Geşo İmparatorluğu!..
Elimde, 1996 yılında Kemaliye Kaymakamlığı tarafından bastırılan "Her Yönüyle Kemaliye-Eğin" adlı kitap var. Bu kitabı 3 sene evvel Kemaliye'ye gittiğim zaman kaymakamlıktan satın almıştım. Tesadüf eseri o gün envanter yapılıyormuş. Önceleri satmamakta direndilerse de benim ısrarlı tutumumu hoşgörü ile karşılayıp, aradaki hatırlı dostlarımın da gayretleri ile 10.00 YTL'sına satın almıştım. İyi ki almışım.
Kitap, tek kelime ile muhteşem. Anlatılacak gibi değil.
Kitaba düşkün olanların mutlak suretle sahip olması gerekecek ölçüde bir yapıt.
Kemaliye ve Kemaliyelilere de ancak böylesi bir kitap yakışırdı.
Emeği geçenlerin ellerine sağlık. Kitabın içinde ne yok ki!..
Giriş yazısının içeriğinden ilçe merkezine bağlı 62 köyün varlığını öğreniyoruz. Ben Kemaliye'ye 3 kere gittim. Bu köylerden 10-15 tanesini görebildim. Keşke zaman olsa da hepsini görebilsem.
Aşağı Yuvacık Mezrası / Aşağı Kindir (Eski adı)
Taşyol'un Divriği istikametine çıkışı.
Kitapta Kemaliye ve çevresi ayrıntılara girerek tanıtılıyor. Tarihi, coğrafyası, mimarisi, folkloru, Osmanlı zamanında "kayudu kadıme" (eski kayıtlar) adı altındaki padişahın mutlak emrini ifade eden ve zamanın kanunları sayılan fermanlardan, Kemaliye'yi ilgilendiren kısımlar ve benzeri pek çok örnek...
Kısacası kitap, özenle hazırlanmış emek yoğun bir çalışma
Ne kadar ilginçtir ki bu bölümün yazarı Sn. Avukat M.Fazlı Akkaya yazısının başlangıcında "Bunlardan 1. sınıf bir ferman olan Geşo (Yeşilyamaç) köyüne ait, 980 tarihli fermandan bahsedeceğiz. Bu ferman Geşo Köyü'nün tüm hudutlarını gösterir" demektedir.
-!..
Bizim ilgi alanımız da Yeşilyamaç!..
Yani "GEŞO"
Yeşilyamaç Köyü veya eski adı ile Geşo.
(Bu fotoğraf kitaptan alınmıştır.)
Dolayısıyla bu köye ait ilk bilgileri, bu kaynak kitaptan alarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
2005 yılı itibarı ile köy hemen hemen 60 haneye erişmiş. Ama, "kışın sürekli oturan 7-8 kişi var" deniliyor. Yazın bu rakam 150-200 kişiye kadar yükseliyormuş.
Benim yöreyi ziyaretim sırasında, Aslanoba Köyü'nden, kışı burada geçiren iki kişi ile tanışma fırsatı bulmuştum. Anlattıklarına göre burada da kışın 8-9 kişi kalıyormuş. Yazın ise İstanbul ve Ankara'dan,köyden çeşitli nedenlerle ayrılanlardan,125-150 kişi sıla özlemi ile ziyarete gelir, 1-1.5 ay kalıp geri dönerlermiş.
Soldan sağa: Zeki Özcan- Ali Sağır / Aslanoba Köyü
Bu fotoğrafı sadece orada olduğumu kanıtlamak için koydum.
Hiç kimseye eziyet etmeyi düşünmedim!..
Onca güzel manzaradan sonra...
Çok samimi olarak ifade edebilirim ki... Kemaliye sözle anlatılamaz.
En azından "Ben anlatamam" dersem, daha doğru olur.
Nevruz adını, her yıl yapılan "Bahar Bayramı"ndan aldığını biliyoruz. Peki, nevruz çiçeğinin tadını biliyor musunuz?
