İyi Kötü Çirkin 3

.jpg)


.jpg)



Abant Tabiat Parkı Ziyaretçi Tanıtım Merkezi
Tabiat Parkı: Bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara bütünlüğü içinde halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçalarını ifade eder.
Bu tanımı her zaman olduğu gibi Milli Parkların ilgili sitesinden aldım. Bundan maksadım "tanıtılan yerden beklenen amaç nedir" sorusuna yanıt aramak...
İçeri girdiğimde masasının başında oturan ve ismini daha sonra kendisinden sonradan öğrendiğim Saadet Varol Hanımefendiyi gördüm.
Beni güler yüzle karşıladı.
Saadet Varol / İşletme - Eskişehir Anadolu Üniversitesi
Kendimi tanıttım. Konu ile olan yakınlığımı da bir kaç somut örnekle ve uygun dille anlatmaya çalıştım.
Yok!
-!..
Frekanslar tutmadı.
Neden derseniz: Saadet Hanım hem çok meşgul (!) hem de yanılmıyorsam farklı bir önceliği var.
Dolayısıyla mesajlar alıcıya ulaşamıyor. Olsun illa da ulaşacak diye bir kural da yok.
Gözü ile sürekli girip çıkanı takip ediyor! Vardır bir bildiği diye düşünerek yanından usulünce ayrılıyorum
Ben de ziyaretçi merkezini tek başıma dolaşacağım. Bir ucundan gezmeye başlıyorum.
Atatürk Kültür Merkezi'nde açılan hemen hemen tüm fuarları ziyaret ederim.
İlk bakışta böyle bir kanaat hasıl ettim. Görüntü yöresel ürünler tadında... Eksik olan bazlama v.s
Daha dikkatli bakmaya başlayınca da var olan aksaklıklar gözüme batmaya başladı.
Örneğin: bitki tanıtımı yapılmak istenmiş!
Mesela aşağıdaki kareden siz ne anladınız?
-!..
Ben de...
???
Önce kafam karışıyor bir süre sonra da ipin ucunu kaçırıyorum..
Bir tarafta Anadolu Yaban Koyunu, hemen yanı başında ağacın üstünde bir sülün!
Anadolu Yaban Koyunu'nun Konya Bozdağ'da bulunan yaşam alanına iki kere gittim.
İlk defa gidişim yıllar önce Rahmetli Sabit Tarhan ile birlikte olmuştu.
Helikopterle gitmiştik. Koyunları havadan izledik.
Sabit Tarhan!
Onu her zaman rahmetle anıyorum. O olmasaydı yaban koyunu çoktan bitmişti.
Diyeceğim o ki yaban koyunlarının yaşam alanı olan Bozdağ'da ağaç yok ki yaprağı olsun.
Ama gelin görün ki sergileme alanında her yer yaprak! Üstüne üstlük gerçek koruma koruma alanı (Bozdağ) elektrikli tellerle çevriliyken burada koruma alanı tornadan çıkmış korkulukla korunuyor. Yakışıyor mu?
Müthiş bir uyum!
Bu nedir diye sorduğumda da "ziyaretçiler objeleri elliyorlar" şeklinde bir cevap aldım.
Ne yazık ki biz "göz ile öğrenmeyi" bir türlü beceremedik. İlla ki dokunacağız... O da olmadı tadacağız...
İyi ki kitap okumuyoruz!
-!...
Ne diyebilirim ki!
-!...
Özetle :Burada Düzce'de gördüğüm evlerden (!) yok ama mahalle sakinleri birbirine karışmış.
Daha da önemlisi yaban koyununun Abant ile ilişkisini kuramadım, hala da kuramıyorum. Kurabilecek birini de tanımıyorum.
Zannedersem tilki de durumun farkında...
Biraz daha yürüyünce sergilenen bir ceylan görüyorum.
İş çığırından çıkmaya başladı.
Doğruca Saadet Hanımın yanına giderek "Size bir sorum olacak, bana eşlik eder misiniz? diye bir ricada bulunuyorum. Çok nazik bir hanımefendi beni kırmıyor. Beraberce ceylanın yanına geliyoruz.
Aramızdaki diyalog aşağıdaki gibi gelişiyor.
- Sizi yordum kusura bakmayın ama sormak isterim, bu ne?
- Ceylan.
- Tamam onu ben de görüyorum ama ceylan burada yaşamaz ki!
- Yo var...
- Nerede var?
- Ormanda
- Kim görmüş, kimden duydunuz ?
- Köylülerden! Her zaman görüyorlarmış.
-!..
Çaresiz kalıyorum. Yabanhayatının başı yok sonu yok... Nereden başlamalıyız!
Bolu/ Abant ziyaretçi merkezinde görevli bulunan Saadet Varol Hanımefendi Bolu’da ceylan olduğunu söylüyor. Ama üzülerek söyleyebilirim ki gerçek öyle değil Bkz:
Herhangi bir yanlışlığa (!) mahal vermemek için farklı internet sitelerine de bakabilir. Bkz:
Birlikte fotoğraf çektirmek.
Cheese....
Cheese....
Saygıdeğer doğaseverler,
Ziyaretçi Tanıtım Merkezleri Milli Parkların belki de en çok görünen yüzüdür. Dolayısıyla her yönü ile önemlidir.
