Günah Keçisi Avcı


 

Karikatür / Tuncay Özdemir

 

19 Aralık 2018

Saat gecenin ilerleyen bir vakti, konu başlığı dikkat çekici. Konuşmacıların kariyerleri  insana "dinle" diyor.

Hemen hemen her akşam bu veya benzeri programları dikkatle izlerim.

Bu programın çirkin öznesi  evindeki papağanı boğazlayarak gündeme gelen MasterChef  (!) Murat Özdemir.

Konuşmacılar moderatörün yönlendirmesi ile  şiddete dönük fikirlerini sıra ile sundular.

İlerleyen zaman içinde:

Sn. Prof Dr. Uğur Batı ile  Sn. Prof. Dr. Mehmet Zihni Sungur'un  konuya fazlası ile hakim olduğu açıkça görüldü.

Her iki sunucu da özde  doyurucu açıklamalar yaptı.

Keşke daha uzun bir zaman dilimi olsa da bu iki konuşmacıyı daha fazla dinleyebilseydik.  

Sn. Batı, Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun olmuş.

Her konuda fikri var. Hitabet sanatının püf noktalarını iyi yakalamış.
 

.

"Olayları olduğu gibi değil olduğumuz gibi görürüz."

Prof. Dr. Uğur Batı

Prof. Dr. Mehmet Zihni Sungur

Marmara Üniversitesi Psikiyatri Bölümü Ana Bilim Dalı Başkanı

Prof. Dr. Mehmet Zihni Sungur tıp fakültesi mezunu  Uzmanlık alanı  piskiyatri. Dolayısı ile  mesleki açıdan daha net söylemleri  oldu.

 

Sn. Deniz Tavşancıl sohbete zaman zaman müdahil oldu.

Şiddet masaya yatırıldı ama söz konusu sanık hakkında hüküm vermek için değil de- ki bu yaklaşım bana göre doğruydu- şiddetin  kaynağının ne olduğu sorgulandı.

Dolayısıyla Sn. Tavşancıl hukuk bağlamında söyleyecekleri ile sınırlı kaldı.  

Sn. Av.  Deniz Tavşancıl

Sn. Prof. Dr. Oğuz Polat

Sn. Prof. Dr. Oğuz Polat 2. tura kadar suya sabuna dokunmadan yürüttüğü konuşmasını, (Bana göre)  çok ciddi bir iddia ile desteklemek istediğinden olsa gerek.

  Söz sırası kendisine  geldiğinde:"Özal döneminde silaha erişmek kolaylaştı"  dedi.

 Bu iddialı cümlenin de arkasından konu ile ilgili hiçbir şey söylemedi.  Diğer katılımcılar da bu iddia karşısında sessiz kaldılar.

Tek kelime ile  şaşırdım demek isterim.

Bildiğim kadarı ile bir bilim insanı, bir iddiayı ortaya attıktan sonra fikrini savunmak için konu ile ilgili olmak üzere öncelikle sayısal veriler sunar.

Farklı örnekleri seslendirir. 

Sonuçları derler toparlar, fikrini daha da anlaşılır kılabilmek için farklı bir gayretin içine girer.

Daha doğrusu benim beklentim bu yöndeydi.

Gözümden kaçmış olabilir ama bu programda katılımcılardan "çözüm yolu" hakkında net bir açıklama duyamadım.

Şiddeti tarif ederken en kolay iş örnek vermektir.

Daha zoru şiddetin nedenlerine inmek...

En zoru da bu problemin nasıl ortadan kaldırılabileceği hususunda  kabul edilebilir bir yöntem önermek ve bunu uygulamaya almaktır.

Haksızlık etmek istemem bu programın formatı zaman açısından bu işe uygun değil. Ama planlama açısından çok da özen gösterildiğini düşünmüyorum.

Ben son 3-4 yazımda "Son Kale hepimize lazım" derken bu gibi olasılıklarla karşı karşıya kalabileceğimizi, dolayısıyla kaleyi tahkim etmemiz gerektiğini ima etmeye çalışmıştım.

Tahkimden kast ettiğim olgunun bilgi birikimi olduğunu altını çizerek vurgulamak isterim

Hayatı boyunca avcılıkla ilgili hiç bir şey bilmeyen insanlar her yeri geldiğinde bilir bilmez konuşuyor.

Kim bunlara cevap verecek?

Devlet güdümünde olan avcılık federasyonu mu?

Daha çok beklersiniz... 

Şimdi programlarını keyifle izlediğim Sn. Didem Aslan Yılmaz'a ve Sn.Prof. Dr. Oğuz Polat'a birkaç şey söylemek isterim.

Sn. Yılmaz,

Programın konusu tek kelime ile muhteşem. Şiddet...

Vahşetin hemen hemen hergün farklı bir boyutunu izlediğimiz bu ülkede "Masterchef" ( !) gibi bir programa 4-5 saat ayrılabiliyorsa şiddetin kaynağını sorgulayan bir program aslında uzun soluklu bir dizi olsa yeridir.

Böylesine devasa bir problemi koştura koştura çözebilir misiniz?

Sn. Didem Aslan Yılmaz,

Ayrıca "program konusu ne kadar doğru ise  tarafları da bir o kadar eksik" diye düşünüyorum.

Mesela her fırsatta yasa dışı avlanarak -ki bana göre cinayet ile eşdeğer bir eylemdir- eleştirilen  bir toplumun üyelerinden bir avcı neden yok?

Neden  bir pedagog yok?

Belki de hepsinden daha önemlisi neden Milli Eğitim Bakanlığı'ndan hem etkili hem de yetkili  birileri yok?

Sağduyulu bireyleri yetiştrmek eğitmek kimin görevi?  

