Uçtu Uçtu Kim Uçtu?


Osman (120 Günlük)

 

Karandere Köyü'nde yaşadığım güzel bir günden sonra, kendimi daha zinde hissediyorum. Ruh ve beden ilişkisinin sağlıklı bir biçimde senkronize olduğu dönemlerde, yabanhayatının iyileştirilmesi için her anlamda daha üretken olduğumu fark ettim. Bilgisayar başında daha çok kalabiliyor, farklı bakış açılarını kendi içimde daha çok speküle edebiliyorum.

Neden kendi içimde?
Kiminle olacak ki?
-!..

Örneğin; Karandere Köyü'ne bırakılan 400 kınalıkekliğin maliyeti aşağı yukarı 5.000-6.000 YTL civarındadır.

Peki, neden Karandere?

Bu, geri dönüşü olamayan destekleme nereye kadar ve hangi kriterler içinde devam edecek?

Üretimi sürekli destekleyecek bir sistem, nasıl kurulur?

Bir fon oluşturabilir miyiz?

Bu ve benzeri sorularla içimde itişip kakışırken bir telefon geliyor. Arayan "Sn. Muzaffer Evci".
Bu ismi ilk defa duyanlar için söylüyorum. Sn. Evci'yi yakînen tanıma fırsatı elde ederseniz çok kısa sürede "adam gibi adam" veya "birinci sınıf insan" ile karşılaştığınızı çok çabuk algılarsınız.
Çölde susuz kalmış bir insanın suya kavuşması ne ise, bu ağırlıkta ki bir adamla tanışma fırsatı bulduğunuzda, o an aynı duyguyu yaşarsınız.

Her türlü düzeysizliğin kol gezdiği günümüzde, bu tür insanın da doğaldır ki kıtlığı yaşanır.
Tanışmamızdan bu yana 4 seneye yakın bir zaman geçti.
Bende, 40 yıllık bir dostuluğun izi oluştu. Ben, kendimi bu konuda çok şanslı hissediyorum.

Bir hafta evvel farklı bir konu için beraber olmuştuk. Arkadaşları ile beraber yürüttüğü "Kara Akbaba" projesi hakkında, sınırlı ölçüler içinde bilgim vardı. Yaptığımız sohbet öyle bir noktaya geldi ki, sonuçta Sn. Evci'nin Kızılcahamam davetini keyifle kabul ettim. Birlikte gidip araziyi dolaşacak ve kara akbaba projesinin uygulama çalışmalarını yerinde izleyecektik. Ayrıca şansımız yaver giderse Osman'ı (!) da görebilirmişiz!..

"Osman kim?"

Osman ve Annesi

- Osman bir kara akbaba. Şimdi anlaşılmıştır herhalde. Osman uçar değil mi?

Ben de, ilk kez duyduğumda sizin gibi dut yemiş bülbüle dönmüştüm. Öküze, ineğe, ata, köpeğe isim takıldığını hepimiz biliriz de, uçan kuşa isim verildiğini pek duymamışızdır...

Veya  en azından ben duymamıştım o güne kadar.

Bu tavrın arka plânında "Benim olmayanın, ismi mi olur?" gibi bir düşünce hâkim olmuş olabilir mi?

Doğu Karadeniz Bölgesi'nde halâ sürdürülen bir "atmaca avı" vardır.
Avcılar atmaca ile işbirliği içindedir.
Geleneksel bir avlanma yöntemi olan, atmaca ile avcılığın sınırları, uluslararası yasalarla belirlenmiştir.
Karadeniz'li atmacayı korur.
Atmaca onundur!..


Kara akbaba kimindir?

- !..

Kara akbabayı kim korur?

-!..

Bugüne kadar kara akbaba ile ilgili olmak üzere, yapılan bir çalışmayı duydunuz mu?

-!..

Bugüne kadar kartallarla ilgili olmak üzere, yapılan bir çalışmayı duydunuz mu?

-!..

Neden duymadınız?

Bunu hiç düşündünüz mü?

Bizler yani bu toplumun çok büyük bir kısmı, getirisi olmayan işlere ilgi duymayız da ondan.

Veya işimize geldiği kadarı ile ilgileniriz.

Örneğin kartal, Beşiktaş Spor Kulübü'nün sembolüdür. Kulüp onunla özdeşleşmiştir.

Peki, niçin Beşiktaşlı spor yazarlarından "Kartalları koruyalım" şeklinde bir çağrıyı duymazsınız?

Hadi, belki geçmişte bir kere duydunuz diyelim. Bu hayvan, senelerce eğitimsiz insanların hedef tahtası oldu. Telefon direklerine konan kızıl şahinlerle aynı akıbeti paylaştı... Niçin kartalların yaşam biçiminin araştırılması veya yurt düzeyinde onun korunması yönünde başlatılacak bir çalışmanın ön saflarında bu kulübü göremezsiniz?

