SIRA DIŞI AVCILAR


 

 

Soldan  Sağa: Ahmet Karakökçek-Sadık Uzun / Haymana Arif Kiraz        Sadık Uzun-Hasan Karabulut  / Çamlıdere

 

Sıra dışı ne anlama gelir? Bu kavramın çok sayıda karşılığının olduğunu düşünüyorumBir başka yaklaşımla: "Kime göre, neye göre" diye sorgulayabilirsiniz. Ben bu yazımda bir avcıda olması gereken asgari niteliklerin tamamının var olduğunu bir an için kabul ettiğimi ve anlatacağım dört avcıdan örnek vererek sunmaya çalışacağım. Bu bağlamda kendimi çok şanslı bir avcı olarak addediyorum... İyi ki bu insanları tanımışım...

Bu sıra dışı dört avcıdan ikisi vefat etti. Benim için "ustam" diyeceğim Sadık Uzun ise yaşlılığa bağlı hastalıklarla başa çıkmaya çalışıyor. Allah yardımcısı olsun. 

Kendisine huzurunuzda geride kalan 54 sene için binlerce kere teşekkür eder ve ellerinden hürmetle öperim... "Yeniden yaşam" diye bir seçenek olsa bir an için bile hiç tereddüt etmeden  bu arkadaşlarımla beraber olmayı bir lütuf olarak kabul ederdim. Çünkü bu arkadaşlarım can yoldaşlarımdı. 52 sene içinde en ufak bir kırgınlık yaşamadığım gibi çok sıra dışı birkaç problemi de el birliği ile atlattık. 

Bu beraberlik 1968 yılında, Bayındır Sokak No.12/4'te Başaran Apt.'nda, yani baba evinde başladı. O tarihte 23 yaşındayım ve tabir caizse zıpkın gibiyim.

Türkiye voleybol liginde lisanslı olarak Şekerspor'da (Şeker Hilal) oynuyordum. Mezun olduğum Bahçelievler Cumhuriyet Lisesi'ni Voleybol'da Türkiye Şampiyonu yaptım. Yeni kurduğum kız voleybol takımı ise Ankara üçüncüsü oldu. Özde gün 24 saat, ben hemen hemen her gün sporla iç içeydim. Oturduğumuz apartmanın görevlisi avcıydı. Hasan Karabulut''un her hafta sonu Arif Kiraz ve Sadık Uzun adlı iki arkadaşı ile ava gittiğini uzaktan da olsa izleyebiliyordum. Bu hal beni büyük ölçüde tahrik etti. Fırsat yarattım, ben de bu 3 kişilik grubun içine girdim. Giriş o giriş. Aradan tam tamına 54 sene geçti. Alkolden uzak durdum, sigara dumanı ile hiç karşılaşmadım. 

Bu zaman içinde yaşadıklarımı anlatmanın doğru olacağını düşündüm. Genç kardeşlerim de faydalansın isterim. Avcılığın içinde o kadar çok problem olabilecek konu başlığı var ki... Belki bu alanı bu denli cazip kılan da bu çok yönlülük olabilir. Bu bağlamda genetik mirası da avcı atalarımızı da yok sayamayız...

Dolayısıyla yol arkadaşınızı  özenle seçmeniz gerekecek.

Genç avcı kardeşlerim "yol arkadaşınız sizin kaderinizdir" dersem daha anlaşılır olur diye düşünüyorum. Bir tek hata sizin sonunuz olabilir... Bundan daha önemli ne olabilir ki ? Bu sporun (!)  ne okulu var ne de eğitim kitabı bağlamında okunabilecek bir kitabı.. Yazılmış dört dörtlük bir olsa !size göre sokuyan olur mu?

-!Okumadan da asla  avcı olamazsınız... bunu böyle bilin... 

  Keşke bana gelseniz de ben size yaşanmış örnekleri ile sizi bekleyen tehlikeleri  anlatabilsem.

 Bu teklifimin her zaman arkasındayım.

Bana  6 saat ayırın, size sağlıklı bir yol haritası dolayIsıyla  bir yaşam hediye  edeyim...                                                                                                                                                  

Hiçbir beklenti içinde olmadığımı da bilmenizi isterim. Dilerim ki ne demek istediğim anlaşılmış olsun...

Kahramanım Sadık Uzun'u anlatmak ise hiç kolay bir iş değil. Onu yeterince anlayabilmeniz için yaşanmış bir anısını sizlerle paylaşacağım.

Bu olay yaklaşık olarak bundan 60 sene önce yaşanmıştır.