!..

Sn. Ömer Boravalı Sn. Halil Gülçür Sn. Ali Üstay . Sn. Mehmet Adakan ile aynı metrepolde yaşıyorsunuz. Bu insanları tanımayan yok ki!

Bu insanlar size dünyayı anlatır...Yarım asırlık tecrübeleri, sırtlarını dayadıkları dağ gibidir.

İşin ilginç yanı  "Özal döneminde silaha erişmek kolaylaştı" cümlesi doğrudur ve onun mimarı da Sn. Ömer Boravalı'dır. Yüreği olan Sn. Boravalı ile konuşur.

Araştırın bakalım bu ülkede silahla bir yılda öldürülen insan sayısı kaçtır?

Ben bir bilgi aktarayım. 2016 yılında 2 bin 720 bireysel silahlı olay, ulusal ve yöresel medyaya yansıdı.

Bu olaylarda, 2 bin 56 kişi öldü, bir kısmı ağır bin 961 kişi de yaralandı.Bkz:http://www.hurriyet.com.tr/gundem/iste-turkiyenin-cinayet-haritasi-40352943

Peki 2016 yılnda  trafik  kazalarında kaç kişi hayatını kaybetti?

  7 bin 300 kişi öldü 

Şimdi ne düşünüyorsunuz?

!..

Araç  satınalmayı zorlaştırmak gerekmez mi?

-!

Avcılığın nesini savunuyoruz hiç merak ettiniz mi?

Uzaklardan da olsa bu işin avcılıkla ne ilgisi var dediğinizi duyar gibiyim.

Şiddetin silaha erişmekle ne ilgisi var?

-!...

Papağan silahla mı öldürüldü?

-!..

Yaşanan her türlü problemi çözebilmek için kapsamlı bir sorgulamayı ne zaman öğreneceğiz?

 

 Konuğunuz Sn.  Prof. Dr. Oğuz Polat devasa bir sorunu kısacık bir cümle ile özetledi ve "Özal döneminde silaha erişmek kolaylaştı" dedi.

 Konu şiddet ise  "Her silah sahibi şiddete meraklı" diye yaftalanabilir mi?

Benim gibi milyonlarca kişi silah sahibi üzülmez mi?.  

Toptancılık kolaycılıktır. Hiç bu camiayı irdelediniz mi?

Marmara Üniversitesi Av ve avcılık konulu uluslararası bir sempozyum düzenledi.

Ben bu sempozyuma katılarak bir de sunu yaptım Bkz:https://www.arpacik.net/icerik_yazar.asp?Icerik=583&Yazar=815

41.000 den fazla giriş yapılan bu yazıya bir göz gezdirirseniz  nasıl  devasa bir konu ile karşı karşıya kaldığınızı anlayacağınızı düşünüyorum.  

 

Aşağıdaki çalışmamı ise 19 sene evvel gerçekleştirmiştim. 

AVCI EĞİTİMİNE 53 İLDE (144 FARKLI MERKEZDE) KATILAN 10.369 AVCININ
EĞİTİM DURUMLARINI GÖSTERİR İSTATİSTİKİ TABLO

 

Verdiği mesaj açısından son derece basit, ama o derece de anlamlı tablolardan bir tanesi de silah çapları ile ilgili istatistiki verilerdir.
Türk avcısının % 69'u 12 çaplı silahı tercih etmektedir. Bu anket yurt çapında sayısal olarak daha büyük ölçülerde değerlendirilebilseydi mevcut oranın daha da yükseleceği yönünde kişisel bir kanaat taşıyorum. Örneğin % 69 oranının, % 90'a ulaşacağını gibi...
Avcılığı, salt olarak sadece "ele geçirme" duygusunun dışında bir eylem olarak gören, benimsediği felsefe itibarı ile kendisini "Avcılığın Basamakları" başlığı altında yer alan bölümde ve en azından "Metot Basamağı " içinde görebilen avcıların sayısı ise ne yazık ki sadece % 1'den ibaret. Bu kanımı, avcılıkla ilgili kurslara eğitmen sıfatıyla gitmem dolayısıyla yüz yüze konuştuğum 3000 avcıdan, yani bana ulaşan "sesli mesajlardan" edindiğimi yeri geldiği için belirtmekte fayda görüyorum.
Sürdürülebilir avcılık kavramının “ne olup” “ne olmadığının” anlatılmasının yanı sıra, sistem içinde "preditör avcı" yerine "regülatör avcın" ne anlama geldiği verilen eğitim sırasında yeterli ölçülerde anlatılabilse, süreç sonunda ava başlanılan silah çapı değil ama, zaman içinde kullanılan silah çaplarının mutlaka değişeceğini en azından umut ediyorum. (M.E.B)

Bu konuda www.arpacik.net  başlıklı sitemde çok sayıda yazım var. Dünya gerçeklerini kamuoyu ile paylaşıyorum ama ne okuyan var ne de merak eden.    

1-2 gün evvel gazetede bir yazı çıktı. İlk defa bir bakanın ağzından yaşanan sorunun özüne inen bir değerlendirme okudum.

Tek kelime ile bravo Adelet Bakanı Sn. Abdülhamit Gül. Sizin tespitinize yürekten katılıyorum. Yıllardır bunu anlatmaya çalıştım.

Tespit doğru ise geriye uygulama kalıyor. Dilerim ki bunu başarmak sizlere nasip olsun

Sözcükler bir adamın zekasını gösterebilir, ama amacını gösteren eylemlerdir. 

                                                                                 Benjamin Franklin             

  Mehmet Emin Bora

  

         27 Aralık 2018 / Ankara

Bu yazı 2710 kez okundu...