Bilimsel Cinayet


İlgili kuruluşların "ilgisizliğinin" faturasını, ne yazık ki tavuk üreticileri ödüyor.

Değerli dostum, Sn. Erdem Evren'den bu sabah bir ileti alıyorum. Ona da Sn. Atilla Alptekin'den gelmiş. İçeriği aşağıdaki gibi. Ülke gündemine oturan güncel konu "Kuş gribi" olduğu ve hepimizi -özellikle avcıları- ilgilenirdiği için bu bilgileri sizinle paylaşmak istedim.

Bilgi ve sevgi, paylaşınca çoğalır.

Kuş gribi konusunda Ortadoğu ve Balkanlar'ın en büyük araştırma enstitüsünün Türkiye'de olduğunu biliyor muydunuz? Manisa Tavuk Aşıları Üretim ve Tavuk Hastalıkları Araştırma Enstitüsü, bu konuda koruyucu eğitim verdiği gibi, hastalığın aşısını da üretiyordu.


"...du" diyorum, çünkü Enstitü 2 yıl önce "Zarar ediyor" diye satışa çıkarıldı.
Satılmayınca da kapatıldı.
İnanabiliyor musunuz?

Veteriner Hekimler Derneği Dergisi'nin geçen ayki sayısında bu konuda bir makale var.

Yazarı Adnan Serpen...

Kapatılan Enstitü'de, müdürlük dahil 11 yıl görev yapmış bir veteriner hekim...
Her alanda olduğu gibi burada da koruyucu sağlık hizmetinin, aşılamanın önemine değiniyor.
Bu bilinçle ve veteriner fakültelerindeki öğretim üyelerinin ısrarıyla Tarım Bakanlığı 1982'de Manisa'da Enstitü'yü kurmuş.

Şimdi kara kara düşünme zamanı

UNDP'nin ve FAO'nun da katkıları ile 1987'den itibaren aşı üretimine geçilmiş. İngiltere ve Macaristan'dan bilgi transfer edilmiş.

Piyasaya daha bol ve ucuz aşı sağlanmış. Üretilen aşılar Orta ve Uzakdoğu'ya ihraç edilir olmuş.

1988'de, 1990'da, 1996'da uluslararası tavuk hastalıkları sempozyumları düzenlenerek, yabancı uzmanlar yerli üreticiyle buluşturulmuş. Bilimsel araştırmalar yapılmış.

1993'te hastalık Marmara'da göründüğünde enstitü tavuk yetiştiricilerinin imdadına koşmuş, hastalığı ve aşıyı anlatan bir kitapçığı ücretsiz dağıtmış.

Lakin 2 yıl önce Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Enstitü'nün kapatılmasına karar vermiş.

23 yılda harcanan onca para, onca emek toprağa gömülmüş.

Kafanızı ha toprağa gömmüşsünüz ha da....

Laboratuvarlar ihaleyle yıktırılıp büroya dönüştürülmüş.

Adnan Serpen, "Bu, bilimsel bir cinayettir" diyor:

"Ülkenin halk sağlığı konusunda her an sürprizler yaşaması olasıdır" diye ekliyor.

Nitekim bu makale aralıkta yayımlandı, Ocakta o feci sürpriz patladı.

Şu anda eğitim işini Enstitü'nün kitapçıkları yerine gazeteler üstleniyor.

Manisa Araştırma Enstitüsü ise teçhizat ve ekipmanlarıyla birlikte İzmir'de farklı bir alanda hizmet veren başka bir enstitü içinde bir odaya hapsedildi.

  

Batıl inançlar, zayıf akılların dinidir.
                                              Burke

Şimdi İzmir'deki o enstitüyü de kapatmaya hazırlanan Tarım Bakanlığı, yapılan reorganizasyonla Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü'nü de kaldırdı.

Adnan Serpen soruyor:

"Bu şartlar altında AB düzeyinde nasıl veteriner hizmeti verilecektir?

Hastalık yayılıp da her ülke kendi tesislerinde kendi ülkesini düşünerek aşı üretimi yaparsa Türkiye'de tavukçuluk sektörünün ihtiyaçları nasıl karşılanacaktır?"

Kuş bu... Oto da konar ..... da!..

Adnan Serpen, "Kuruluşun stratejik yüzünü ortaya koymayı, ülkesini seven her insan gibi bir vicdan borcu sayıyorum" diye bitirmiş makalesini...

Tarım Orman Sendikası da Enstitü'nün yeniden açılmasını talep ediyor

ve

"Bu tür kurumların varlığı ticari kârla ölçülemez" diyor.

Gerçek ve doğru olan hangisi?

"Satarım arkadaş" diye posta koyanlar, karne günü hasta kuşlar gibi boynunu büken yavrucaklara bakıp aynı gönül rahatlığıyla icraatlarını savunabilir mi?

 

Geh bili bili!..

***

İnternet aracılığı ile aldığım yazı bu kadar...

Medyada çala kalem avcıları karalayan yazıları hepimiz okuyoruz.

Kullandıkları metod ucuz, uslup da çirkindir.

Şimdi ne diyecekler acaba!..

Veya

Kuş gribinin tek sebebi sanki avcılarmış gibi bir hava yaratıp, avcıları günah keçisi yapmaya gerek varmıydı?


 

Devlet hayatında zorluklar bitmez, yeni bir günle yeni bir problem çıkar.
                                                                                                                             Nihat ERİM

Utanma duygusu nedir?    

-!..

Nerede bulunur?

-!..

Nerede bulunmaz?

-!..

Mehmet Emin BORA

07 Ocak 2006 / ANKARA

 

Tesadüfe bakar mısınız? Bu mesaj da bugün geldi!.. (M.E.Bora)

 

Bayram Mesaisi..