İkna olur da benim gibi bir tane yerseniz!.. Bundan sonra koyunlara daha farklı bir gözle bakacağınız tartışılmaz.
Soldan sağa; ........./ Sn.Ömer Türkkoca
Kemaliye'den çeşitli sebeplerle uzak kalanların hayalini "IŞKIN" veya "UŞKUN" dedikleri, bir bitkinin kökü süslüyor. Bahar aylarında tadı salatalıktan "daha cilveli" desem, yeterince anlamlı olur mu?
Uşkun böylesi bir tutku... Dedem dağlardan toplamış evine götürüyordu ki... Gümrüğe takıldı!..
Ardıç tohumundan ne yapıp yapın bir tanesini ağzınızın içinde kırın. Sonra yine konuşuruz.
Kemaliye Kültür Derneği, adının gereğini dörtbaşı mamur yerine getiriyor. Mutlaka ziyaret edilmeli.
Her hafta cuma gecesi etkinlik yapılan bu kültür merkezi, ziyaretciler üzerinde çok olumlu etki yaratıyor.
Sol başta Prof.Dr. Ali Ö Demirsoy'u görüyorsunuz. Bir Kemaliye aşığı...Değerli bir bilim adamı.
Salihli Köyü'ndeki Sn Mustafa Özbek Beyefendiye ait bir ev.
Geçen yazımda "Kemaliye'ye özgü kapı tokmakları. Kapıda iki ayrı tokmak var. Gelen misafir hanım ise küçük, erkek ise büyük tokmağı kullanıyor. Bu suretle içerdekiler, en azından gelenin cinsiyetini anlıyorlar." demiştim.
Yayladamı Köyü'nün Çobanı Yaşar Cantaş
Sıcakkanlı misafirperver insanları ile Kemaliye, Doğu Anadolu'nun gelecek vaadeden önemli bir turizm merkezi olmaya aday. Sadece keşfedilmeyi bekliyor.
Sürecin kısalması, bu ilçeye gönül vermiş hemşehrilerinin ilgisine bağlı.
Dilerim bu hasret uzun sürmez!..
Kemaliye ile ilgili "Kemaliye'de Son Durum"
ve
"Taş Yol" yazılarını yazmamın üzerinden bu yana tam 15 ay geçmiş.
Ben de sizin gibi "Acaba Kemaliye'de ne değişti" sorusunu sık sık kendime sordum.
Zaman zaman aldığım haberlerin iç açıcı olduğunu söyleyemem. Yaşilyamaç Köyü'nde yaşayan bir şahsın yabankeçisi vurduğunu ve ağır bir ceza aldığını kısa bir süre önce öğrendim. Ama, gümeler olduğu gibi duruyormuş. Yani, kısacası temelde değişen bir şey yok gibi görünüyor.
Bundan 10 gün evvel Kemaliye'den beni telefonla aradılar. Arayan arkadaşlarım, "mahfuz güme" veya bir diğer adıyla "metris"e şiddetle karşı çıktığımı bildikleri için olayı yakinen takip ediyorlar. Her sene Kemaliye'ye ava giden arkadaşlarım, merak nedeni ile bölgeye gittiklerinde, gördükleri karşısında o denli şaşırmışlar ki, bana araziden telefon ettiler ve gördüklerini heyecan içinde anlattılar. Ben de onlardan bir ricada bulundum.
"Lütfen gördüklerinizi belgeleyin"
Onlar da belgelemişler!..
Bakar mısınız?
Sn.Halit Akgün av için yapılan bir "metris" önünde
Nasıl? Üzüm bağını görüyor musunuz? Görmüyor musunuz? Gözünüz bozuksa, ben ne yapayım!
Üreme mevsiminde -12'inci ayın ortalarında - kendisine eş arayan; yani neslini gelecek kuşaklara aktarmaya çalışan bir yabankeçisini, savunma makanizmasının en aza indiği bir dönemde yani "katım" ayında bu yapının penceresinden 10 mt öteden yapılacak bir atışla "ölecek!.."