Veya benzeri bir çalışmada bu güne kadar kimleri gördünüz?

Göktürk destanlarında “Asena” isimli bir dişi kurttan bahsedildiği gibi Ergenekon'dan çıkış destanında; yol gösteren bir bozkurtun başındaki hükümdarın da adının Börte Çene, yani Bozkurt olduğundan söz edilir. Uygurlar'ın, türeyiş destanında da ön planda yer alan bozkurt; hem bir milli destan motifi hem de eski Türklerin bazı kahramanlarının adı olarak kabul edilmektedir. (www.dallog.com)

Alıntı böyle söylüyor.

Bütün dünya Kurt'u "yabanhayatının içinde olmazsa olmaz"ları arasında sayıyor.

Sizler, kendisine kurdu amblem olarak seçen bir kurumu, kurtları korunması yönünde bir çalışmanın içinde gördünüz mü?

Kış mevsiminin diğer bölgelere göre daha uzun yaşandığı illerde ve özellikle aşırı soğuklarda, kurtların köyleri bastığı şeklindeki haberleri duyarsınız. Gazetelerde, ahır önlerine kadar gelmiş bir kurdu öldüren köylüyü muzaffer tavrını sergilerken çekilmiş bir fotoğraf karesinde görürsünüz.

Hiç kimsenin umurunda değildir, açlığından ötürü köylere kadar inen bir yabanhayvanının içine düştüğü çaresizlik...

Aslında bir bitişin habercisidir bu...
Doğal yaşam öylesine bir kaos içindedir ki...
Sistem, kendi içinde çözüm üretememektedir.
Kurtun köye inmesi, hazin bir sonuçtur.
Peki, sebep nedir?
-!..
Bizim, mevcut sisteme aşırı müdahalemiz olabilir mi?

Av turizminden nemalananlar da sık sık "Ayılar köye saldırdı" şeklinde haberlerin yayılması için çaba sarfederler. Sen, dağdaki yabani meyve ağaçlarını keser odun yaparsan, ne yapacak ayılar?
Bu kesim izni, yaylada bulunan evinin bahçesindeki meyve ağacını kesmen için sana verildi.
Sen ne yaptın?
-!..

Ayı, aptal mı da ormanı bırakıp şehre insin!..
Aç!.. Aç bıraktıktınız aç.
Bir ayının o koskoca vücudu ile sine, sine köyün meyveliğine indiğini görseniz!..
Onunda korkuları olduğunu anlayabilirseniz!..
Akıl varsa,
Çaresizlik ile saldırganlığı ayırd edebilirseniz!..
Azıcık vicdanınız varsa, oturup ağlarsınız.

Sadece, bu ve benzeri düşüncelerden yola çıkılacak da olsa, yırtıcı kuşlarla ilgimiz neden bu kadar az?
Bizler neye ilgi duyarız?

-!..

Semra Hanım olabilir mi? "
"Biri bizi (!) dikizliyor!..
Kumam olur musun?
(Bunun isim hakkı bana ait, aman tufaya gitmesin)

Ne kadar güzel gülüyorsunuz...

***

Sn.Muzaffer Evci ile 21 Eylül 2005 sabahı saat 09:30 'da Or-An Sitesi civarında sözleştiğimiz yerde buluşuyoruz. İkimizde randevu saati konusunda hassasız. Dolayısıyla buluşur buluşmaz doğrudan Kızılcahamam istikâmetinde yola koyuluyoruz. Yol boyu, Muzaffer Bey hem yapılan çalışmalar hakında bilgi veriyor hem de yaşanan ilginç olaylardan kısa da olsa örnekler anlatıyor.

Ben de dinleyerek bilgileniyor,
Düşündürdüklerine üzülüyorum.

Çalışmalara, Eskişehir ve Kızılcahamam'da eş zamanlı başlanmış. Geçmişte bu konuda benzeri bir çalışma olmadığı için tabîr-i caizse pek çok şey yaşanarak öğrenilmiş. Örneğin, izlenecek bir kara akbaba bulmakta çok zorlanmışlar. Neticede bu kuşların var olan kötü şöhreti, yöredeki insanların üzerinde olumsuz etki yaratmış ve ilgisizlikten kaynaklanan bilgi eksikliği, zaman içinde bu suretle oluşmuş. Çalışmalar başlayınca, Kızılcahamam Orman İdaresi de olayı yakından izlemiş.

Bir kuşun öyküsü!...
Hem de leş yiyen bir kuşun!..
Bize nasıl bir getirisi olur ki?

Sn. Evci "Evet, hemen hemen yaygın kanı bu yöndeydi " diyor ve ekliyor. Ta ki, bazı çalışmalar meyve verinceye kadar. Önceleri olayı dışarıdan izleyenler zaman içinde sarfedilen emek karşısında pek de ilgisiz kalamamışlar. ''Öyle bir an geldi ki diyor'' Sn. Evci, ''insanlar farkında bile olmadan yaşanan öykünün bir parçası oldular. Hem de hiç zorlanmadan.''