Sorduğumda "gün oluyor binden fazla ziyaretçi geliyor" şeklinde bilgi edindim. Düşünün 1000 kişi Bolu'da ceylan var diye bilgi ediniyor. Yakışıyor mu?
Bu tür merkezler, müzeler, benzeri amaç taşıyan her ne ise kuruluş aşamasında planlanırken belirli bir dizi mantık yürütülür.
Pek çok soru sorulur.. Bu soruların farklı cevapları tartışılmaya açılır. Özde bahse konu bu merkez ise "kimler için, neyi nasıl yaparsam maksimum fayda sağlayabilirim" sorusuna yanıt aranır.
Aranmış mı?
-!..
Ben zannetmiyorum.
Çözüm!
Bu konuda gelişmiş ülkelerden bilgi transferidir.
Ben olsam ABD'nden bir örnek alırdım. Şimdi sıkı durun:
Binayı yapmaya başlarken çalıştıracağım kişi veya kişileri de oraya en az bir yıllığına staja gönderirdim.
Hatta belirlenen bir rotasyon çerçevesi içinde tüm milli park çalışanlarını yurt dışına gönderirdim.
"Bunun için finansman sorununu nasıl aşacağız?" diye sormak doğal hakkınız.
Yanıt aşağıda... (Çok daha tatmin edici cevapları da gelecek yazımda bulacaksınız)
-!..
Sn. Saadet Varol'la vedalaşırken internet sitemizin adresini verdim. Haddim olmayarak da mutlaka okuması gereken yazılardan bahsettim.
Mesleği icabı konuya uzak da olsa "olmazsa olmaz" diye tanımlayabileceğimiz bazı bilgileri öğrenmek mecburiyetinde...
Ben kendisinin bu zorluğu kolayca aşacağını düşünüyorum.
Güler yüz, var olan açıkları, bir miktar kapatsa da bunun bir yere kadar olduğunu düşünüyorum.
Şimdi sizlere bu sorunları neden yaşadığımızı anlatan kısa bir metin suncağım.
Bu çalışma Sn.Halit Yıldırım tarafından hazırlanan bir sunudan kısmen alıntıdır. Emekleri için huzurunuzda kendisine teşekkür eder saygılarımı sunarım.
(...)
Evrim, gelişerek değişme ve bu değişimle birlikte yetkinleşmeye doğru ilerlemedir. İnsanın, üç tür evriminden söz edilebilir:
1.Biyolojik evrim;
2.Bireysel evrim;
3.Toplumsal evrim.
Ne var ki evrimle devrim, içten ve zorunlu olarak birbirleriyle sıkıca bağımlıdırlar. Evrim olmadan devrim ve devrim olmadan evrim gerçekleşmez.
Kültürel birikim kalıtsaldır; ancak bu biyolojidekinden farklı bir kalıtsallıktır. Biyolojide kalıtsal geçiş, döllenme sırasında gerçekleşir; ana–baba özellikleri üreme hücrelerindeki genler aracılığıyla yavruya geçer.
Kültürel kalıtsallığa gelince, bunun aracı eğitimdir, toplumsal yaşama dayanan, geniş anlamda bir eğitim.
Toplumsal değişimi akan bir ırmağa benzetir Doğan Kuban:
“Akan ırmağın şiddetine göre ırmak kıyısının girintilerinde bazen sakin limancıklar oluşur.
Akıntının ortasında gidenler değişimin ortakları, sakin sulara kayıklarını çekenler onların müşterileridir.
Bunlara uygarlıkta geri kalan toplumlar denir.
Bilimsel ve teknolojik gelişmenin çok ağır olduğu dönemlerde toplumlar binlerce yıl değişmeden kalabilirlerdi.
Biz Cumhuriyetin başında kara saban ile tarla süren bir toplumduk.
Bugün bir yıl bile geride kalma olasılığı yok. Bu, teknolojide ‘innovation’ denen sürekli yenilenmenin toplum örgütlenmesine yansımadır.” der.
Ülkemizin bu değişimin dışında kalamayacağının altını çizer ve değerlendirmesine şöyle devam eder:
“Çağdaş toplumları ikiye ayırmak olasıdır:
Satıcılar ve alıcılar.
Geçen yüzyılda Avrupa ve Amerika satıcı toplumlardı.
18.-20.yüzyıllardaki yaygın sömürge çağında alıcılar içinde, çağdaş dünyaya uyumu çabuk yapanlar oldu.
Bunların başında şimdi satıcılar arasındaki Japonya var.
Türkiye dışındaki İslam dünyasının tümü bir sömürge dönemi geçirdi.
Bunlar çağdaş dünyaya uyum sağlamakta zorlanan geri kalmış toplumlar olarak kaldılar.”
Abant Ziyaretçi ve Tanıtım Merkezi üzülerek ifade etmek isterim ki "kötü" bir örnek.
Ne amacı belli ne de yönetim felsefesi.
Sorun: üst düzey yönetimden kaynaklı.
Beterin beteri var!
Bilmeden yapılan hata yanlışlıktır, bilerek yapılan hata ihanettir.
B.Brecht
23 Haziran 2015 /Çamlıdere
Not: Yazım uzadığı için sonlandırmak mecburiyetinde kaldım. Bu hatam için özür dilerim).
Üçüncü Bölümün Sonu
Gelecek Yazı: Kızılcahamam Ziyaretçi Merkezi - Seyir Terası (2)