Ne acıdır ki, bu çirkin eylemin sorumlusu kendisini avcı zannediyor!..
Her türlü konfora sahip bu yasa dışı evlerde, saatlerce hatta günlerce oturmak sureti ile üreme derdinde olan hayvanların zayıf anları bekleniyor. Bunun adı sizce nedir?
Bol mazgal deliği, her yöne atış yapılabilsin diye konuyor.
Nasıl olmuş? Tam da üzüm bağının ortasında. Delikler, üzümler ekşimesin diye bırakılmış!..
Aman çatısı akmasın!.. Akarsa da tedbirli olalım...
Ortaçağ mimarisini çağrıştırmıyor mu?
Kafa, halâ Ortaçağ'da...
Bu dublex!.. Alınan sıkı (!) tedbirler sonunda iki katlısı yapılmış.
Şeytanın ayağı buralara düşse de bu yapıları görse ,var ya!.. Mesleği kaptırdığını o saat anlar...
Bu sefer yorumu siz yapın. Ben daraldım.
Arkadaşlarım sadece bu fotoğrafları çekmekle kalmamışlar.
Aşağıdaki belgelerin fotokopilerini de beraberlerinde getirmişler.
Hadi bir kere de onlara bakalım.
Yukarıdaki tutanağın tarihi 30 Temmuz 2002.
Özde "Yapılan işler yanlış. Bu yanlışlığı köylüye anlatın ve bunları yıkın" diyor.
Aradan yaklaşık olarak iki sene geçiyor. Ne ortadaki olumsuzluğu kaldıran var ne de işin peşini takip eden!..
Kafanız karıştı değil mi?
Geliyoruz 21.05.2004 tarihine.
Bu tutanakta da aynı tespit yapılıyor ve yasa dışı kulübelerin sayısının 30'a vardığı anlatıldıktan sonra; "Sahipleri İstanbul'da veya yurt dışında" diye de tespit yapılıyor.
Bir kısmının sahibi belli (!) değilmiş!..
Hepsinden önemlisi muhtarı da bulamamışlar!..
Bulsalar ne olacaktı ki?
Ben buradan onun adını bilebiliyorum, Fahri Ulukaya!..
Ne oldu, neyi hallettik?
Bırakın sahiplerinin kim olduğunu!..
Aslında, her taşı koyan adamın bile adı biliniyor. Bunlar genellikle ilçeden para karşılığı tutulan yövmiyeli işçiler.
Ne oldu, neyi hallettik?
Bu bilgiler de sorunu çözemez.
Her şey biliniyor da!.. Bilinmiyor...
-!..
Boşuna mı "Geşo İmparatorluğu" dedik.
Kafanız karıştı değil mi?
Şimdi 24.05.2004'e geldik. Yani yukarıdaki tutanağın tutulmasından bu yana üç gün geçmiş.
Sadece 3 gün...
Üç gün sonra verilen bu emrin ne dediği ise son derece açık ;
"Kanuni işlem yapacağız" herkes duysun.
"Aksine davranış sergileyenleri de bana bildirin."
"Telefonsa, al sana telefon!.."
Ohhhhh beeee!...
Nedir bu yaaa!..
Habire Ankara'dan kurcalıyorsunuz!..
Kafanız karıştı değil mi?
Aynı gün, Erzincan Valiliği Kemaliye Kaymakamlığı'na bir yazı göndererek; yasadışı avlanmanın -tutanaklarla tespit edilmiş olumsuzlukların- suç unsuru oluşturduğunu, bunların bir an evvel berteraf edilmesi yönünde emir veriyor. (24/05/2004)
Bu yazının herhangi bir yoruma ihtiyacı var mı?
Son derece net değil mi?
-!..
Peki bunca karara rağmen niye işlem yapılmıyor?
-!..
Bu bileği (!) niye bükemiyoruz?
-!..
Kafanız karıştı değil mi?
Ben de zaman zaman sizin gibi oluyorum.