Başlangıçta sadece duyumlara göre hareket eden ekip, zaman içinde kara akbabaların var olma olasılığı yüksek ihtimalli yerlere 4 ayrı kulübe yapmışlar. Eski yuvalar izlenmiş. Ergin çiftlerin konakladığı vadilere gözetleme kulübeleri kurulmuş. Muzaffer Bey şevkle anlatırken, bir de baktık ki Kızılcahamam'a gelmişiz bile. İlçe girişine konulan kara akbaba heykeli çoktan  ilçenin yeni simgesi durumuna gelmiş.

Kızılcahamam İlçe Girişi

Heykelin yanından yolumuza devam ederek Kızılcaören Köyü'ne, oradan da milli park sınırları içine giriyoruz. Ankara'ya yaklaşık olarak 90 Km. mesafedeki bu küçük vadi olağanüstü güzel. Yol boyunca 15 den fazla akar çeşme var. Yol orman yolu niteliğinde ama zemin hem sert hem de  her iki tarafı bahçelerle çevrili. Sincap kaynıyor dersek doğru söylemiş oluruz. Biz doğruca gözetleme yapılan kulübelerin olduğu vadiye gidiyoruz.

Çekim kulübesi yolun 4-5 metre üstünde.

Muzaffer Bey beğendiği bir görüntüyü tespit ediyor.

Kara akbaba yuvası

Arka plandaki ağacın en üstünde kara akbabaya ait bir yuva görülmektedir. Kara akbaba buraya dünyanın odununu çıkarıyor. 3 kişilik çekirdek (!) kara akbaba ailesi yaklaşık 3 mt. çapında ve 1 mt. derinliğinde bir alanda yaşıyor. Bizler, deprem bölgelerine sağlam ev yapmayı öğrenemedik (!) ama, içgüdüleri onlara sağlam bir yuva yapmayı çoktan öğretmiş. Kuş aklı işte!..

Bir diğer gözetleme kulübesi de aynı vadinin diğer yanında. Kulübelere yıldırım düşme tehlikesine karşı, paratoner kurulmuş.

Yabanhayatı ile ilgisi, masa başında sağa sola ahkâm kesmekten öte olamayan pek çok kişi, bu kulübeleri dağda görseler boş gözlerle bakarlardı.

Kulübe içindeki mefruşat görülenlerden ibaret. Bu karede görünmese de lüksümüzü tamamlayan 2 su şişesi bile var!.. Sn.Evci "Bütün dünya işi böyle yapıyor. Daha fazla lükse gerek duyulmuyor. Öncelikli amaç, hayvanları rahatsız etmemek olunca bu kulübeler yeterli oluyor."

Bir tek amaçları var "Sonuç iyi olsun"
Bu tavıra ancak saygı duyulur, şapka çıkartılır.

Tezalan Mevkii'ndeki
kamufle edilmiş Gözetleme kulübeleri .

Uygun mesafeye atılan hayvan leşleri, bu noktalardan gözetleniyor.

Yabanhayvanları objektifi yadırgamasın diye, siyah borudan bir de taklidi yapılmış.
Çekim, bu borunun yanından ve gerekirse 30 cm. altındaki bir pencereden de yapılabiliyor.

İyi çekim = Büyük fedakarlık = Büyük risk.

Eskişehir'de (Kalabak Ormanları'nda) 4 adet kulübe daha yapılmış. Burada, araziye bırakılan bir yabandomuzu leşinin içine parmak kamera konulmaya çalışılıyor. Bu suretle yakın çekim imkanı doğacak.

Belgeselin bir de kamera arkası var!.. Bu görüntüler daha sonra "Dev Kanatların Peşinde" adlı kamera arkası belgeselinin yapımında kullanılacak.

"Dev Kanatların Peşinde" adlı kamera arkası belgeseli için Kızılcahamam'da ilk çekimler yapılıyor
Ekim / 2004
''İyi olan hiçbir şey tesadüf eseri değildir.''

Sn. Hatice Gürler Yazıcı, "Dev Kanatlar Peşinde" adlı kamera arkası belgeselinin yönetmeni. Hamile olmasına rağmen  işini sürdüren Sn. Yazıcı şimdi "Deniz" adlı bir erkek bebeğin annesi. Olumlu bir başka yanı da , eşi kameraman Erol Yazıcı ile aynı projede omuz omuza birlikte çalışmaları...

 

Uçtu uçtu!.. Kim uçtu?
Osman uçtu.
Osman uçar mı?
Uçar.
Görmüyor musunuz?

