Zararın Neresinden Dönerseniz!..


Av ve yabanhayatını düzenleyen yasaları takip edenlerin, gözlerinden kaçırmadığını ümit ettiğim bir yönetmelik yayınlandı. Adı; ”Av ve Yaban Hayvanları ile Bunlardan Elde Edilen Ürünlerin Bulundurulması, Üretimi ve Ticareti Hakkında Yönetmelik”

Uygar yaklaşımların tam tersine bir durum sergilenir ülkemizde. Bazı idareler, sosyal yaşamı düzenleyen bir norm düzenlerken, tabir-i caiz ise içine kapanır. Elinden gelse hiç kimseye duyurmadan "Bak ben ne yaptım" der gibi bir sabah sizin önünüze koyar eserini. Siz de, bedeninize iki boy büyük veya küçük dikilmiş elbisenin içine girer, başlarsınız yürümeye...

Buna yürüme denemez. Olsa olsa "Debelenme" denir.

Doğaldır ki ayağınız, paçanıza takılır. Tökezler, yere düşersiniz.

Onlar da güler.

Bu onların eğlence kaynağıdır.

Niye böyle yaparlar?

-!..

Ben de bilemem!..

Tarihin her döneminde, hangi anlamda olursa olsun iktidarı ele geçiren, zaman zaman da olsa bu tür bir yanlışlığın içine düşebilir... Bunun sebepleri çok çeşitlidir. Zannedersem erki ele geçirenin, iç dünyası ile yekinen ilgilidir.

Olası bir ihtimaldir ki, yaşama dair hiç bir karede, kendisini güçlü hissedemeyen biri, bir başkasının eksikliğini kendine zevk edinmiştir...

Uç bir yaklaşımdır ama, olasıdır...

Bir başka sebep de, idare edenle edilenler arasındaki çatışmadır.

Her devirde idare edenler, "Kamu yararı" savının arkasına saklanarak etki alanını genişletmek için sürekli çaba sarfederler. Çok değil, 1-2 sene öncesine kadar vatandaşın tapulu malına bu gerekçe ile el konuluyor bedel de ödenmiyordu.

Ne oldu şimdi?

İnanın bana bu yönetmelik de değişecek.

Toplumun büyük bir kısmını ilgilendirecek bir yönetmeliği, yayınlanmadan önce kamuoyuna duyursalar ve "Hadi gelin, bunu tartışalım" deseler!.. Olmaz mı?

Olmaz. Diyemezler...

Çünki, sizin sorularınıza cevap veremezler. Eksiklikleri ortaya çıkar. Ne, ileri sürdükleri fikri savunabilirler,
ne de farklı bir bakış açısı getirebilirler. Donanım eksikliğidir bu...

Sıkıştıkça "Eeeee, yani devlet işte" sözünü sıkça bu kişilerden duyarsınız. İşgal ettikleri makamın ne derecede saygın olduğunu size ima etmeye çalışanlar, aslında o makamı hak etmediklerini söylerler. Kişisel beceriksizliklerini bu şekilde örtmeye çalışırlar. İçinde bulundukları idareye verdikleri zararın, farkında bile değillerdir.

Bir gün, bu kabuklarından zorunlu olarak çıkarlar...

Hiç bir ayrıcalıkları (!) kalmaz...

Güneş altındaki bir avuç kartopuna benzerler...

Kartopu kadar iz bırakırlar yeryüzünde...

***

Ben bu yönetmeliğin hazırlandığını bir şeklide duydum. Elde etmem, ise hiç de kolay olmadı. Bu, beni tanıyan ve bu kurumun yücelmesi için ne denli emek sarfettiğimi bilen bir kaç kişi sayesinde oldu.

Alır almaz hemen okudum. Mantık, yaklaşım ve yazım hatalarının tek tek altını çizerek gerekçeleri ile bakanlığa e-mail yolu ile gönderdim. Bununla da yetinmedim. Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn. Müdürlüğü'ne her gidişimde, bazı maddelerin yanlış olduğunu hukuki gerekçeleri ile anlattım.

Beni dinleme nezaketi gösterenlerin bir kısmı “Bizi ilgilendirmiyor" dedi.

Bir kısmı da “İlgili arkadaşlara hatırlatalım" dedi.

Ama ne ilgilenen çıktı, ne de bana “Siz yanlış düşünüyorsunuz, o öyle değil, böyle böyle" diyen.