Yurdun dört bir yanından her gün yeni bir hastalık haberi geliyor. Aralarında Ankara ve İstanbul'un da bulunduğu birçok ilde onlarca kişi kuş gribi şüphesiyle hastanelerde tedavi altında tutuluyor.

Dünya Sağlık Örgütü, hastalığın Türkiye'de hızla yayılıyor olmasını “önlemlerin yetersizliğine” bağlıyor.

Peki, Kurban Bayramı'nda dini gereklerimizi yerine getirirken, hijyenik olmayan koşullarda hayvan kesimi nedeniyle kuş gribi riski daha da artabilir mi?

Bilim adamları bu konuda endişeliler.. İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Gencay Gürsoy, doğu ve güneydoğuda sığır, koyun ve tavukların aynı yerde barındığına, burada hasta tavukların dışkısının kurbanlıkların derisine ve ayaklarına bulaşmasının risk oluşturacağına dikkat çekiyor. Kesilen kurbanların etinin yenmesinde bir sakınca olmayacağını, ancak kurbanlık hayvanlarla insanların temasında önlem alınması gerektiğini belirtiyor.

Gerçekte, kurbanlıkların kuş gribi taşıyıcısı olmaları düşük bir olasılık olabilir. Ancak Ankara'da iki çocuğun, babalarının ölen göçmen kuşları tutarken kullandığı eldivenlerden virüs kapması, bu konuda mutlaka önlem alınması gerektiğini gösteriyor.

Buna rağmen yetkililer oralı olmuyor. Ötesinde, kamuoyunu yanıltıcı açıklamalar da yapabiliyor. Tarım Bakanı Mehdi Eker, kuş gribi virüsünün kurbanlık hayvanlara bulaşma olasılığının “milyonda bir bile olmadığını” söylüyor.

Bilim adamları ise“bulaşır” diyorlar. Tavuklarla aynı yerde barınan hayvanların “virüslü dışkı taşıyıcısı” olabileceklerine dikkat çekiyorlar. Ancak Bakan Eker bu tehlikeyi görmezden geliyor.

70 milyonluk Türkiye'de bu olasılık milyonda bir bile olsa, önlem almasında ne sakınca var? Herhalde kimse, dini gereklerin yerine getirilmesinin insan sağlığının riske atılmasını gerektirdiğini söylemeyecektir.

* * *

Son üç günde okuduklarım ve dinlediklerim, kuş gribini kontrol altında tutmanın sanıldığı kadar zor olmadığını gösteriyor. Nitekim, bir süre önce Balıkesir Manyas'ta ortaya çıkan hastalığın alınan etkin önlemlerle aşılabilmiş olması da bu gözlemimi doğruluyor.

Ancak bu tecrübenin yetkilileri fazlaca rahatlattığı, deyim yerindeyse rehavet içine ittiği anlaşılıyor. Türkiye'nin, kuş gribi virüsü taşıyıcıları kuşların göç yolları üzerinde olmasına rağmen, önlemlerin yurt geneline yayılmaması, hatta göçmen kuşların uğrak yeri olan bölgelerdeki hastanelere gerekli ilaçların dahi gönderilmemesi korkunç bir ihmal olarak bugün karşımıza çıkıyor.

* * *

Balıkesir Manyas'tan buyana koskoca bir dört ayı boşu boşuna yitirdik. Sonuç ortada.

Artık yitirecek tek bir dakikamız dahi yok. Kuş gribi virüsü Türkiye'ye yerleşti, kısa sürede terk etmeyecek. Onu kontrol altına almak için Hükümetin bayram tatilini tam bir mesai seferberliğine dönüştürmesi gerekiyor.

Gerekenin yapıldığı söylenebilir. Halkın doğru ve düzenli bir şekilde bilgilendirilmesi için bütün iletişim olanaklarının kullanıldığı, virüsün görüldüğü bölgelerdeki kanatlı hayvanların da usulüne uygun olarak itlaf edildikleri belirtilebilir.

Ancak, bu klasik önlemler bugün için artık yeterli olamaz. Türkiye'de şehirlerde ve köylerde, evde beslenen ve ortalıkta serbest olarak dolaşan çok sayıda kanatlı hayvan vardır. Bu olayın Türkiye genelinde yasaklanması ve bu yasağın polisiye önlemlerle de desteklenerek mutlaka yaşama geçirilmesi gerekir.

Hiç kuşkusuz, bu kolay bir iş değildir. Ancak bu önlem alınmazsa, can kaybı yanında entegre tesislerde sağlıklı üretim yapan üreticilerin, dolayısıyla ülke ekonomisinin zarar görmesi de engellenemez.

* * *

Bu arada Hükümet, iki yıl önceki büyük yanlışından da ivedilikle geri dönmeli ve “zarar ettiği” gerekçesiyle kapattığı Manisa Tavuk Aşıları Üretim ve Tavuk Hastalıkları Araştırma Enstitüsü'nü yeniden açmalıdır. Ötesinde, 1987-2002 yılları arasında bu Enstitü'de gerçekleştirilen “kuş gribi aşısı” üretimi de yeniden başlatılmalıdır.

Kuş gribi salgınının dünya genelinde yaşanabileceği endişesiyle zengin ülkelerin şimdiden milyarlarca dolarlık ilaç stoku yaptığı günümüz ortamında, unuttuğumuz ve bize unutturulan bu Enstitü, çürümeye terk edilen bilgi birikimiyle birlikte Türkiye'nin salgına karşı en etkili ulusal mücadele silahıdır.


Uluç Gürkan

HERKES IÇIN FIRSAT
HERKESTEN SORUMLULUK
HERKESIN TOPLUMU

www.ulucgurkan.net

Bu yazı 10713 kez okundu...