Bu karede Osman 120 günlük. Ben bana aktarılanları yazmaya çalışıyorum. Özellikle merak edenler için anlatmak isterim ki; Osman ismi, yuvanın bulunduğu Osman Dede Mevkii'nden dolayı bu yavruya verilmiş. Osman yumurtadan çıktıktan tam dört ay sonra uçmuş. Dolayısıyla sürekli olarak izlemişler.
Osman ne zaman uçacak?
Sorun bu.
Osman yuvada her zıpladığında, her çırpınışta, uçtu uçacak diye kameraların başına üşüşmüşler.
Hayır, Osman bugün kültür-fizik yapıyor uçmayacak!..
Düşünebiliyor musunuz?
Bir gün uçacak ve siz, bu ilk uçuşu çekmeye çalışıyorsunuz!..
Gelin de bu insanlara saygı duymayın.
Ne diyeyim ki... Hepsinin ellerine sağlık.

Osman'a ait pek hoş öyküler var. Yapımcıların, emek-yoğun olarak meydana getirdikleri esere saygı duymam nedeniyle, bana anlatılanların hepsini buraya yazmayı uygun görmüyorum. Belgesel gösterime girene kadar tansiyonun düşmemesi lazım. Onlar 1 sene sabretti. Bize çok daha fazlası düşer.

Mazlum Demirbağ, sürekli tetikte olduğu için sorun yok.

Sn. Erol Yazıcı ve Sn.Ece Soydam.

Ben Sn.Erol Yazıcı'yı yaklaşık 12 sene evvel tanımıştım. Benim 13 yaşında bir oğlum var. Adı fıstık (!). Üç kere kedi güzellik yarışmasında birinci oldu. Ailemizin tek yüz akı!..

1993 Güzellik yarışması 1'incisi "Fıstık Bora"

İşte bu güzeller güzeli oğlumuz, TRT'nin Van kedileri için yapmış olduğu bir belgeselde rol almıştı. Şimdilerde yaşının verdiği olgunlukla evinde, gururla eski günleri yâd ediyor.

2005 "Fıstık Bora"

O çekimde Erol Bey'le tanışmıştık. Daha sonradanda avcı eğitim filmlerinin çekimlerinde beraber olmuştuk. Bu grup kelimenin tam anlamıyla "en iyilerden" oluşmuş. Hiç kimse sonuç için kaygı duymasın.

Burası "Asar Tepe Mevkii"

Çekimin yapıldığı mekanlarda konuşmak yok, gürültü asla, hatta içseniz bile sigara da yok!..

Eğimli yapılan ön cephe, kara akbabanın uçuşunu daha kolay izlemek için tasarlanmış.

İşin bu boyutunu hiç düşündünüz mü? Karı var, kışı var, hatta yazı var!..
Çekimler 1 yıl sürüyor. Bu dile kolay.
Yandığınız da olur donduğunuz da...

Dağda birkaç gün çadırda kaldınız mı, farkında bile olmadan sinirlenmeye başlarsınız. Çünkü günlük yaşamınız sırasında sizin için hiçbir şey ifade etmeyen küçük lükslerinize dağda yer yoktur. Örneğin, çadırda sırtınızı dayayacağınız herhangi bir arkalık yoktur. Ve daha, şimdi aklınıza gelmeyen onlarca ayrıntı. Bu tempoya uzun süreli dayanmak çok zordur.

Osman Dede Mevkii

Yapılan her şeyin altında büyük bir emek var. Sarp derelerden inilecek. Onca önemli eşya itina ile taşınacak ve zaman mefhumu olmayan bir çalışmanın içinde olacaksınız!..

Kızılcahamam Soğuksu Milli Parkı, içinde farklı türlerden oluşan yabanhayvanlarını barındırmasının yanı sıra, ağaç çeşitliliği ve bitki örtüsü açısından da zengin.

Karınca yuvası

Kızılcahamam'a ilk gidişimde gördüklerim bundan ibaretti. Sn.Muzaffer Evci'nin anlattıklarından çok etkilenmiş, gördüklerimden de heyecan duymuştum. Şimdi iş,"bu projenin içinde aktif görev yapan insanlarla tanışmak olmalı" diye düşündüm. Bunun için "ne yapmam lazım?" diye düşünürken, teklif yine Sn.Evci'den geldi. "2 Ekim 2005 Pazar günü arkadaşlarım sahada olacak, ben onlara haber veririm siz de gider onlarla tanışırsınız" dedi. Tereddütsüz kabul ettim ve pazar sabahı saat 10:00 da tek başıma Kızılcahamam yoluna koyuldum. Saat 11:00 gibi ilçe merkezinde çekimi gerçekleştiren ekiple buluştum. Kısa bir tanışma merâsiminden sonra birlikte doğruca pazaryerine bitişik olan avcılık kulübüne gittik.