İçim daralıyor...
Kimi görsem yapışıyorum.
-!..
2004 yılının Ağustos ayında Kemaliye Şenlikleri'ne katılmıştım. Orada ilçenin önde gelenlerine, bu sorunu yemek sırasında -zoraki de olsa- anlatmıştım. Ama hiç kimseden ses çıkmadı!..
Niye acaba?
Belki de ben layıkı ile anlatamamış olabilirim. Kimsenin günahını da almak istemem.
Soldan Sağa: Hüsnü Yeloğlu - ?-?-?
Geldik 15 Aralık 2005'e...
Bugün saat 15:30 gibi Kemaliye'den bir dostumu telefonla aradım.
Yasak sahadan 5-6 el silah sesi geldiğini söylüyor.
Bu, bahar ayında göreceğiniz bir kaç kuzuyu, "asla göremeyeceğiniz" anlamına geliyor.
Bu hayvanlar canlarını bizlere emanet etti...
Biz ise onlara tuzak kuruyoruz...
Şimdi, kendilerini avcı zannedenlere soruyorum...
Neyin onurunu yaşıyorsunuz?
O tekeyi normal zamanda, bırakın yanına yaklaşmayı, acaba uzakdan bile olsa görebilir misiniz?
Yüreğiniz onun gezdiği dağlarda dolaşmaya yeter mi?
Sn.Dr."..............." Bey adınızı yazmıyorum. Çünkü, amacım asla kişileri hedef almak değil.
Sizin -edindiğim bilgiler çerçevesinde- o sahada hem "Güme" yaptırdığınızı hem de av yaptığınızı biliyorum.
Ve
Şimdi size bir soru sormak isterim.
Bildiğim kadarı ile mezun olurken hekimlik ahlakına sadık kalacağınıza dair söz vererek bu mesleğe başlamıştınız. Bu sözün içinde; hastalarınızın yaşamını sağlıklı bir şekilde uzatmak ve acılarını en aza indirmek, öncelikli görevleriniz arasında idi. Bunu bana meslektaşlarınız anlattı.
Özde, "meslek etiğini " hatırlatmak istedim.
Peki, "avcılık etiğinden" bahsedebilir miyiz?
-!..
Veya
Avcılığın yazılı olmayan kurallarından
-!..
Veya
Örf, adet ve geleneklerimizden,
-!..
Hiç mi bir şey bilmiyorsunuz?
Yasaklanan bir avlanma metodunu, avlanması yasak olan bir hayvana uyguluyorsunuz.
Üreme mevsiminde;
damızlık çağında bir erkek yabankeçisini öldürürken,
hiç mi empati duygunuz tetiklenmiyor?
-!..
Yaşama hakkı, her canlı için aynı önemi taşımaz mı?
Özelikle de, canlarını "insan aklına" emanet edenler.
Sizi, vicdanınızla başbaşa bırakıyorum.
Dilerim ki, bir kere daha düşünürsünüz.
Bu yazıya "farklı anlam" yükleyenler elbetteki çıkacaktır. Ondan da öte, bu yasa dışı sistemden menfaat sağlayanlar doğaldır ki, bana karşı "iftira" silahını kullanacaktır.
Bu beni asla yıldıramaz.
İlk yapılması gereken iş bu katliama "dur" demek ve yasa dışı "gümeleri" hemen yerle bir etmek olmalıdır.
İkinci iş mevcut yasalar çerçevesinde Çevre ve Orman Bakanlığı ile doğrudan temas kurmak ve bu sahalarda avlanma iznini "Av turizmi kapsamında" Kemaliyeliler Derneği'ne mal etmek olmalıdır.
Ben asla "av yapılmasın" demiyorum.
Ben "üreme mevsiminde av yapılmasın" diyorum.
Ben "envanter sonunda damızlık niteliğini yitirmiş yabanhayvanları avlansın" diyorum.
Bugün bu nitelikte bir yabankeçisinin trofe bedeli yaklaşık 5000 $ değerindedir.