Aslen Yozgatlı olan Sadık Uzun taş ustasıdır. O tarihte Kırıkkale'de ikamet etmektedir. O günün şartları içinde Sadık Uzun'un Ankara'ya gitmesi gerekiyor. Üstüne üstlük işin bitmesi 2-3 gün sürebilirmiş... Sadık Uzun'un Ankara'da tanıdığı Dikmen'de oturan kendi köylüsü birkaç aile var ama!.. O bu evlere  eli boş da gitmek istemiyor. Sadık Usta gani gönüllü, cesur yürekli bir avcı... O tarihte Kırıkkale'de ikamet ediyor ve bir gün sabah ezanında yaya olarak yola çıkıyor. Kırıkkale yolu üzerindeki köprüyü bildiğinizi düşünüyorum. Altından Kızılırmak nehri  geçer. O tarih itibari ile ekonomik durumu otobüs bileti almak için uygun olmadığını etraflıca bana  anlattı. Neresinden bakarsanız bakın Kırıkkale ile köprü arasında  15 km'lik bir mesafe var. Köprüyü geçer geçmez o yolun sol tarafına geçer. Şimdi önünde 60 km bir yol vardır. Onun için sürpriz olan hiçbir şey yoktur.  Sadık Usta planını  günlerce önceden yapmıştır. Akşam ezanına 8-9 saat vardır. Yapmış olduğu plana göre dağın zirvesini takip ederek yolu kısaltmayı deneyecektir. Büyük Usta öyküsünü şu şekilde bitirdi. ''Memmed Bey akşam gararınca Dikmen'e vardım ama çok yoruldum. Yol boyunca 12 kınalı vurdum, eve vardığımda kapıyı çaldım. Keklikleri evin hanımına verdim. Çok memnun oldular, beni 3 gün misafir ettiler."

Dağ yolunda belinizde 12 keklik ile sadece 10 km yürüdüğünüzü hayal edin!

Sadık Uzun ve Arif Kiraz çok sıra dışı  insanlardı. Bunu böyle bilelim. Zaman içinde aklıma gelen öyküleri sizlere aktaracağım.

Ahmet Çavuş'a gelince, o Naim Süleymanoğlu gibi çok özel  bir vücut yapısına sahipti. Ne Sadık Usta  ne de ben asla ona erişemedik. Bizi kızdırmak için Arif Kiraz'ı da işin içine katarak "İkinize  değil üçünüze  karşıyım" dediği çok sayıdaki avın şahidi bizzat benim. 94 yaşında vefat etti. Ruhu şad olsun. Ahmet Çavuş söyleye söyleye bir yarış yarattı. Yozgatlılar-Çorumlular, hangisi daha çok keklik  avlayacak? Defalarca "avcılıkta yarış olamaz" desem de bu rekabeti önleyemedim. Her seferinde Ahmet Çavuş bir farkla da olsa bu yarışı kazanıyordu. Ben bir plan yaptım. Alembeyli'ye Ahmet Çavuş'a yatılı misafirliğe gidiyoruz. Aylardan Ekim. Sungurlu'ya bağlı Alembeyli köyüne takriben 20 km kala Tuzla diye bir mevki var. Ahşap bir köprüden geçerek arabayı uygun bir yere park ettik. Sarp bir alan. Sadık Uzun, Arif Kiraz, Hasan Karabulut ve ben. Sert yamaçlardan tepeye  çıkana kadar  canımız da çıktı. Yarım saat sürmedi alayı bulduk. 2 saat kadar av yaptık. 8 kınalı vurmuştuk. Plana göre yarınki av bitene kadar sessiz kalarak av bitiminde  ona müthiş bir fark atacaktık. Güle oynaya keklikleri çantanın birine doldurduk ve yola çıktık. Alembeyli Köyü'ne 20 km kadar bir yolumuz kalmıştı. Takriben 30 dakika sonra Ahmet Çavuş'un evine geldik. Eşi bizi güler yüzle karşıladı. Oturma odası 2. kattaydı. Öncelikle keklik dolu çantayı sakladık, bütün eşyamızı o çantanın üstüne yıktık. Artık Ahmet Çavuş'u beklemekten başka işimiz kalmamıştı. 

Bir süre sonra traktör sesini duyunca Ahmet Çavuş'un geldiğini anladık. Beş dakika geçti geçmedi Ahmet Çavuş salonun ortasında dimdik ayakta... Tek tek bizi baştan aşağı izlemeye başladı. Sessizliği yine o bozdu.