Soldan sağa: Mazlum Demirbağ - Nurten Şalıkara - Ece Soydam

Soldan sağa: Nurten Şalıkara (Yapım asistanı) - Ece Soydam (Yönetmen)

Arazide bulunan farklı hayvanlara ait leşler, vurulan yabandomuzlarından arta kalanlar ve ilçeye komşu olan diğer yerleşim bölgelerinden gelen hayvan ölüleri doğruca kulübelerin yanına götürülüyor. Bu suretle, kara akbabaların yakın plan çekimleri gerçekleştirilebiliyormuş.

Mazlum Demirbağ
(Kameraman)

9 Eylül Üniversitesi Fotoğraf ve Sinema Bölümü'nden 1991 yılında mezun olmuş. 1992 yılından bu yana da TRT' de çalışıyormuş. Pek çok yapımda görev alan Mazlum Demirbağ "Zamanın Seyyahları" adlı yapımda Moğolistan'dan Nahcivan'a kadar 30.000 km yol yaptığını anlatıyor.

Kızılcahamam Avcılar Kulübü

Kulüpte, Milli Parklar Mühendisi Sn. Selçuk Demirbağ, meraklı avcılara çekimin içeriği hakkında bilgi veriyor. Biz de avcılarla vedalaşıp gözetleme kulübelerinin bulunduğu vadiye doğru yola koyuluyoruz. Şimdi arabamda Sn. Ece Soydam var ve ben bir kere de öyküyü onun ağzından dinlemek istiyorum. Hatta, öncelikle kendi yaşam öyküsünü.

Sn.Ece Soydam 1971 Ankara doğumlu. Lise tahsilini Ankara Koleji'nde tamamlamış. Orta Doğu Teknik Üniversitesi İngilizce Bölümü'nden mezun olmuş.

Sn.Ece Soydam

Düşlerini, hep yabanhayatını ilgilendiren bir çalışmanın içinde olmak süslemiş. TRT'ye ilk girdiğinde haber dairesinde işe başladığını, daha sonra bu bölüme geçtiğini söyleyen Sn.Ece Soydam'ın ilk ürünü “Bozkırın Çocukları: Anadolu Yaban Koyunu” adlı belgesel olmuş.

Çok ses getiren bu çalışmanın ardından, Ekim 2004'de başlatılan kara akbaba projesinde neredeyse sona yaklaşılmış. Şu an itibarı ile yaklaşık 135 çekim gününün içinde, 37 gün boyunca aynı çadırda kaldıklarını ifade ediyor.

- "Bu çok uzun bir süre, neden böyle yaptınız" diye kendisine sorduğumda
Sn. Soydam;

- "Senaryonun, gereken duygu yükünü taşıması için, benim arazide kalmam gerekiyordu. Yaşamalıyım ki doğru hissedebileyim" diyor.

Kasım 2005 itibarı ile artık stüdyo çalışmaları başlayacakmış. Montaj çalışmalarının bitiminden sonra, özgün bir film müziği için girişimde bulunacaklarını söyleyen Sn. Soydam, daha elindeki işin sonucunu bile görmeden, yeni bir projenin adını hemen hemen koymuş gibi. Gelecek projenin konusu büyük bir ihtimalle "Ayı" olacakmış.

Yol boyu milli park alanını gezerken sohbetimize devam ediyoruz.

Tezalan Mevkii

Bir hafta evvel at leşi atılmış alana geldiğimizde, attan eser kalmadığını görüyoruz. Edindiğimiz bilgiler çerçevesi içinde -Kızılcahamam / Soğuksu Milli Parkı'nda- şimdilik memelilerden; kızıl geyik, ayı, kurt, ve vaşak'ın varlığı tespit edilmiş vaziyette. Başkente bu kadar yakın bir bölgede var olan yabanhayvanlarının çeşitliliği çok sevindirici.

Bir hafta önce gördüğüm atın yok oluşu, avcılığın verdiği merak şahikasıyla beni izleri sürmeye zorluyor. Yokuş aşağı inmeye başlıyorum.

Ben  inerken arkamdan Mazlum Bey gür sesi ile "Baba, malı mekanına götürmüş herhalde!.." diyor.

Ayının  at leşini sürüklediği izlerden açıkça görülüyor.

Gözetleme alanının 60-70 metre altındaki bir bayırda ilk delilleri buluyor ve merakımı kısa sürede gideriyorum.

Baba kemiksiz eti seviyor!..

Tartışılmayacak delilleri ard arda buluyorum. Etrafta çok yoğun bir leş kokusu var.

Ben iz sürerken Ece Hanım da beni yakından izliyor. Sn. Ece Soydam bu enerjisi ve korkusuz tavrı ile çok şeyler yapabilir görünse de"Dikkat etmesi gereken önemli bir nokta var" diye düşünüyorum. Özellikle, bundan sonra hayata geçireceğini tahmin ettiğim "Ayı" projesi ile ilgili. Ayı diğer hayvanlara pek benzemez. Özellikle yaşam alanlarına girildiği zaman, tehlike zannedildiğinden çok daha büyüktür. "Kaçma şansı hiç yoktur" dersem çok da abartmış olmam diye düşünüyorum. Belki de, haklı çıkmak istemediğim tek ikazım bu olabilir!..