Ve,
Bir sabah veya akşam!..
Bu yönetmelik hayatımıza girdi.
Milletimize hayırlı olsun.
Bu hayrı (!) bize zaman gösterecek

Benim itirazım bu yönetmeliğin neresineydi?

Ben bu yönetmeliğin 63- 66 - 73 ve 85'inci maddesine itiraz ediyorum.

Bu maddeler özde ne diyor?

"Belgesiz yerli veya yabancı tür av ve yaban hayvanı ile bunlardan elde edilen ürünlerin bulundurulması yasaktır."

Bu maddelerin özü bu.

Bu yönetmelik Türk avcılarına; ”Elinizde post, yabanhayvanı dişi, yabanhayvanı boynuzu varsa alın bana gelin” diyor.

Tabi, bu işin bir de istisnası var…

"Belgeli" ise zaten mesele yokmuş!..

Nasıl beğendiniz mi?

İlk bakışta "Bunun nesini beğenmiyorsun?" derseniz, o zaman, "Bir de beni dinleyin" derim.

Geceleri saymazsak otuz yaşımı geçtim, böyle bir çağrı duymadım.

Bir yasa çıkaracaksınız.

Geçmişte yasak olmayan bir işlem için, yasanın işlerlik kazanacağı tarihten itibaren, geriye dönük suçlu arayacaksınız!..

Niye?

Niçin?

Yasalar, -istisnai haller dışında- zaman açısından geriye dönük işlev yürütmez ki!..

Bu savımı destekleyen o kadar çok gerekçe var ki...

1- “Hiç kimse, işlediği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz” (1982 Ay. m.38). (Kanunların geçmişe uygulanması genel kural olsaydı, bu ayrık kuralın Anayasada yer almasına gerek yoktu."

2- Bir ceza yasası için aynı sonucu mutlak olarak ifade etmek mümkün değildir. Çünkü bugün ceza hukukunun evrensel bir kuralı olarak geçmişe yürürlülük ve lehte olan yasanın fail lehine uygulanması ilkeleri, ceza yasalarının yürürlüğe girmelerinden sonra mutlak olarak uygulanmaları sonucunu ortadan kaldırmaktadır. TCK'nın 2. maddesinin gereği olarak failin eyleminden sonra yürürlüğe giren yeni yasa failin fiilinin sonuçlarını ağırlaştırsa dahi, bu yeni yasa eski yasa zamanında eylemi işlemiş olan faile uygulanmaz

3- Türk Ceza Kanunu doktrinin de yerleşmiş bir kural olan “Suçun işlendiği zaman kanuna tabi oluşu” ilkesi kabul edilmiştir. [19] Bu nedenle işlendiği zamanın kanununa göre suç sayılmayan fiilin sonradan yürürlüğe giren bir kanunla suç sayılmış olması halinde fail cezalandırılmaz buna “Ceza kanunlarının makable ademi şümulü” denir. (Suçun işlendiği zamanın kanuna tabi olması )

Kaldı ki; suç işlendiği zamanın kanununa göre suç sayılan bir fiil , sonradan yürürlüğe giren kanunla suç olmaktan çıkarılmış bulunuyorsa veya sonradan yürürlüğe giren kanun suçun işlendiği zamanın kanununa göre suçlunun lehinde ise, sonraki kanunun daha önce işlenmiş olan fiillere uygulanması “suçun işlendiği zamanın kanununa tabi oluşu” kuralının istisnasını oluşturur. Buna da“Lehteki kanunun makable şümulü” denir.

Türk hukukundaki durum ceza kanunumuzun ikinci maddesinin ikinci fıkrası; “Bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın kanunu ile sonradan neşrolunan kanun hükümleri birbirinden farklıysa failin lehinde olan kanun tatbik ve infaz olunur.” şeklindedir.

4- Gerçekten, yasak edilmeyen serbesttir; hukukun yasak getirmediği sınırlamadığı alanlarda kıyas yoluyla yasak getirmek mümkün değildir. (Bu ilkenin hukuki dayanağı Anayasa'nın 12'inci maddesidir.)

5- Bugün avlanması yasak olan hayvanların geçmiş yıllarda serbestçe avlanması neticesinde, o yıllarda o hayvanı eline geçiren kimse bunun sahibidir. Menkul malı edinme ve mülkiyet, zilyetlikle olur. Örneğin yolda veya dağda dolaşıyorsunuz. Bir tane geyik boynuzu buldunuz. Bu boynuz bulanındır. Geçmişte Medeni Kanun "av ahz edenindir" derdi.