Kaçak avcılık önlenirse, her yıl bölgede 20-25 yabankeçisi avlatmak işten bile değildir.
Bu da yılda 100.000 $ demektir.
Mevcut kanun, bunun yarısına yakın bir kısmını bölge halkına bırakıyor.
Yani, hayal ettiğim "Kemaliyeliler Derneği'ne".
Bu bedel de yıllık 60 veya 70 milyar T.Lirası gelir demektir.
Bu gelirle maddi imkansızlıklar içinde kıvranan kaç Kemaliyeli çocuğu okutabiliriz?
-!..
Hedef "sadece bu olmalı" diye düşünüyorum.
Ya doğal kaynaklarınızı fütursuzca kullanıp bu düzeni sürdüreceksiniz...
Ya da
Eğitim olanaklarından yoksun olan çocuklara, bir ışık olacaksınız...
Şimdi tercih sizin?
Ne olmak istiyorsunuz?
Kafanız karıştı değil mi?
Bu fotoğrafları ve zabıt örneklerini, bana ulaştıran arkadaşlarıma teşekkür ederim. Onların sayesinde hepimiz bir kere daha bilgilendik
.
Soldan sağa / Sn. Yücel Turhan - Sn.Gürsel Turhan ve Sn. Halit Akgün
Şimdi izniniz ile bir çağrıda bulunmak istiyorum.
Sn. Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun,
Sn. Prof. Dr. Mehmet Sadık Demirsoy,
Sn. Pof.Dr. Ali Demirsoy,
Sn. Müsteşar Hasan Basri Aktan,
Sn. Dr. Feridun Çelikmen,
Gn.Md.Yrd. İsmail Yüce,
Siz; İstanbul'da, Ankara'da, Almanya'da veya bir diğer şehirde yaşayan Kemaliyeliler...
Bu yanlış gidişe "dur" demeyecek misiniz?
-!..
Bu katliam, ancak siz isterseniz durur.
Sizlerden rica ediyorum...
Lütfen...
Lütfen ilginizi esirgemeyin.
İçinde bulunduğumuz bu ayda, her gün (!) bir kayıpla kapanıyor.
Kimin bileğini bükemiyoruz?
"Geşo" Cumhuriyet içinde bir İmparatorluk mudur?
Değilse, neden yasalar bu köyde uygulanamıyor?
Lütfen bundan sonra da (!) karışmasın!...
"Bakma bulanık suda balık avlamaya kalkanlara!
Bakma kuru ile birlikte yaşı yakanlara!
Bakma karanlığa kurşun sıkanlara!
Bakma yükselmek için omuzlara çıkanlara!
Herkes adımı yanlış atsa da,
Sen doğrulara yönelip vakur adımlarla yürümesini biliyorsan, yiğitsin."
Apdulkadir Duru
Dün akşam bir mektup aldım. Yüzünü bir kere de olsun görmediğim, ama duygularını tüm kalbimle paylaştığım Sn.Mehmet Ekizoglu bir şiir göndermiş.
Yaşadığım yoğun duyguları ancak bu şiirle anlatabilirim.
Teşekkürler Sn. Ekizoğlu.
Gidiyorum dostlar kalıcı değilim,
Sizlere ne sitemim var, ne de isteğim,
Hala dağda, kayadadır meylim,
En iyisi oralarda bırakın beni.
Ben bilirdim toprağın sesini,
Hiç dinlenmeden nerelere yürümesini,
Bir tavşan ardında, dağlar aşmasını,
Şimdi, hayallerde okuyun beni.
Dağlarda kaldı son muradım,
Ne cana doydum, ne dünyadan usandım,
Gökyüzünü son bir kere görmek isterim,
Sonra, kara toprağa yatırın beni.
Nice güzeller geçti bu dünyadan,
Nice zenginler neler gördü ardına bakmadan,
Ben miyim bir tek ayrı kullardan,
İsimsiz mezarların arasına katın beni
Mehmet Ekizoglu