keyif aldık" dediler.
Pursaklar'da yapılan kursa katılan tüm avcı kardeşlerime gönül dolusu sevgi sunuyorum. O sıcak atmosferi hiç unutmayacağım."....
Özde sistemin aksadığını, eğitim işinin yanlış gittiğini ifade etmeye çalışmıştım.
Sayıları az miktarda olsa çok özverili ve bilinçli avcıların varlığının da altını çizmiştim.
İşte bu yazımızın ana konusu bu.
Pursalar Avcılık Kulübü.
Kulüp üyeleri 18 Şubat 2006 günü sabah 09.30 da dernek önünde buluşuyorlar. İlçenin fırınlarından ve lokantalarından 3 gün boyunca toplanan yiyecekler bir araya getiriliyor. Bunlar, üyelerin araçlarına yükleniyor.
Yaşam boyunca muhtaç olduğumuz "bir ekmek" şimdi, olumsuz hava şartlarından dolayı açlık sınırında, ölüm tehlikesi yaşayan yabanhayvanlarına gidecek...
Elleriniz dert görmesin
Hayvan sevgisi, sadece evcil hayvanlarla sınırlı kalırsa...
Sadece, "kedi" veya "köpek" ile gündem yaratılırsa, sizce ne derecede samimi ve gerçekci olabilir.
Hayvan sevgisini, kendisine "sıçrama tahtası" yapanları, gözünüzün önüne getiriyor musunuz?
-!..
Onları tanıyorsunuz değil mi?
-!..
Onları bu tür eylemlerin içinde göremezsiniz.
Sadece yazarlar...
Yazdıkları ile yaşadıkları arasında herhangi bir ilinti yoktur.
Bir de, adlarını sanlarını hiç duymadığınız, varlığından bile haberinizin olmadığı bu insanları izleyin...
Son söz sizin...
Çeşitli yiyecekler araçlara tıka basa dolduruluyor...
Bu çalışmalara şahit olan bir çocukta, merhamet duygusu oluşur mu?
Oluşmaz mı?
Kocaman bir aferin sana... Omuzlarında taşıdığın aslında senin geleceğin...
Gözlerinden öpüyorum.
"Hediyen bende!.. Ne zaman Gelirsen..."
Hafızam beni yanıltmıyorsa bu çocuk, bir büyüğü ile avcılık kursuna gelmişti.
Bu yaşta eğitim alan avcı adaylarına tahmin edildiğinden daha fazla ihtiyacımız var. Yabanhayatı ile ilgili eğitimin, mutlak suretle "ilköğrenim" sırasında verilmesi şarttır.
İşte avcı bu...
Muhafaza Memurları ile avcılar el ele...
İdarenin içinde ve masa başında "Suya sabuna bulaşmadan oturanların dışında" yabanhayatına gönül veren kahramanlar da var...
Kar diz boyu. Hava soğuk.
Bot "lay lay lom", kıyafet "yetersiz", yürek"aslan gibi"
Anladınız değil mi?
Muhafaza Memurları'nı tarif ettim.
Bir an için, bu yiyeceklere kavuşan yabanhayvanlarının sevincini, içinizde hissetmeye çalışır mısınız?
Allah, hiç kimseyi bir ekmeğe muhtaç etmesin.
Sizlere teşekkür borcumuz var...
Yiyecekler iki sebepten dolayı yol kenarına atılmıyor.
1-Yabanhayvanları yoldan korkabilirler veya araç çarpabilirmiş. Bunu kolaylıkla anlayabiliyorum.
2- Yoldaki ekmekleri toplayıp, köyündeki hayvanlarına götürenler de varmış!..
Azıcık olan aklım bir gün gidecek ya... Dur bakalım ne zaman!..
Yol boyu giderken ilginç bir olay daha yaşanıyor. Ankara civarında tarla içinde silah taşıyan iki kişi görülüyor.
Av sezonu kapalı!..
"Hayırdır inşaallah" diyen muhafaza memurları araziye çıkıyorlar..
Başlıyor bir kovolamaca ki sormayın gitsin...
Neticede avcıları yakalıyorlar.
Tabii ki bunlara avcı denilebilirse.
Ruhsat hak getire. Üstüne üstlük "Bizi niye tutuyorsunuz" diyorlar.
İş resmiyete dökülünce ortalık gerginleşiyor. "Çok üstümüze varmayın şimdi kendimizi vururuz, ormancılar vurdu deriz" diyorlar.
Nasıl beğendiniz mi?
Muhafaza memurlarının yerinde olmak ister misiniz?
Karar vermekte acele etmeyin.
Bir düşünün.
Bedava gezi!.. Hemde arazi arabaları ile...
Sabah 09.00, akşam 21.00.
Günde asgari 450 km. yol yapma zevki!..
Ücretsiz fizik (!) tedavi... Taş düşürme.
Yaşayacağınız olayların sonunda, (yine ücretsiz) test edebileceğiniz "sabır sınır katsayınız!.."
Şimdi dikkat...
Günlük, net 12 YTL.
Nakit. (Olmayabilir de!..)
Ben "kaçırmayın" derim.
Sn.Ömer Kıraç Sn. Ali Yanıkoğlu
Sn.Harun Türe Sn.Erol Uzun
Yaaa, işte böyle bir iş yabanhayatının içinde olmak...
Bu arkadaşlarıma bi sorarsanız, sizlere daha nice öykü anlatabilirler...
Siz (!) de damağınızı kaldıra kaldıra dinlersiniz.
Gazetede, sıcak odalarda, oturduğunuz yerden yazdığınız "Kedi - köpek" öykülerine pek benzemez bu hikayeler...
Dürüst gazetecilik yapılacak ise, al işte haber...
Habire avcıları yerin dibine sokuyorsunuz.
Belki de şimdi, bu haber gözünüze girer!..
Yakalananlarda yüzsüzlük (!) had safhada "İyi koştunuz sizin için sabah sporu oldu " diyorlar.
Avcılığın gelecek kuşaklara aktarılması gereken değerleri içinde, örf adet ve gelenekler önemli bir yer tutar. Bu, içinde yaşadığımız zaman dilimi için bizlerin yani avcıların mükellefiyetidir.
Sağduyu sahibi her avcı, gün sonu başını sıcak yastığına koymadan önce "Ben ne yapabilirim" diye kendisini sorgulamalıdır.
"Yaşadığım sürece toplum için elimden geleni yapmak da, benim için bir ayrıcalık olacak.
Öldüğüm zaman iyice kullanılmış ve tüketilmiş olmayı istiyorum.
Çünkü ne kadar çok çalışırsam, o kadar çok yaşarım.
Ben yaşamdan, yaşam adına zevk alıyorum.
Yaşam benim için yanıp sönüverecek bir mum değil,
Bir an için havaya kaldırmam gereken bir tür görkemli bir meşaledir.
Gelecekteki kuşaklara devretmeden önce ,
Meşalenin mümkün olduğu kadar parlak yanmasını istiyorum.”
Bernard Shaw
Not: Bu yazıda çekilen tüm fotoğraflar, Sn.Ömer Kıraç'ın özverisi sayesinde sizlere ulaşmıştır.
Hepimiz adına kendisine teşekkür ediyorum.