-"Av nasıl gitti Yozgatlılar?" demez mi? Ne diyeceğimizi bilemedik. Gelirken av yaptığımızı nasıl anladı onu da bilemedik. Biz yarınki oyuna hazırdık. Ben şimdi ne diyeceğimi düşünürken Ahmet Çavuş eli ile bizim en alta sakladığımız çantayı işaret ederek, "Hasan gardaş aç bakalım şu çantayı, ne vurmuşsunuz bir görelim gayri" dedi. Hasan bana ben de tavana baktım. Ok yaydan çıkmıştı. Hasan'ın eli kolu birbirine karıştı. Göz göze geldiğimizde ona onay verdim. Arif Kiraz da Hasan'a yardım etmeye başladı, dolayısıyla keklikler tek tek sofaya serildi. 8 keklik yerde, söz sırası ise Ahmet Çavuş'taydı. Ben biraz rahatlamıştım, Ahmet Çavuş iltifat ettiğine göre en azından gözü yılmış olabilir diye düşündüm. Kısa bir zaman diliminden sonra  Ahmet Çavuş çantasını aldı ve salonun ortasına doğru geldi. Çantadan keklikler çıkmaya başladı... 1-2-3-4-5-6. Bir an için de olsa içimde bir umut belirdi. Ava geç gitmiş nihayet geç de olsa zafer bize yakın diye düşünmedim değil. Ahmet Çavuş kaldığı yerden saymaya devam etti, 7-8 derken durdu!.. Berabere kaldık diye sevindirik oldum mu olmadım mı derken 9. keklik te salondaki yerini alınca... Lafın bittiği noktaya geldik. Bu saatten sonra saçmalamak izne tabi olmadığına göre bu özgürlüğümüzü doya doya kullandığımızı anımsıyorum... Görüldüğü üzere Ahmet Çavuş bu oyunu bir kere daha kazanmıştı. Keşke herşey bununla bitmiş olsaydı. Ertesi gün Ahmet Çavuş tek başına hepimizden fazla keklik avlamıştı... Nur içinde yat sevgili kardeşim... Seni görmeyen  nasıl anlayabilir ki...

ELMADAĞ'DA KEKLİK AVI / 1972

 

                                                                                                                                                         

 


Anlaşılması kolay bir öykü ile bu yazımı sonlamak isterim.  

Şu anda TRT'nin ORAN'da bulunan binasını bilirsiniz diye düşünüyorum. 50 sene evvel oralar tamamen tarlaydı. Arabamı uygun bir yere bıraktım ve hemen oradan da ava başladık. Elmadağ'ın zirvesine kadar çıktık. Keklik yok... Geriye dönerken yer değiştirdik, dolayısıyla sonuçta alayı kaldırdık. Alay dağıldı. Bazen geri, zaman zaman da kalan yolu hesaplayarak  arabanın olduğu yöne doğru giderek avı sonladık. Çok yorulmuştum. Oturduğum yerden kalkacak halim yoktu. Kan şekerim düştü, ben de tükenmek üzereyim... Sadık'la Arif bana dönerek "Sen burada otur bizi bekle, sana yiyecek bulacağız'' dedikten sonra geldikleri istikamete doğru hızla yürüyerek gözden kayboldular. Beni aldı bir düşünce. O istikamette tek bir ev yok ki!.. Gözlerim karardı, olduğum yerde derin bir uykuya daldım. Aradan uzunca bir zaman geçti... Gözümü açtığımda Arif Kiraz'la Sadık Uzun'un elleri dolu olarak bana doğru geldiklerini gördüm. Ellerindeki ekmeği bana uzattılar. Ekmek sıcaktı, şaşırdım ve sordum:

- Bu  ekmeği nereden buldunuz? 

- Gölbaşı'nda fırından aldık demezler mi?  Neresinden bakarsanız bakın  gidiş dönüş  asgari 12 km bir yol! Ekmeğin içini tereyağ ile  zenginleştirmişler. Tahminen 5 dakika gibi bir zaman içinde ekmeğe ait en ufak bir iz kalmadı. Gözlerimin önü açıldı... 

Bu ve benzeri onlarca öykü yaşadık. Avda arkadaşın senin can yoldaşın olacak... derken bu ve benzeri yaşanmışlıkları kastediyordum...

Sadık Uzun tüfeğini yüzüne aldığı  anda onu seyretmenizi çok isterdim. Bir silah bir adama bu kadar mı yakışır. Adı Sadık Uzun ise  hem de çok yakışır... 20 kalibre Browning yarı otomatik bir silah kullanırdı  ve bu silah ona çok yakışırdı. Sadık Usta'nın meziyetleri saymakla bitmez. Bizim grupta hiç bir avcı eve boş gitmezdi. Sadık Usta av sonunda herkesin beline bir iki kekliği mutlaka bağlardı. Bu eylemi bile  avcının gururunu onurunu zedelememek için gereken tüm özeni sarfederdi. Zaman zaman ortadan kaybolduğunu bilirim. Uzaktan bir kaval sesi duyarsanız bilin ki o Sadık Usta'dır. Sol ayağını yüksekçe bir taşa basmış  kavalını hafifçe sol yanına eğmiş silüeti hala gözlerimin önündedir. 

Anılarımız bize başkalarının öğrenebilmesi için tarihe ses ve tanıklık eder. Böylece zaferlerimizi kutlayabilir ve başarısızlıklarımız hakkında uyarılabilirler.  MOHINDER SURESH
 

 

                                                                     

MehmetEmin BORA.

05.05.2022/Ankara

 

 

 

 

Bu yazı 2007 kez okundu...