Kemaliye / Taşyol
Kemaliye’de yaşanan tek acı gerçek, Yaban Hayatı Koruma Sahası’nın hemen yanı başında ve özellikle üreme mevsiminde yapılan yasa dışı yabankeçisi avından ibaret değildir. İlçe girişine, 1-2 km. mesafede bulunan TAŞYOL ismi ile anılan 8.5 km yol, kelimenin tam anlamı ile doğanın bağrına saplanan bir bıçak gibi orta yerde durmaktadır.
Mayıs -2003
Yol, bu fotoğrafın çekilmesinden takriben 4 ay sonra ulaşıma açılmıştır. Görülen, dağ sinsilesinin ulaşıma açılmadan çekilen son fotoğraf karesidir...
Kemaliye ile Divriği’nin arasındaki mesafeyi, ulaşım açısından kısaltacağı iddiası ile ve 70 yılda yapıldığı bilinen bu çalışma, aslında binlerce yıldır bu alanda varlıklarını sürdürmeye çalışan yabanhayvanlarının yaşama haklarına tecavüzden başka bir şey değildir.
Çok değil, Kemaliye’den Erzincan istikametine doğru yola çıkarsanız 30 km. sonra yolunuzun üstüne Bağıştaş (Tren İstasyonu) çıkacaktır.
Yerleşim yerine girer, köprü üzerinden karşıya geçerseniz, çok az bir bozuk yoldan sonra asfalta çıkar ve Divriği’ne asfalttan gitmek kaydı ile kolayca ulaşabilirsiniz.
Yani, zaten böyle bir yol var… Ben bu yoldan, çok değil bir hafta önce geçtim.
Divriği'nde dünya harikası Ulu Cami’yi gördüm. Unesco tarafından dünya miras listesine 358 numara ile kaydedilmiş İslam mimarisinin bu baş yapıtı.
Emir Ahmet Şah (1228-1229) tarafından yaptırılmış. Eşsiz bir taş yapı örneği. Nasıl yaparsanız yapın, ama yolunuzu mutlaka oraya düşürün derim. Bu bilgiyi niçin aktardım biliyor musunuz? 776 sene evvel atalarımız yaptıkları taş işçiliği ile tüm dünyaya parmak ıssırtırken, biz tabiatın bizlere miras bıraktığı eşsiz bir doğal güzelliği elbirliği ile yok ediyoruz. Bence, bu da varsa “dünya suç listesi”ne girmeli.
Bilmeyenler de zanneder ki Divriği ile Kemaliye arasında yoğun bir trafik var!.. Böyle bir şey yok.. Çok uzun yıllar da olmayacak. Olsa bile alternatif yollar var. Ama bu kanyonu öldürmeye hiç kimsenin hakkı yok.
Çünkü bu kanyonun bir benzeri, bir eşi daha yok.
Bir arabanın bile zor geçeceği riskli yol parçaları ile dolu olan mevcut yol, şimdilik ham olarak duruyor. Kış aylarında buzlanma ve heyelan tehlikesi ile her an yüzyüze.
Bu yolun açılması ile bu alanda yaşayan tüm yabanhayvanları tedirgin olmuş ve bundan da öte, bir katliam tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmıştır. Doğal yapıdan kaynaklanan gerçekler nedeni ile kanyonun bir tarafından arabanızla giderken çok değil, 100 mt. ötedeki bir yabankeçisini yivsiz av tüfeği ile vurmanız işten bile değildir. Zaten bunu da yapıyorlar. Vurulan avı almanız için, şişme bir bot ile karşıya geçmek ise sadece 10 dakikanızı alacaktır.
Kanyonun Divriği istikametine çıkışı
Ekim ayı sonunda dökülen yapraklar bu hayvanları savunmasız bırakacak ve katliam özellikle bu hayvanların üreme mevsimi olan kasım ve aralık ayı içinde olanca şiddeti ile devam edecektir. Bu yol açılmasaydı, binlerce yıldır olduğu gibi bu hayvanlar bu alanda nispeten de olsa güvence altında olacaklardı. Şimdi sormak lazım;
“Niçin bu yolu açtınız ?”
8.5 km.lik bu ayıplı yolun üzerinde zorunlu olarak bir çok tünel var.
“Bu yolun kime ne faydası var?”
Bunların girişinde ise dönemin siyasi kimlik taşıyan önde gelenlerinin ismi yazılmış…
Bir an için düşünün bakalım bu olay Amerika’da Kolorado Kanyonun’da yaşanabilir miydi?
Yani, oradaki siyasetçiler bu doğal anıta bir oto yol yapabilirler miydi?
Daha sonra da kanyon girişine adlarını yazacaklardı!..
Yaparlar ve yazarlar diyorsanız;
“Ya, sayı saymasını bilmiyorsun, ya da hiç dayak yemedin” diye bir söz var ya…
Hıh…
İşte böylesi durumlar için söylenir o söz…
Bu doğa katliamı, üzülerek söylemem gerekir ise sadece az gelişmiş ülkelere has bir davranıştır. Canlılarını tüketmekten bile hiç bir utanç duymayan o malum kafa, siyasi beklenti kaygısı ile, cansız tabiat harikalarını da tüketmekte de kararlı.
Halbuki yeni dünya çoktan beri canlıların haklarını da tartışmıyor artık.
O çoktan kabul edilmiş…
Yeni çevreci akımlar artık, cansız tabiat varlıklarına da hiçbir kimsenin dokunmaması gerektiğini seslendiriyor ve;
“Bu da gelecek kuşakla aktarılması gereken miras değerleri arasında önemli bir yer tutuyor” diyorlar.
Yani kısacası “dağlara taşlara da dokunma” diyor.
Kime?
Anlayana!…
Gördüğünüz gibi, çok da üzülmemize gerek yok.
Niye üstümüze alalım ki?
Ortaya söylenmiş bir söz!.. En azından muhatap olmayız, geçer gider.
Biz yine şen şakrak türkümüzü söyleyelim.
Dağlar seni delik delik delerim…” Oy,oy...
7 Ağustos 2004 / Ankara