Nurten Şalıkara
(Yapım Asistanı)

Ankara İletişim Fakültesi'nden mezun olan Sn. Şalıkara yapım asistanı görevini üstlenmiş. 2 yıldan bu yana TRT de çalışıyor. Bu alanda çalışmayı, masabaşındaki bir göreve göre her zaman tercih edeceğini ifade ediyor. Bu ekibin doğada sergilediği performans gerçekten çok yüksek, çok zor şartlar altında tabîr-i caizse bir savaş veriyorlar. Bu tespitim özellikle hanımlar için. Genç yaşlarından ötürü yaşanmışlıklarının başındalar. Onlara seslenmek istiyorum;

Tuttuğunuz yolun sonu olabildiğince aydınlık.
Varlığınız da bizim için gurur vesilesi.
Aman dikkat!..
Sizler gibisi kolay yetişmiyor.

Gözler ufukta, parmak deklanşörde bekleyeceksiniz hem de aylarca!...

Nasıl olmuş?

Kara akbabaların hava akımlarının yardımı ile 8000 mt.ye kadar yükseldikleri biliniyor. Düşünülmesi ve sorgulanması gerekense, bu yükseklikte nasıl yaşadıkları!...

Bir diğer yuva.

Kuvvetle ihtimaldir ki bu, Osman'ın yakın akrabası!..

Vadi içinde oluşan hava akımları kara akbabalar için keyifli bir ortam oluşturuyor. Rüzgârların meydana getirdiği anaforları asansör gibi kullanan bu kuşlar, bir anda 2-3 bin metreye kadar yükselip, sahayı terk etmeleri birkaç dakikalarını alıyor.

İyi bir fotoğraf karesi yakalamak, sabrın yanı sıra, bilgiyi ve teknik donanımın yeterli olmasını da mecbur kılıyor.

Bu cihazın adı Jimmy Jib. Uzunluğu 11 metre. Ülkemizde bundan daha büyüğü yok!..
Bu işin piri "Bedirhan Bağcı" Bu çalışma için özellikle İstanbul'dan gelmiş.

Özel çekimler için tasarlanmış bu düzenek ve buna bağlı olan kamera ile görüntü alındığında, siz de akbaba ile beraber uyuyormuş   hissine kapılıyorsunuz. Hoş olacak, değil mi?

Jimmy Jib  Tezalan Mevkii'nde.

Dilerim ki, yapılan bu çok önemli çalışmayı sizlere gerektiği kadar anlatabilmiş olayım. Kısa süre sonra bitecek olan bu çalışma, dış dünyada ülkemizin yüzünü ağartacaktır. Bu özverili çalışmayı yapan tüm kardeşlerime ve katkı koyan tüm kişi ve kuruluşlara en içten teşekkürlerimi sunuyorum.

Elinize kolunuza sağlık
Sağolun, varolun.
İyi ki varsınız.

 

Not: Bu müthiş çalışmayı, Sn. Muzaffer Evci'nin beni haberdar etmesi sayesinde izlemek şansına sahip oldum. Son 2 hafta içinde bana iki kere elektronik posta mesajı gönderdi. Üç kere de benden bir ricada bulundu.
" Konu nedir? derseniz...

İşte rica!.. :

(...)... "Son olarak benimle ilgili ifadeleri ve fotoğrafları azaltırsanız çok sevinirim. Doğru olan bu. Bu projede benim arkadaşlara göre daha dolaylı ve az bir katkım var. Asıl işi götürenler onlar. Arkadaşları ön plana çıkaracak ifadeler, benimkinden daha fazla olursa sevinirim."

Adam gibi adam, ne demek? Anlatabildim mi?
Haksız mıyım?


***

Yazımın başında, toplumumuzun bu tür konulara gerektiği kadar ilgi duymadığını, hatta kayıtsız kaldığını söyledikden sonra, küçük ölçüde de olsa iğneyi (!) birilerine batırmaya çalıştım.

Şimdi elimde çuvaldız var!..

Yabanhayatının birebir içinde olan kişi ve kuruluşlar...

Ekmeğini  yabanhayatının içinden çıkaranlar...

Pekiştirin (!) etinizi!...

Çuvaldız geliyor...

Bizlere (!) söylüyorum.

Silah sanayiicileri,

İlgi alanı; doğrudan doğal yaşam olan vakıflar ve dernekler,

Silah ve fişek ithalatçıları,

Av Bayiileri,

Av kulüpleri,

Avcılar,

Ne yapıyorsunuz?