6- Bu yönetmeliğin doğurduğu sonuç; "Hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri ile çelişiyor."

7- Kanunda açıkça belirtilmeyen bir eylem yönetmelikle yapılanmaz. Kanunda müsadere ile ilgili bir hüküm yok.

8- Bu yönetmeliğin bu şekilde uygulanmasında kamu menfati yoktur.

Bilmeyenler için burada bir açıklama yapmak gerekiyor. Kızılgeyik 1 yaşından sonra her yıl taşıdığı boynuzu nisan-mayıs ayı gibi başından atar ve bir fazla çatalla yeniden çıkartır. Ormanda dolaşan köylüler bu boynuzları toplar ve pazarlara getirerek satarlar. Yüzlerce yıldır bu böyledir. Mantar da böyledir, bazı orkide cinsleri de.

Bir köy pazarına gidin.

1 kg. doğal mantar satın alın ve faturasını isteyin!..

-!..

Geyik boynuzları Kastamonu ilinin Taşköprü ilçesinde satılır.

Müşteri olun, faturasını isteyin...

- !..

Benden söylemesi, belge (!) konusunda ısrarcıysanız, mutlaka geyiği bulmanız lazım.

Neyse, biz yine konumuza dönelim. Bu hukuki gerekçeleri bu yönetmelikle karşılaştırdığımız zaman bakın ortaya neler çıkıyor.

1987-1988 yılı Merkez Av Komisyonu Kararları'nda Ek liste III başlığı altında ve "Her Vakit Avlanabilenler" "Memeliler" listesinde kurt, çakal, domuzgiller, vaşak, v.b hayvanlar sayılmaktadır. Aşağıdaki fotoğrafta, bir kamu kuruluşunun dinlenme tesisinde duvara asılmış bir kurt postu görülmektedir.

Kurt Postu

Gönül isterdi ki, bu tesisi işletmekle sorumlu olanlar bu postun altına, "Bu kurt postu şu şu tarihte, şu şekilde ele geçirilmiştir. Ama artık, kurtlar nesli tehlikede olan bir hayvan türüdür ve avlanması izine tabidir." şeklinde bir yazı koyabilselerdi...

Keşke "Kurtlar korunmalıdır" diye bir slogan da koysalardı...

Yanlış mı düşünüyorum?

Bu tesis yabanhayatının tam da ortasında ...

Onlar da koruyor...

Belli mi olur, ya kurt gelir de kaparsa!..

Bizler, böyle bir anlayışın esiriyiz. Abdülhamit'de saray duvarlarını yükseltmişti.

2005-2006 yılı için yayınlanan MAK kararında ise "Her Vakit Avlanabilenler" başlığı tamamen ortadan kalkmış (son derece doğru bir karar) bununla da yetinilmemiş, örneğin "vaşak" koruma altına alınmıştır. İşte bu aşamada sorulması gereken soru şudur.


1987-1988 yılı av sezonunda vaşak avlayan bir avcı şimdi niçin suçlu oluyor?

1987 değil de, 1950'li ve 1960'lı yıllara inerseniz şu anda tamamen koruma altına alınan pek çok av hayvanının bu listeye girdiğini görürsünüz.

Bırakın hayvanları!..

Bana, geçmişte geyik boynuzu bulundurmanın yasak olduğu bir tek satır gösterin...

Şimdi ellerinde bu hayvanlara ait trofe bulunduran insanları niçin suçluyorsunuz?

Kendi mallarını niçin size versinler ki?..

Polemiğe meraklı olanlar için bir hatırlatma yapmak isterim. Fotoğrafta bir adet de yabankeçisi boynuzu görülmektedir. Kim, ne zaman avlamış, onu bilemem. Bildiğim bir tek gerçek var. Geçmiş yıllarda Erzincan'dan bakanlığın ilgili dairesine 9 adet yabankeçisi boynuzu gelmişti. Bunlar duvarlara asılacak, dolayısıyla kurumun havası, yaptığı işle daha uyumlu hale gelecekti.

- Nerede o boynuzlar?

- !..

- Bilmiyor musunuz?

- !...

- Niye bilmiyorsunuz?

Peki, boynuzların nerede olduğunu bilemediniz. Onca senedir "Yabanhayvanı Üretme Sahası" başlığı altında bir çok işletmeyi idare ettiniz. Orada yaşayan tüm hayvanların, sene sene cins ve adetleri belli.

- Onların boynuzları nerede?

- !..

- Bunları da mı bilmiyorsunuz?