Bu tür bir çalışmaya, hiç katkı koyduğunuz oldu mu?

Bu sorular hiç aklınıza geldi mi?

-!..

Neden gelmedi?

Küçük ölçekli de olsa, katkı koyanları biliyor musunuz?

İlgililerden aldığım veriler doğrultusunda aşağıda isimlerini yazdığım kuruluşlar bu projeye sınırlı imkânları içinde katkı koymuşlar. Onlara, kendi adıma teşekkür ediyorum.

Yabanhayatının her alanı, avcıları yakînen ilgilendirmelidir. Kara akbaba ve benzeri yırtıcılar ekosistem içinde önemli bir yer işgal eder. Onların varlığı, sistem içinde üstlendiği "yok etme" görevi, "var olma" savaşına çok önemli bir katkı sağlar.

Niçin bunlar bizlere 30 sene evvel, 40 sene evvel anlatılmadı?

O zaman, bu gerçekler  bilinmiyor muydu?

-!..

Avcı eğitiminin  ne derecede önemli bir olgu olduğu, her geçen gün daha belirgin bir hal almıyor mu?

-!..

Avcılığı, sadece ele geçirdiği av hayvanı sayısıyla ilişkilendirenler,

Yabanhayvanlarını kendilerine hasım gibi görenler,

Yabandomuzunu, sadece kendi inandıkları gerekçelerle katledenler,

Kısmen kapanan av sezonu üzerine, bakanlığı sık sık telefonla aramak sureti ile "bir iş" yaptığını zannedenler,

Bir dönem "Atıcılık Federasyonu'nun avcılıkla ilgisi yoktur" derken, şimdi bu fikrin tam aksini savunanlar,

Küçük menfaatlerin peşinde koşuşan, rüzgâr gülleri!..

Tüm yaşamını, çıkar ilişkileri üzerine kuran ve bir dönemin (!) heba olmasına sebep olanlar,

Okusa da anlamayacağı bir kitabı, hiç okumadan eleştirenler,

Yasaklarla "çözüm" ürettiğini zannedenler,

Yaşama gücünü, yalan ve iftirada bulan insan müsveddeleri,

Yapılanları görüyor musunuz?

- Anlıyor musunuz?

-!..

- Dilerim ki bir gün anlarsınız.

-!..

Mehmet Emin BORA

14 Ekim 2005 / ANKARA

 

***

 

SPONSORLAR;

Dev Kanatlar: Kara Akbaba programı için Orman Bakanlığı'na bağlı iki genel müdürlük ile protokol imzalandı.

1- Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Kızılcahamam'daki üç kulübenin yapımını üstlenip, sahada lojistik destek sağlarken, Orman Genel Müdürlüğü ise konaklama, ulaşımın yanında orman yollarının açılması ve kış mevsiminde karla mücadele konusunda TRT ekibine destek sağladılar.

2- Tepe Prefabrik tarafından Kızılcahamam'da bir adet gözlem kulübesi yapıldı. RADSAN firması tarafından Kızılcahamam'daki dört kulübenin paratoner tesisatı döşendi.

3- Doğa Spor, Avpar, Yeşil Ayı ve Discovery firmaları giysi ve araç-gereç desteği sağladılar.

4- ASELSAN'ın gece görüş cihazları desteğinin yanında, Dorcoteks firması ise 1 aylık bir süreyle güçlü bir teleobjektifi ücretsiz olarak çekim ekibine tahsis etti. Bunun yanında farklı kurum, kuruluş ve kişiler değişik dönemlerde yapıma kısmî destekler sağlamıştır.

 

EK:

Anadolu'nun Yaban Hayatı "Doğa Belgeseli Dizisi"


Bir ülkedeki bitki ve hayvan varlığı o ülkenin en başta gelen ulusal kaynaklarındandır. Bu varlığın korunması, geliştirilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması hem insani hem de ulusal bir görevdir. Bu konu öncelikle bir farkındalığı gerektirir. Toplumun her kesiminin yaban hayatının önemi, biyolojik çeşitliliğin korunmasının gerekliliği konularında bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi zorunludur.

“Anadolu'nun Yaban Hayatı” belgesel film dizisinin, bir ilk olması nedeniyle Türkiye'de ve dünyada ilgi göreceği düşünülmektedir. Türkiye'nin yaban hayatını bilimsel olarak izleyecek belgesel dizi, yalnızca ilgi çekmesi değil, bu tür çalışmaları teşvik etmesi bakımından da son derece önemlidir.

Her biri 40 dakikalık 10 bölümden oluşan belgesel dizide, Anadolu'da yaşayan; akbaba, kurt, bozayı, kartal, yabandomuzu, tilki, kuzgun, alageyik gibi farklı yaşam alanları olan vahşi hayvanların Türkiye'deki durumları, kültürümüzdeki yerlerinin yanı sıra dizinin her bölümünde o türün ekosistem içindeki vazgeçilmez rolü anlatılırken, fiziksel özellikler, mevsimlere göre davranış, beslenme, kur yapma, çiftleşme, yavrulama, türler arası ilişkiler gibi konulara da detaylı olarak yer verilecektir.

"Anadolu'nun Yaban Hayatı” adlı belgesel film dizisi, tüm doğa belgeselleri gibi sabır ve kararlılık gerektiren, uzun vadeli bir projedir. Vahşi hayvanların farklı mevsimlerde en az bir yıl süreyle gözlemlenmesi ve görüntülenmesi güç olduğu için, çekim süresini kesin olarak belirlemek güçtür. Ayrıca çekimler için ileri teknoloji gerektiren teknik ekipman ve donanım gerekmektedir. Bazı hayvanlar gece daha aktif olduğu için gece çekimleri yapılmalı, hayvanlara çok yaklaşmak mümkün olmayacağı için güçlü teleobjektifler, alternatif kameralar kullanılmalıdır. Ayrıca çekimlerin çoğu kışın ve arazi koşullarında yapılacağı için, bu amaca uygun donanım ve ekipman kullanılması zorunludur. Bu konuda pilot projede belli bir deneyim kazanılmış ve temel düzeyde ekipman temin edilmiştir. Dizinin diğer bölümleri için daha gelişmiş ekipman ve donanım gerekmektedir.

Çekimlerin sağlıklı gerçekleştirilebilmesi ve bilimsel açıdan yetkin bir içerik oluşturulması için çeşitli kurum, kuruluş ve kişilerden destek sağlanmıştır. Türkiye'nin değişik yörelerinde gerçekleştirilecek çekimler için Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünden güvenlik, mihmandarlık, teknik ve lojistik destek konularında yardım sağlanacaktır.

 

***

PROJENİN ADI:"DEV KANATLAR: 'KARA AKBABA' "

PROJENİN KAPSAMI: Bu proje Türkiye'de yoğunlukla Kızılcahamam ve Eskişehir çevresinde görülen kara akbabanın yaşam döngüsünün bütün boyutlarıyla görüntüleneceği, TRT tarafından hazırlanacak 40 dakikalık bir belgesel filmi ve proje çerçevesinde derlenecek verilerin değişik medyalarda kullanılacağı bir çalışmayı kapsamaktadır.

PROJENİN AMAÇLARI:Proje çerçevesinde, Anadolu'nun zengin doğal yaşamını görüntülemek; kara akbabaların ekosistemdeki yeri ve önemini anlatmak; toplumun konuyla ilgili bilinçlenmesine katkı sağlamak; türün korunması için devlet kurumları ve sivil toplum örgütlerinin konuya duyarlılığını artırmak amaçlanmaktadır.

PROJENİN KONUSU:Avrupa'nın en büyük yırtıcı kuşu olan kara akbabanın dünya çapında soyu tehlike altındadır. Kara akbaba populasyonu açısından zengin sayılabilecek Türkiye'de; kızıl, sakallı ve küçük akbaba gibi üç türün daha birlikte yaşaması, Anadolu'daki bu doğal zenginliğin korunmasının önemini ve gerekliliğini vurguluyor. Belgeselde kara akbabanın fiziksel özellikleri, beslenme ve üreme davranışları, tür içi ve türler arası ilişkileri dört mevsim boyunca ele alınırken, diğer akbaba türleri ve onlarla aynı yaşam alanını paylaşan yaban hayvanları da yer alacaktır. Belgesel, tek bir yırtıcı kuş türünü ele alan Türkiye'deki ilk yapım olacaktır.

PROJENİN BAŞLANGIC TARİHİ: Ekim 2004

PROJENİN SÜRESİ: 20 Ay

MEVCUT DURUM: Belgeselin çekimleri Aralık 2004'te başladı. Bir yıl boyunca yaklaşık 160 çekim günü süresince kara akbabaların yaşamına tanık olacak belgesel, Kızılcahamam ve Eskişehir'de çekiliyor. Kızılcahamam'da yapılan 4, Eskişehir'de yapılan 3 adet çekim kulübesinde ve yuva yakınlarına yerleştirilen çekim çadırlarında gün boyu çekimler devam ediyor. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nün lojistik desteğinin yanı sıra, kış çekimlerinde Orman Genel Müdürlüğü'nün greyder ve dozeri çekim ekibinin ulaşımı için dağ yollarında karla mücadele ediyor.

“DEV KANATLAR” BELGESELİ EKİBİ:

Yönetmen               : Ece Soydam
Yapımcı                   : Muzaffer Evci
Kameraman           : Mazlum Demirbağ
Kameraman           : Erol Yazıcı
Yapım Yardımcısı  : Nurten Şalıkara

Bu yazı 38680 kez okundu...