Böyle bir şey yok mu?

Aşağıdaki karede neyin fotoğrafı var?


(!)

Bu trofeleri niçin istiyorsunuz?

Ne yapacaksınız?

Yönetmelik "Belgesi olanı istemiyorum" diyor.

O tarihte, bu trofeleri belgeye bağlamak gibi bir yükümlülük yoktu ki!..

Kanun, o yıllar için "belgeye ihtiyaç yok" derse ve sizin aklınıza 30 sene sonra "Belge isteyelim" demek düşerse...

Belge bulunabilir mi?

Bu yönetmelik'in, var olan şekli ile doğru olduğunu savunanlardan bir isteğim var...
Üstünüzde ne giyiyorsanız hepsinin faturasını getirin!..
Evdeki beyaz eşyanın da faturasını getirin!..

Bulamadıysanız!..

Bu yazımın yayınlanmasından 6 ay sonra sonra eşyaları bana getirin.

Nasıl, oldu mu?

Beğendiniz mi?

-!..

Boş verin, ben beğendim. Siz beğenmeseniz de olur. Alın gelin.

Anladınız mı?

Şimdi, sizlere bazı örnekler sunmak istiyorum. Bu ve benzeri trofelerden onbinlerlerce var. İnanmayacaksınız ama, bir kısmı da resmi kuruluşlarda

Boynuzlar ormanda köylüler tarafından atık olarak bulunmuş. Köy pazarlarında müşteri bulmuş. Bu şekli almış. Her av fuarında sergilenip satılıyor.

Amerika Birleşik Devletleri'nde 25 miyondan fazla kızılgeyik var. Her sene 5 milyondan fazlasını avlıyorlar. Boynuzlardan, kent girişlerine dev gibi zafer takı yapıyorlar. Ülkemizde sadece bir kişi bunlardan lamba yapıyor. Onu da canından bezdirdik!..

Pek çok ilde, özellikle resmi dairelere bağlı dinlenme tesislerinde bu manzarayı görebilirsiniz.

Fırat

Fırat'ın evde beslenmesinden ötürü tırnakları uzamıştı.

Kemaliye'de insanlar zaman zaman da olsa evlerinde yabankeçisi besliyor. Bu keçinin adını da "Fırat" koymuşlar. İlgililer biliyordu. Ama Fırat, yalçın kayalıkları, dağın doruğunu göremeden, mahalle arasında bir evde öldü... Ben bunları seslendirince "Ankara'dan kurcalıyorsunuz" diyorlar, rahatı bozulanlar. Utanç duyulması gereken yapılar, Kemaliye'de hala duruyor. (Bkz: Güncel / Kemaliye'de Son Durum)

Bakanlık 30 sene evvel avlanmış veya bulunmuş trofeleri istiyor...

İdare bahçesini temizlemek yerine, bahçemize girmek istiyor.

Bakanlığın elinde onlarca koruma ve üretme sahası var. Daracık alanlara sıkıştırılmış yüzlerce kızılgeyik yavaş yavaş ölüme terkediliyor. Korudağı Geyik Üretme Sahası'nda bir tarihte inceleme yapmıştık. Burada deyim yerinde ise dağ gibi bir kızılgeyik vardı. Bakmaya kıyamazdınız. Bu hayvan bir şeklide (!) ölmüş. Ne, sorumlusu ortaya çıktı. Ne de, boynuzunun nerede olduğu.

Nerede o boynuz?

-!..

Bilmiyor musunuz?

-!...

Niye bilmiyorsunuz?

İdare bahçesini temizlemek yerine, bahçemize girmek istiyor.

Yabanhayvanı, yabanıl ortamda yaşar. Bu gerçeği uzun zamandır seslendiriyoruz.

Bu işin olmazsa olmazı bu.

Başka seçenek yok.

Sorumlu yöneticiler, telin içindekini doğaya salamıyor!..

Hala benzeri konularda yanlışlık ve eksiklikler var...

Bu yönetmeliğin 18.'inci maddesinin son satırında "Yabani özelliğini kaybetmiş bireyler ve melez türlere ait bireyler kesinlikle doğaya yerleştirilemez." dedikten sonra devam ediyor

"Üretim tesisleri, ürettikleri hayvanların kaçmaması için tüm tedbirleri almak zorundadır. Üretilen hayvanların kaçması durumda, kaçan bireyin yakalanma masrafları ile bu hayvanların insanlara, doğaya, diğer hayvanlara ve mallara vereceği tüm zararlardan üretici sorumludur."

Şimdi bakanlık, hiç bir yabanıl refleksi kalmamış hayvanları, ite kaka doğaya salmaya çalışırken, kendi çıkardığı yönetmeliğin 18'inci maddesi ile çelişkiye düşmüş olmuyor mu?

Hani bunun yaptırımı?

İdare bahçesini temizlemek yerine, bahçemize girmek istiyor.

?..

Burası Ali'nin veya Veli'nin evi değil.

Bu manzarayı, en azından onlarca bakan görmüştür.

Burası halka açık lokanta

Burayı yetkililer iyi bilir.

Kapıya asılmış en az 50 senelik bir yabankeçisi boynuzu var.

Muhakkak suretle müsadere edilmelidir.

Daha sonra bir depoya koymak lazım.

Bu odaları bekleyecek bir kadro gerekecektir.

Tabii ki her il için bu gereklidir!..

Bu başarıyı tarih muhakkak yazacaktır.

İdare bahçesini temizlemek yerine, bahçemize girmek istiyor.

Burası resmi bir kurumun dinlenme tesisi

Burası da aynı

Bu, neredeyse 100 yıllık bir konak.

Bence müsadereye buradan başlanmalı!..

Canlı ve cansız (müteveffva) ortada kim varsa hepsi sorgulanmalı ve cezalanmalıdır.

Guinness rekorlar kitabına ancak bu şekilde gireriz!..

Bu, az şey mi?

Bunu yeni çektim. Aman atlamayalım.

Çengelboynuzlu - Tilki -Kurt

Bu fotoğrafı çektikten sonra, bu ilin yabanhayatının idaresinden sorumlu orman mühendisi arkadaşımı bu direğin yanın getirdim ve sordum.

- "Bu işe ne diyorsunuz?" Arkadaşım direğe uzun uzun baktıktan sonra,
- "Ne var ki ?" dedi.

Ben de, bu hayvanların avının yasak oluğunu, ayrıca postlarının da satılmasının ayrı bir suç oluşturduğunu kendisine anlattım. O da bana cevap olarak; bu ilde milli parklara vekaleten baktığını, kırk yıl bu caddeden geçse, bu durumu fark edemeyeceğini söyledi. Bu arkadaşımın bence ne kötü niyeti var, ne de suçu. Bakanlık meslek içi eğitimleri sık sık yapmazsa, asli göreve tayin edecek elamen bulamazsa, vekaleten işler de ancak böyle yürütülür.

Bu yönetmeliğin idareye yaşatacağı sorunları hep beraber göreceğiz. Ben, bir çok vatandaşın sebepsiz yere mağdur olacağını, idari personelin yıpranacağını, gereksiz hukuki işlemlerin yoğunlaşacağını ve bu yönetmeliğin dayandığı hukuki gerekçelerin, yeterli olmadığını son bir kere daha hatırlatmak isterim.

Kasım ayı içinde bu yönetmeliği restore edin.

Kırılmaktansa, eğilmek daha kolaydır.

Veya,

Zararın neresinden dönerseniz kârdır.

Ağustos ayı içinde Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'ne gittim. İnanın bana, işinin ehli çok değerli insanlar var orada. Bu kişilerin bir elleri, yeni çıkan ceza yasası ve benzeri yasalarla bağlı, diğer elleri de, bir üstü (!) tarafından bağlanmış.

Yönetmelik şöyle dursun!..

Onlara Konya'da yaşanan bir olumsuzluğu anlatıyorum...

Boynu bükük dinliyorlar...

Muğla'da yaşanan bir katliamı anlatıyorum...

Pencereden ufka bakıyorlar...

Gerçekten çaresizler. Ben, buraya yazıyorum. Çok değil 1-2 yıl içinde bu ceza yasası değişir. Bu kurum, bu sıkıntıları aşar. İster bu teşkilatın içinde olun, isterseniz dışında. Bu, çok da önemli değil. Önemli olan, bu kurumun başarısı için ortaya koyduğunuz çabadır.

İşgal ettiği makamın kendisine sağladığı güce güvenerek, haksız fiileri vatandaşa uygulamaya çalışmak, bunu "kamu menfaati" gibi sergileme çabaları, ne kuruma ne de o kişiye onur kazandırır.

Bunun tam aksine, o güç elinden alıdığında, geriye "hiç" kalır ki!..

İnsanların korktuğu da, "hiç" olduklarının ortaya çıkmasıdır.

Bu yazı 15404 kez okundu...